Bölüm - 64


Summertime Sadness, Lana Del Rey

Paris, Texas, Lana Del Rey & SYML

Baktığım her yerdesin...

●○●

BÖLÜM - 64

Nasıl bir yüz ifadesiyle kendisine döndüysem artık ifademe gülüp bana doğru yaklaşıp kolunu omzuma attı. Ne oluyor ya? Yolu ilerlerken şaşkınlıktan doğru dürüst hareket de edemiyorum.

"Benim adım Taylor Genny. Senin?" Bu kaçıncı yüzyılın asılma taktiğiydi? Omzumdaki elini iteleyip durduğu yeri sirkeledim. Sanki varlığını yok edecekmiş gibi...

"Seni hiç alakadar ettiğini sanmıyorum. Ayrıca, adımın ne olduğunu bildiğini anlayabiliyorum."

Göz devirip alaylı bir kahkaha sundu ortaya. "Senin kim olduğunu bilmeyen yok Annabeth Anderson. Dünyadan gelen kız."

Şaşırmamıştım. İnsanların nüfusu ne kadar artarsa artsın, bazı şeyler değişmiyor. Hava güzel olduğundan sanırım şuan hiç hızlı yürüyüp kaçasım yoktu. "Ve sende benimle tanışmak için bu eskimiş taktiği kullandın. Gerçekten berbatsın. Neden bunun yerine insan gibi tanışmak için gelmedin?"

Benden uzundu. Siyah kısa saçlarını, parmaklarıyla sola doğru yatırdı. Başını çapraz şekilde eğdi. Kafası karışmış görünüyordu. Kafa karışacak ne var? Veya şaşkınlık mı bu? "Her seferinde işe yarayan taktiğime eskimiş mi dedin? Gerçekten senin moda anlayışın eskimiş. Gerçekten, yanına normal bir şekilde gelseydim benimle tanışır mıydın?"

Hala bana bakan yüzüne döndüm. Cevabı açık değil miydi. "Hayır." Yan gülümsemesiyle kafasını salladı. Dilini ısırıp karşıya baktı. Değişik bir tip.

"O zaman en doğru tanışmayı seçmişim. Turnuvada olman gerekmez mi? Neden buradasın?"

Sorguya mı çekiliyorum. Neredeyse kapının önüne geldiğimiz için duraksadım. Ben durduğum için otomatik adımlarını durdurdu. "Sen neden buradasın?"

Bu soru ile onu inceleme fırsatım daha da uzamıştı. Uzun boyu, geniş omuzları vardı. Bunun tek sebebi çokça antrenman yapması olabilir. Yüzü aynı çizilmiş gibi... Tamamen beyaz cilt, siyah orantılı kaşlar ve ince çene yapısı. Yanakları oldukça iyi duruyordu. Gerçekten tam kızların hayal ettiği bir tip. Benim değil. Tahmini bir seksen boylarında olmalı. Bacakları uzun olduğundan zayıf gözüküyordu. Düşünmemi konuşması böldü.

"Hayatımda biri yok ve senden hoşlandığımı söylemek için buradayım. Evet. Tam olarak bunu itiraf etmek için buradayım."

Kaşlarım kalkmıştı. Çıkma teklifi... Kesinlikle hayır.

"Bunu zaten 'Hey, güzellik tanrıçası? Üzerindeki ile mükemmel gözüküyorsun.' diyerek belli etmedin mi sence? Üzgünüm, aşk bana göre değil. Ben özgür yaşamayı seviyorum."

Gülümseyip kafasını salladı. Göz kırkıp omuzlarını dikleştirdi. "Bu reddediliş pes edeceğimi göstermez. Bir şeye ihtiyacın olursa kesinlikle yardım ederim. Senden vazgeçmem kolay kolay. Seni bir daha ne zaman görebilirim?"

Arkamı dönüp kapıya doğru ilerledim. Arkamdan bağırması sonucu bende bağırdım.

"Ben istediğim zaman!"

Gülme sesiyle bende istemeden gülümsedim. Salak. Merdivenlerden çıkıp kapıyı araladım. İçeriye girmemle merdiven ayrımlarına bakıp güldüm. Hızlıca tüm merdivenleri kenarlardan tutarak tırmandım. Ezbere bildiğim kapıyı resmen kırarcasına açtım. Kızlar oturdukları yerden fırlarken beni gören Elena çığlık atarak üstüme atladı. Ben düşer miyim? Asla. Havada tuttuğum için bacaklarını sıkıca belime sardı.

"Ay, ne kadar özlemişim seni! Lauren ile birlikte bıraktınız beni bunların yanında. Meraktan çatladık hepimiz. Hem sen neden buradasın?"

Arka arkaya sıraladığı kelimelerden sonra onu yere indirip oturdukları alana gidip bende çöktüm. Diğer kızlarla da sıkıca sarılıp dikleştim.

"Turnuvalar devam ediyor. Element turnuvaları yapıldı işte finale çıkacağız. Sonuçlar ise sürpriz."

İtiraz sesleri yükselirken gülerek onlara baktım. Saat onlarla aniden geçiyordu. Kapının tık tıklanması ile saatlerdir devam eden konuşmamız yarıda kesildi. Kızlar birbirine bakarken anneme dediklerim aklıma geldi birden. Muhafızlardan biri olmalı. Ayağa kalkıp kapıya ilerledim. Tam da düşündüğüm gibi. Kıyafetlerimi elinde tutan muhafıza kısaca teşekkür edip kıyafetlerimi aldım. İçeride yatağımın yanında ki küçük komidinin üzerine bıraktım.

Kızlar muhabbete dalmışken, bana bakan Elena'ya yanımdaki boş yere pat patladım. Yerden kalkıp yanıma oturdu. Şifreli konuşmak iyidir ya.

"Geçen günlerde konuştuğumuz konuyu hatırlıyor musun?"

Gözlerini kısıp kafasını salladı. Diğerlerinin bizi dinlemediğine emin olup tekrar ona döndüm.

"Haklı çıktık. Bir haltlar çeviriyor."

Elini ağzına atıp 'Siktir!' diye fısıldamasına karşı arkamdaki yastığı kafasına geçirdim. Tamam beklemiyor olabilirdi ama fısıldamamızla dikkat çekmiyorsak bu küfürle dikkat çekmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. İlk öğrendiğimde bende şaşırmıştım ama insanlar hakkında pek bir bilgi bilmediğim için ön yargılı yaklaşmak istememiştim. Zaten bundan dolayı İvan'dan araştırmasını istemiştim. Gerçi istememiştim, direkt yapmasını söylemiştim.

"Ne yapacağız Annabeth? İlk başta bu bir şüpheydi. Ama işler değişiyor. İşin ucunda Lena'nın halini de düşünmemiz gerekecek şimdi. Ne boklar dönüyorsa bunu sessizce ve sadece ikimiz arasında halletmemiz gerekiyor değil mi?"

Dediklerini aklımda tartarken omzunu sıvazladım.

"Kesinlikle. Diğerlerine de söyleyip sonradan onu rencide edemeyiz. Bu sefer hepiniz biliyorsunuz ve bana söylemediniz muhabbetine girmek istemiyorum. Önce açığa çıkarmalıyız olayı. Tabi varsa. Sonra da sakince anlatmamız gerekecek."

Kısaca lanetler fısıldarken hak vermeden duramıyordum. Sonuçta Lena onun neredeyse çocukluktan beri arkadaşı. Yıkılacağı bir haberi vermek ona ne kadar huzursuzca geleceğini düşünmek bile istemiyorum. Kendimi geriye verip gözlerimi tavana boş boş diktim. Bir şeyler yapmalıyım. Onu eğer suçluysa tuzağa düşürecek şeyler. Ama ne gibi şeyler? Önce küçük parçaları bulmam gerekiyor.

Sürekli benim hakkımda bir şeyler soruyorsa, benim hakkımda bilgiler edinmeye çalışıyor demek olur. Benim hakkımda kim bilgi ister? Kral Tut şuan için tek seçenek. Ondan başka kim benim hamlelerimi öğrenmek ister ki? Bunun cevabını kesinlikle Layla'dan bulabilirim. En kısa zamanda Layla'nın benimle iletişime geçmesini beklemekten başka şansım yok!

Kızların esneme sesleriyle dikleştim. JJ aklına dahiyane bir fikir gelmiş gibi bize döndü. Kızın resmen gözleri ışlıldadı yahu!

"Neden bu gün yatakları birleştirip uyumuyoruz?" Kızlar ona gülerken bende gülmüştüm. Lena sırtından iteklerken, Elena da sözlü şiddetle karşılık verdi. "Sen doğru yatağına uç böcek! Sabah sadece yatakta sen olacaksın. Hepimizi tekmeleyeceksin. Yemezler bir daha."

Somurtarak yatağına yatarken hepsi onu öpüp yataklarına yatmışlardı. Elena hemen u dönüşü yapıp bani de öpünce arkasından öğürme sesleri çıkardım. Kızlar daha da gülerken

"İyi geceler kızlar!" dedim. Yavaş yavaş gülmeleri dururken benim için çoktan zaman kavramı yok olmuştu bile. Vücudumun sanki ters dönmesiyle içime derin oksijen girdi. Ne oluyor, öldüm mü? Gözlerimi açınca karşımda Layla görmeyi gerçekten beklemiyordum. İyi insan lafın üzerine gelir dedikleri bu olsa gerek...

"Kötü haberlerim var. Zamanımız az olduğu için beni dikkatle dinlemen gerek. Tut, Christian'ı sahalara sürdü. Bu gerçeği acilen kabullenmelisin. Dünya da amcandı, burada değil! Onu gördüğün yerde uzaklaşman gerek. Bu kesinlikle bir oyun değil. Ve sende oyunun içerisinde değilsin. Sen, bir savaşın içerisindesin. Ve oyunda ki tek şah sensin. Kimin tarafında olursan kazanacağın bir savaşın içerisindesin. Oyun oynamayı bırakıp elementlerine yüklenmelisin. Kısa süre içerisinde unvanını duyurmalısın. Tut seni kaçırabilmek için bütün hünerlerini planına döküyor. Dikkatli olmalısın. Bu sefer kaybolursan işler değişir."

Demek istediğini daha da açık anlayamazdım herhalde. Derin nefes verip bu sefer aklımdakini ben ona sordum.

"Benjamin Blake hakkında verebileceğin tüm bilgileri acilen istiyorum. Ve son olarak, o kim?"

Söylediğim isimle tüm ifadesi değişti. Hatırlamaya çalışıyor gibi bir hali vardı.

"İsim bana tanıdık geliyor. Bulursam bilgileri sana vereceğim. Christian burada Kont Oren diye biliniyor. Bu isimle hakkında istediklerini bulabilirsin canım. Daha zamanım kalmadı birazdan Tut gelir. Kendine iyi bak."

Kont Oren, Christian mı? Resmen Tut beni bir piramidin ortasına bırakmış! Omzumdaki sallanmayla gözlerimi sızlanarak açtım. Zorlukla gözlerini açık tutmaya çalışan JJ kapıyı işaret etti.

"Turnuvaya gidecekmişsin. Hazırlanıp hemen aşağıya in. Seni bekliyorlar."

Yorganı üzerimden atıp, üzerimdekileri acele ile çıkarttım. Zaman ne kadar hızlı geçiyor ya! Uyuduğum uykudan gerçekten bir halt anlamıyorum! Yatağın üzerinde olduğu gibi eşofmanlarımı bırakıp turnuva kıyafetimi giyindim. Gergin dakikaların hemen ardından lavaboya girip saçımı sıkı atkuyruğu yaptım. Elimi ve yüzümü kenarda duran çikolatalı sabun ile yıkayıp suyu kapadım. Gözüm kapalı havluyu elime alıp serçte yüzümü sildim. Lavobodan çıkıp ışığı kapattım. Hızlıca odadan çıkarken kızlara bakıp kapıyı öyle kapattım. Hepsi uyuduğuna göre sorun yok.

Merdivenlerden hızla inerken gün ışığı gözümü resmen alıyordu. Yurdun kapısından çıkınca gördüğüm muhafızlarla ilerlemeye devam ettim. Bu sefer etrafımızda otuza yakın atlı muhafız vardı. Büyük at arabasının kapısını açıp selam verdiler. İçeri girince teyzem, eşi ve çocuklarınd araba da olduğunu görünce şaşırsam da belli etmeden hepsinin ortasında ki koltuğa oturdum. Teyzem şaşkınca üstüme bakıyordu.

"Bu değişimin nedeni nedir? Nasıl oldu?" Gülümseyerek üzerimde ki kıyafeti bir de babamı gösterdim.

"Babam turnuvalara özel yaptırmış bu kostümü. Gücün ile birlikte gerçek benliğini gösteriyor."

Birbirimize bakarken Kaleb'in dediğiyle uzun zamandır atamadığım içten kahkahamı bıraktım.

"Yaynız gözleyin kıpkıymızı biliyoy musun?" Kafamı sallayarak onu onaylarken gülmekten gözümden gelen yaşları sildim. Çok tatlı konuşuyordu. Babamın bana olan bakışlarını görünce ona baktım.

"Bu kadar güleceksen Kaleb'i her gün burada tutabilirim." Dediğiyle gözlerimi karşımda ki camdan dışarı bakmakla yetindim. Onların yanında yeterince gülmediğimi mi söylemeye çalışıyordu acaba? Başımı ovalayıp dışarıyı izlemeye devam ettim. Krallık gerçekten mucizeler ile dolu... Mükemmel doğallık. Gülerek yola devam ederken , sadece izlemek beni nedensizce daha az gerdi. Yol boyu kızları ve Kaleb'ten hikayeler dinleyerek geçirdik. Araba durunca sırayla hepsinin inmesini bekledim. İndiklerinden sonra taht yerine geçerken ben takım çadırıma doğru koşmaya başladım.

İnsanlar çoktan dolduğuna göre birazdan maç başlardı. Çocukların bundan heyecan duyması gerçekten ilginç... Tüm element takımları kendi arasında kurulmuş konuşurken gözüm Matt'e takıldı. Gerçekten güzel dayak yemiş. Sağ elmacık kemiğinde sararmış morarık geçmeye başlamış bile. Prenses Adeline'nin selamına karşılık verip çadırıma girdim. Beni görünce alkışlayıp bağırırken gülerek sandalyeme oturdum. Profesör Daniel sandalyesinden kalkıp uğraştığı belli olan planı ortadan ikiye yırttı. Çıkan ses tüylerimi diken diken edince titredim. Bu sesten nefret ediyorum...

"Plan yapınca işe yaramadığını gördüm. Bu yüzden planı uygulamaktan şuanda vazgeçtim. Geçen sefer nasıl oynadıysanız, bu maçta da öyle oynayın gençler. Savunun, saldırın ve kazanın bu kadar."

Ne kadar kolay söyledi be paşam. Neden kendin çıkıp oynamıyorsun? Dışarıdan gelen mikrofonun sesiyle gözlerimi kapattım. "Evet! İşte dövüş turnuvasının finallerini çağırmaktan onur duyuyorum! Prenses Adeline'in takımı Yer Altı Krallığı ve Dört Element Krallığını sahaya davet ediyorum!"

Dışarıdan gelen kuvvetli alkışlar ve nidalar adeta zemini titretiyordu. Arkadaşlarıma bakıp ayağa kalkarken gülümsemeye çalıştım. Bizde titriyorduk ama neyse... Bu kadar insanın içerisinde rezil olacağıma, tablo olurum daha iyi.

●○●

Y/N:

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

Beğenip, yorum yapmayı unutmayın.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top