FİNAL
Nobody Gets Me , SZA
Change, Lana Del Rey
Her masalın sonu gibi...
●○●
FİNAL
Tam ona doğru ilerleyecekken duyduğumuz ıslıkla kımıldamadık. Arkada keman çalarken; Matt ile orta alana ilerlemeye başladık. "Şimdilik onu aklından çıkarmaya çalış. Az da olsa eğlencene odaklan. İlk defa vals yapacaksın." Keşke bende de bu umursamazlık olsa. Adam beni kaçırmış, bu dansa odaklan diye tavsiye veriyor. Bu kadar insanın içinde kendimi küçük düşürecek değilim! O kazanmadı, ben kazandım. Eve sağ salim dönen benim.
"Hazır mısın?" Bana baktıklarını anlayınca gülümsedim. Hiç problem yok! Diğerleri ile provadaki yerlerimizde durduk. Sahne ışıkları kısılıp üzerimizde yoğunlaşınca ondan gözlerimi çekip Matt'e odaklandım. "Sorman bile hata." Gülümseyerek birbirimize bakarken müziğin başlamasıyla birbirimize yaklaştık. Prenses olarak ilk dansımda kendimi tanıtmak için fırsat. Uzattığı elini tutup, kolumu rahatça uzattım. Etrafımda bir tur döndürüp sağ elimi karın hizama koyup, sol bacağımı geriye uzatarak eğildim. Çok güzel gidiyor. Aynı anda dik durup sol koluna elimi yerleştirdim. Elimi tutunca kafasını yaklaştırdı.
"Harika gidiyorsun. Düşünme ve bakmada." Gülümseyerek ileriye ve sağa adım attık. Tamamen gözlerim ondaydı. Tut; ne umurumda şuan, ne de düşüncelerimde. Döndükten sonra bir sola, bir sağa adımlar... Her adımımızda kemanist daha sert ve net çalıyordu. Mükemmel müzik, mükemmel dans. Geriye adımlayıp maskesini süzdüm. Benimkinden daha dikkat çekici. Güzel işlemeler. Gözlerini hizalayıp elini sıkıca tutup döndürmesine yardım ettim. Kusmak istemem. İki turdan hemen sonra tekrar kolunu tutup sağa doğru adımladık. Sola, sağa ve dön! Hepimiz birbirimizin yanından daire çizerek geçiyorduk.
Maskelerimiz bu muameleye iyi dayanıyor. Hepimiz toplu halde dönerken sağ, sol adımlarken mükemmel gözüktüğümüze yemin edebilirim. Bu kadar iyi olduklarını tahmin etmemiştim, yalan yok. "Diğerleri partnerlerini ne zaman buldu?" Sol kolundaki elimi indirip elini tuttum. Birbirimizden bir adım uzaklaşıp tekrar yaklaştık.
"Sadece seninle ben daha çok çalıştık farkındaysan. Onlar aylar öncesinden pratik yaptılar."
Vay. Bir kez daha birbirimize yaklaşıp uzaklaştık. Etrafımda bir kez dönüp, sol kolumu geriye uzattım. Tekrar elini tutup kollarımızı gerginleştirdik. Sağ elini tuttum. Yine gülünce etrafımda çevirmesine izin verdim. "Yine gülüyorsun, gülme!" Devam edince göz devirdim. Aynı anda kolumuzu sola uzatıp tuttuk. Bu seferde sağ tarafa yapınca dönüşte hemen elini tuttum. Sağa adım atıp sola geçince dikkatli ve hızlı şekilde dizine doğru eğildim. Alkışlar ve çığlıklar eşliğinde doğruldum. Diğer hareketleri de yaptıktan sonra belimden eğmesiyle kafamı geriye eğdim. Tekrar bir curcuna koparken kolundan tutundum.
"İyiydin!" "İyiydin."
Hadi oradan! İyiymiş. Çok iyiydim. Herkes yerlerine otururken krallar ve kraliçeler bize bakarak gülümsüyorlardı. Onlara yaklaşırlarken hepsi tek tek ayağa kalktılar. Annem yüzümü gösterince durdum. Kolundan çıkıp maskeyi indirdim. Hayranla bakmalarına gülümseyip karşılarında durdum. Eğilip geri kalktım. Bu kadın çok tanıdık. Siyah saçlı, ela gözü... Gördümde! Kraliçe Adriana olmalı. İlk ona elimi uzattım. Anında karşılık verirken diğerleri ile de el sıkıştım hemen. Zaten Kraliçe Selen ve Lydia ile tanışmıştım. Tut'un gözlerinin içine baka baka annemin yanında ki yerime oturdum. O yokmuş gibi davranıyorlardı ama o burada.
Hepsinin güzel dileklerine aynı şekilde karşılık verirken annemin elini sıkıca tuttum. En azından artık yalnız değiller. Bende varım. Nasıl onu yok sayabiliyorlar... Mikrofondan gelen mükemmel ötesi sesle hemen oraya döndüm. Oha, kızın sesi çok güzel.
"Kim bunlar Matt?" Duyması için kulağına bağırmış olabilirim. Pişman değilim. 'Burada en fazla dinlenen gurup. Gördüğün gibi iki kişiden oluşan vokal grubu. Yavaş ritimli şarkı söylüyor genelde. G&J de herkes sana anlatır.' Büyük de durmuyorlar. Demek ki genç ama ünlüler.
Annemin dediği gibi o sahneye onlardan sonra bir sürü yetenekli kişiler çıktı. Danslar edildi, çığlıklar atıldı, konfetiler patlatıldı. Harry hayatında ilk defa normal davranıyordu sanırım. Gerçi Caroline büyük ihtimalle tutturdu. Bize bakarak yerine otururken arka arkaya gözlerini kırptı. Merdivenlere tekrar elinde elektronik kemanla çıkan adını az önce duyduğum Laura'ya gülümseyip ellerimi masaya yasladım. Keman sesi gittikçe artarken, masanın üzerinde ki tabakları hızla kendimize çektik. Şov, başlasın. Matt ile sandalyeye basarak masanın üzerine çıktık. Spot ışıkları tekrar üzerimize odaklanırken, Matt ile tekrar karşılıklı durduk. Kemanın ritmine göre hızla ileri geri adımlarken kahkaha atmadan edemedim. Korkuyorum!
Keman da yavaş gitmiyor. Altı - yedi -sekiz. Harry ve Andre ile göz göze gelince Matt'in elini bırakıp geriye doğru kendimi yavaşça bıraktım. Vücudum tamamen kucağa düşünce
bacaklarımı kırıp döndürmesini sağladım. Tahmin ettiği gibi Harry tutmuştu bile. Herkes anın şoku ile bizi izlerken daire şeklinde birbirimize dans hareketleri yapıyorduk.
"Salla salla!" Harry ortamıza geçip titreşim moduna geçince, etrafımızda oluşan toplulukla daireyi genişlettik. Çılgınlar bunlar! Kemanla arkadaki basın artmasıyla kahkaha atarak zıplamaya başladık. Doğaçlama ne kadar daha profesyonel gözükebilir! Harikayız, harika! Kemanı büyük gürültüyle susturunca alkışlarla karşısına dizildik. Bir ara keman öğrenebilirim bu kızdan. Veya imza alırım! Baya iyi çalıyor.
Ayaklanmalarıyla arkalarından onları takip ettim. Gençler burada eğlenmeye devam ederken bizde annemin dediği gibi yemek yemeye çıkıyoruz. Acıkmıştım zaten. İnanılmaz düşmüşüm. Merdivenlerden çıkarken nefesimi düzenleyip arkamdan gelen tayfaya gülümsedim.
"Harikaydınız gerçekten!" Hepsinin yüzündeki gülümseme daha da genişlerken onların haline daha da gülüp kapıda onları bekledim. Amy dilini çıkarıp Andre'nin koluna abanırken ağlamaklı sesler çıkardı. Yorulmuşlardı ki haklılarda. Alnımdan akan terler kadar şuan rahatsız edici şey yok! Matt'in çektiği sandalyeye oturup elimdeki peçeteyle ona döndüm.
"Teşekkürler." Kafasını sallayıp yanıma oturdu. Alnımdaki teri silip geriye yaslandım. İyi ki elbiseyi giyinmedim. Masada otururken yine gözlerimiz kesişti. Neden burada? Etrafta daha başka konuşulurken, odaklanamıyordum. Bacağımı dürtmesiyle yaklaşık onuncu kez yine bakmayı reddettim. Bırak da karşılık vereyim bu adi herife! Nasıl aynı masadayken onu görmezden geliyorlardı. Resmen gözüme batıyor, şu haline bak! Yanımdan hızla kalkmasıyla anlamsız bakışlarıyla kolumu tutup sürüklerken burnuma giren temiz havayla kendimi demire yasladım.
"Ne oluyor sana? Gözlerinden alevler çıkıyor. Yok edeceksin durduğun yerde. Neden bu kadar gerginsin anlamış değilim Berthilda. Bu gün en mutlu günün olmalı! Boş ver onu!"
Omuz silkip camdan yansıyan kele kısaca baktım. "Ondan nefret ediyorum. Onu görmek istemiyorum. Hatırı sayılır sebep oldu mu senin için?"
Kısaca o tarafa dönüp demirlere elini yasladı. İçimde beni daraltan bir durum varken, nasıl mutlu numarası yapabilirim ki? Hem arkadaşım üzüntüden yataklara düşmüş, hem de sebebi olan pislikle aynı masada oturuyorum! Eğlenmek benim neyime? İçimdeki sinirle gülerek inanamazca döndüm ona.
"Tanrı Aşkına Matt! O adamın karşında oturması hiç mi sana dokunmuyor?"
Resmen üzerine kusacağım tiksintiden. Bana, aileme, krallığımıza o kadar şey yaparken nasıl utanmadan masamızda oturabiliyor. Hayır, herkes senden nefret ediyor, neyine güveniyorsun? Ayrıca davet edilmediğin yere gelmek kaçıncı yüz yılın yüzsüzlüğü?
"Bende senin gibi ateş elementi kullanıcısıyım, alt yazı geçeyim sana. Emin ol kimse benden daha temiz deliremez. O rahatlığını, o sürekli alayla kaldırdığı kaşlarını, imalı imalı sırıttığı dudaklarını, buraya gelmeye cesaret eden bacaklarını, sana vuran ellerini kırmak istiyorum. Olay çıkartırsam ya o küle dönüşür ya da ben. Şimdi prenses, gir bakalım koluma da içeri girelim. Malum gözde sensin uzun süre."
Dengesiz... Benden daha sinirli gösterse sanki ne olur. Sadece kendimi deli olarak görmem sıkıcı. Birazcık da moral bozucu.
Derin nefes verip koluna girdim. Ben inatçıyım, bu salak benden daha inatçı. Hiç çekemem. İçeri adımlayınca üzerimizdeki bakışları umursamadan kolunu daha sıkıp, içten gülümsememi takınarak masaya oturdum. Babam elindeki kadehi havaya kaldırıp herkeste teker teker gözlerini gezdirirken hepimiz çoktan kadehlerimizi kaldırmıştık.
"Kızım; sonunda ait olduğu yerde, hakkı olduğu unvana sahip olacak! Evine tekrar hoş geldin prensesim! Bu gün tüm kalkan kadehler kızıma! Prenses Annabeth Bertilda Salvatore!"
Herkes, tek bir ağızdan hoş geldin diye bağırırken birisi dikkatimi çekmişti. Diğerlerinden umursamazca şarabını içen Tut. Yüzündeki anlam veremediğim gülümsemesiyle yüzümü anında buruşturup, yanımda ellerini sıkarak oturan Matt'e hafiften baktım. Tut'u eline geçse öldürecek gibi duruyordu. Ama sırayla... Önce ben öldüreyim sonra onlar diriltmenin sırrını bulup tekrar öldürsünler.
'Ne saçmalıyorsun tatlım?'
'Dilediğim gibi içimde intikam dolu dedikodu yapmama da izin vermiyorsun Seph! Beni bir sal gerçekten artık.'
İçinden gülmek bu olsa gerek. Sep'in güzel kahkahası da zihnimde yankılanırken derin nefes aldım. İşleri kolaylaştırmıyordu vicdansız. Ellerinde tabaklar ile gelen görevlilerle Tut oturuşunu düzeltip kaşlarını kaldırdı. Ne planlıyor bu?
"Bir şey olacak." Matt, ona fısıldadığım şeyden sonra bacağıma hafifçe vurdu. Kaşlarımı çatıp bende bacağını iteledim. "Sanki yanlış bir şey söyledim!" Biçimli kaşlarını çatıp bana döndü. Gerçekten endişeli gözüküyordu. Diğerlerinin bize bakmadığından emin olurken o da tüylerimi diken eden şeyi söyledi.
"Sorun da bu ya zekâ küpü! Bu kadar sakin ve sürekli gülüyor olmasının sonucunda ben de o kanıya vardım. Bir şey olacak. Bunu tekrardan senden duymak daha da kötü hissettirdi beni."
Et dolu tabağım önüme gelince iştah dolu mırıldanmalarım yanımda ki Adeline ve Matt gülmeye başladılar. Herkes bize bakınca omuz silkip bıçağımla etimi kesip büyük bir dilim ağzıma attım. Bu evrene geldiğimden beri bayıldığım ilk ve tek şey, et. Mükemmel. Bir parça daha kesip çiğnedikten sonra çatalda ki diğer parçayı da çiğnemeye başladım. Tut ile göz göze gelince tekrar gülerek elindekileri bıraktı.
"Siyah kuş, gökyüzünden düşecek."
Ne? Parçalarını yutarken boğazımda ki başlayan yanma hissi, aynı şekilde karnımda da baş gösterdi. Çektiğim acıyla ağzımda ki son lokmayı da yutup elimdekileri tabağa bıraktım. Vücudumda ki hiçbir yerimi oynatamamam öleceğimin en büyük kanıtı dimi? Bacaklarımdan başlayan karıncalanma boynuma kadar yükselirken ağzımı açacak kadar gücüm yoktu.
Sanki biri akciğerlerimi ve kalbimi sıkıyormuş gibi. Nefes alamamanın verdiği etkiyle kulaklarımdan ve burnumdan akan şeylerle sanki vücudum daha da hissizleşmişti.
Karşımda bana şokla bakan Kraliçe Hanna ile göz göze geline son kez nefes almaya çalıştım. Sıvıların boğazıma kadar yol izlediğini hissedebiliyordum. Vücudumu saran ateş ile ağzımı ayırabildiğim kadar açtım. Her şey siyah beyaz olurken sanki birisi bakış açımla oynuyormuş gibi oldu. Gördüklerim ters düz olurken göz kapaklarım benden bağımsız kapanıyordu. Nefes alamamamın etkisiyle çıkardığım sesle masada ki tüm sesler kesildi.
Duyacağım son sesin kendi ölüm sesimin olduğunu düşünmek içimde ki acıyı daha da körükledi. Kafamı düzeltecek gücüm yoktu. Sertçe öne düşerken çoktan zihnim buğulanmıştı.
Hırçınlık dolu çığlıklarım vardı benim, sessizce attığım. Anılarım vardı, zamanla sararan yapraklı. Acılarım vardı, her dokunuşumda kanayan. Her şeyimi aldılar! Her şeyimi... Kulaklarımda son kez bir şey çalıyordu. Koro halinde söylenen şarkı.
Souls around us / Çevremizdeki ruhlar,
They are strangling us increasingly / Bizi giderek boğuyorlar.
In the bottomless well with dead souls / Ölü ruhlarla dipsiz kuyuda
They want us to be punnishing / Cezalandırılmamızı istiyorlar
Burning fire above the ocean / Okyanusun üzerinde ki yanan ateşi
They want to extinguish brutally / Acımasızca söndürmek istiyorlar
Stone tears hiding in the box / Kutuda saklanan taş gözyaşları
They wants to fight the star and the moon. / Yıldız ve ay ile savaşmak istiyorlar
We will go to a battle. / Bir savaşa gideceğiz.
They'll get us in trouble / Başımızı belaya sokacaklar.
Castles in the black sky / Siyah gökyüzünde ki kaleler
They won't be able to save us. / Bizi kurtaramayacaklar
Snowy mountains in dark souls. / Karlı dağlarda, karanlık ruhlar.
They will make everyone foreign. / Herkesi yabancı yapacaklar.
They will bring the task to their place. / Görevi yerine getirecekler.
They won't be able to save us. / Bizi kurtaramayacaklar.
Zaten benim için çoktan her şey kararmıştı. Zihnimde ki acı bağırış, kulağımda ki boğuk çığlıklar ve kırılan tabak eşliğinde...
Devam Edecek...
★
YAZAR NOTU :
Dört Element Krallığı Serisinin, birinci kitabı olan ''PRENSESİN DÖNÜŞÜ'' bitti. İkinci kitap için benden haber bekleyin lütfen. Duyurular paylaşacağım.
Aramız, en az bir aydır. Bu süreçte 500 sayfa okudunuz, haberiniz olsun.
Geçen bölüm oy sorunu yüzünden, erken yayınlama planlarımı geri çekmiş bulunmaktayım. Diğer kitap için şimdiden çok heyecanlıyım! Bu kitaba olan desteklerinizi diğerinde de devam ettirmenizi umuyorum.
Diğer kitapta görüşmek üzere...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top