1.4. Reddetmek

Elisa Emma'nın Ron'dan hoşlandığı gerçeğini reddediyordu. Kabul etse de umurunda olmazdı. Onun yanında Emma'nın hiç şansı yoktu. Söylediği gibi Ron'u ona bırakmazdı. Bırakmayacaktı da. Emma bu duygudan ne kadar çabuk umudunu keserse o kadar az canı yanardı. Ron'dan ilk önce o hoşlanmıştı. Önce o ilgilenmeye başlamıştı. Emma her zaman yaptığı gibi kenarda durmayı bilecekti. Yoksa onu kenara itmekten çekinmeyecekti.

Emma da Ron'dan hoşlandığını reddetmeye devam ediyordu. Elisa çok kez ağzını yoklamıştı ve hepsinde öyle bir şey olmadığını söylemişti. Yakışıklı olduğunu kabul ediyordu fakat ondan hoşlanmıyordu. En azından herkese dediği buydu. Flora'ya bile!

Sonraki günler biraz daha rahattı. Elisa son bir kez daha sormuştu Emma'ya ne hissettiğini. Emma tekrar reddetmişti tüm duygularını. Nasıl olsa geçip gidecek bir şeydi ve bunun için sorun çıkmasına gerek yoktu.

Hem Ron onunla ilgilenmiyordu zaten. O günden sonra birkaç kez karşılaşmışlardı. Ron selam vermişti. Ama konuşma hiç uzamamıştı. Emma kısa kesmişti ve yolları ayrılmıştı.

Elisa ilk hafta ufak tefek karşılaşmalar ayarlayarak Ron'la iletişimini ilerletmeye başlamıştı. O günkü terslemeyi düzeltmişti. Ron pek umursuyor gibi değildi olanları. Çoktan unutmuştu.

İki hafta sonra tiyatro seçmeleri için okuldan sonra tiyatro salonuna gitti Emma. Önceki yıl tiyatro kursuna katılmıştı ve hoşuna giden bir alan olduğunu anlamıştı. Bu yüzden bu yıl da katılıyordu.

Seçmeler başladığında heyecanlıydı. Fakat sıra ona geldiğinde heyecanı azalmış verilen talimatları kusursuz bir şekilde yerine getirmişti. Sahnede hiçbir endişesi kalmıyordu. Ona verilen rol neyse tamamen ona bürünebiliyordu. Bay ve Bayan Fox onun performansından memnundu. Bu konuda yeteneği olduğunu söylemişlerdi. Geçen yıl alışma süreciydi onun için.

Tiyatro salonundaki işi bittikten sonra eve dönmek üzere salondan ayrıldı. O gün futbol seçmeleri de vardı. Elisa'nın söylediğine göre Ron St. Josepht'te oldukça başarılı bir forvetmiş. Burada da seçmelere katılacakmış.

Emma okuldan ayrılmadan önce uzaktan futbol sahasını izledi bir süre. Seçme için katılanların antrenmanları devam ediyordu. Ron'u bulması uzun sürmedi. Kumral saçları güneşin etkisiyle daha sarı görünüyordu. Buradan bile diğerlerinden çok daha yetenekli olduğu belli oluyordu. Dayanamadı ve biraz onları izlemekten bir zarar gelmeyeceğini düşündü. Kimse onu rahatsız etmeden izlemek istediği Ron'du.

Sahanın kenarına geldi. Takım kaptanı, Ron'u diğerlerine göre daha çok zorluyordu. Diğerlerinden istemediği hareketleri Ron'dan istiyordu. Ron ise itiraz etmeden hepsini eksiksiz bir şekilde yapıyordu. Takım kaptanının yüzü asıktı. Bir kusur bulamadığı için sıkılmış görünüyordu. "Sence de bu kadar yeterli değil mi Nate?"diye sordu kaptanın yanındaki çocuk.

Nate, "Yetmez! Kolejden geldi diye herhangi bir ayrıcalığa sahip olmayacağını iyice anlasın istiyorum."

"Daha önceki karşılaşmalardan onun ne kadar zorlu bir rakip olduğunu biliyoruz zaten."

"Bakalım şimdi de kendi takımına mı oynayacak yoksa koleje kazandırmak için bizi sabote mi edecek?"

Emma bu konuşulanları duyunca hayretle bakakaldı. Aklına hiç böyle bir şey gelmezdi. İnsanların farklı yüzleri olabileceğini düşünmezdi. Fakat görünen o ki Nate Ron'un St. Joseph ajanı olabileceğine kendini fazlasıyla inandırmıştı. Bunu düşününce güldü. Bir insanın futbol takımına kazandırmak için okulunu değiştirmesi gerçekçi değildi.

"Çok iyi oynuyor değil mi?"diye soran sese otomatik cevap verdi.

"Evet, öyle." O yana döndüğünde öfkeli yüzüyle onu izleyen Elisa'yla karşı karşıya geldi. "Elisa?"dedi şaşkınlıkla. Elisa kızıl kahve saçlarını at kuyruğu şeklinde toplamış, iki tutamını önünden bırakmıştı. Solgun mavi gözlerinde öfkenin her tonu vardı.

"Ne o, beni görmeyi beklemiyor muydun yoksa?"diye sordu gözleri kısılarak.

"Okuldan sonra kalacağını söylememiştin."dedi Emma sakince. Kendini suç üstünde yakalanmış gibi hissediyordu.

"Evet söylemedim. Tiyatro seçmelerinden sonra ne yapacağını görmek için kaldım ve beni yanıltmadın. Hoşlandığım çocuğu izlemeye geldin! Planın neydi? Antrenman sonrası bir kahve içmeye mi çağıracaktın?" Sesi gittikçe yükseliyordu.

"Ben, onu izlemiyordum zaten."dedi sonra. Sakin kalmaya çalışmak oldukça zordu. "Onunla ilgilenmediğimi söyledim sana."

"İlgilenemezsin zaten!" Elisa'nın sesi yükseldi birden. Ron'a baktı. Antrenmanı bitmiş soyunma odasına doğru ilerliyordu. "Kimi izliyordun?"diye sordu alayla. Uyduracağı bahaneyi merak etmişti.

Emma'nın gözü futbol sahasına gitti. Takım kaptanı ortada topla artistik hareketler yapıyor, arkadaşları da ona ıslık çalıyor, gaza getiriyordu. "Nate'i izliyordum! Memnun oldun mu?"dedi birden. "Takım kaptanı dururken neden Ron'la zaman kaybedeyim?" Bunu der demez pişman oldu. Fakat cümlesi ağzından çıkmıştı bir kere.

"Hayret! Bir erkeği kendine hedef mi seçtin?"

"Olamaz mı?"dedi Emma meydan okurcasına.

"Benim hoşlandığım çocuk haricinde istediğin herkesi kendine seçebilirsin ama benden söylemesi Nate senin için birkaç beden büyük!"dedi Elisa ve hızla oradan uzaklaştı. Söylediğinin tek kelimesine bile inanmıyordu. Bal gibi Ron'u izlemeye gelmişti. Soyunma odasına doğru gitti ve orada Ron'un çıkmasını beklemeye başladı.

Emma öfkeyle derin bir nefes aldı. Elisa'nın burada olacağını düşünmemişti. Üstelik söylediğine göre onu gözetlemek için kalmıştı. Ne saçma bir şey.

Eve döndüğünde Lucy odasında yüksek sesle müzik dinliyordu. Emma odasına geçip yemekten sonra çalışacağı ders kitaplarını masasının üstüne bıraktı. Bir süre yatağında uzandı. Olanları düşündü. Canını yeterince sıktıktan sonra odadan çıktı ve Lucy'nin odasına gitti. Kapıyı tıklattı ve içeri girdi fakat girmesiyle gözlerini kapatıp arkasını dönmesi bir oldu. Lucy yatakta tanımadığı biriyle birlikteydi ve bu Emma'nın şahit olmak istemeyeceği bir manzaraydı.

"Emma!"dedi Lucy şaşkınlıkla. "Gir dememiştim!"

"Ben de biriyle olacağını düşünmemiştim!"

"Çıkar mısın lütfen! Birazdan gelirim." Emma yanaklarını ateş basarak odadan fırladı. Gördüğü şeyi unutmak için elinden geleni yapıyordu. Ama unutamıyordu. Aşağı indi. Buzdolabını açtı ve bir süre boş bakışlarla rafları izledi. Sonra kek kutusunu çıkarıp kek yemeye başladı. Başını onaylamaz bir ifadeyle iki yana sallıyordu.

Bir süre sonra merdivenlerden sesler geldi. Lucy ve arkadaşı aşağı iniyordu. Emma çocuğun yüzüne bakmamak için gözlerini tezgahtan ayırmadı. Lucy çocuğu gönderip kardeşinin yanına oturdu. Kek kutusundan bir dilim kek aldı. "Az önceki manzara için üzgünüm. Erken dönmüşsün. Kapıyı kilitlemem gerekirdi."

"Annem ya da babam da gelebilirdi!"

"Gelmezlerdi çünkü bu akşam işten sonra yemeğe çıkacaklar."dedi Lucy rahatça. Düz sarı saçları omuzlarına dağılmıştı. Üstleri biraz kabarmıştı. Düzeltmeye uğraşmamıştı. Soluk gri gözlerine sürdüğü kalem de dağılmıştı fakat puslu görüntü ona daha çok yakışıyordu.

"O kimdi peki?"

"Brandon. Okuldan değil. Barda çalan bir müzik grubunun üyesi. Tanımazsın sen."

"Yeni sevgilin mi?"

Lucy kıkırdadı. "Ben ve sevgili? Tatlım beni hiç tanımıyorsun." Dolaptan iki şişe bira çıkardı. Birini kardeşine uzattı. Emma başını iki yana sallasa da ısrar etti. "Annemler geç gelir. O saate kadar çoktan yatmış olursun ve sabaha da bir şeyin kalmaz." Şişenin kapağını açtı. "Dökül bakalım. Anlatacağın bir şeyler var belli."

Emma biradan bir yudum aldı ve yüzünü ekşitti. Lucy onun tecrübesizliğine güldü. "Acıymış."dedi. Lucy, "Alışırsın."dedi ve şişeyi yarıladı. Emma'nın okuldan sonra yaşananları anlatmasını bekledi. Elisa'nın yaptıkları iyice can sıkar bir hal almıştı. Lucy olanları dinlerken gülüyordu. Emma ise bunda gülünecek ne olduğunu merak ediyordu.

"Elisa seni fena halde kıskanıyor. Geçen seneki kilolarından kurtulman ve bu yıl kendine daha çok özen göstermen bunda büyük bir etken." Kardeşi geçen yıl biraz hızlı kilo almıştı.

"Sağlığım için diyete başlamam gerekiyordu. Ayrıca özen gösterdiğim halim olarak bunu görüyorsa gerçekten özen göstersem ne diyecek acaba?" Gözlerini devirdi. Ders çalışırken yediği abur cuburların bedelini vücudunun hızla yağlanması ve cildinin sivilcelenmesiyle ödemişti ve yaz tatilinde buna bir son verme kararı alarak annesiyle birlikte bir diyetisyene gitmişti Emma. Üç ayda aldığı sonuç çok iyiydi.

"Elisa'ya göre kendini öne çıkarmak için zayıfladın ve ona gününü göstermek istiyorsun."

"Ne, hayır! Böyle bir şey olabilir mi?" Emma bu düşünceye inanamadı bir süre.

"Neden olmasın? Üstelik Nate için verdiğin cevabı beğendim. Gelişme gösteriyorsun. O kıza karşı bu kadar altta kalmayı kes. Hem bak ne diyeceğim. Nate benim yakın bir arkadaşım. Çıkmanızı ayarlayabilirim. Tecrübe olur biraz."

Emma dehşete düşen bir ifadeyle ablasını dinliyordu. Nate'ten bahsederken öyle bir amacı yoktu. Adını bile diğer çocuğun konuşması sayesinde öğrenmişti. Kaptan olduğunu kolundaki kaptan bandından anlamıştı. Elisa'yı başından savmak için öne sürdüğü fikrin gerçeğe dönüşmesi isteyeceği son şeydi.

"Bu yıl dersler daha zor demiştim. Üniversiteye kadar erkeklerle o şekilde ilişki kurmayı düşünmüyorum." Lucy gözlerini devirdi.

"Sen nasıl benim kardeşim oldun anlamıyorum. Kesin annemle babam beni yaparken barın tuvaletinde sevişiyordu. Sen ise romantik bir evlilik yıl dönümünde ve her türlü kurala uyulan bir gecede yapılmış olmalısın."dedi Lucy hayal kırıklığıyla. "Her neyse hadi dışarı çıkalım. Senin şu uyumsuzluğunu kırmamız lazım."

Bu teklif Emma'yı şaşırtmıştı. Bu yıl Lucy ona daha sıcak davranmaya karar vermişti demek. Diğer yandan dersler konusunda ciddiydi. "Ders çalışmam gerek. Konu tekrarı ve yeni konulara ön hazırlık yapacağım." Lucy gözlerini büyüterek Emma'ya bakıyordu.

"Yarın iki saat fazla çalışır telafi edersin. Hadi. Parkta sokak basketi vardı. Belki bambaşka birini buluruz sana." Emma'yı kolundan çekerek kaldırdı. Bira şişesini eline sıkıştırdı. Çıkmadan kendine ikinci şişeyi aldı.

Sokağa çıktıklarında Lucy Emma'nın koluna girdi. İlk defa birlikte dışarı çıkıyorlardı. Kardeşini biraz sosyalleştirmek istiyordu. Kimse hayatının en eğlenceli zamanlarını bu şekilde heba etmemeliydi ona göre.

Parka doğru yürürken öylesine şeylerden bahsettiler. Lucy Ron hakkında şakalar yaptı. Emma onunla kesinlikle işlerin yürümeyeceğini çünkü çok yakında Elisa ve Ron'un çıkmaya başlayacağını öğreneceklerinden emin olduğunu söyledi. Ayrılsalar bile Ron artık tamamen yasak olacaktı onun için. Lucy bu düşünceye kahkaha attı. "Lisede herkes birbirinin eskisiyle şöyle bir zaman geçirir. Sonra herkes herkesi unutur gider. Bu kadar abartma şu meseleyi."dedi fakat Emma başını iki yana salladı.

"Ben yapamam."

"Kendine fazla yükleniyorsun Emma. Bu kadar doğruluk abidesi olmana gerek yok. Tamam babam seni herkese böyle anlatıyor olabilir ama bu sıfatı kendine bu kadar yapıştırmak zorunda değilsin."

Parka geldiklerinde basketbol sahası doluydu. Birileri kendi arasında maç yapıyordu. Bir an Emma da katılmak istedi. Ama kimseyi tanımadığı için vazgeçti. Yazın abisiyle oynamayı bekleyecekti. Lucy şimdiden oynayanlar hakkında analizler yapmaya başlamıştı. Bir yandan da Emma'yı birasını bitirmesi için teşvik ediyordu. Emma başının hafiften dönmeye başladığını hissediyordu. Ona göre değildi böyle şeyler. Hemen etkilenmişti işte. "Bak şu çocuk iri yapılı. Sana yakışır. Boyu uzun."

"Ah, kimseyi istemiyorum Lucy."dedi Emma uzata uzata.

Lucy istediğini elde etmenin tatminiyle Emma'ya gülümsedi. "Tamam, o zaman şuna ne dersin? Siyah tişörtlü olan."

"Hah, o kısa boylu." Emma artık iyiden iyiye sarhoş olmaya başlamıştı. Lucy ona şişeyi bitirtip kendi şişesinden kalanı verdi. "Bence kimi seçelim biliyor musun?" Emma sahayı taramaya başladı. Bir süre sonra kenardaki piknik masasının üstünde oturan, kapüşonunu başına çekmiş, elinde yeşil renkli bira şişesi tutan çocuğun üstünde durdu gözleri. Çocuk sanki bir süredir onu izliyormuş gibi bakıyordu. Emma çocuğun mavi gözlerine bakarken içinin ürperdiğini hissetti. Belki de sonbahar gecesinin etkisiydi. "İşte, şu çocuk. Bakışlarıyla herkesi kaçırabilecek biri. Uuu çok çekici."dedi Emma sonra ve gülmeye başladı. Lucy o yöne baktığında yüzündeki gülümseme silindi. Çocuk dik dik onlara bakıyordu.

"Hadi dönelim."dedi ve kardeşini geri çevirmeye çalıştı.

"Yok canım. Biraz daha kalalım. Madem geldik. Sen demiyor muydun hiç çıkmıyoruz diye? Hatta bak kendimi aşıp o çocukla tanışmaya gideceğim şimdi."

"Emma! Gel buraya! Bira fazla geldi. Hem o bulaşmak isteyeceğin biri değil."

"Tanıyorsun galiba? Ben de tanışayım işte. Hem sana demiştim içmeyeyim diye. Bana kendi şişeni de verdin."

"Haklıymışsın. Hadi eve dönelim."

"Yok, yok. Kendimizi aşalım biraz. En fazla ne olur? Dalga geçer. Alışkın olduğum bir şey." Çapraz adımlarla o çocuğa doğru yürümeye başladı. İçinde sürekli gülmeye hazır biri vardı sanki. Şu an yaptığına hala inanamıyordu. Her adımda kendine daha çok gülüyordu. Ne olacağını merak ediyordu.

"Emma!" Lucy'nin sesi çok uzaklardan geliyordu. Emma'nın gözleri merakla onu izleyen kapüşonlu çocuktaydı. İyice yaklaştıklarında Lucy onu tutmayı bıraktı ve geride kaldı. Emma bir an yalpalasa da dengesini sağladı. Gülerek ilerlemeye devam etti. Çocuğun yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu ve oldukça sert bakıyordu. Parmakları sıkıca yarısı dolu bira şişesini kavramıştı.

Emma onunla arasında birkaç adım kala durdu. Onun kim olduğunu hatırlamıştı şimdi. Okulun ilk günü ona çarpacak olan Spike denen çocuktu. Oturuşunu bozmadı. Gözlerini gözlerinden ayırmadan baktı. Arkadaşları da merakla ona döndü. Masanın üstünde bir şeyler hazırlıyorlardı ve onun orada olmasından rahatsız gibiydiler.

Keskin mavi gözleri bir süre sonra onu rahatsız etti. Bir an gözlerini kaçırdı. Etrafı izledi. Yine onun gözlerine döndü. "Senin adın ne?"diye sordu Emma sonunda. "Yani gerçek adın diyorum. Şu garip şeyin gerçek adın olduğunu düşünmek biraz garip." Diğerleri patlayan kahkahalar attılar. Emma kaşları çatılarak onlara baktı. "Garip bir şey mi sordum beyler? İnsanlar böyle tanışmıyor mu?"

"Adım sana ne."dedi Spike buz gibi bir tonla. Emma boğazının kuruduğunu hissetti. İlk tanışma denemesi hiç iyi gitmiyordu. "Git başımdan."

"Ne kadar kabasın!" Bir adım daha yaklaştı. Çocuk heykel gibi oturmaya devam ediyordu. "Seninle tanışmaya çalışan bir hanımefendiyle böyle konuşulmaz. Ailen sana hiç terbiye öğretmedi mi?"

Spike'ın dudaklarında istemsiz bir acı gülüş oluştu. "Sarhoşsun."dedi sonra.

"Değilim." Spike'ın bira şişesine uzattı. Parmakları parmaklarına dokunarak şişeyi kavradı. Spike saniyeler içinde şişeyi bıraktı. Emma şişeyi dudaklarına götürmeden önce, "Ama birazdan sarhoş olacağım."dedi ve büyük yudumlarla bütün şişeyi bitirdi.

"Birazdan kusacaksın."

"Hiç de bile." Fakat Spike haklıydı. Midesi allak bullak olmuştu. Boğazına ekşi tatlar gelip duruyordu.

"Evet kusacaksın ve oturduğum yeri batıracaksın. Git buradan!"dedi sertçe.

Emma gerçekten de midesinde bir şeylerin hareketlenmeye başladığını hissetti ve elini ağzına kapatarak gördüğü ilk çöpe doğru koştu. Sonrası ise felaketti. İçi dışına çıkana kadar kustu. Çöp kokusu midesini daha çok bulandırdı ve daha çok kustu. Sonunda midesinde hiçbir şey kalmadığından emin olduğunda kenara çimlere oturdu. Başı çok fena dönüyordu. Hayatında hiç içki içmemiş biri olarak neden bir buçuk hatta iki şişe bira içmişti sanki?

"Şunu al elini yüzünü yıka." Bir şişe su vardı önünde. Emma başını kaldırıp baktığında Spike'ı gördü. Kapüşonunu indirmişti. Elmacık kemikleri belirgin beyaz yüzü ortaya çıkmıştı. Siyah saçları alnına dağılmış mavi gözlerini kapatıyordu. Emma hala şişeyi almayınca Spike dizlerinin üstüne çöktü. Bir süre ona baktı. "Sana küçük bir tavsiye: bir daha böyle aptalca şeyler yapma! Kimseye kendini kanıtlamak zorunda değilsin!"

Emma, "Seni tanıyorum. Sen o çocuksun. Bana çarpmak üzere olan. Bir kez daha karşılaştık." Spike sinirle güldü. Su şişesini çimenlere bırakıp bir şey demeden uzaklaştı. "Gerçekten kabasın Spagetti bey!"diye seslendi arkasından. Şişeyi açtı ve birkaç yudum su içti. Elini yüzünü güzelce yıkadı.

Nihayet Lucy yanına gelmişti. "İyi misin?"

"Sen neredeydin?"

"Seni izliyordum. Tanışabildin mi çocukla?"

"Sen zaten tanımıyor muydun Spagettiyi?" Lucy alayla güldü. "Neden sen de gelmedin?"

"Kendi başına ne yapabileceğini görmek istedim. Üstelik evet o çocuğun kim olduğunu biliyorum. Spike! Az önce de dediğim gibi asla bulaşmak istemeyeceğin biri. O yüzden seninle uğraşmadığı için şanslısın. Bugün iyi yanından kalkmış."

"Yaşasın ne güzel." Yine midesi bulandı fakat bu defa kusmadı. "Hadi eve gidelim. Uykum geldi benim."dedi ve ayağa kalktı. Bu defa o Lucy'nin koluna girdi.

Eve dönene kadar bir şey konuşmadılar. Lucy düşünceliydi. Aklından pek çok şey geçiyordu. Ve yüzündeki gülümseme nihayet aradığı fırsatı bulduğunu gösteren bir gülümsemeydi. Pek çok şeyin değişme vakti gelmişti. Az önce gördüğü şey ona yetmişti. Emma değişmeye hazırdı ve sadece birkaç ufak dokunuşa ihtiyacı vardı. Lucy seve seve o dokunuşları yapacaktı.

*

Parkta yaşananları reddeden bir diğer kişi Spike'tı. İki haftadır kafası karma karışıktı. Okulun ilk günü olanları umursamamak kolay olmamıştı. Julia'nın varlığı ve çarpmak üzere olduğu o kız zihnini kurcalıyordu. Bu gece onu yürüyüş yolunda gördüğü andan itibaren kalbinde oluşan teklemeye hiçbir açıklama getirememişti.

Son iki haftadır düşünceleri yeterince gelgitliydi. Julia'nın ona attığı kazık her gün sinirlerinin gerilmesine sebep oluyordu ve her gerildiğinde sanki arkaplandan bir çift korku dolu yeşil göz onu izliyor, sakinleşmesini sağlıyor gibiydi. Son derece garip günler geçirmişti bu yüzden. Her gece arabasına atlayım Julia'nın yanına gitmek ve hesap sormak istemiş fakat her öfke anında o kızın yüzü gözünün önüne gelmişti.

O gece onu görmek bile kalbini bu hale getirmeye yetmişken bir de yanına yaklaşması onu daha beter bir hale sokmuştu. Hissizliğiyle tanınan biri olarak kendinden ödün vermeden oturmak çok zor olmuştu. Ta ki elinden o şişeyi almak için uzandığında parmaklarının birbirine temas ettiği ana kadar.

Sıkı sıkı tuttuğu şişeyi iki saniyede bırakmak zorunda kalmıştı. Parmak uçlarından tüm bedenine yayılan o hissi şimdiye dek hiç bir bedende yaşamamıştı. Şimdi bile baş parmağıyla diğer parmak uçlarına dokunmak hala orada kalan bir şeyleri hissetmesini sağlıyordu. Buna ne dendiğini pekala biliyordu: ten uyumu. Başını epey ağrıtacak bir meseleydi.

Amaçsız hayatına yepyeni bir duygu olarak girmişti ve bu şeyin bir an önce bitip gitmesini istiyordu. Fakat diğer yandan bu duyguyu sonuna kadar yaşamak istiyordu. Uzun zamandır hissetmeye aç olduğu istediği bir uyumu hissetmişti. Hiçbir zaman hiçbir ilişkinin onu neden doygunluğa ulaştırmadığının gizemi çözülmüştü bu gece. Aralarındaki tuhaf çekimi daha iyi anlamasını sağlamıştı bu ilk temas.

Bir yanda Julia'ya karşı hissettiği öfke diğer yanda ten uyumuyla her şeyi alt üst eden Emma. Hayatın ilginç bir oyunuydu. Oynayacak mıydı vaz mı geçecekti? İki senedir geride bırakılmanın hıncını almak için Julia'nın karşısına mı çıkacaktı yoksa vazgeçmek istemediği yepyeni bir duyguyu ona tattıran Emma'yı yakından tanımak için mi kullanacaktı zamanını? Öfke ve merak kıyasıya bir savaş halindeydi zihninde. Ve o savaşı kimin kazanmasını istediğini bilmiyordu. Şimdilik.

***

İlişki dinamikleri nasıl ilerliyor? Bir yanda Elisa-Ron-Emma üçgeni diğer yanda Emma-Spike-Julia üçgeni. Merak ettiğiniz noktaları ve tahminlerinizi yazın.

Bölüm görseli yapay zeka ile oluşturuldu. Elisa'yı çok kızıl yapması haricinde bir sorunum yok ama üç kişiyi zor verdiğinden buna da şükür diyerek eklemek istedim 😅 Yapay zeka görselleri bazen çok ilham verici oluyor 😍

Oy ve yorumlarınız benim için çok değerli. Özellikle yorumlar çok güzel olmuyor mu sizce de? Karşılıklı sohbet gibi 🙃

Yayımlanma tarihi: 17.04.2024

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top