Bölüm - 76

Merhaba!

Hey! Sen, evet sen.

Bölümü okuduktan sonra yıldızlamayı unutma!

Şimdi, iyi okumalar dilerim sana. :)

●○●

BÖLÜM - 76

Şimdi diğerlerine bakma fırsatı edinmiştim. Simit resmen gözlerimi açtı. Tüm herkes burada? Gerçi annem de demişti, doğru ya. Yanımdaki hareketlilikle irkilip, kalan son lokmamı ağzıma attım. Aynalara yaslanıp ağrıyan boynumu çıtırdattım. En az on dakikaya kızların yanında olmam lazım, burada değil.

"Evet gençler! Bugün ilk balo için çalışacağız." Yok, dayanamıyorum. Onlar bana bu kadar destek olurken şuan dansla ilgilenemem. Kızlar her şeyden önce gelirler. Hızlıca kalkıp kapıya ilerlerken arkamdan hareketlilik olduğunu anlamıştım. "Nereye?"

Nereye olabilir acaba? Kapıyı arkamızdan kapatıp sıkıntıyla ona döndüm. Tuttuğu kolumu kendime çekip cebime koydum. Kol tutmak gibi huyu vardı sanırım. Gıcık olunacak huy.

"Lena'nın bana ihtiyacı var Matt. Benjamin geceye doğru idam edilecek." Konuşurken çoktan sarayın kapısına gelmiştik. "Dansa hazırlanmamız gerek ama?" derin nefes verip adımlarımı durdurdum. 'Bağırmama veya sinirlenmeme gerek yok. Sakin ol sadece.' Çok doğru, kendimi kontrol edebilirim.

"Ben neden seninle dans eşiyim Matt?" Omuz silkip gülümsedi. "Bilmem, öyle denk geldi bu sefer." Ağrıyan başımı ovalayıp gözlerimi açtım. "Bak, gece dans odasına buluşalım tamam mı? Zaten yatkınım hareketleri hemen ezberlerim. Ama şuanda olmaz. Anlaştık mı?" Onaylarken daha fazla durmayıp ilerideki arkadaşlarıma koştum. Lanet olsun, onları nasıl bu halde bırakabilirim ki? Lena'yı nasıl kırmadan söyleyebilirim? Elena ve JJ hızla yanıma gelip iki kolumdan tutup durdurdular.

"Ona gerçeği mi anlatacaksın?" Ciddi olamazlar herhalde. Kıza yalan söyleyecek değiliz. İkisine de şaşkınlıkla bakıp kollarımı çektim. Tutan tutana...

"Şaka yapıyorsunuzdur umarım. Tamam, yakın arkadaşınız ama olmaz. Gerçeği bilmeli. Ne kadar üzülse de. Şimdi bana yardım edin de toparlayalım kızı."

Birisini daha kaybedemem. Erica gibi onun da kendine kıymasına asla izin vermeyeceğim! Tüm gün yanında olurum, destek olurum. Bu sefer olmaz. Diz çöküp hali kalmayan başını göğsüme yasladım. Şimdi zeminde ikimizde oturuyorduk. İyice ağlarken kollarını boynuma sardı.

"Ne- neler oluyor Annabeth? Mu- muhafızlar i-idam hakkında konuşuyorlar?" Uzun süre ağladığından kaynaklı sürekli kekeliyordu. Bana bakmasını sağlayıp saçlarını geriye yasladım. "Derin nefes alıp ver. Biraz daha kendine gel, anlatacağım." Tekrar gözyaşları dökülürken ellerimi tuttu.

"Ölmesine izin verme! Yalvarırım bir şey yap!" Lanet olsun. Tek kelime ile Tut, senin ben... Pislik herif. Kendisi yetmiyormuş gibi köpeklerini de yanımıza kadar sokuyor! Gözlerimi kızlarda gezdirirken dolan gözlerimin geçmesi için hızla iki yana salladım. Bende kendimi bırakırsam onunla birlikte ne olacak? Kendine gel.

"Bu kararı değiştiremem, bir tanem. Benjamin ne kadar insan olsa da, bu hatasının telafisi yok. Bir sürü kanıt bulundu. Tut için içimizde olduğu, beni kaçırmak için zaman kolladıkları belli oldu. Üzgünüm. Çok üzgünüm." Üzerimdeki ağırlığı gitgide artarken hızla sırtındaki elimi sıkılaştırdım. Bayılacak mı? Nefes sesleri normale dönünce diğer elimle kafasını geriye verdim. "Bayıldı mı?"

Vücudu kendinden bağımsız hareket ediyor. "Bilge Schmeichel'ın yapabileceği herhangi bir şey var mı? En azından baloda eğlenebilsin. Bu onun da hakkı."

JJ, Lena'nın başını düzeltip tekrar boynuma yasladı. "Elbet vardır. Sıcaktan eriyeceğim şimdi. Halim kalmadı. Odasına gidelim hadi." Derin nefes verip elimi bacaklarından geçirip ayağa kalktım. Yan yana ilerlerken benden cevap bekledikleri çok belliydi.

"Ormanda iken onu şüpheli birisiyle konuşurken yakaladık. Ardından konuşmalara şahit olduk. Buraya geldiğim zamanda bunu, yani konuşmalarını annem ve babama anlattık. Arşivdeki dosyaları incelediklerinde Benjamin'in dosyalarında uyuşmazlık bulduklarını söylediler. Bir nevi hain. Doğum yeri de burası değil, yaşı da doğru değil. Kim olduğu, ailesi bunların hiç biri bilinmiyor."

Elena kapıyı açarken zaten şüphelendiğinden dolayı şaşırmamıştı. "Şüphelerim doğru çıksa da keşke yanılsaydım. Keşke söylemeseydim." Olduğum yerde durup kapıyı açan yüzüne baktım. Herkes ne oldu gibi bakarken kaşlarımı çattım. Gerçekten mi?

"Söylemeseydin, büyük ihtimalle ilerde ölmüş olurdum Elena." Ne? Diye bağırmalarını yok sayarak bize ayakta şaşkın şaşkın bakan ihtiyara yaklaştım. Kaç yaşındaydı acaba?

"Sorun ne gençler?" İşaret ettiği sedyeye yatırıp ellerimi çektim. Kim bilir ne zamandır bu halde. "Lena'nın şu son yaşadıklarını kısa süreli aklından çıkartabilir misin bilge? Ben zamanında çok fazla sıfırlandım." Dediklerimi dinlerken karşıdaki kavanozlardan mor olanı indirip masaya bıraktı. Kapağını açıp beş tane sap çıkarıp kavanozu geri kaldırdı. Elindekileri dikkatle birleştirirken sadece onu izliyorduk.

"Hafızasıyla oynamayalım bayanlar ama düşünmesini engelleyebilirim. Bu çiçek tacını başından çıkarmamasını sağlayın. Üzerine birkaç büyü yapacağım, onu etkilemeyen. Böylece tacı geri çıkardığında tekrar normale dönecek. Anlaştık mı?"

Bu daha güvenli aslında. "O zaman o tacı kafasından indirmemesini sağlamalıyız, doğru mu?" onaylarken birkaç şey fısıldayıp sedyede uyuyan Lena'nın kafasına taktı. Bayıldı mı, uyuyor mu ya? "Lena. Uyan evlat." Bilge ısrarla onu dürtmeye devam ederken kızlar yavaşça yanıma yaklaştılar. JJ hafiften eğildi. "Ona bayıldığını ne zaman söyleyeceğiz?" Garipçe ona dönerken Lauren, Elena ve bana döndü.

"Bayıldığından emin miyiz ki?" Göz devirip ortamızı açtım. "Sadece iki kere öngörüm oldu kızlar." Geleceği tahmin edemem ya. Etsem burada ne işim var. Öyle ama... "Bilge, biranda kucağıma yığıldı. Bayıldı herhalde?" Masasının üzerindeki tasa parmaklarını sokup çıkardı. Yere su damlaları akarken bir anda parmaklarındaki suyu yüzüne attı. JJ şokla bize dönerken gelecek ona baktım.

"Büyüden sonra kutsuyor mu şimdi de?" Aynen öyle yapıyorlar. Tanrım... Kahkahamı bastırmak için elimi ağzıma kapatıp sıktım. Canım acırken gülmem azalınca derin nefes verdim. Çok güldüm...

"Jennifer, hiç karşında biri bayıldı mı?" Kafasını iki yana sallarken kolumu omzuna atıp kendime çektim.

"İşte Lena bayıldı JJ. Onu ayıltmak içinde yüzüne su serpiştiriyor. Omzunu dürtüp *Tatlım! Uyan.* diyemeyeceğine göre." Gerçekten komikti. Sıçrayarak kalkan Lena hepimizin yüreğini ağzına getirecekti. Ani kalkınca birkaç adım gerileyince kafamı duvara çarptığım için yere çöktüm. Waow. Etraf dönüyor mu sanki? Yok, iyiyim. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Şimdi daha net. Lena bize garipçe bakarken sedyeden kalktı.

"Neden buradayız?" Lauren ve JJ seri koluna girip odadan çıkardılar. Tek duyduğum 'Güneş çarptı hayatım! Hatırlamıyor musun yoksa?'oldu. Peki, balodan sonra? İlla ucu bataklığa giriyor. Yanımda ki kafayla sağa döndüm. Elena yanımda durmuş durgunca bana bakıyordu. Aynı şeyi düşünüyorduk. Bilge'ye dönerek gülümsedim. Kurtarmıştı, şimdilik.

"Teşekkür ederim bilge. Şuanda gerçekten çok ihtiyacımız vardı." Omzumu patpatlarken yavaşça koltuğuna oturdu. Elena ile odadan çıkarken diğerleri çoktan çıkış kapısına ulaşmışlardı.

"İyi hissetmiyorum. Neden yanılmadık?" Bazı şeylerin telafisi olmuyor işte.

"Hayatta iki tip insan çeşidi vardır Elena. Zamanla ne olduğu ortaya çıkanlar ve zamanın bile yani yaşanmışlıkların bile değiştiremediği insanlar. Benjamin, iyi birisi değil. Olsaydı bu planları konuşmaz, böyle bir hamlede bulunmazdı bile. Bize, bana ne olduğunu anlatsaydı idamı durdurabilirdim belki. Ama artık imkânsız."

Saraydan çıkarken güneş ışıklarının gözüme çarpmasıyla gözümü kıstım. "Nasıl atlatacak?" Önümüzde gülerek konuşan üçlüye bakınca istemsiz gülümsüyordum. "Zamana güven, her şey unutulur. Elbet unutacak... Sadece onu yalnız bırakmamalıyız."

Bu sefer bir Erica daha kaldıramam. İzin vermem. Veremem. Durunca bende durdum. Bu sefer daha farklı bakıyordu. Bizim aramızdaki bağ diğerlerinden daha farklıydı. Sanki bana baktığında aklımdan geçenleri anlayacak gibi hissediyordum. Belki de daha önce gerçekten arkadaşım olmadığı için böyle hissediyordum.

"Neden kimseye güvenmiyorsun? Yanlış anlama, bize de ilk önce mesafeliydin. Ama sonra tüm o duvarları yıktın. Neden güvenmiyorsun?" Çok fazla hikâye var... Açıklamakta çok zorlanacağım hikâyeler. Söylesene, sana hangisini anlatayım? Bahçeden geçerken kafamı önümüzdeki arkadaşlarıma çevirdim. Yüzüne bakarsam konuşamam.

"Kimseye güvenmemeyi, en çok güvendiğim insanlardan öğrendim. Çok hayal kırıklığına uğradım. Çok dostumu kaybettim." Derin nefes verip ellerimi cebime koydum. Bakması konuşmamı hızlandırmıyordu. Neredeyse yatakhaneye varmıştık bile.

"En yakın arkadaşımın gözümün önünde erimesini fark edemedim. Ellerimin arasında kaybolup gitti. Ve ben kurtaramadım."

Ne bekliyordu bilmiyorum ama bunları beklemediği kesindi. "Daha fazla geçmiş acılarını çıkartmak istemiyorum. Benjamin'in idamında olacak mısın?" Kafa sallarken merdivenleri hızlıca çıkmıştık.

Geçmişim neden hala bu kadar acı veriyor? Neden unutamıyorum... Merdivenlerden çıkarken kısaca Elena'ya baktım. Şu birkaç günde gerçekten onları özlemişim. Onların yeri ayrı, diğerlerin yeri ayrı. Odaya girerken arkalarından kapattık. Lena kendini yatağına bırakırken ona dikkatle bakmamak için çok uğraş vereceğim kesin. Yüzüne baka baka yalan söyleyemem.

"Akşam bahçeye inelim mi? Hem değişiklik olur kızlar."

Aynen, hep birlikte Benjamin' in idamını izleyelim. Saçını okşayıp yanında ki JJ 'in yanına attım kendimi. 'Yarın balo var, yoksa güzellik uykundan mahrum mu kalmak istiyorsun?' Hepsi anında ayaklanırken şaşkınlıkla dolaplarını kurcalamalarını izledim. Daha iyi bir aktivite? Şuanlık yok. Maalesef...

"Bu nasıl olmuş?" Kapalı gözlerimi açıp esnedim. Elimle ağzımı kapatıp kollarımı gerip doğruldum. Ne ara uyumuşum? Lauren, JJ, Lena ve yanlarında hayattan bezmiş gözüken Elena'ya şaşkınca baktım.

"Ne oluyor? Saat kaç?" Bir gün mü uyudum? Matt'in yanına gitmem lazımdı! Kahretsin! Gülerek kapıdan yaklaşıp karşımda dizildiler. Lena kafasını dizime yaslayıp kızlar tarafına döndü. Saçlarını okşarken hafiften huylanıp kıkırdadı. Tiki mi var acaba?

"Hayır, sadece birkaç saattir uyuyorsun. Uyandırmak istemedik seni, saat beşi geçiyor sanırım. Birazdan akşam yemeğine ineceğiz ama muhafızlar gelip seni sordu. Akşama yemeğe bekliyorlarmış seni. O yüzden bizde alışverişten erken dönüp biraz daha birlikte zaman geçirelim dedik."

İki dakika gözümüzü kapatalım dedik kış uykusuna yatmışız... Ayağa kalkıp kalkıp paytak adımlarla banyoya girdim. Soğuk suyu açıp yüzüme vurdum. Gözümü kapatıp tekrar avcumdaki suyu yüzüme vurdum. Suyu kapatıp arkamdaki havluyla hafiften kuruttum. Işığı kapatıp yatağımda oturan Elena'nın dizine kafamı koydum.

"Hadi gitmeden anlatın. Okul nasıl gidiyor? Ne yaptınız bensiz?" Lena hızla yattığı yataktan doğrulup ellerini çırptı. "Fiona bacağını kırmış! Ya dedikodu yaparsan böyle yamulursun işte!" Elena saçımdaki ellerini çekip kahkaha attı. "Yalnız, bizim daha fazla dedikodu yaptığımıza yemin edebilirim bir tanem. Bizim de bir yerlerimiz kırılmasın?"

Diğerleriyle gülerken dediğine Lena bize bakıp somurttu. "Bu dedikodu değil ama..." Doğru. Bu üst düzey arkadan konuşma programı. Şapşallar.

"Bunların dışında Müdire Sandra ve Yardımcısı Hope kavga ettiler. Ama görmen lazımdı, bizim kavgalarımız da ne onun yanında. Sonuç ne bilmiyorum ama Müdireyi ilk defa o kadar sinirli gördüm. Kadını nasıl kışkırttıysa manyak."

O kadın gerçekten manyak. Ruh hastası da denilebilir gerçi. Kulağımın dibinden gelen karın guruldamasıyla doğruldum. Herkes birbirine bakarken ben doğrudan JJ'e bakıyordum. Dudaklarını büzüp karnını tuttu. "Kızlar, ben çok acıktım. Yoruldum elbise ararken. Maskeydi falan." Tebessüm edip yanaklarını sıktım.

"O zaman yemeğe inin hadi. Yarın baloda görüşürüz kızlar."

Odadan çıkıp merdivenleri hızlıca indim. Okulda haberler ne kadar hızlı yayılıyor böyle. Neden yayılmasın ki gerçi. Dedikodu olmayacak da ne olacak. Benjamin acaba mahzende mi? İlk defa birinin ölümünü izleyeceğim.

'Bunun son olmayacağının farkında mısın prensesim'

Göz devirip bahçeden saraya geçen yola girdim. 'İyi ki söyledin, moralim tavan şuan.' Cık cıklaması resmen beynimi tırmalamıştı.

'Hazırlıyorum seni işte. Teşekkür etmelisin bana.' Kahkahası baya baya yükselince alayla nefesimi verdim.

'Çok teşekkür ederim Sephıre. İyi ki varsın!' Kahkahası iyice artarken gülümsemeden edemedim. İçimdeki ürpermeyle gülümsemem solmuştu. Ne oldu ki aniden? Muhafızların yanından geçerken hafifçe selam verdim. Merdivenlerden çıkıp etrafa göz attım. Nereden sesler geliyordu. Bir dakika. Hepsi mi yemek odasında? Muhafızlarla göz göze gelince salonu işaret ettim.

"İçerideler mi?" Mızrakları havaya kaldırıp ellerini kapının kulpuna koydular. "Evet efendim!" Kapıları açarlarken bir dakika geçmeden içeriye adımlamıştım bile. Annemle babam ayaklanırken arkamdan kapının kapanmasıyla irkilmiştim. Gülümsemelerine tabi ki gülüp eğilip yanlarına yaklaştım. Değişik bir stil vardı bu sefer. Oda tamamen düzenlenmişti. Her şey boşaltılmıştı. Sol tarafta upuzun kırmızı ve siyah renklerinde masa vardı. Bu tarafta halka şeklinde koltuklar konulmuştu. Balo sonrası yemek için bu tasarım herhalde.

"Herkese merhaba." Harry gözlerini benden ayırmıyordu. Şaşırmış gözüküyordu. Neden? Karşılık verirlerken annemin yanındaki boş koltuğa oturdum. Matt ile gözlerimiz kesişince kafamı salladım. Aynı şekilde karşılık verince anneme döndüm.

"Ne zaman gerçekleşecek?" Babam da sorumu duymuş sıkıntılı şekilde şakaklarını ovdu. "Yemekten sonra halletmek en doğrusu. Aç karnına görmek isteyeceğim görüntü değil." Kim görmek ister ki? Teyzemler nerede acaba?

"Leydi Lana nerede?" Annem gülerek yaklaştı. "Malum yarın oldukça göz önünde olacağız. Terzilerle kıyafet provaları düzenliyorlar. Ben ve Edward hallettik. Sırada sen varsın. Yarın sabah erkenden kalkacaksın. Sana elbise yaptırmamız lazım."

Prens Harry elini dizlerine koyarak şaşkınlığını yüzüne vurdu. "Neden korumanıza elbise giydiriyorsunuz Elenor teyze?" Otomatik bana baktıklarında omuz silkmekle yetindim. Nasıl olsa yarın herkes öğrenecekti. Ha şimdi, ha yarın ne fark eder? Ayağa kalkıp gözleri ışıldayarak omzumdan tuttu.

"Çünkü prensesler balolarda ve halk selamlamasında elbise giyer Harry. Sizinle resmi şekilde tanıştırayım. Dört Element Krallığının tek varisi ve Prensesi Annabeth Bertilda Savlatore." Bir tane küfür duyduğuma eminim ama kimden geldiğine söyleyemem. Hepsi ağzı açık kalırken sadece üçü sabitti. Diana ve Lexa zaten bildiklerinden çığlık atarak sarıldılar birbirlerine. Matt küçük tebessümle etrafın tepkisini süzerken diğerleri gerçekten şoka girmişti.

Harry şokla beni gösterip ayağa kalktı. "Kaba kız, prenses mi yani? Gerçekten mi?" Ne kabası ya? Bu çocuk daha ne kadar dürüst olabilir.

"Harry'i bebekken büyü kazanına mı düşürdüler? Aksi halde bu kadar açık sözlü olmasının açıklaması olamaz."

Caroline ona tiksinç şekilde bakıp sarılmak için yaklaştı. "Bazen kafasını uçurmak istiyorum ama maalesef. Böyle kabul etmeye çalışıyoruz yıllardır. Aramıza hoş geldin." Arkasından hemen Adeline gelip sarıldı. Andre hala Amy'e bakarak şoku atlatlamaya çalışıyor herhalde.

"Gerçekten çok mutlu oldum. Aramıza hoş geldin prenses." Yavaş adımlarla gelen Andre'ye yandan bakış attım. Büyücü prensimiz? Uzattığı eli tutup sıktım. "Memnun oldum Büyücü Krallığının Prensi." Gözlerindeki garip duyguya neredeyse gülecektim. Tepkilere bak! Yüz yılın şaşkınlığını yaşadıklarına eminim. Hala bana bakıyorlardı. Adeline diğerlerini umursamadan direkt alkışladı. Enerji doldu sanki.

"Ailelerimizin haberi var mı?" Annem tam bu anda devreye girdi işte. "Hayır, tatlım. Yarın sürpriz olacak. Zaten herkese duyuruldu prensesin bulunduğu. Sadece kimliğini yarın açıklamak istiyoruz. O yüzden ağzımızı sıkı tutuyoruz."

Ciddi şekilde onayladıklarında azcık şaşırmıştım. En azından çok sadıklardı. Harry'i bu konudan tanıdığım kadarıyla saf dışı bırakıyorum. Aileleri ne kadar sadıktı peki? Kapının açılmasıyla arkamı döndüm. Yemekler tepsilerle girerken ayağa kalktım. Açım. Çok açım. Burnuma dolmasıyla kokuların gözümü kapatıp içime çektim.

Gerçekten, acıktım. Omzumdan itilmemle gözümü açtım. Annem omzumdaki elini elime indirip tuttu.

"Acıktın mı? Yorgun da gözüküyorsun." Sandalyeyi kendime çekip oturdum. "Sen acil gel deyince vakit kaybetmeden evden çıktık. Molasız geldik. Zaten birkaç işim vardı ne kahvaltı yapabildim düzgünce, ne de yemek yiyebildim. Sabah geldiğimde JJ'in simidini aldım elinden."

Anlatırken tabağıma iki tane biftek koymasıyla gülümsedim. Tatları çok güzel be. Bıçakla hemen parçalara ayırarak yerken kapılar açıldı tekrar. Aaron girerken içeriye karnımın tokluk hissiyle geriye yaslandım. Herkese selam verip masaya yaklaştı.

"Majesteleri, Kraliçe Vanessa ve Kral Thomas yola çıktıklarına dair haber yolladılar. Bu gece burada olurlar tahminime göre. Daha ne kadar bekleyeceğiz?"

Prens ve prensesler ne olduklarını bilmedikleri için birbirlerine bakarken bende merakla annemlere döndüm. Ne zaman olacak? Şuan mı?

"Kalkalım. Hazırlıklar yapıldı mı?" Kafa sallarken ayağa kalkmalarıyla bende kalktım. "Yemeğinizi bitirin çocuklar. Yarın kahvaltıda görüşürüz sizinle." Onların arkalarından ilerlerken adımın seslenilmesiyle durdum. Lexa ayağa kalkmıştı, tekrar oturdu.

"Biz dans odasında olacağız. Pratik yapacağız yarın için." Annemle babam durmuş bana bakıyorlardı. Daha bekletmesem iyi olacak. "Orda olacağım." Zaten Matt yüzünden elbet orda olacaktım. Hızla merdivenlerden inerken mahzene indiğimizi çoktan anlamıştım. Daha iyi bir yer yok muydu bura dışında? Muhafızların değişim zamanı arasında kaçılabilir. Muhafızlar selam verirlerken babam yaklaşmaları için işaret verdi.

"Benjamin'i arka bahçeye getirin. Çevresinde daire çeklinde yine muhafız istiyorum. Kaçmayacak."

"Emredersiniz majesteleri!"

Kapı açılıp ellerindekilerle inerlerken ilerideki bilmediğim çıkışa doğru ilerlemeye başladık. Daha ne kadar çıkış vardı acaba? Git git bitmiyor. Muhafızlar yine kapıyı açarlarken annem ile babamın önünden geçip ilk önce çıktım. Beynime oksijen gitmesiyle gülümsedim. İçeride hava bitmiş, hava. Gördüğüm darağacı ile durdum. Lanet olsun. Boynumda hissettiğim karıncalanmayla iki yana çıtlattım. Burası soğuk mu ne oldu?

Üçümüz yan yana dururken yüz ifadelerinden bir şeyler çıkarmanın anlamsız olduğunu anlamamla tekrar önüme döndüm. Bu bahçenin gözü önünde böyle vahşeti gerçekleştirmek ne kadar doğru? Böylesine muhteşem gökyüzünün altında nasıl bu kadar kötü insan yaşayabiliyor? Nasıl...

Ritmik sert seslerle önümdeki darağacına bakmaya devam ettim. Kahkahalarla geliyordu. Daha çok siniri bozulmuş birinin kahkahalarına benziyordu. Yanında ki iki askeri de omuzlarıyla itmeye çalışsa da milim kıpırdatamıyordu. Elleri iki taraftan da çelikle tutturulmuştu. Gücünü kullanmasını engelliyordu. Aslında o da çok tehlikeli. Başka türlü de zapt edemez ki. Muhafızlar sandalyenin üstüne çıkartıp boynuna ipi geçirdiler. Sıkılaştırıp geriye doğru açıldılar. Babam ona biraz yaklaşıp yan şekilde durdu.

"Söyleyeceğin son bir şey var mı hain?" Alayla gülüp gökyüzüne baktı kısa süreliğine. Aklına kazımak istiyordur belki de. "Beni öldürdüğünüze sizi pişman edecek. Beni öldürdüğünüz için çok pişman olacaksınız!"

Annem "Kes!" Diye gürleyince irkilip ona döndüm. Kediciğe güncelleme geldi, kaplan oldu. Muhafızlara işaret ederken yanında ki adam sertçe sandalyeye vurdu. Çıldırmış gibi bağırıp kendini iki yana itiyordu. Duyduğum çıt sesiyle gözlerimi kapattım. Kendi boynunu mu kırdı? Korkunç! Hem, Tut için ne kadar önemli olabilir ki Benjamin? Beni tehdit edebileceği hiçbir şey yok. Hareketsiz sallanan bedenine bakıp arkamı döndüm. Gülümsüyordu. Sadece, gülümsüyordu. Bu çocuk nasıl bu kadar psikopat olabilirdi ki? İki yanımdan koluma girip saraya ilerlemeye başladık. Birazdan onun bedenini yakacaklardı. Gömmek varken neden yakmak? Yasa kuralları kadar değişik kitap duymadım...

"Sabah annem ve babamla tanışacaksın kızım, kahvaltıya güzel gelmeni isterim. Dansla kendini çok yorma. Ne planladıklarını bilmiyorum bu sefer ama geçen seferkinin daha üst seviyesini hazırladıkları kesin. Kahvaltıdan sonra kıyafetin seçilecek. Öğleden sonra ilk önce halkı selamlayacaksın, akşamında da okullar arası balo, gecesinde de krallıklar arası yemek. Sonra özgürüz."

Yarın baya zorlu bir gün olacak... Yorulmaktan çok üzerimden tır geçmiş gibi olacak. Müzik sesleriyle onların arasından ayrılıp teker teker öptüm.

"Kahvaltıda görüşürüz!" Gülerek benim odaya koşmamı izleyip yavaşça gitmeye başladılar. Arkalarından durup onları izledim. Tek duyduğum, annemin iç çekip babama yaslanmasıydı. Sonunda istediklerine ulaşıyorlardı. Tut gibi etkenler olmasa, ne kadar güzel yere düştüm böyle...

Seviliyorum. Hayır, sevilmiyorsun. Bana değer veriyorlar! Hayır, sana değer vermiyorlar.

İçimdeki daralmayla gözümü kapatıp derin nefesler alıp verdim. İyisin, yok bir şey. Ne oluyor bana... Kapıyı açıp gördüğüm ortamla kahkaha attım. Arkamdan kapıyı kapatıp az önceki sahneyi tekrar gözüme getirdim. Harry, arkaya doğru sağlı sollu ritmik adımlarken aynaya çarpmasıyla yere düşmüştü. Kahkaha atmamla ayağa kalkıp Adeline 'e yaklaştı.

"Gülebiliyormuş baksana." Bu çocuk gerçekten inanılmaz. Şaka gibi. "Tekrar merhaba." Gözlerindeki yerimin yükselmiş olması nedense hoş. Evet, hoş. "Ne yapıyoruz?" Matt ayağa kalkıp ellerini çırptı. "İlk önce balo için Vals." Kaşlarımı çatıp yaklaştım. "Ne yani hepimiz çiftler halinde Vals mı yapacağız?" Kafa sallarlarken gerçekten eğlendikleri belliydi. Tanrım, ilginç olacak. "Hadi Matt öğret bakalım hareketleri."

Arkadan çalan müziği durdurup sinirle tekrar ona yaklaştım. Son ses Vals müziğiyle ne kadar hızlı kapabilirim cidden!

"Müziği açsana Bertilda!" Sinirle nefes verince diğerleri yorgunluktan aynalara yaslanmıştı. "O müzik şuanda çalınmayacak!" Üç saatten fazladır bu lanet Vals'a çalışıyorduk. Ve ben nefret ettim. Nefret! Gülerek bakmaya başlayınca göz devirdim. Aklınca dalga geçiyor. Adım adım. Elini tut, sağa dön. Kolunu esnek şekilde uzat. Dön hızla ve sağ elini karnına hizalayıp eğil. Sol arka bacak geriye doğru uzanıyor. Kolunu kırk derecelik açıyla tutup, elini tutuyorum. Bir adım geri, bir adım sağ. Dönerek sola adım, sağa adım.

Etrafında tek noktaya bakarak döndürmesine yardım et. Tekrar koluna tutun ve sağa adım at. Sol, sağ ve dön. Koluna tutun, sağ, sol, sağ sol. Yuvarlak şekilde turlayın. Harika gidiyorum. Ellerimizi tutup geriye adımlayıp tekrar yaklaşıyoruz. İki kere yap ve dön. Sol kolunu geriye doğru uzat ve tekrar elleri önde birleştir. Geriye gidip elleri gerginleştir. Gülmesiyle dikkatimin dağılmasına izin vermeden cimcikledim.

"Kes sesini."

Sağ kolla dön etrafında. Aynı anda elleri sola uzat esnekçe ve tekrar kolunu tut. Aynı hareketi tekrar yap. Sağ ve sola tek adımlarla hafiften etrafta küçük çember çiziyoruz. Evet, güzel aklımda kalmış. Aynı hareketi ters tarafa yap. Sağ ve sola adım at ve Matt'in dizine yaslanıp geriye doğru uzan. Kafa sola dönük.

"Ezberini iyi yapıyorsun." Tekrar kıkırdamasıyla beni kaldırdı. "Dikkatimi dağıtamazsın. Az kaldı."

Hafiften geriye esneyerek etrafta dönün üç kez. Çift kez hızlı dön ve tekrar kolunu tut. Sağ ve sol şekilde iki adımla daire şeklinde turla. Arkasından geçip ellerimizi kaldırıyoruz iki yana. Tekrar elleri birleştirip daire şekline sağ ve sol iki adım şeklinde turluyoruz. Sola eğil hafif. Aynı şekilde devam. Etrafında dönüp ellerinizi önde birleştirin. Geriye, ileriye. Elimi kolundan omzuna çıkartıp hızlanan ritimle daha sert ve hızlı dönmeye başladık.

Belimden tutup eğilmesiyle başımı geriye verdim. Tanrım, bitti. Sonunda bitti. Alnımdan akan terlerle kendimi yere bıraktım. Paslanmışım be.

"İyiydin prenses." Gölge olarak gördüğüm eline vurup mırıldandım. "Sende iyisin."

En azından yarına hazırız. Gözlerim kapanırken havalanmamla ağzımı açmıştım ki ani gelen yorgunlukla kafam çoktan geriye düşmüştü.

●○●

Bölümü beğenmeyi unutmayın. Yorumlarınızı bekliyorum...
Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere!


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top