Bölüm - 75
Secrets, One Republic
0 (Zero) - English Version, LMYK
Yokluğunda...
●○●
BÖLÜM - 75
Tüylerindeki elimi durdurup yüzüme çevirdim başını. Doğru mu duydum? Ne yani? Tamam birşeyler olduğunun farkındaydım ama insan ne demek?
'Çok uzun bir hikayeye hazır mısın, prensesim?' zarif sesiyle tüm sinirimi yatıştırıyordu. Nasıl üzerimdeki hakimiyeti bu kadar kuvveti olabiliyordu... 'Lütfen, anlat artık.' Bu soruyu kendime daha önce sormam gerekirdi. Sonsuz güvendiğim, doğuştan mühürlendiğim jaguar'ım hakkında ne biliyordum ki?
'Adım Sephıre Sapenıx. Kraliçe, Sephıre Sapenıx. Jasoe Krallığından geriye kalan lanetli kraliçe. Fiziksel olarak hatırladığım kadarıyla uzun siyah saçlarım vardı. Uzun ve zayıftım. Beyaz tenim, ilk görenleri vampir olarak kandırabilecek derecedeydi... Üç yüz iki yaşındayım, belki daha fazla. Yıllar geçtikçe bende saymayı bıraktım. Biz jaguarların türü son bulalı çok oldu... Üzerinden yüz yirmi beş yıl geçti. Mühür ayininde sana demiştim, seni çok uzun zamandır bekliyordum diye ki seni tam seksen beş yıl bekledim. Soyumuzun tükenmesine neden olan şey, insanlardı. Yani, senin öncülerin. Irkımı, sakın kurt adamlarla karıştırma prenses. Çünkü onlardan çok farklıyız. Biçim değiştiren olarak da adlandırabilirsin bizi. Kurtlardan ne farkınız var diye soracak olursan, güçlerimiz var. Hepimizin sahip olduğu yetenekler vardı. Neden lanetlendim peki? İnsanlar ile aramızda anlamsız bir kavga çıktı. Irkımızın en küçüğü olan Peters'ı katlettiler. Sebepsizce. Daha iki yaşına girecekti. Onu bizzat üstlenecektim. Geleceğin varisi olarak seçmiştim. O çocukta bir şeyler hissediyordum. Kraliçe olabilirim. Ama asla halkını umursamayan kraliçe olmadım. Aksine her zaman yanlarında, arkalarındaydım. Bir nefes uzaklıklarındaydım. Haliyle halkım, aramızdan canımızın alınmasına çok sinirlendi. Sözümü dinlemeden, yavru Peters'ın annesinin öncülüğünde insanlara saldırıya geçtiler. Lakin unuttukları ve sizin bilmediğiniz daha farklı olaylar dönüyordu burada. Kimse sulhu bozamazdı. Bozarsa da cezası çok ağır olurdu. Yasa kurulu müdahale etmiyorsa kahinlerin bir ön görüsü vardır demekti. Halkım, beni dinlemedi. Saldırıya geçtiler. Çok fazla kişiyi kaybettim. En sonunda onlara katıldım. Gözümün önünde erimelerine göz yumamazdım. Kazanacaktık. Kazanacaktık, büyük büyük baban gelene kadar. Deden Kral Thomas'ın babası. O, sona ben kalana kadar herkesi yaktı. Her birinin çığlıklarını unutamıyorum. Bazen kulaklarımda çınlıyor. Son anda kurtarıldım. Yasa kurulu tarafından. Dedenin babası ve barbarlar çok ağır cezalar aldı doğru ama en büyük ceza bana verildi halkımı korumak istediğim için. Onlara engel olamadığım için. Yüz yirmi beş yıl boyunca asla insana dönüşememekle lanetlendim. Ormana ejderha gelmişti geçen günlerde. O, yasa kurulunun başkan yardımcısı Ontaria Yura'ydı. En büyüklerden. Bana, lanetlimin kalktığını söylemek için buraya geldiğini söyledi. Bunu sindiremedim. Yıllar sonra bunu duymak bana acı verdi. Heyecanla beklediğim haber, bana heyecan yerine acı verdi. Annen ile bir kez ormanda karşılaşmıştık, yıllar yıllar önce. İlk o zaman anladım senin Elenor'un çocuğu olacağını. Kendisi daha sana hamile değildi. Yasaklı orman hala tehditti. Az kalsın annen kalbinden okla öldürülecekti. Onu kurtardım. Karşılığında ise patime yarık bahşettiler kendisi korkudan.'
Patisini alıp kendime çevirdim. Gerçekten uzun bir yarık vardı. Çiziği boydan boya okşarken gözümden akan yaşı hemen sildim.
'Onu korudum. Çünkü, bana en büyük hediyeyi verecekti. Başkası olsa emin ol, umrumda olmazdı. İnsanlara yıllar boyunca inanılmaz nefret besledim. Sen doğunca, değişti. Çok şey değişti. Belki de halkımı kaybetmem lazımdı. Bunu düşünmek, sorgulamak hala dayanılmaz benim için.'
Başımı, kafasına yaslayıp derince iç çekitm. Çeksem de temizlenmeyeceğine emindim. Bunlar çok ağır. Yüzündeki ellerimi daha da yumuşatıp tüyleriyle oynadım.
'Özür dilerim. Her şey için. Atalarım halkını katlettiği için. Onları geri getiremediğim için. Ama en azından birşeyi yapabilirim.'
Yüzünü elimden çekecekken, ilk defa dürtülerime güvenip gözümü kapattım. İçindeki acıya odaklanmaya çalışırken, ağlama isteğimi susturdum. Başarıyordum. Bende onun acısını alıyordum. Nefesim tıkanırken gözlerimi açtım. Gözyaşlarım akarken, ağlamam feryat edercesineydi. Bu kadar acı... Çok fazla! Kafasını boynuma koyarken sıkıca sarıldım. Sanki oksijenim tamamen bitmiş gibiydi. Derin nefes alıp verirken kafamı ağaca yasladım.
'Bunu yapmanı istememiştim.' Kafamı kaldırıp gözyaşlarımı sildim. Gökyüzü tam da bizim gibi olmuştu. Sanki birisi ortadan yardı da mavilikler ortaya çıkmıştı. İnsanlara inat, yıldızlarda yayılmışlardı. Göz alıcıydılar. 'Buna mecburum. En azından bırak bunu yapayım.' Kafasını sürtmesiyle bende ona iyice sarıldım. 'Demek ben bir kraliçe ile konuşuyordum şu zaman kadar. Sizin mühür olayları hakkında bilgi verir misin? Mesela neden jaguarlar insanlar ile mühürleniyor falan?' En başından öğreneyim bari.
'Aslında bu karmaşık olay. Herkes mühürlenemiyor. Mühürlenecek kişiyi yasa kurulu belirliyor. Biz sadece kişiyi hissediyorduk. İnsanların savaş çıkarması da bu yüzden zaten. Kıskandılar kendi türünü. Neden bizim de yok diye. Elimizde olan bir şey değil aslında.' Anladım şimdi. En azından işler böyle yürüyor. Ama... 'Peki, bu yasa kurulu da ne? Daha önce de üstü kapalı söylemiştin. Ama anlatmamıştın?'
'Öğrenmen için çok erken. Kaldırabileceğini sanmıyorum. O yüzden bu soruyu şimdilik pas geçelim. Olur mu?'
Ne olabilir ki beni bu kadar korkutacak? Sorgulamasam atlatmam daha kolay olacak gibi. Ben tüylerini okşamaya devam ettim, o da dizimde yatmaya... Sadece sustuk.
Ne kadar böyle durduk bilmiyorum. Bacağımdan hızla kalkmasıyla bende ayaklandım. 'Şimdiden seni kutlarım prenses. Çok iyi bir varis olacaksın.' Nereden bileceğiz. Belki de herkesi hayal kırıklığına uğratacağım? Konuşmak istemiyorum... Hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum kimseyi. Kafasını bacağıma sürtünce gerilmedim değil.
'Kraliçe olduğun gerçeği beni germedi değil Seph. Değişik oldu.' Kahkahası zihnimi doldururken bende gülümsedim. Şimdiden bulaşıcıysa mutluluğu, dönüşse mahvoldum. 'Dedelerini sevmiyorum ama bu seni sevmediğim anlamına gelmiyor. Her daim yanında olacağım, koruyacağım. Merak etme. Şimdi git ve güzel bir uyku çek.' Dizimin üzerine çökerek tüylerinde biraz daha gezindim. Mayışmış gibi mırıltılar çıkartırken tebessüm ederek ayağa kalktım.
Sen koskoca kraliçe, gel ben senin tüylerini okşayayım. 'Seni duyabiliyorum!' arkamı dönüp yıldırıma ilerlerken kısaca arkamdan baktım. 'Beni duymuyorsun Sephıre. Direkt zihnimi işgal ediyorsun. Burası özel bir alan. Giremezsin öyle her zaman.' Ses gelmemesiyle kahkaha atarken elimle ağzımı kapattım. İnsanları etrafıma mı toplayayım. Ayarsızım ben ya. Haklıyım, yine. Yıldırımın üzerine binmiş yokuşu inerken yine de içimdeki acıyı örtemiyordum. Tüm arkadaşları ölmüştü. Gerçekten nasıl dayandı? Nasıl intikam almadan yaşayabildi... Kızların ve ya takımımın ölmüş olma düşüncesini geç, söylemek bile üşümememe sebep olurken bu katlanılamaz. Yıldırımın kişnemesiyle etrafa baktım. Kızım? Sen ne kadar akıllısın? Üzerinden inerken ipini çite bağladım. Acaba beni anlıyor da konuşamıyor mu?
Otlara eğilip yerken olduğum yerde durdum. Çıkarken sorun yoktu da, nasıl gireceğim? Anahtarı almadım ki? Bir dakika! Evin ışıkları yanıyor? Evet arkadaşlar. Bugün ki dersimizin konusu nasıl yalan söylenir? Ve kimlere söylenir? Hoş geldiniz. Daha ne kadar gün içerisinde batabilirsiniz? Zili çalıp geri adımlarken arkamdan çalınan ıslıkla şaşırıp geriye döndüm. Kimdi o? Kadın camdan bakmış yine bana bakıyordu. Orta parmak kaldırınca şokla ona bakarken camı kapattı. O neydi?
Aaa. Küfür etti? Orta parmağını kaldırdı? Kapının açılmasıyla şokla döndüm. Dördü de bana sinirle bakarken umursamayıp camı işaret ettim.
"Bana parmak çekti! İnanamıyorum. Küfür etti bana. Orta parmağını daha net göremezdim."
Anlamsızca bakarlarken aralarından geçip salona girip koltuğa oturdum. Hayatımda ilk kez biri küfür etti. Eski yerlerine otururken masada ki demir damgalı rulo kabı dikkatimi çekti. Bu kimdendi?
"Kim sana küfür etti?" Chris'in anlamsız sorusuyla gözlerimi rulodan çektim. "Senin evde yokuz dediğin kadın geri zekâlı! Kadının sana takması gerekirken neden ben? Resmen ıslık çaldı bakmam için. Sonra da orta parmağını kaldırıp camı kapattı inanabiliyor musunuz? Sabahta bana kötü kötü baktı."
Hepsi bir ağızdan inanabiliyoruz deyince geriye yaslandım. Kath gülerek diğerlerine döndü.
"Yalnız kadın da geleceğin kraliçesine küfür ettiğini duyduğunda ne tepki verecek merak ediyorum. Mükemmel cesaret. Hayran kaldım."
Diğerleri onaylayan mırıltılar çıkarırken, İvan ruloyu alıp uzattı. Ciddi duruyordu ortama zıt şekilde. "Sen gelmeden yarım saat kadar önce geldi bu mektup. Muhafızlar getirdi sana. Kral ve Kraliçe'den. Acilmiş okusan iyi olur zaman kaybetmeden." Üzerindeki mührü ipi çekerek kırıp masaya attım. Üzerimdeki safir mavisi tozu sirkeleyip tekrar oturdum. Kapağı da açıp masaya atıp aşağı eğdim. Elime kağıt gelince ruloyu yanıma bıraktım.
"Kızım;
Özür dilerim, üç günün daha var lakin Benjamin hakkındaki dosyaları tamamen bulup inceledik. Senin dediklerin ne kadar doğru olsa da, listelerde de bozukluk vardı. Hain olduğu konusunda artık kesin kanıtlar var. Tüm belgelerin asılsız olduğu aşikârmış aslında. Bu belgeler bize görünmeden nasıl geldiğiyse muamma. Baban çok sinirli. Yarın idamı gerçekleştirilecek. Muhafızlar tarafından arkadaşlarının yanından atar topar alındı. Hepsi merak içince sarayın önünde. Buraya gelmende fayda var. Varis olduğun açıklandıktan sonra istediğin zaman olsun. Sana izin veriyoruz. Ama burada olman lazım. Prens ve prensesler de buradalar. Planları varmış. Matt seni de dâhil etti. Yarın burada olun.
Seni seviyorum. Annen; Kraliçe Elenor Salvatore"
Ruloyu fırlatıp ayağa kalktım. Kath'e dönüp yerdeki kâğıdı işaret ettim. "Yok et onu. Herkes hazırlansın. Acil şekilde başkente dönüyoruz. Hadi!" Ne oldu sorularını es geçip merdivenlerden hızlıca çıktım. Kapıyı kapatıp üzerimdekileri fırlatmaya başlamıştım bile. Maskeye gerek yok, zırhımı giysem yeter. Zırhımı düzeltirken saçımı sıkıca tekrar topladım. Hem Matt beni nasıl bir planın içine soktu? Diğerlerinin de içinde bulunduğu.
Botları giyinmek için yatağa oturup bağlarken başımın dönmesini es geçtim. Açlıktan bayılacağım. Sonum o. Resmen saraydan çıkarken zaman su gibi geçti. Hazırız sesi gelince kapıyı açıp koşarak merdivenleri inmeye başladım. Maskem ve dosyalarım odamda. Anahtar nerede? "Anahtar nerede?" İvan elindekini uzatırken alıp kapıya ilerledim. Açıp kendime çekip çıkmalarını işaret ettim. Dediğimi yaparlarken kilitleyip cevap isteyen arkadaşlarıma döndüm.
"Kısacası Benjamin idam edilecek. Matt beni bir şeyin içine alet etmiş. Krallıkta prens ve prensesler var. Annemin dediğine göre her şey erkene çekilmek zorunda kalmış."
Atlarımıza binerken Jane doğrudan yanıma yaklaştı. "Erkene çekilmesi daha doğru olmuş. Ayaklanmaları biraz da olsa üstünü kapatabilirler. Mantıklı hareket." Kafa sallayarak hak verirken kadının camına baktım. Seninle elbet görüşeceğiz... Ormanın girişine gitmek için geri dönerken etrafı umursamadan hızlıca atlarımızı sürüyorduk.
"Sarayın oraya doğrudan çıkamayız Annabeth. Başkent kapısından girelim ve kraliyet yoluna sapalım. Olur mu?"
Mantıklıydı. "Önden git. Seni takip edelim." Bilmediğim yolu gidemem. Dönüşten daha uzun sürdü, bizi uzun yollara soktu sanırsam. Toprak daha fazla taşlı yola girdik. Yıldırımı zapt etmeme gerek yoktu. Yeterince dikkatli gidiyordu kızım. Sabahın ışıkları çoktan çıkarken gözlerimi yakıyordu. Uykusuz ve açtım. Midemin gurultusu sinir bozucuydu. Ağrısı zaten başımı zıplatıyordu. Ben bu haldeysem sokaktakiler? Acaba burada evsiz kalanlar var mı?
"Yoruldunuz biliyorum özür dilerim. Ama geldik yola. Duralımda muhafızların dikkatini dağıtıp yola atlayalım."
Kath, küfürleri teker teker sıralarken Chris sert çocuk pozlarına girmişti bile.
Jane, İvan'ın hareketlerini incelerken uzaktan ikisini de süzdüm. Acaba Jane'de İvan'a karşı hisler besliyor mu? "Hemen!" Yola atlarken yıldırımın başını kapıya çevirdim. Böylece yoldan geliyormuşuz izlenimi direkt yansıtabiliyorduk. Havayla taş falan mı attı acaba bu çocuk? Anında mızrakları çekmeleriyle gülümsedim tabi ki. Havalı bir duygu. Askeriyeden tanışıyorlar yüksek ihtimalle. Aynı hızla ilerlerken gözüme bir şey girmesiyle durakladım. Sinek mi? Ne bu? En son elime gelmesiyle gözümü açmaya çalıştım. Deştim gözü. Açılırsa mucize. Elimdeki yaprak gibi şeyi sirkeleyip arkalarından yetişmek için ipini biraz daha sert tuttum. "Koş kızım!"Yaklaştıkça yerde oturan arkadaşlarımı görebiliyordum. Ama onun yanında ayakta bekleyen biraz daha ilgi çekiciydi.
Matt'in orada ne işi vardı? Atlardan inince sesten dikkatleri üzerimize çekmiştik. Lena'nın ağlamaktan kızaran gözleri buradan belliydi. Hepsi şaşkın duruyordu. Ağlayarak ayağa kalkarken kafasını göğsüme yasladım. Gittikçe yükselen hıçkırığıyla gözlerimi kapattım. Daha sıkı sarılmasına izin verdim. Sürekli neden diye fısıldıyordu. Elena'ya bakıp kafa salladım. En azından o anlamıştır. En başından anlamıştı. "Haklıydın." Kaşlarını çatınca göğsümdeki Lena'nın saçını okşadım. Matt, etrafı umursamayıp kolumdan çekmesiyle ne olduğunu anlayamadan sürüklenmeye başlamıştım bile. Yanından geçerken dikkatimi çeken tek şey simitti. JJ' in birazdan elime geçecek simidi. JJ'in yanından geçerken elindeki simidi alıp sol elimle sıkıca tuttum.
"Telafisini yapacağım. Geleceğim hemen."
Kolumdaki elini iteleyip yakasından tuttum. "Nereye gidiyoruz? Ve sakın bir daha insanların içerisinde kolumdan çekeyim deme!" Sanki karşısında kız kardeşi veya yakın arkadaşı var. Tutmuş kolumdan aceleyle sürüklüyor.
"Geç kalacağız. Daha sonra kızarsın. Hadi." Neye ya? "Neye geç kalıyoruz Matt?" Saraya girmiştik bile. Sol koridora girince otoparkın kapısını görmemle eskileri aklıma getirmem bir oldu. Az kalsın ölüyorduk. Kolumu tekrar tutmasıyla geriye doğru yalpaladım. Salak bu çocuk. Anlamıyor. Tutma, çekme diyorum anlatamıyorum.
"Ne dedim sana ben Matt?" Of diye ses çıkarıp içeri çekti. Burası dans odası? Sarayda bu odanın ne işi var? Simidin kokusu tekrar burnuma gelince içeri girip diğerlerine bakmadan aynalar dan birinin önüne oturdum. Elimdeki simidi yarın yokmuş gibi yememe garipçe bakan Matt ile olan bakışmamızı kesip açılan kapıya döndüm. Çok acıktım... "Dans eğitimi göreceğiz." Diye fısıldayan Matt'e göz devirip tekrar kapıya döndüm. Bende zaten burada kılıç çalışacağız zannediyordum. İçeriye sarışın, uzun boylu baya çubuk gibi bir kız girmesiyle simidimi çiğnemeye devam ettim. Ne yani dans eğitmenimiz yaşıtımız mı?
"Merhaba gençler! Hazır mıyız dans etmeye?"
Benim derdime bak, milletin derdine bak. Akşam olmadan kızları görmem lazım!
●○●
Y/N: Saatlerdir bölümlerle uğraşıyorum. O yüzden bana iyi geceler, size iyi okumalar. Uyanınca yorumlarınızı cevaplarım...
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top