Bir İntihar Mektubu

II. BÖLÜM

Her zaman yaptığım gibi sosyal medya üzerinden eğlenmek için bir şeyler arardım. Gezinmeye devam ederken Whattsap grubu kurulacağını gördüm ve ilk defa böyle bir gruba dahil olacaktım. Hemen numaramı yetkili kişiye attım ve kısa sürede beni whatsapp grubuna dahil ettiler. Her şey güzeldi, ilk başlarda yabancılık çektim ama daha sonra herkes birbirine alışmaya başladı. Eğleniyordum açıkçası ve değişik şeylerden mutlu olabilmek güzeldi. Bir zaman sonra grupdaki kişileri incelemeye başladım. Herkesin resmine, durumuna bakıyordum. Sıra ona gelmişti ve o an gökyüzündeki kuşlar dahi uçmayı bıraktı, ağaçdaki yapraklar rüzgarı aldırmadı. Bense ne düşündüğümü bilemez olmuştum. Hemen mesaj atmam gerektiğini, onla samimiyet kurmam gerektiğinin farkına varmıştım. Bir bahane bulmam gerekiyordu ve hemen bulmuştum. Whatsapp durumunda ingilizce diliyle yazı yazıyordu ve açıkçası da ne yazdığını merak etmiştim. Hemen mesaj atıp, anlamını sormuştum. Bana "tüm parçalar yerini buldu, ben hariç" cümlesini kurdu. Evet hala unutmadım. Çünkü bana ilk mesajıydı. İlklerin unutulması baya zor oluyor. Öyle bir cümle kurmuştu ki sanki bana hitap eder gibiydi.

Her eksik kalan parçasını tamamlamak için gelmiştim oysa. Kim bilebilirdi, asıl eksik kalacak yanımın, onun olacağını.

Günler geçti, grupda ayrı sohbet ediyor özelden ayrı konuşur hale gelmiştik. Birbirimizi uzaklardan tanımaya çalışıyorduk. Ondan gelecek her mesaja muhtaç gibiydim. Kısa zamanda kendini alıştırmıştı bana. Hatta sırf onun için whatsappa girer onun "çevrimiçi" olmasını beklerdim. Günler sonra yine öyle yaparken bana "sende hep çevrimiçisin" diye mesaj atmıştı. Seni bekliyordum desemde tripden kurtulamamıştım. Evet trip bile atar hale gelmişti. Kızlar değer verdiği erkeklere trip atardı. Bende onun için artık değerli biri olabilmiştim. Bunun verdiği mutluluk aklıma geldikçe, trip atmasını daha da ister oluyordum. Biliyorum garip bir durum ama zaten bizde garip insanlardık. Her ne kadar garip olsak da, zarif sevmiştik.
Zamanla birbirimize dertlerimizi anlatır olmuştuk, beraber gülüp, beraber aynı gökyüzüne bakardık. Bana ailesinin biraz fazla dindar olduğu için kapanması konusunda ısrar ettiklerini ve kendisinin istemediğini söylerdi. Bense çocukken annesiz kalmanın verdiği sevgi eksikliğinden bahsederdim. Mesafeler umrumda değildi. Bana o sevgiye en yakın hissi verebilecek oydu. Elbette yanımda kokusuyla sarhoş olmak isterdim lakin hiç bilmediğim o kokusunu dahi özlüyordum. Bunu ona diyemezdim. Galiba benden uzak kalır, mesafe koyar diye çekinirdim. Ama içimde onu ne kadar gizliyebilirdim ki... Çok geçmeden ondan hoşlandığımı bana iyi geldiğini anlattım. Bir şey demedi. Anlamıştım beni üzmek istemediği için bir şey diyemediğini. Ama sanki onun sesinden "sevmiyorum" gibi laflar kafamda yankı yapıyordu. Çok geçmeden alışmıştım bu duruma ama asla pes etmeyecektim. Beni sever, elbet sevecek derdim. O da tüm çabalarımı önce "takıntı, hırs" diye adlandırdı. Beni görmeden sevemezsin ki dedi. Bende "Biz görmeden de sevmedik mi Rabbimizi, peygamberimizi" diye cevap verdim. Bir şey diyememişti. Zaten ona aşık değildim lakin bana herkesten, her şeyden iyi geliyordu. Onun yüzündeki tebessüm olmak istiyordum. Olmalıydım. Çevremdeki insanlar onu tanımaya başlamıştı. Herkese ondan bahsederdim. Sosyal medya da cover şarkılar ve yazarlık yaptığım için hatrı sayılır takipçilerim vardı. Sırf yalnız o olsun diye çoğu hesabımı kapatmış veya dondurmuştum. Uzaktan yapılabilecek çoğu fedakarlığı yapmıştım. Artık onu dünya gözüyle görmeliydim, vakti gelmişti. Aramıza giren rakamlardan oluşan mesafeyi onun için yok edecektim. Ben Aydın Kuşadasın da yaşayan biriydim. O da fazla uzak da değildi. İzmirde oturuyordu. 2-3 saatlik yol vardı aramızda ve sonunda otobüse atlayıp yanına gidebilmiştim...

Her yolu aştım da kalbine giden yolda, hüzün vardı sonunda... Bile bile gitmiştim. Gittikçe de bitmiştim.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top