1.14. Yok Saymak

O hafta Emma için dönüm noktasıydı. Lucy'nin desteği sayesinde çevresi büyüyordu. Özellikle Nate'in ilgisi herkes tarafından konuşuluyordu. Onu tavlamak için girdiği uğraşlar şaşırtıcıydı. Emma da ona karşı boş durmuyordu ve asıl şaşırtıcı olan buydu. Beceriksizce de olsa Nate'in flörtlerine karşılık verip ilgisini canlı tutmayı başarıyordu. Bu durumdan en çok rahatsız olanlardan biri Elisa'ydı. Öğle yemeği sırasında Flora'ya, "Bu üçüncü kez bize katılmaması!"diye söylendi.

Flora pek umursamıyordu. "Eh, senin Ron'la geçirdiğin öğle teneffüslerini düşününce kafaya takmaya gerek yok. Lucy'ye yakın olmayı uzun zamandır istiyordu. Lucy'nin son senesi zaten. Bu sene aralarının düzelmesine seviniyorum."

Elisa'ya böyle söylese de içten içe Lucy'den hoşlanmıyordu Flora. En yakın arkadaşının ablasıydı fakat şimdiye kadar ona hiç ısınamamıştı. Çok soğuk biriydi Lucy ona göre. Ayrıca içten pazarlıklıydı. Okuldaki çıkar ilişkilerine çok kez şahit olmuştu. Emma gözlerini, kulaklarını tüm bunlara kapatıyordu. Flora aslında Emma için endişeliydi. Fakat bunu ona nasıl söyleyebileceğinden emin değildi. Emma ablasıyla yakın olmayı çok uzun zamandır bekliyordu. Şimdi kendi kuruntuları yüzünden onun da canını sıkmak istemiyordu.

Elisa, "Saçma! Lucy neden Ron'un geldiği yıl Emma'yla yakın olmaya çalıştı anlamıyorum. Emma ilk olarak Lucy ve Ron'un arkadaşlığını sorgulamalı. Ona zamanında çok kez sordum. Üstü kapalı cevap verdi. Umursamadı."

Flora, "Kafanda kurmayı bırak artık. Lucy gitmeden önce yerini Emma'ya bırakmak istiyor olabilir."

Elisa, "Onun için Emma'nın çok uğraşması gerekecek. En başında Wendy buna izin vermez. Emma'nın böyle şeylerle zaman kaybetmeyeceğini biliyoruz. Üstelik Nate'le takılmaya başlaması da tuhaf değil mi?"

Flora derin bir iç çekti. Elisa ve Emma'nın arası hala soğuktu fakat Elisa onun her hareketine gereksiz bir şekilde kafayı takıyordu. "Emma'nın ne yaptığı seni neden bu kadar ilgilendiriyor? Ben bile takmıyorum. Herkes kendi hayatını yönlendirir. İyiyi ve kötüyü görebilecek yaştayız."

"Özel bi sebebi yok."dedi Elisa.

Fakat durum bundan farklıydı. Şimdiye dek grubun en öne çıkanı oydu. Emma'nın Lucy'nin desteğiyle bu kadar hızlı yükselmesine tahammül edemiyordu. Üstelik dersten başka bir şey düşünmeyen kızın birden bire okulun popüler çevresiyle takılmaya başlamasını da normal görmüyordu. Ron'un dikkatini çekmeye çalışmaktan başka bir şey değildi.

Ron'un ondan sıkılacağını biliyordu. Ron için hayat zevkten ibaretti. Bunu bilse de onun Emma'ya da o şekilde dokunacak olmasını düşünmek canını fazlasıyla sıkıyordu. Nate'le ilişkilerini destekleyerek Ron'a hiç bulaşmamasını sağlamak en iyisiydi. Evet böyle yapacaktı.

Flora, "O zaman buna çok takma." Yemeğini bitirmiş ellerini antibakteriyel ıslak mendille siliyordu. Yanına aldığı küçük el çantasını hazırladı. Birazdan dişlerini fırçalamaya gidecekti.

"Ben sadece onun iyiliğini düşünüyorum. Onun nasıl biri olduğunu biliyoruz. Kaldıramayacağı şeylere bulaşıyor."

"Kendi bilir Elisa. Biz bir şey yapamayız. Eğer gerçekten iyi niyetini düşünüyorsan onunla konuşmayı deneyebilirsin."

Elisa alaycı bir kahkaha attı, "Sence beni dinler mi?" Baş parmaklarını birbiri etrafında döndürmeye başladı. "Yine Ron konusunda saplantı yaptığımı düşünecek."

"Yapıyor musun?"

"Hayır! Bitti gitti! Yeterince gözyaşı döktüm onun arkasından. Geçmişine bakınca daha beterini yaşamadığım için kendimi şanslı sayıyorum." Derin bir iç çekti. Ron'dan ayrıldığı için hala üzgündü fakat bunu daha fazla derinleştirmek istemiyordu. Ama bazı zamanlarda ister istemez bu konuya fazla saplandığını fark ediyordu. Ron'a karşı ne zaman bu kadar hassas olmuştu anlamamıştı. Diğer yandan annesi yine kontrolden çıkmaya başlamıştı. Onunla uğraşmak Elisa'yı fazlasıyla yoruyor ve meşgul ediyordu.

"Selam."diyerek Emma geldi. Kendine yemek almıştı. Yanlarına oturdu. Çok neşeli görünüyordu.

Elisa, "Uzun zaman olmuştu. Yemekhanenin yolunu unuttun sanmıştım."dedi memnuniyetsiz bir tonla. Emma onu umursamadı.

Emma, "Haftasonu doğum günü partisi yapacağım."

Flora, "Parti derken? Önceki yıllardan farklı mı olacak?"

"Evet biraz farklı olacak. Ablam evi ayarladı. Fakat ben biraz daha farklılık yapmak istiyorum. Mesela parti evde başlasın, daha sonra başka yerde devam etsin. Hem ev ortamında takılmak isteyenler hem de parti gibi parti yapmak isteyenler eğlenmiş olur."

"Başka yer neresi oluyor?"diye sordu Flora şüpheli bakışlarla.

"Bilmem. The Rice gibi bir yer olabilir."dedi Emma oldukça rahat bir tonla.

Elisa alaycı bir şekilde gülmeye başladı. "Alınma ama The Rice'ta parti yapmak öyle kolay bir şey değil ve sana ne için izin verecekler ki? Lucy rica ederse belki olabilir tabii..."

"Herkes istediği yerde istediği kutlamayı yapıyor. The Rice'ı farklı kılan ne?"diye sordu Emma soğukça.

"Orası hakkında hiçbir şey bilmediğin belli. Ron'la sık sık orada takılırdık ve oranın işleyişi hakkında bana bilgi verirdi. St. Joseph dörtlüsünün izni olmadan kimse orada özel bir kutlama yapamaz."

"Kutlama yaptığımı bilmek zorunda değiller. Bir grup arkadaşımla gitmiş gibi olurum."

"Küçük bir grup belki dikkat çekmez ama eğer partini Lucy planladıysa bu kesinlikle dikkat çekecek büyüklükte bir grup olacaktır. Önce Lucy'yle konuşmanı öneririm. Onun da parti yapma izni var. Belki o ayarlayabilir." Emma'nın kaşları çatıldı. Lucy'nin böyle bir izni olduğunu bilmiyordu. Onunla daha yeni abla kardeş olmaya başladıklarını göz önüne aldığında onun hakkında öğreneceği daha ne çok şey olduğunu düşünmek biraz canını sıkmıştı. Elisa bile onu daha çok tanıyordu.

Öğleden sonraki ilk teneffüste Lucy'nin yanına gitti. Planını ona anlattı. Bir şeyler ayarlayıp ayarlayamayacağını sordu. Lucy Emma'nın böyle bir plan yapmasından etkilenmişti fakat bu işin olmayacağını net bir şekilde belirtti. "Orası sıradan bir klüp değil. Aşağı yukarı orada neler döndüğünü biliyorsun. Mal almayacak arkadaş grubun için otuz kişilik bir masayı sana rezerve etmeye yanaşmazlar."

"Oraya sadece mal almaya mı gidiyor herkes?"

"Doğum günün cumartesi gününe denk geliyor kardeşim. Hafta içi olsaydı sorun etmezlerdi ama hafta sonu en yoğun olan zaman. Senin için böyle bir izin alamam. Ne Spike ne Ryan'la uğraşacak enerjim yok. Kendi kıdemimi riske atamam. Popülaritemin yarısı oranın kıdemli müşterisi olmamdan geliyor."

Emma kaşlarını çattı. Lucy'nin daha fazla yardımcı olabileceğini düşünmüştü. Fakat hiç yardımcı olmamıştı. Bu mesele bir anda yapıp yapamayacağı meselesine dönüşmüştü onun için. Madem bir yola girmişti o zaman tam olarak bu yolda ilerlemeliydi. Madem Lucy de Elisa da yapamayacağını düşünüyordu, o halde bir şekilde bunu başarmalıydı. Sınıfa dönerken telefonunu cebinden çıkardı ve Bay J.S'ye yazdı.

E: Cumartesi günü doğum günümü kutlayacağım.

Saat 10'dan sonra bir grupla The Rice'a gelmek istiyorum.

Benim gibi birinin orada parti yapamayacağını söylüyorlar 🥺

Senin onayın gerekiyormuş 🙃

Bay J.S: Doğru söylüyorlar.

Onayım yok 👎🏼

Emma şaşkınlıkla Spike'ın yanıtına bakakaldı. Bu işin daha kolay olacağını düşünmüştü.

E: Neden? Popüler değilim diye mi? 🤨

Bay J.S: İş ayrı arkadaşlık ayrı diyelim 😏

E: Satışlarını mı düşünüyorsun?

Bay J: Tabii ki.

Bir avuç çömezin mekanımın itibarını düşürmesiyle uğraşamam 😶

Geleceklerin yarısının ebeveyni baskın sebebi olabilir.

Sadece The Rice'a uyum sağlayabileceğine güvendiğim kişilere onay veririm ve sen onlardan değilsin.

Üzgünüm tatlım 💁🏻‍♂️

E: Ciddisin...

Her şeye rağmen gelsem bile içeri almayacak mısın?

Bay J.S: Almam. Kapıda kalırsın.

Doğum gününü rezil etmek istemem.

O yüzden evde kalmanı öneririm 😌

Emma'nın aklından bir sürü şey geçiyordu. Bu durum onun için kendini ispatlama durumuna dönmüştü iyice. Elisa ve Lucy'den sonra Bay J.S'nin daha ılımlı olacağını düşünmüştü ama yanılmıştı. Diğerlerinden daha katı davranmıştı bu konuda ve aklına yatmıyordu bu durum. Her şey sadece mal alımıyla ilgili olamazdı. Çoğu kez haftasonu orada liselilerin parti yaptığını duymuştu. Herkesin sadece mal için gittiğine inanmıyordu. Derken Bay J.S'den daha dürüst bir mesaj geldi.

Bay J.S: Sana izin vermem bazılarının aklındaki şüpheyi kesin olarak doğrular.

Böyle bir risk alamam.

Güya seninle tanışmıyoruz bile ama birden bire ortaya çıkan sarışın bukleli kıza The Rice'ta parti yapma onayı veriliyor 🧐

Fazla göze batıyor 🙅🏻‍♂️

E: Ne şüphesi?

Neden bahsediyorsun sen?

Bay J.S: Benden hoşlanmayan kişilerin çok olduğundan bahsetmiştim.

Değer verdiğim biri olduğunu öğrenmeleri benim hakkımda ellerinde sağlam bir koz olması anlamına gelir 😐

E: O zaman bütün arkadaşların tehlike içinde mi yaşıyor?

Bay J.S: 🙂

Sıradan bir arkadaşa verdiğim değer gibi olmadığının sen de farkındasın Emma.

Son mesajla birlikte Emma olduğu yerde durdu. Kalp atışları hızlanıyor, elleri karıncalanıyordu. Koridorda dolanan öğrencilerin gürültüsü kulaklarını çınlatan bir uğultu halini alıyordu. Spike gerçekten ondan mı hoşlanıyordu yani? Hayır, ona Spike demeyecekti. Bay J.S'ydi o. Her neyse.

En baştaki not ve mesajlara bakarsak her şey ortadaydı ama onun kim olduğunu öğrendikten sonra buna inanmak zordu. Onun hakkında duyduğu onca şeyden sonra bu mümkün değildi. Üstelik daha önce ona kapılmaması hakkında onu sert bir şekilde uyardıktan sonra asla olmazdı. Durumu farklı şekilde toparlamalıydı.

E: Eh, ben de seni sıradan biri gibi görmüyorum.

Sınıf arkadaşlarımla aynı değilsin mesela 🤗

Kesinlikle saçmalamıştı. Evet, saçmalıyordu. Eli kalbinin üzerinde gezinirken anlamsız heyecan hissinden hoşlanmamıştı. Birbirlerini tanımıyorlardı bile! Sadece mesajlaşarak birine karşı bir şeyler hissedemezdi!

Bay J.S: 🙂 İyi dersler

E: Sağol, sana da 🙂

Sınıfa girmeden önce birkaç derin nefes aldı. Bu konu derinleşmeden kapandığı için memnundu. Bay J.S ile böyle bir sohbete girmek hiç hoş olmazdı. Üstelik o Ron'dan hoşlanırken!

"Bir şey mi oldu?"diye soran Ron'un sesiyle gözlerini telefondan kaldırdı. Ron tam önündeydi. "Çok dalgın görünüyorsun."

"Hayır. Her şey yolunda."

"Okuldan sonra biraz takılmak ister misin? Parkta yürüyüş yapabiliriz."

"Wendy'yle herhangi bir planın yok mu?"

"Ayrıldık. Zaten çok da ilişkiye benzer bir yanı yoktu. Bir iki kez seviştik ve bitti." Emma tiksinerek ona bakıyordu. "Özür dilerim. Gereksiz detaylar."

"Evet! Bence de!"

"Her neyse. Ne diyorsun?"

Emma derin bir nefes aldı. Ron'dan gerçekten çok hoşlanıyordu fakat bu çapkın hallerinden nefret ediyordu! Hayata ve ilişkilere onun kadar rahat bakan biri değildi. Yine de onu daha iyi tanımak için bir fırsat olabilirdi bu. "Olur."dedi ve sınıfa girdi.

Okuldan sonra kızlardan önce sınıftan çıktı. Onların sorgularıyla uğraşmak istemiyordu. Özellikle Elisa'nın iğneli lafları duymak isteyeceği son şeydi. Ron gümüş rengi arabasının yanında onu bekliyordu. Bu kadar çabuk çıkmasına şaşırdı. "Derse girmedin galiba."

"Aynen. Son ders felsefeydi."dedi Ron.

"Hayatı düşünmeye ve sorgulamaya ihtiyaç duymuyorsun demek."

"Anı yaşamayı daha çok tercih ediyorum diyelim." Arabaya bindiler. Ron hareketli bir müzik açtı. Arabanın bas sisteminin kalitesi hissediliyordu. Emma'nın ilk işi sesi biraz kısmak oldu.

"Mutlu ediyor mu peki?"diye sordu.

"Ne?"

"Anı yaşamak."

"Yani." Araba önce geri gitti. Sola doğru kıvrıldı. Hızlı bir ön vites hareketiyle okuldan ayrıldılar. "Hem neyi düşüneceğim ki? İnsanlar çok sıkıcı. Gereksiz detaylarda boğuluyorlar. Üstelik düşünceli insanların pek kazançlı çıktığı da söylenemez."

Emma gözlerini devirdi. Ron'a pek katılmıyordu. "Düşüncesizler havalı sayılmaya devam ettiği müddetçe bu biraz zor zaten."

"İnsanların çoğu mazoşist. Acı gerçek."

"Sen de sadistlerden misin?"

Ron sesli bir şekilde güldü. "İnsanlara özellikle kötülük yapan biri değilimdir. Beklentilerimiz uyuşmayınca hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor."

"Herkes senin beklentilerine mi uymalı hayal kırıklığı olmaması için."dedi Emma soğukça.

"Hayır tabii ki. Sadece en başta ne konuştuysak o benim için. İnsanlar genelde karşı tarafı değiştirmeye çalışıyor. Düzenli ilişkiler bu yüzden bana göre değil."

"Birlikte olamayacağımıza dair bir başka kanıt daha."dedi Emma sıkıntıyla nefesini vererek. Bakışları karşıdayken yüzü ifadesizdi. Ron'un ona baktığını hissedebiliyordu. "Yola bak."

"Belki sen de düzenli ilişki kadını değilsindir. Kendini keşfetmekten bu kadar korkma. Farklı heyecanlar istemek seni kötü ya da ahlaksız biri yapmaz."

"Bu yüzden mi Elisa ya da Wendy'nin şansı yaver gitmiyor erkeklerle?"

"Wendy de kısa dönem seven biri emin olabilirsin. Elisa'ya gelirsek kendini karşı tarafı boğmaya adadığı müddetçe hiç kimse onunla bir ilişkiye devam edemez." Arabayla biraz etrafta turladıktan sonra Seal Town'un en bilinen parkı olan Büyük Park'a geldiler.

Arabadan inip yürümeye başladılar. Ron konuya kaldığı yerden devam etti, "Bahsettiğin şeye katılmıyorum. İnsanların uzun ya da kısa ilişki tercih etmesi onların ahlak anlayışıyla alakalı olamaz."

"Bunu bir de dünyaya anlat istersen."dedi Emma kollarını önünde bağlayarak.

"Dünyanın canı cehenneme. 2020'li yıllardayız artık. İnsanları sürekli bir şeylere göre yargılamak çok eski moda. Anı yaşamak derken bunu kastediyorum işte. Yaşa geç. Birilerine etiket takmak için fazla zaman harcanıyor. Hayatın heyecanı kalmıyor gerçekten." Ron ellerini cebine soktu. Enerjisi Emma'nın hoşuna gidiyordu. "Düzeni de sevebilirsin tabii ki. İnsanların muhtemelen yarısı belli bir düzende kendilerini daha güvende hissediyor. Bu da evliliğin niye hala var olduğunu açıklıyor. Ama insanların büyük bir çoğunluğu ömür boyu aynı kişiye aşık kalamaz. Ben aşkın yarattığı heyecanı seviyorum."

"Hem Elisa'ya hem Wendy'ye aşık mıydın yani?"

"Kendi aşk algımda gayet tutkulu bir aşıktım. Ama geçip gidiyor. O zaman yeni bir aşkın peşine düşüyorum."

"Sıradaki de ben miyim?"diye sordu Emma midesi kasılarak.

"Kendinden yemek menüsündeki bir seçenek gibi bahsetmen hoşuma gitmedi."diyerek önüne geçti Ron. Gözlerini kırpmadan Emma'nın yeşil gözlerine bakıyordu. Emma ise o ela gözlerin ahenginde kaybolmak üzereydi. Kalbini kıracağı şimdiden belli olan birine karşı nasıl hala heyecan duyabiliyordu anlamıyordu. Aşk delilikti! Ron samimi bir tonla konuştu, "Benden hoşlanıyorsun, senden hoşlanıyorum. Birbirimize şans vermemek için hiçbir sebep göremiyorum. Belki bana düzeni sevdirirsin. Ya da ben sana heyecanı sevdiririm ve ilk günkü etki azalmaya başladığında kimse kimseyi kırmadan yolumuza devam ederiz."

Emma başını iki yana salladı. "Kendimi tanıyorum. Bu bana göre değil." Yanından geçip yürümeye devam etti. "Siz kolejliler hep böyle misiniz? Ya da meşhur dörtlü olarak değiştireyim soruyu."

"Aslında hepimizin hayata bakışı farklı. Ama birbirimize saygı duyuyoruz. En romantiğimizin Bill olduğu gerçek. Her şeye rağmen Jessica'yla ilişkisine devam ediyor. Tam bir umutsuz aşık. Ryan en rahatımız. Hiçbir kıza umut vermez, eğlencesine bakar, hayatı çok umursamaz ama sohbet etmeyi de sever. Asla bir entrika çevirmez. Dostluk bağı kuvvetlidir. Beni zaten biliyorsun. Tekrar anlatmama gerek yok. Spike'a gelince," Ron'un yüzünde kısa süreliğine bir donma oldu. Sonra devam etti, "Spike kuralları pek sevmez. En azından ona dayatılanları. Yoksa kendi kurallarını herkese dayatmaya bayılır. Basit bir terk edilmeyi kaldıramayıp kendini duygusuz birine dönüştürdü." Alaycı bir gülüş yüzündeydi. "Neyse. Onun hakkında konuşmayı pek sevmiyorum. Tanınmaya değer biri değil."

"Dost olduğunuzu sanıyordum."dedi Emma. Ron ve Spike arasında geçmişte yaşanan tatsız olayı Lucy'den öğrenmişti. Fakat Ron onun bildiğini bilmiyordu.

"Görüntüde dostuz elbette. The Rice'ın ve meşhur dörtlünün imajını korumak zorundayız. Kendi aramızda yaşananlar bizi ilgilendirir."

"The Rice'ın konusu açılmışken sormak istediğim bir şey vardı." Doğum günü için planlarını Ron'a da anlattı. Lucy, Elisa ve Bay J.S'den sonra Ron'un fikrini almak daha gerçekçi olacaktı. Nasıl olsa orada onun da sözü geçiyordu. Belki bir şeyler ayarlayabilirdi.

Ron'un ifadesi ciddiydi. "Haftaiçi olsa kimse umursamazdı fakat haftasonu için kurallarımız belli. Davetli listesinde değilsen giremezsin."

"Listede olmak için ne gerekiyor?"

"The Rice'ın düzenli müşterisi olmak. Kıdemlilerin misafiri olmak. Satış garantisi verebilmek. Bunlardan biri yeter."

"Şu satış meselesi ciddi mi gerçekten?"dedi Emma sonunda.

"Evet. Oraya giden herkes bunu bilir."

"Çok rahatsınız bu konuda. Polisten korkmuyor musunuz?"

"Polis de işin içinde olunca korkacak bir şey kalmıyor. Herkes payına düşeni alınca dalavere çıkmıyor."

Ron'un rahatlığına diyecek kelime bulamamıştı Emma. Onların dünyası bambaşkaydı. "Peki küçük bir grupla gelsem? Yeni müşterileri de mi kabul etmiyorsunuz?"

"Cumartesi günleri her zaman yoğun geçer. Doğum gününün tadını çıkaramazsın."

"Yani ihtimal var."

"Güvenliğin ruh haline bağlı diyelim. Yeni müşterilerden hoşlanırsa içeri alır. Hoşlanmazsa almaz."

"Eh, en azından ihtimal var."

"Demek haftasonu doğum günün var. Ben davetli miyim?"

"Eğer istersen gelebilirsin. Davetiyeler hazır sayılır. Plan Lucy'ye ait. Ama The Rice kısmından pek hoşlanmadı."

"Eh, haklı. Kardeşi de olsan senin için özel bir izin almak kolay olmaz. Hem mekanı sana ayırmak için gereken bütçeyi de ödeyemezsiniz."

"Yani parasını verince mekanı kapatabiliyoruz."

"Elbette. Tek geceye 50 bin dolar verebilirsen neden olmasın. Ya da kendi küçük köşeniz için 10 bin dolar da iş görür." Emma'nın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Yüksek fiyatlardı. "Seal Town'da küçük mekanları kiralamak yine ucuz. The Rice da küçük mekanlardan biri. Liselilerin eğlence mekanı. Ama asıl piyasada çok daha uçuk fiyatlar dönüyor."

Mesaj sesiyle telefonunu eline aldı. Banklardan birine oturdular. Mesaj Nate'dendi.

N: Yarın sabah arka bahçeye gel. Özel bir hediyem olacak 😉

E: Tamam yarın görüşürüz 😊

Ron, "Kimden?"diye sordu merakla. Emma omuz silkti. "Bu arada geçen sabah olanlar hakkında konuşamadık. Nate'e dikkat etmelisin. Lucy neden seni onun etrafında dolaştırıyor biliyorum. Ama buna gerek yok. Duygularımızdan haberdarız."

Çapkınca gülümsedi. Emma'nın önüne düşen bir tutamı kulağının arkasına koydu yavaşça. Emma onun temasıyla ensesine kadar ürperdi. Ron'un eli omzunda kalmıştı ve parmaklarının omzuna değdiği noktadan tüm bedenine yıldırımlar saçılıyor gibi hissediyordu. Ron ona doğru yaklaşırken kalbi hızlanıyordu. "Gerçekten Emma, böyle şeylere gerek yok."diye fısıldadı. "Akışına bırak. Sana dünyamı göstermeme izin ver." Dudakları birbirine yaklaşıyordu. Emma başının döndüğünü hissediyordu. Onu öpmeyi o kadar çok istiyordu ki... Ama yaşanacakları kestirmek güç değildi. Onun tarafından terk edilme düşüncesiyle hızla geri çekildi.

"Yapamam."dedi ve ayağa kalktı. "Biteceğini bile bile senin dünyana adım atamam." Koşarak uzaklaştı oradan.

Eve geldiğinde kendini çok umutsuz hissediyordu. Ron'un ona bu şekilde açılması çok hoştu. Fakat fazla dürüsttü. Canını acıtan cümleleri çoktu. Onun gibi değildi. Öylesine ilişkiler yaşayamazdı.

Peki Nate'le olan şey neyin nesiydi? Ablası için buna izin vermişti. Ortada öylesine bir ilişki varsa bu da Nate'le olacak olandı. Neler yapıyordu böyle? Ona neler oluyordu? Kendini çok kötü hissetmeye başlamıştı birden bire.

Akşam yürüyüş yapma bahanesiyle evden çıktı.

E: Neredesin?

Nereye gitmek istediğini, kiminle konuşmak istediğini biliyordu. Onu en güzel o dinliyordu. En çok o kabul ediyordu.

Bay J.S: Mekandayım.

***

Yayımlanma tarihi: 31.05.2025

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top