1.2. Umursamaz

İnsanlar umursamazdı. Hayatın sorumluluğu ağır geldiğinde kolaya kaçmak için yok saymayı seçerlerdi. Kurallara uymazlardı. Bir başkasının ne duygularını ne hayatını önemsemezlerdi. Ceplerindeki parayla tüm dünyayı satın alabileceklerini düşünürlerdi. Bir canın bedeli birkaç sıfırlı rakamlardan ibaretti. Fazla şımartılmanın faturası gücü büyük adamlara yetmeyen sıradan insanlara kesilirdi.

Kurallara sonuna kadar bağlı olan Emma Order için az önce yaşananların açıklaması bundan ibaretti. Yaşadığı korku hala üzerindeyken kolejli zenginlerin kendilerini bir şey sanmasına bir kez daha sinir oldu. O çocuğun arabasının freni tutmasaydı, hatta frene basma zahmetine bile girmeseydi güçlü aileleri en iyi avukatı tutacak ve bir can almanın ağır yükünü kanunsuz çocuklarının omuzlarından tek seferde alacaklardı.

Okulun ilk günü sakince yaya geçidinden karşıya geçmek hayatının son günü olabilirdi. Arkasından ağlayacak kimse yoktu ama neden ölsün? Hem de düşüncesizin teki sabahın köründe kafayı çekti diye neden yaya geçidinde metrelerce havaya uçsun? Öfkeyle soludu. Bunca şeyi o ikisine demeyi isterdi fakat içinden söylenmek daha kolaydı. Hem güvenilir birilerine benzemiyorlardı. Onlar gibiler haksızken haklı olmanın yolunu her zaman bulurdu. O çocuk da öyle yapmamış mıydı? Yaya geçidine 60'la girmesine rağmen onu suçlamamış mıydı?

"Ne konuşuyordun onlarla?"diye sordu Elisa. Arkadaşına araba çarpmak üzere olmasından ziyade St. Josephlilerle ne konuştuğunu daha çok önemsiyordu ve bu Emma'yı rahatsız etmişti.

"Bana çarpmasına ramak kalan, sabah sabah kafayı çekmiş biriyle ne konuşabilirim?"dedi sertçe. Hala öfkesi geçmemişti. Sabah sabah, yaya geçidi üzerinde böyle bir şey yaşamayı beklemiyordu.

"Onların kim olduğundan haberin yok galiba?"

"St. Joseph'li olduğu kesin!"

"Onlar sıradan St. Joseph'liler değil! St. Joseph dörtlüsünün üyeleri! Ron ve Spike!" Emma gözlerini devirdi. Lise magazinini takip etmediği için pişman değildi. "Ayrıca Spike bayağı ilgili duruyordu."

Elisa yine uçuk kaçık fantezilere kapılmıştı işte. İlgili duruyormuş! "İçkili araba sürdüğü için plakasını polise vermemden korkmuştur." Buna zerre ihtimal vermezdi. Onun gibiler polisten, kanundan korkmazdı. Polis de kanun da onlarındı. Dünyanın en rezil kuralıydı bu. "Tanımadığı birine karşı ne tür bir ilgisi olabilir?" Kucağında tuttuğu defterleri çantasına soktu ve yürümeye başladı. Elisa'ya göre bir erkek ve bir kız sadece flört amacıyla konuşabilirdi. Az önceki saçma sapan duruma bile kendine göre bir yorum yapmayı başarmıştı Elisa.

Fakat Elisa ne gördüğünü biliyordu. Spike'ın bakışlarında başka bir şey vardı. Bir erkeğin ne zaman arkadaşça ne zaman flörtöz baktığını anlardı. "Sen yine de onlara karşı dikkat et. Onların neler planladığını duyuyoruz." Emma ise onun gerçekten bu kadar düşünceli olduğunu sanmıyordu. Kolejli biri onunla ilgilenecek olsa Elisa'nın hissedeceği tek duygu kıskançlık olurdu. "Belki de seni biraz saf görüp açmak istemiş olabilir."diye devam etti.

"Açmak derken?"dedi Emma ters bakışlarla. Belli ki Elisa bu konuyu lastik gibi uzatacaktı. Onunla alay edebileceği hiçbir anı kaçırmazdı. Erkekler konusunda onun gibi olmadığı için eziyet dolu laflarına maruz kalırdı sık sık. Gücendiğinde ise arkadaşça tavsiyede bulunduğunu söyler kendini haklı çıkarırdı.

Elisa onun saflığı karşısında kahkahayı patlattı. "Açmak derken seni yatağa atmaktan bahsediyorum. Yüz metre uzaktan bile hiç sevgilin olmadığı anlaşılır. Şu haline baksana."

Emma öfkeyle nefes verdi. Bu onu ilgilendiren bir mesele değildi fakat geçen seneden beri takmıştı. Flora'nın üstüne bile bu kadar gitmiyordu. Onunla alıp veremediği neydi anlayamıyordu. Sinirle sarı saçlarını çözdü ve tekrar sıkıca toplayıp at kuyruğunu da kendi etrafında döndürerek topuz yaptı. "Tüm St. Joseph'lilerin yedi gün yirmi dört saat birini yatağa atmayı istediğini düşünmek abartı değil mi sence de? Ayrıca benim tercihim beni ilgilendirir. Ben sana bir şey demiyorum." Adımlarını hızlandırdı.

"Bu düşünce seni heyecanlandırmadı mı gerçekten?" Emma ters ters ona baktı. Söylediklerine inanamıyordu. Orada nasıl bir korku ve öfke yaşadığını görmüyordu ve konuştuğu konu sevgili muhabbetiydi! "Ron da Spike da herkesin birlikte olmak isteyeceği kişiler. İkisinden birini seçmen gerekse seçim oldukça zor olurdu."

"Midem bulanıyor!"dedi öfkeyle. "Orada ölmek üzereydim ve senin taktığın şeye bak. Bana çarpacak olmaları zerre umurunda değil. Duyarsızlıklarına kızman gerekirken ikisinin de anatomik haritasını çıkarmışsın! Bir seçim yapılacaksa sen ikisini birden seçebilirsin! Hoşuna da giderdi!"dedi öfkeyle. Fakat onun öfkesi Elisa'nın umurunda bile değildi. Onu sinirlendirmek hoşuna gidiyordu.

"Bayağı karizmatiktiler."

Emma pes etmişti. Ona daha fazla laf anlatmayacaktı. Adımlarını hızlandırdı ve ayağını ezerek önüne çıkan koca bir kütleyle çarpışması bir oldu.

"Dikkat etsene!"diye azarladı onu çocuk.

Emma acıyla ayağını tutarken gözlerini kaldırıp baktığında az önceki siyah spor arabanın içinde oturan çocukla karşı karşıya olduğunu gördü. Ela gözlerindeki bir şey onu çok fena kendine çekmeye başladığında gözlerini kaçırdı ve, "Asıl sen dikkat et! Aniden kapıyı açıp kendini yola atan sensin!"diye azarladı onu. Gözlerini arabada oturan diğer çocuğa çevirdi. Ela gözleriyle kendini esir alan çocuğa bakmaktansa diğerinin mavi gözlerine bakmak daha kolaydı. Hangisi Ron hangisi Spike'tı bunların? Önemli miydi? İkisi de kolejliydi ve asla yaklaşmayacağı tiplerdi. "Sabah sabah başınıza iş açmak istediğiniz belli!"dedi ve adımlarını hızlandırarak okula girdi.

Diğerinin arkasından, "Seal Town Lisesi'nde sıradan bir gün!"diye söylendiğini duydu fakat umursamadı.

Elisa ise gülerek yanında ilerliyordu. "Ay ama hakikaten hoş çocuk. Sence de öyle değil mi? Ron'u diyorum." Emma gözlerini devirerek ona baktı. "Neyse, ne diyecektim? Hah, hala bir öpüşme tecrüben bile yok. Sen de hoş kız sayılırsın. Üniversiteye kadar beklemeyi düşünüyor olamazsın."

Emma derin bir nefes aldı. "Şu konuyu kapatmayacak mısın artık? Kimin tipinin ne olduğu, ilişki tecrübemin olup olmaması önceliğim değil. Neden uzatıyorsun? Senin umurunda olmayabilir ama derslerimiz yeterince ağır ve ben böyle şeylerle zaman kaybedemem."

"Tanrı aşkına Emma daha ikinci sınıftayız! Okulun ilk günü ders programı yapıyorsun!" Erkek muhabbeti Emma'yı ne kadar daraltıyorsa ders muhabbeti de Elisa'yı o kadar daraltıyordu.

"Hey!" Seslenen Flora'ydı. "Az önce ne oldu öyle? Sen iyi misin?" Hepsinden önce gelmişti okula ve sınıfta ikisini bekliyordu. Bahçede yankılanan fren sesiyle cama koşmuş ve olanları görmüştü.

Emma, "İyiyim, bir şeyim yok. Sadece biraz korktum."

Flora, "St. Josephlilerin burada ne işi var?" Aynı siyah araba hala bahçedeydi. Siyah saçlı olan şoför koltuğundaydı. Bir eli direksiyondaydı. Emma ona bakarken tuhaf hissetti. Ne kadar ruhsuz bakan bir çocuktu öyle. Gözleri ölüm mavisi gibiydi. Ürperticiydi. Ve öyle birine kafa tutmuş, üstüne üstlük züppe demişti.

Kumral olan ise ellerini cebine sokmuş, başında koyu renkli balıkçı şapkasıyla, beyaz bez ayakkabılarının sarı bağcıklarını bir oraya bir buraya sallayarak okula doğru yürüyordu. Elisa, "Görünüşe göre Ron White naklini buraya aldırmış." Gözlerinde parlak bir ifade vardı. "Onu bu kadar yakından hiç görmemiştim. Gerçekten yakışıklıymış."

Emma ters ters ona baktı. "Daha az önce bana St. Joseph'lilerden uzak durma hakkında bir şeyler diyordun."

"Sonuç olarak o artık Seal Town'lu."

Flora alayla güldü. "Naklini buraya aldırdı diye öylece buralı olamaz. Ruhu St. Joseph'li bir kere."

Fakat Elisa umursamamıştı. "Yeni okul arkadaşımıza okulu tanıtayım ben en iyisi."diyerek yanlarından ayrıldı.

İkisi de onun bu hallerine şaşırmıyordu. Yakışıklı birini gördüğünde flört etmeye başlardı Elisa. Şimdiye kadar ciddi bir ilişkisi olmamıştı. Fakat her halükarda erkekler konusunda o ikisinden daha deneyimliydi.

Flora, "Bu defa başına iş açacak."dedi endişeyle. Emma ise omuz silkti. İstediğini yapabilirdi.

Yerlerine oturdular. Flora cam kenarı en önde, Emma ortada ikinci sıradaydı. Kendi arkasını ise Elisa için tutmuştu. Tatil boyunca ne yaptıkları hakkında konuşmaya başlamadan önce Flora çantasından çıkardığı antibakteriyel ıslak mendille masasını, masanın altındaki gözü ve sandalyesini güzelce sildi. Her yerin yeterince temiz olduğuna kanaat getirdikten sonra kitaplarını masaya bıraktı. Artık tatil hakkında konuşabilirlerdi.

İkisi de güzel bir tatil geçirmişti. Flora ailesiyle karavan kiralamış ve pek çok yer gezmişti. Emma ise ailesiyle iki hafta deniz kenarında bir otelde kalmıştı. Diğer günlerde abisiyle basketbol oynamış kendini bu konuda ilerletmişti. Frank kendine bir köpek almıştı. Tatil boyunca onunla ilgilenmişti. Okul dönemi başlayınca da üniversite için evden ayrılmış köpeği de yanında götürmüştü.

Konuşmanın ortasında sınıfa giren Michael, "Bu yıl kız basketbol takımına girersin artık."dediğinde ikisi de o yana döndü. Michael orta sırada en önde oturan, dalgalı, gür, siyah saçları, siyah kemik gözlükleri, koyu kahverengi gözleri olan çalışkan ve düzgün bir çocuktu. Emma ile geçen seneki not ortalamaları birbirine oldukça yakındı. Yüzde ikilik bir farkla  Emma sınıf birincisi olmuştu.

"Derslerimi aksatacak herhangi bir aktiviteye katılmayı düşünmüyorum."dedi ters ters.

Flora, "Bugün neyin var senin?"diye sordu. Emma'nın sinirleri epey gergindi.

"Hiç. Az önceki kazanın etkileri hala üzerimde."diye mırıldandı.

Fakat tam olarak dürüst davranmamıştı bu konuda. Her şey sadece kazadan ve kuralsızlıklara olan öfkesinden ibaret değildi. Orada bambaşka bir şey olmuştu. Arabanın lastik sesini duyduğu an o yana dönmüş ve ön koltukta oturan kumral çocuğa bakakalmıştı. Araba önünde durduğunda hala gözlerini ayırmamıştı ondan. O da korkuyla ona bakıyordu fakat kısa sürmüştü bu bakışma. Arkadaşına kızarak başını diğer yana çevirip dışarıyı izlemeye başlamıştı. Fakat Emma midesinde bir şeylerin ters döndüğünü hissetmişti. Kalbine gizlice sızan bir şeyler olmuştu.

Onu bu bakışmanın uzamasından alıkoyan ona çarpmak üzere olan diğer çocuktu. Formasını gördüğünde diğerinin de St. Josephli olduğunu tahmin etmişti. Umursamadan güne devam edebilirdi. Fakat aynı arabanın okul bahçesine girmesi, kalbinde bir şeyleri harekete geçiren o çocukla çarpışmak ve sonra havalı bir şekilde okula yürüdüğüne tanık olmak her şeyi değiştirmişti.

Elisa'nın hevesle peşinden gitmesi ise tam olmuştu. İlk defa bir erkek onu uzaktan da olsa gerçek anlamda heyecanlandırmışken en yakın arkadaşlarından birinin onun peşine düşmesi moralini bozmuştu ve kendine bile açıklayamadığı bu anlamsız his hakkında kime ne diyeceğini bilemiyordu.

Üstelik bu konular ona göre değildi. Bir erkekle normal bir şekilde konuşmak ayrıydı fakat mesele flörte geldiğinde eli ayağı birbirine dolaşırdı. Birinden hoşlandığında bile, ki her daim platonik seviyede kalırdı bu, asla onun yüzüne bakamaz sorusuna cevap veremez hale gelirdi. Şimdi ise o çocuğun, Ron White'ın, bu okulda olduğunu bilmek işleri bir hayli zorlaştırıyordu.

"Kızlar!"diyerek içeri Elisa girdi. Yüzündeki ifadeden pek bir şey anlaşılmıyordu. Cam tarafına geldi ve pencerenin pervazına yaslanarak konuşmaya başladı. "Ron hakkında bir şeyler öğrendim. Arabası tamirde olduğu için bugün onu Spike bırakmış."

"Bir insan çocuğuna niye Spike diye bir isim koyar ki?"diye söylendi Emma.

"Gerçek adını bilmiyorum. Bu ona özgü bir lakap."

"Komik."

St. Joseph dörtlüsü olarak nam salmış bir grubun üyesiydi ikisi de. Kolejlilerin daimi mekanı olan The Rice'ın küçük yöneticileri denilebilirdi onlar için. Şimdi onlardan birinin Seal Town'da bulunması çok ilginçti.

Flora, "Ne işi varmış burada?"

Elisa, "Oradan sıkılmış. Biraz farklı ortamlar görmek istiyormuş. Üçüncü sınıfta. Eğer bu yıl severse mezuniyetini buradan yapabilirmiş."

"Kolejliler ve saçma sapan hevesleri."

"Ne fark eder ki? Sonuç olarak burada." Elisa'nın gözlerindeki parıltı Emma'nın hoşuna gitmemişti.

Emma, "Ondan mı hoşlanıyorsun?"diye soruverdi birden. Fakat ses tonu istemsizce suçlayıcı çıkmıştı.

Elisa hayretle ona baktı. "Hoşlanabilirim. Duruma göre değişir. Oldukça yakışıklı biri dikkat ettiysen. Her kız onunla olmak ister."

"Acaba kafası da basıyor mu? Konuşamayacağım biriyle birlikte olmak istemem."

"Kafası basıyorsa Ron'la şansını dener misin yani?" Elisa'nın dudaklarında alaycı bir gülüş belirdi. "Hoşlandığın herkesin karşısında nutkun tutulurken nasıl olacak bu merak ediyorum. İstersen Ron'u sana bırakabilirim ama o seni biraz aşar." Emma'nın bütün morali alt üst olmuştu bu cümleyle.

"Sanki şimdiye kadar yüz kişiden hoşlanmışım gibi konuşuyorsun."dedi ters ters. Alt tarafı üç kişiydi. Fakat üçü de kısa sürmüştü. Duygularına hakim olma konusunda başarılıydı Emma. İlk başta hoşlantının getirdiği heyecanı yaşardı fakat sonra duygularını bastırmayı bilirdi. Bir çeşit vazgeçiş yöntemiydi bu onun için. Nasıl olsa eline yüzüne bulaştıracaktı. Neden kendini rezil edecekti ki?

Elisa, "Acaba Ron da hoşlandığın dördüncü kişi mi?"diye sordu başını yana eğerek. Ses tonu o kadar rahatsız ediciydi ki Emma ona hiçbir şey söylemek istemedi. "Eğer öyleyse söyle. Ciddiyim bu konuda. Bir erkek için aramızda sorun çıkmasını istemem."

"Hoşlanmıyorum ondan. Daha doğru düzgün görmediğim birinden neden hoşlanayım? Adını bilmek benim için bir kriter değil." Fakat bal gibi de hoşlanmıştı ondan. Belki de kazanın etkisiydi. Adrenalin bir anda fazla salgılanınca beyninde bir şeyler yanlış kodlanmıştı. Öyle ya da böyle geçecek olan bir duyguydu. Geçmeliydi. İkinci sınıf birinci sınıfa benzemezdi. Dersler biraz daha ciddileşirdi. Basit bir hoşlantı ihtiyacı olan son şeydi.

Elisa, "Tamam öyleyse. Bu durumda tek rakibim Jessica." Emma'nın kaşları şaşkınlıkla çatıldı. "Jessica meşhur dörtlüyü tamamlamaya çok hevesli. Bill'den ayrılmış. Gördüğüm kadarıyla yeni hedefi Ron." Herkes sınıfa toplanmaya başladığında Elisa da yerine oturdu. Son anda aklına gelen fikirle Emma'nın omzunu dürttü. "Senin ablan bir buçuk yıl St. Joseph'te değil miydi? Belki Ron'u tanıyordur?"

Ablasıyla ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Ablası onunla hayatı hakkında konuşmazdı. Ortak tek yönleri aynı okulda olmak ve aynı evi paylaşmaktı. Teneffüste yanına gidecek olsa Lucy sert bakışlarla onu geri döndürürdü. Ne soracaksa evde sormak zorunda kalırdı. Eğer o grubu tanıyorsa bile söylemezdi. Ayrıca Elisa için Ron hakkında bilgi toplamaya niyeti yoktu. Kısa kesmek en iyisiydi. "Ablam son sınıfta. Ron onun alt dönemi. Tanıdığını sanmıyorum."

"Tüh. Ondan Ron'la ilgili şeyler öğrenebilirdik." Derin bir iç çekti. "St. Joseph dörtlüsü her gün güzel kızlarla takılıyor. Dikkatini çekmek için güzellikten fazlası gerekecek."

"Gerçekten onunla çıkmaya mı karar verdin? Daha onu tanımıyorsun bile."

"Önemli mi? Oldukça yakışıklı, karizmatik, zengin. Neden onunla çıkmak istemeyeyim ki? Üstelik popülaritesi benim de tanınmamı sağlayacak." Emma gözlerini devirdi. Elisa onlardan her zaman daha rahat olmuştu. Duygulara çok önem vermezdi. Aldığı keyife bakardı. Ron ile çıkmayı düşünmesinde bile amacı kendine popülarite kazandırmaktı.

"Dikkatli ol o zaman. Onlar hakkında neler duyduğumuzu hatırlatmama gerek yok. Hele ki o meşhur dörtlü oldukça acımasız olmalarıyla biliniyor."

Elisa gülümsedi. "Beni düşünmen ne kadar ince. Fakat unutma ki Bill bile Jessica tarafından terk edildiğinde dünyası başına yıkıldı. Demek ki meşhur dörtlünün de kalbi var. Mesele o kalbe ulaşmayı bilmek. Bu konuda kendime güvenim tam. Ron beni diğer kızlar gibi görmeyecek."

"Yerinse olsam bu kadar emin olmazdım." Konuşan Wendy'ydi. Elisa ile ilkokulda yakınlardı fakat sonra araları bozulmuş uzaklaşmışlardı. Konuşmalarına kulak misafiri olmuştu. Elisa küçümser bakışlarıyla ona döndü.

"Ne o yoksa sen de mi sıradasın?"

"Benim olduğum yerde sıra diye bir şey olmaz."dedi Wendy gülümseyerek ve yerine geçti. "Ben bazı balıklar gibi oltaya takılmamayı seçiyorum sadece."

Emma bu konuşma karşısında sınıfı terk etme isteğiyle dolup taşmıştı. Wendy'den hiç hoşlanmazdı. Sürekli insanları küçümseyen, aşağılayan, dalga geçen biriydi. Popüler olma uğruna yapmayacağı şey yoktu. Amigo takımında olmak yetmiyordu. Her daim daha fazlasını istiyordu.

Flora, "Onları kendi haline bırak."dediğinde Emma önüne döndü. Zaman zaman Elisa ve Wendy'nin atışmaları olurdu. Birbirlerine laf sokar rahatlarlardı. Aralarına girmenin anlamı yoktu. Fakat Emma küs olduğu biriyle iletişim kurmayı bile gereksiz görürken Elisa'nın Wendy'ye verdiği cevaplara anlam veremiyordu bir türlü.

Ders başladığında defterini önüne çekti ve günün tarihini attı. Önemli şeyleri not alırken aklına gelen görüntüden bir türlü kaçamıyordu. Arabanın ön koltuğunda oturan kumral saçları ve ela gözleriyle kısa bir an için de olsa onunla bakışan Ron kafasını sürekli meşgul ediyordu. Korktuğu başına mı geliyordu? Bu aşk olamazdı değil mi? Sadece ondan etkilenmişti hepsi bu. Basit bir hoşlanmaydı. Onda nefret edeceği tonla özellik bulacağından emindi. Derin bir iç çekti ve bu saçma hoşlantının bir an önce bitip gitmesini istedi.

***

Karakterler hakkında ilk izlenimleriniz neler? Emma, Elisa ve Flora arkadaşlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bölümü beğendiyseniz oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Okuma listelerine eklemek de en etkili desteklerden biri 👌🏼

Yayımlanma tarihi: 08.04.2024

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top