Bölüm-7

( Çok eleştirmişsiniz medyada ki kıyafetleri, bende değiştirdim... 🦋  )

Lose My Mind, Ashutosh

Love İs A Lie, Bloom

Kırık kalple, yalnız geceler...

●○●

BÖLÜM - 7

Lauren, koltuğa kendini bırakıp, elindeki ayakkabıyı bıraktı.  "Evet, ama şu an konumuz bu değil. Hala kral ve kraliçeye üzülüyorum. Kimse böyle bir acı yaşamamalı." Kaşlarımı çatıp onlara biraz daha yaklaştım. Bağırsam dikkat çekeriz. Neden birdenbire dedi ki?

"Anlamadım?" Lena, ortamın bozulmasından Lauren'e bakıp ciddi olduğumu görünce omuzlarını indirdi. Etrafımızda biri var mı diye kısaca göz attı. Dizinin üzerinde eğilince bende yaklaştım.

"Kraliçe Eleanor ve Kral Edward'ın on yedi yıl önce bir kızları oldu. Ve o kızları söylentilere göre kötü tarafa kaçırılmış. Ya da kayıp diye söyleyebiliriz. Kapıp prenses boyut kapısından geçirilmiş. Bir ihtimal yaşıyor diyorlar ama nerede bilinmiyor. Kimse ne hakkında ve nasıl göründüğünü bilmiyor."

Rüyamda daha da ayrıntı gördüm sanırım. İnsanlar işin sadece yansımasını biliyor, gerçeği değil. "Anladım." Ama ben zaten bu bilgileri biliyorum. Ekstra bilgi sağlamadı... Kızlarının kaçırıldığını gördüm bile. Kral Tut ve Layla' yı nerden tanıyorum acaba? Daha önce görmüş olmam lazım sanki. Ağrıyan başımı tutup derin nefes verdim. Yine baş ağrısı. Harika. Her şey kilitlenmiş gibi, yine hatırlamıyorum. Bu da açığa çıkar. Kendim araştırma yapmaya başlamam gerek. Buralarda bilge birisini bulmam lazım. Ve kütüphaneye gitmem gerek. Kollarımdan tutulup çıkışa doğru sürüklenirken elimdeki poşeti kaldırdım.

"Bırakında parasını söyleyeyim kadına. Kızlar?" Lena, çalışanlara el sallarken saçını geriye savurdu. "Benim hediyelerim bunlar. Güle güle giyin şekerim."

Kızların Lena'nın bu hallerine alışık olduğu belliydi. Ortaya konu açmak adına ellerimi çırptım.

"Peki siz ne zamandır tanışıyorsunuz?" Hepsi birbirine bakıp kıkırdadı. Birbirlerine çok bağlı oldukları belliydi.

"Okula başladığımız andan itibaren. Hep biz vardık."

Hepsi bir ağızdan söyledi. Ne kadar açıklayıcı bir cümle... At arabasına binip geriye yaslandım. Son hız gitmek bu olsa gerek. Aradan on dakika geçmemişti vardık mı hemen? Waow. Lena arabanın parasını verince arabadan indik. Baloya bir buçuk saat kalmış. O kadar zaman kaybettik mi elbise ararken! Odadan girmemizle poşetin içerisindeki elbiseyi yatağın üstüne bıraktım.

"Sana maşa yapmamı ister misin Annabeth?" Saçını düzleştiren JJ'ye kısaca bakıp üstümdekileri çıkardım. "Harika olur aslında."

Düzleştiriciyi elinden alıp omzuna bastırdım. Tabureye otururken saçının arkasını düzleştirmeye başlamıştım bile.

"Üstünü neden giymiyorsun? Üşüyeceksin öyle." Lena, omzumdaki dövmeye dokunurken omuz silktim.

"Terlemek istemiyorum. Maşa'yı yaptıktan sonra giyeceğim." JJ, oturduğu yerden kalkıp saçına sprey sıktı. Elimdeki makineyi alıp bu seferde o benim omzuma ellerini bastırmıştı. "Çok aşırı kaçma lütfen. Dalgalı olsun." Göz kırkıp, asker selamı durdu.

"Emin ellerdesiniz!"  Göz makyajımı da yapıp malzemeleri kutusuna koydum. Saçlarım, gözlerim... Güzel olmuş.

"Teşekkürler JJ." Saçlarını savurup üstündeki elbiseyi düzeltti. "Rica ederim." Kızların hepsi mükemmel görünüyordu.

"Kızlar bu arada kavalyeleriniz kim?" Birbirine bakıp omuz silktiler. Çok da takmıyorlar, iyi.

"Orada buluruz canım. Hem o kadar da önemli bir şey değil." Kıyafetime son kez bakıp tekrar onlara baktım.

"Bu arada konumuz bu değil ama neden dünyadan kimse gelmedi yani daha önce? Geldiğim yer için uzaylı gibi bakmaları biraz rahatsız edici." Lauren dik durup güldü. Biraz inanamaz gülüş gibiydi. 

"Uzun zamandır dünya' dan gelen olmamıştı da ondan. Ve Kral Edward geçişleri izinsiz yasakladı. Sen de kimsenin tam bilmediği boyuttan geliyorsun. Dikkat çekmen çok doğal."

"Uzun zamandır dünya' dan gelen olmamıştı da ondan. Ve Kral Edward geçişleri izinsiz yasakladı. Sen de kimsenin tam bilmediği boyuttan geliyorsun. Dikkat çekmen çok doğal."

Kapının çalmasıyla Lauren önden gidip kapıyı araladı. Benjamin aralıktan kafasını uzatıp gülümsedi.

"Merhaba bayanlar! Acaba Lena nerede?" Lauren gülüp Benjamin' e yandan bir bakış attı. "Hemen çağırıyorum." Âşık bey mavi bir takım giymiş, bir de siyah kravat takmış. Beni kısaca süzüp elini kaldırdı.

"Çok hoş görünüyorsun Annabeth." Kafa sallayıp tebessümle kendisini işaret ettim. "Teşekkürler. Eminim Lena ile mükemmel bir çift olacaksınız." Yüzünde adlandıramadığım bir duygu geçecekken sanki kendisini son anda durdurmuştu. Gülüp ceketini ilikledi. "Umarım..."

Lena yanımıza gelip durdu. Benjamin' i görünce şaşırsa da kısa sürede toparlanıp kapıya yükünü verdi. Kırılmasa bari. "Ne oldu?"

Sesinden ne kadar heyecanlı olduğu belli oluyordu. "Şey baloya benimle gitmek ister misin? Yani eşim olur musun?" Bize dönüp gözlerini açtı. Hamster gibiydi şu an! Tekrar dönüp ellerini çırptı. "Olur!" Bu tavrına gülümseyip üzerini gösterdi.

"Peki, hazır mısın?" Lena bize döndü. Onu omuzlarından tutup Benjamin'in yanına iteledim Kapıyı' da suratlarına kapattım. Anca böyle kurtulabiliriz. Dışarıdan ikisinin' de gülme sesi geliyordu. Köşede Lena' nın çantasını görünce aldım ve kapıyı açtım. Elini uzatmış bana bakıyordu. Elimdeki çantayı ona verip kapıyı kapattım. Nasıl da anlamış ama...

"Orada görüşürüz kızlar!"

Kapının arasına dudağımı koyup bağırdım. "Hadi canım, hadi." Kızların yanına hazırlar mı diye gittim. Hepsi elinde çantayla aynaya bakıyorlardı. Elena, gülerek elimi tutup etrafımda döndürdü. 

"Bugün kimse gözlerini üzerinden alamayacak kızım. Şimdiden mızmızlanmaya hazır ol." Omzuna vurup kıkırdadım. "Sizin de benden farkınız yok."

Kapıdan çıkıp kol kola kraliyet salonuna doğru yavaşça başladık yürümeye. Sarayın kapısından geçtik. Rüyalarımdan dolayı sarayı az da olsa tanıyordum artık. Büyük bir bahçeden geçip kocaman bir binaya girdik. Muhafızlar, kapıları açıp hafif bir referansta bulundular. Ne kadar hoş. Kapının sesinden dolayı salonda ki bazı kişiler bizim tarafa döndü. Köşede ki siyahlar içinde ki çocuk kim acaba? Doğruca bana bakıyordu. Neden bana böyle garip garip bakıyor? Neyse, çok da takılmamak lazım.

"Evet, ne diye takıyorsan?"

Bu neydi! Etrafa bakarken, Elena'nın koluna tutundum. Yavaşça inerken, eteğimi tuttu.

"Beni etrafında bulamazsın..." O zaman nerden biliyorsun etrafa baktığımı? "Sende kimsin?"

"Ben senin diğer yarınım, yakında öğreneceksin küçüğüm..." Masaya ilerlerken kaşlarımın çatık olmasını düzeltemiyordum bile. Kimdi bu? Biri benimle oyun mu oynuyor?

"Nasıl yani yarımsın?"

"Yakında öğreneceksin küçüğüm."

"Anlamıyorum? Ne demek istiyorsun?"

"Sabret benim prensesim, sabret..."

Lauren' in kolumu cimciklemesi ile ona döndüm.  "Kırk saattir sana sesleniyoruz kızım ya! Nereye daldın öyle?'" Kafa sallayıp az önceki konuşmayı yok saymaya çalışarak hepsine baktım.

"Yok bir şey kızlar kusura bakmayın." Elini kaydırıp koluma girdi. Kraliyet masasının yanında ki kokteyl masasına geçtik. JJ, uzun masayı işaret etti. "Kral ve Kraliçe' yi buradan rahat bir şekilde görebilirsin." Harika.

"Teşekkür ederim kızlar." Kafamı sağa çevirmem ile birkaç dakika önceki çocukla göz göze geldik. Gülümseyerek elindeki bardağı kaldırdı. Gerçekten içten bir gülüş gibi hissettirdi. Bende önümde ki bardağı onun tarafına kaldırdım. Kızların kısık bir çığlık atmasıyla onlara döndüm. "Ne bağırıyorsunuz?" Hala şokla birbirlerine vuruyorlardı. Çatlaklar bunlar!

"Az önce soğuk nevale sana güldü mü?"

"Ölüyoruz galiba."

"Kafamıza taşlar yağacak."

"Oha! Hala olayın şokundayım."

Susmayacaklar... Derin nefes alıp elimi ortalarına koydum. "Yeter bu kadar kızlar! Abartılacak bir şey değil."

"Ne bakıyorsunuz?" JJ, kulağıma yaklaşınca durdum.

"Soğuk nevalenin ilk defa güldüğünü gördüm. O günden beri kimseye hele bir kıza güldüğünü görmemiştim." Kulağına eğildim. "Hangi gün?" Sürekli aynı hareketi tekrarlıyorduk.

"İkizinin öldüğü günden bahsediyorum." Doğru, Aaron bahsetmişti. "Nasıl oldu?"

"Bilmiyoruz. Ormanda gezerken kalbinden bir okla vurulmuş. Ivan ve Sera çok yakınlardı. İkiz olmalarından da kaynaklıydı ama işte farklılardı. Sanki birinin canı yansa diğeri de hissediyordu.  Sera'nın öldüğünü öğrenince yıkılmıştı. Ve vuranı da buldu.  Kralın izni ile o da onun kalbinden okla öldürdü. Kısasa kısas. Sonra da bom savaşçı oldu."

Kardeşinin ölmesi... İvan'ın yerinde olsam bende aynı şeyi yapardım. Aaron kim bilir nasıl üzülmüştü... Bu havayı bozmak için Lauren elindeki tabağı ortaya bıraktı. "Çok düşman, yüksek oranda ölüm diyoruz biz buna sevgili yoldaşlarım."

Konuşma tarzına gülümsemeden edemedim. Lauren'e bakıp omzunu pat patladım.

"Üzgünüm ama İvan ile sevgili olacağımı sanmıyorum. Ayrıca her bana gülen erkek bana âşık anlamına gelmiyor." Üfleyip burun kıvırdı. "Tamam, tamam..."

Kapı yeniden açıldı. İçeriye öğretmenler girdi. Hocalar çok güzel ve yakışıklıydı. Şaka şaka abartılacak kadar değil. Yanımızda ki masaya oturdular. Şimdiden öğrencilere bakmaya başladılar. Bazıları da bana ve dövmelerime bakıyordular. İlginç geliyorum tabi gözlerine...

Bir borazanın sesiyle öğretmenler hemen ayağa kalktılar. Biz zaten sandalyede oturmuyorduk. Şu an tabi. Herkes öne eğildi. Havada ki tek kafa benim? "Reverans Annabeth!" Hafif bir reverans yaptım. Kral ve Kraliçe tahtına geçince yeniden ayaklandılar. Müdire Sandra, Kraliçe Elenor' un hemen yanında oturuyordu. Kızların hala gülerek bana baktıklarını görünce burnumu kıvırdım. Ee, yuh ama artık!

"Bana bakmaya devam ederseniz, gece siz uyurken saçlarınızı keserim. Hem de kökünden."

Elena, irice açılmış gözleriyle, ellerini fazla kaldırmadan teslim olmuş gibi yaptı. "Sen sinirlenme lütfen." Karşıdan el ele yürüyerek Lena ve Benjamin geldiler. Benjamin kaşını kaldırıp bize baktı. Ne var? "Neden ayaktasınız?"

"Neden oturalım?" Elena'nın bu tavrına Benjamin oflayarak Lena'nın elini tuttu. Canı sıkkın gibiydi. "Bazen size de bir şey sorulmuyor." Elbisem rahat olduğu için ayakta olmak benim için sorun olmaz. Ama işin içinde lanet topuklu ayakkabılar olunca oturmak istemem demem. Kral Edward elindeki küçük kaşıkla şarap bardağına iki kez vurdu. "Balo başlasın!" 

Bazı grup toplulukları hemen salonun ortasına geçip saçma saçma dans hareketleri yapmaya başladılar. Hocalar' da onlara gülüyordu. Kesinlikle gülmeleri çok normal. Birinin gözlerini üzerimde hissetmemle sağa döndüm. Görmesem bile anladım. Müdire Sandra göz göze gelince elini kaldırdı. Hislerim çok kuvvetli. Şimdide Kraliçe Elenor' un kulağına bir şeyler fısıldıyor... Yanımda bardak var. Şimdi de Kraliçe' de bana bakıyor. Daha fazla dayanamam. Kafamı bende onlara çevirdim. Kraliçe Elenor, resmen gözümün içine bakıyor. Gülümseyerek kafamı eğdim. Oda bana sıcak bir gülümseme yolladı. Elimdeki bardağı bırakarak kızların yanından çıktım. Koca adamı bulma zamanı!

●○●

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim.

Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top