Bölüm-9
Ta Reine, Angêle
Getting Stronger, Ziggy Sullvin
●○●
BÖLÜM - 9
Son kez gelen bilgeye dönüp baktım. Yaşlı adam, güven vermek istercesine gülümserken bakışlarımı masada oturan sıralı insanlara çevirdim. Gülümsemesi rahatlatmamıştı. Aksine daha da germişti... Terli ellerimi elbiseme sürüp son kez nefes verdim.
"Bir odanın içindeydim. Daha doğrusu bir dolabın içindeydim. Neyse, oda kraliyet odasıydı simsiyah ve ateşler ile süslenmişti. İçeride Kral Tut vardı. Bir şeyler düşünüyordu. Sonra odaya Layla girdi. Kızı elinden kaçırdıklarını söylüyordu. Kral Tut' ta nasıl kaçırırsınız falan baya bağırdı. Kızı buraya getir dedi. Layla bir daha oraya gidemem dedi ama Kral Tut ona karşı çıkıp büyücüye git dedi. Kılık değiştirip sarayda görev almasını söyledi. Ne yap ne et o kızı getir dedi."
Bütün hocalar, Kral ve Kraliçe de dahil susmuşlardı. Kral Edward, çenesindeki sakallarını kaşıyıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Onların olduğuna emin misin? Yani ne olur ne olmaz diye soruyorum."
Ne saçma bir soru bu? Tamam, hissediyorum ama biliyorum. Bir yerden tanıyorum onları.
"Bakın nasıl oluyor inanın bilmiyorum ama onları tanıyorum gibi hissediyorum. Daha önce tanışmış gibi. Ama hatırlamıyorum. Bu hissi daha önce çok yaşadım ama sadece déjà vu gibi bir şey olduğu kanısına varmıştım. Orda ki ailemde sürekli bunun benim psikolojik problemlerimden biri olduğunu söylüyorlardı."
Kral Edward, yanında oturan yaşlı adama baktı. Yaşlı adam ayağa kalkıp yanıma geldi. "Daha önce buna benzer rüyalar gördün mü?"
"Kulağınıza söylesem?" Gülerek eliyle yaklaşmamı gösterdi. Kulağına yaklaşıp durdum. "Kraliçe Elenor' un doğum sahnesi ve çocuğunun kaçırılışını yüzlerce kez gördüm." Tek kaşı kalkık, yüzümü inceliyordu. Şaşırmıştı, bu sefer şaşırtmıştım... Beklemediği yerden vurdum.
"Yani Layla'yı oradan tanıyorsun?" Göz devirip kafamı salladım. Adamlar inatla bir yerlerden pay çıkarmaya çalışıyor. "Hayır, efendim. Daha fazlası var gibi." Elindeki bastonunu daha sert bastırıp yükünü tamamen ona verdi.
"Hafızanda hatırlamadığın anılar var mı?" En büyük sorunlar burada ya...
"Dünyada ki ailem hakkında buraya geldiğimden beri şüphelerim oluştu. Sanki dünyada iken bunları düşünemiyordum. Yedi yaşından sonrasını hatırlıyorum. Daha önce hiç önemsemedim ya da düşünmedim. Albümde de hep yedi yaşından sonrası var." Omzumu işaret edip kafamı çevirdim.
"Omzumda kendimi bildim bileli olan bir dövme var." Arkama geçip elini tenime değdirince ürpermedim değil. "Omuzun da bir şey yok." Elbiseyi hafifçe sıyırıp arkamı döndüm.
"Çünkü diğerinde efendim." Hala omzuma bakarken mırıldandı. "Bana Bilge diyebilirsin evlat."
"Hay bin kara meşe adına! Sen hangi elementsin evlat?" Masadakilere tekrar bakıp ellerimi önümde birleştirdim. "Dört element."
Bakışlar üzerinde elimi arkama getirdim. Yanıma tekrar gelip Kral ve Kraliçeye bakışlar attı.
"Peki, senle iletişime geçen biri var mı?"
*Şimdi değil prenses. Onlara benden bahsetme, daha zamanı değil.*
Dudaklarımı büzüp omuz silktim. Daha önce de yalan söyledin kızım, sorun yok. "Hayır olmadı." Omzumu işaret edip inanamazca baktı. "Ama burada mühür işareti var?"
Nasıl bu kadar emin ısrar edebilir ki? "Bilmiyorum bilge. Şu an benimle iletişime geçen biri yok."
"Peki evlat. İşin kısaca sonucu şu, omzunda ki o dövme dediğin şey aslında mühür."
Kraliçe Elenor tahtında dikleşip diğerlerine susmaları için bakışlar yolladı. Çünkü omzumdaki mührü görmelerinden beridir fısır fısır konuşmaları uğultuya dönüşmüştü...
"Yani yedi yaşından öncesi yok. Kral Tutu tanıyor gibisin. Onun hafızasını kontrol et." Bilge başını eğip dikleşti. "Hemen Kraliçem." Gelip ellerini şakaklarıma koydu. Başıma bir acı saplandı. Bağırmamak için neredeyse dudaklarımı koparacaktım. Birkaç dakika sonrasında acı yavaş yavaş gitti. Gözlerimi açtığımda herkes şaşkın şaşkın bakıyordu. "Ne oldu?" Bilge, gözünü kraliçeden ayırmadan elini şakaklarım dan indirdi. "Görmedin mi?"
Kafamı iki yana sallayıp gözümü sildim. Islaklıklar rahatsız edici. "Hayır görmedim." Gözü dolu Kraliçe Elenor gözüme çarpınca yanımdaki bedene eğildim. "Neden ağlıyorlar?"
"Bunu anlatmak benim haddime değil evladım. Belki anlatırlar." Kraliçe'nin sesiyle ona döndüm. "Annabeth, daha önce görü gördün mü? Sakın, yalan söyleme."
Bilgeye bakınca onaylar şekilde kafasını oynattı. "Altın sarısı bir odanın içerisindeydim. Ve siz doğum yapıyordunuz. Yanınızda iki ebe vardı. Daha doğrusu biri Layla'ydı. Doğumu yaptıktan sonra bebeğinizin kulağına Annabeth ismini fısıldadınız. Bebeğin omzunda aynı benimki gibi bir dövme vardı. Artık her neyse. Layla bebeği kucağınızdan alıp bir daha kızını göremeyeceksin Elenor deyip gidiyor. Siz bağırıyorsunuz içeriye Kral Edward ve muhafızlar giriyor. Sonra da ben uyanıyorum."
Salonda rahatsız edici bir sessizlik oluşmuştu bile. Kraliçe Elenor' un gözlerinin dolduğunu görüyordum. Kral Edward, kraliçe 'deki bakışlarını ayırıp bana baktı. "Kaç kere?" Yalan söylemeye gerek yok.
"Yüzlerce kez." Kaşları çatık geriye bıraktı kendini. "Seni daha fazla tutmayalım. Bir daha ki çağırışımıza kadar kendine dikkat et." Hafif bir reverans yaptım. Kapıya giderken Kraliçe Elenor' un "Dur!" sesi ile yeniden onlara döndüm. Kraliçe Elenor ayağa kalkıp yanıma koştu. Beni bu kadına çeken bir şey var. Hele gözleri... O kadar güzel ve rahatlatıcı ki yaydığı his. "Arkanı dön lütfen."
Arkamı döndüm. Parmaklarını omzumda ki taç dövmesine daha doğrusu mühre dokundurdu. Huylandırıcı... Ardından karşımda durdu. Tebessüm edip gözlerini koluma çevirdi. "Kolunu uzatır mısın?"
Bu seferde yazı dövmemin üzerinde gezdirdi. "Anlamı nedir?"
"Kaybettiğin bir savaşta tecrübe ve güç kazanırsınız demek."
"Güzel, gidebilirsin. Teşekkür ederiz." Başımı eğip selam verdim. Kapıyı açınca gelen rüzgârla nefes alıp muhafızlara yer verdim.
Kraliçe Elenor'un Ağzından
Bilge, Annabeth 'in şakaklarına parmaklarını koydu. Salona büyük bir beyaz ışık yayıldı. Görüntü gelmişti. Zindanda küçük bir kız yere oturmuş ağlıyordu. Layla ona vuruyordu. Ona zorla bir şeyler yaptırmaya çalışıyorlardı. Tut'ta bunlara gülüyordu. Kız sonra bayıldı. Gözlerimi Annabeth' e çevirdiğimde gözünden birkaç damla yaş aktığını gördüm. Büyük ihtimalle canı acıyordu. Görüntü devam ettiğinde boyut değiştirip onu hipnoz edip bir evin önüne getiriyorlardı. Bu kız benim bebeğim. Yıllarca yas tuttuğum kızım, karşımda capcanlı duruyor. Edward'ın elini tuttum. Oda ağlıyordu. Elimi buradayım dercesine sıkıyordu. Annabeth gözlerini açıp bizde gözünü gezdirdi.
"Ne oldu?" Bilge, gözünü benden ayırmadan elini şakaklarından indirdi. "Görmedin mi?" Kafasını iki yana sallayıp gözünü sildi. "Hayır görmedim." Her ne kadar kısık sesle söylese söylemeye çalışsa da "Neden ağlıyorlar?" diye sordu. Ona döndü. "Bunu anlatmak benim haddime değil evladım. Belki anlatırlar." Aklıma takılan soruyu dile getirmek için uygun zaman.
"Daha önce bir görü gördün mü Annabeth? Sakın, yalan söyleme." Adını söyleyince bile heyecanlanıyordum. Bilgeye baktı anlatmaya başladı.
"Altın sarısı bir odanın içerisindeydim. Ve siz doğum yapıyordunuz. Yanınızda iki ebe vardı. Daha doğrusu biri Layla'ydı. Doğumu yaptıktan sonra bebeğinizin kulağına Annabeth ismini fısıldadınız. Bebeğin omzunda aynı benimki gibi bir dövme vardı. Artık her neyse. Layla bebeği kucağınızdan alıp bir daha kızını göremeyeceksin Elenor deyip gidiyor. Siz bağırıyorsunuz içeriye Kral Edward ve muhafızlar giriyor. Sonra da ben uyanıyorum."
Ne? Doğum anını mı izlemiş? Ağzım bir karış açık Annabeth' e bakıyordum. Kendi doğum sahnesini yüzlerce kez izlemiş. Edward onunla konuşuyordu. Arkasını dönüp gidiyordu aklıma dövmelerin gelmesiyle hızlıca "Dur!" diye bağırdım. Ayağa kalkıp ona doğru yürüdüm. Masmavi okyanus rengi gözlerine günlerce bakabilirdim. Kaşlarım çatık ona baktığımın farkında değildim.
"Arkanı dön Annabeth." Hemen arkasını döndü. Omzunu sıyırıp mührüne baktım. Çok güzel gözüküyor. Aklıma kolundaki yabancı dildeki yazı gelince omzunu düzelttim. Önüne geçip, tebessümle yüzüne baktım. Korkutmadan hareket etmeliyim.
"Kolunu uzatır mısın?" Kolunun üzerindeki dövmede de parmaklarımı gezdirip ona baktım. Canını acıtmıştır. "Anlamı nedir?"
"Kaybettiğin her savaşta tecrübe ve güç kazanırsın demek." Bana anne demesi için neler vermezdim. Yabancı olduğu bu yerde alışık olmasa da saygı gösteriyordu. İşte benim kızım... Ya da bize böyle gösteriyor olabilir.
"Güzel, gidebilirsin. Teşekkür ederiz." Hemen arkama dönüp Edward'a yaklaştım.
"Ona kızımız olduğunu, nasıl söyleyeceğiz Edward? Gördüklerimi sende gördün." Gülümseyerek gittiği yere baktı. "Bir anda söyleyemeyiz. Aaron yanına koruma ayarlar." Aaron, Edward'a yaklaştı.
"İvan, onu en iyi şekilde korur. Onu Sarah ile benzettiğinin farkındayım. Ve bir kardeşini de kaybetmeyeceğini biliyorum." Sırtına vurup sandalyesinden kalkmasıyla bende kalktım
"Sana güveniyoruz." Başını eğip etrafa kısaca baktı. "Teşekkür ederim majesteleri." Gülerek ikisini inceledim. Yıllar geçti, büyüdük. Ama yine de hitaplar değişmedi. Edward hocalara dönüp gülümsedi.
"Burada konuşulanlar burada kalacak. Ne prensesin yaşadığını söyleyeceksiniz ne de burada konuşulanları. Ailenize bile. Eğer bir şey duyarsam acımam hepinizi cezalandırırım. Ayrım yapmayın. En ufak bir acıma istemiyorum. Tolerans yok. Aklından geçenleri tahmin ediyorum. Yakında kızımıza kavuşacağız kraliçem. Onu bulduk. Ve kaybetmeye niyetim yok."
Bu sırada okulumuzun doktoru olan Alexandra 'nın sorusu ile herkes suspus oldu.
"Sizce Tut ona karanlık şeyler öğretmiş midir? Hatırlarsa ne olacak? Sonuçta hiçbir hafıza sonsuza kadar silik durmaz."
●○●
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim.
Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top