Bölüm-6
Love Like Mine, Stela Cole
I Want To, Rosenfeld
Bir nefes fazlayız bir ölüden...
●○●
BÖLÜM - 6
Sandra' ya bana bakması için el salladım. "Kızımızı ne zaman görebiliriz?" Mantıklı plan kuruyor olmalı. Her zaman ki Sandra... Ellerini çırpıp sandalyeden kalktı. "Aslında Edward, balo yapıyoruz ya ona siz de katılın?"
Elenor hızla bana döndü. Histerik bir kahkaha attım. Harika fikirdi!
"Tabi ki geliyoruz. Kızımı görme fırsatını elimin tersiyle itecek değilim. Herkes hazırlık yapsın. Baloyu bugüne alıyorum. Saati sen ayarla ve bize haber ver. Gerekli duyuruları yap. Okul, balodan sonra başlayacak. Yeteri kadar uzun tatil oldu zaten. Hocalarda katılsın. Aaron, senden de kızımı korumanı istiyorum. Ya da güvendiğin adamların belli etmeden korusun. Bir süre sonra onun bir koruması olacak." Şu zamana kadar fazla konuşmayan dostum elini omzuma atıp sıktı.
"Annabeth'e söyleyecek misiniz?" Yorgun bir o kadar da mahçupluk akıyordu gözlerinden. Bir ara komutaya uğramam gerek belli.
"Bu pat diye veya kesinleşmeden söylenecek bir şey değil Aaron. İyice emin olmamız lazım. Bizde bu sırada bilge ile konuşuruz." Onaylayarak Sandra'nın yanındaki boş sandalyeye oturup yaslandı. Aaron'un bağırması üzerine içeri giren askerleri durdurup yanlarındaki koltuğa oturdum.
"Bana Bilgeyi çağırın. Acil olduğunu söyleyin." Yanıma oturan karımın elini tutup avcumun içinde sıktım. "Düşünsene, kızımız buradaysa eğer on yedi yıllık hasret sonra eriyor. Minik maviş prensesim..."
Kızımı görememiş olmanın kalbimde büyük bir yarası vardı. Ne kadar yıllardır güçlü görünsem de ben hep kızını özleyen bir babaydım. Umarım prensesim buradadır. Umarım...
Annabeth'in Ağzından
Yemekten sonra kızlarla ortak salona gelip oturmuştuk. Okulun her yeriöğrendim sayılır. Tüm öğrenciler gelmişti. Tam zamanında gelmişim gerçekten. Bize doğru iki erkek yaklaşmaya başlarken bir tanesinin Daniel'dı. Diğerini peki? Genç direk Lena' ya bakıyordu. Tamam, kesinlikle Lena' yı seviyordu. Karşımızda' ki iki boş koltuğa atladılar. Kesinlikle çocuklar... Tanımadığım genç elini uzatıp saçını geriye attı.
"Adım Benjamin." Elini kısaca sıkıp geri çektim. "Annabeth."
Biz konuşurken merdivenlerin başında Müdüre Sandra'nın belirmesiye dikleştim. Waow. "Herkes ortak salona gelsin!"
Elena ortamıza yaklaştı. "Çılgın Bilge büyü kokusu alıyorum gençler. Size de geldi mi?"
Bu cümleye gülmeye başladıklarında bende onlara katıldım. Bilge dedikleri kişi kimdi acaba? En öndeki sıraya geçip yan yana dizildik. Müdüre bana bakıp gülümsedi. Çok içtendi, bundan dolayı sadece kafa sallamakla yetindim. Müdireyi görünce aklıma akşam olanlar geldi. Acaba ne yapmıştı? Herkes gelmişti. Salon ağzına kadar dolmuş tıklım tıklım olmuştu. Müdire önünde ki trabzana yaklaşıp durdu.
"Balo bugün saat yedi de başlayıp dokuzda bitecektir. Diğer konu yarın okul başlayacaktır. Baloda hocalar ve değerli kraliyet ailesi' de olacak. Balo Saray Salonunda gerçekleşecektir."
Tam gidecekken aklına bir şey gelmiş gibi durdu. Sırıtıp teker teker kızlara bakıp güldü.
"Bu arada kızlar elbise arayışı için geç kalmayın. Ve siz genç baylar kendinize bir genç bayan bulamazsanız arkadaşlar arasında pek hoş karşılanmayacaktır diye düşünüyorum. Herkese kolay gelsin!" Kahkahalarıyla kayboldu. Sempatik kadın gerçekten... Galiba şu Bilge denen adam çılgın veya deliydi. Ortak salon şu an resmen kaosa dönüş yapmıştı. Kızlar bağırarak koşuşturuyorlardı. JJ, dehşete düşmüş yüz ifadesiyle parmağını kemirdi.
"O zaman kıyafet almaya gidiyoruz."
Ama benim param yok? Hayır, yani burada nasıl işliyor onu da anlamıyorum. Ben bunları düşünürken köşede bana bakan bir koca adam beklemiyordum. "Bir saniye kızlar geleceğim."
Yanına geldiğimde gülerek karşısındaki duvara yaslandım. Daha rahat.
"Nasılısın bakalım komutan?" Aynı şekilde yapıp üzerindeki zırhı düzeltti. "İyi, seni sormalı ufaklık?" Gülümseyerek ellerimi cebime koydum. İnsanlar sanki ilk defa konuşan kişi görüyor...
"Bende iyiyim. Sana bir soru sorabilir miyim?" Kaşlarını kaldırıp elini kılıcına yasladı. İlgisini çekmiştim işte. "Tabi ufaklık?" Saçma bir soru ama sormazsam öğrenemem cevabını.
"Buranın parası nasıl? İşler nasıl işliyor burada?"
Hafif gülümsedi. "Alacağın kişilere benim adımı söyle. Onlar ne yapacaklarını bilirler." Hayır, hayır. "Ben bunu senden isteyemem." Elini kaldırıp susturdu. Ciddi görünüyordu. Bende ciddiyim.
"Bak ufaklık, seni kendi oğlumdan bile daha çok sevmeye başladım. Ayrıca, ölen kızımı da andırıyorsun. Tavırlarınız birbirine çok benziyor. Eğer bana itiraz etmeye devam edersen gözümden düşersin haberin olsun. Sana yardım etmek istememde kötü niyet arama. O yüzden ne yapıyoruz ufaklık komutana itiraz etmiyoruz. Yoksa ne oluyormuş? Gözden düşüyormuşuz, tamam mı anlaştık mı?"
Çocuğu olmasına sevinsem mi kızını kaybetmiş olmasına üzülsem mi, evli olmasına şaşırsam mı...
"Oğlun küçük mü? Hem sen evli misin?"
Kaslarını şişirip başını havaya kaldırdı. Tabi böyle yapınca ışığın kel kafasını aydınlattığının farkında değildi. Komik gerçekten.
"Tabi ki! Benim gibi yakışıklı ve kaslı bir adamın bekâr olduğunudüşünmedin herhalde? Bir oğlum var, senin yaşında. Tek fark oda benim gibi savaşçı. Pek fazla arkadaşı yok. Soğuk nevaleninteki. Umarım senle iyi anlaşır. Şimdi gitmem gerek. İstediğini al ufaklıkçekinme sakın!"
"Teşekkür ederim Aaron." Göz kırpıp uzaklaşırken, duvardan ayrıldım. Güzel kıyak. Geri koltuğuma otururken Elena'ya yaklaştım. Aslında kızını sorabilirdim ama daha sonra sormak daha iyi olur. "Aaron' nun oğlu kim?"
Sorumla erkekler anında bana döndü. Ne var? Elena omuz silkip masada elini vurmaya başladı. "Kendisi pek konuşmaz. Savaşçılardan biri. Adı İvan. Gerçekten soğuk nevalenin teki. Dolaştığı üç kişilik grup var. Onlardan başkasını görmedim şimdiye kadar." Sessizlik devam ederken tekrar yaklaştım.
"Onu gördüm mü?" Alayla bakınca omuzlarımı kaldırdım. Ne yapayım yani?
"Muhtemelen hayır, merak etme yakında görürsün." Akılları fesat... Lauren heyecanla ayağa kalktı. "Hadi alışveriş yapmaya gidiyoruz!"
Erkekleri masada bırakıp okuldan çıkarken onları takip ettim. Tam kaybolmalık yollardı. "Nereye gidiyoruz?" Lena üstüne alınmış gibi dışarıyı gösterdi. Gezmeyi seven oydu anlaşılan.
"Benim mağazama gidiyoruz." Diğerleri ona gülünce emin olmak istercesine tekrar sordum. Sanki her zaman yaşanılan olaylar gibi duruyor onlar için. "Benim mağazam?"
Jennifer, Lena' nın taklidini yaparak "Benim acayip fiyakalı giyim mağazam var." Taklidine gülmeden edemedim. Elena bana yaklaştı. Koluma girip, kafasını yaklaştırdı. "Paran var mı?"
Düşünmesi bile iyi hissettiriyordu. Tebessümümü gizlemeden kızlara çaktırmadan hafifçe omzunu iteledim. "Aaron adımı söyle ben hallederim dedi."
Kızlar cevabımı duymuş gibi kısa bir anlık yüzüme baktılar. Cidden bu kadar anormal olan neydi ki? Bu insanlar benden önce hiç birbirleriyle kaynaşmamış mı?
"Neden bu kadar anormal davranıyorsunuz anlamıyorum?"
Lauren önden ilerlemeye devam ederken aynı zaman da sorumu üstüne alınmış görünüyordu. "Uzun zamandır komutan Aaron' un bir öğrenciye yakın olduğunu fazla görmedik de ondan Annabeth." Göz devirip devam ettim. İnanılmaz anormal!
"Her neyse, baloya üç saat kaldı. Her ne kadar balolardan nefret etsem de kral ve kraliçeyi merak ediyorum."
Elena'nın kolundan çıkıp hemen önümde yavaş yavaş yürüyen Lena'nın koluna girdim. Madem benimle uğraşıyorlar, ben neden uğraşmayayım? Kulağına yaklaşıp kıkırdadım. "Benjamin den hoşlanıyor musun?"
Sorum karşısında yanakları kızarırken diğerlerine baktı. Tespitimin doğru! Tanrım, altıncı his muhteşem bir şey...
"Ha-Hayır ne-nerden çıkarttın bunu?" Kekelemeye de başladık.
"Ha-Hadi a-ama yeme beni. Ona nasıl baktığını anlamamak için aptal olmak gerek ama anlaşılan buradakilerin hiçbiri anlamadığına göre, öyleler."
Gülmesiyle kafamı geri çektim. Ama içinde burukluk vardı. Hissediliyordu. Bunu anlıyorum. Omzuna vurup tebessüm ettim. "Bence oda sana karşı boş değil."
Bir kahkaha attı. "Hayır Annabeth. İşte bu konuda yanılıyorsun." Kaşlarımı çatıp tekrar yanıma çektim. "Hayır yanılmıyorum. İnsanları çok iyi tanırım, hislerim çok kuvvetlidir."
Beni, garip bir şekilde süzüp güldü. "Senden daha neler çıkacak gerçekten merak ediyorum Annabeth. Beraberinde bize birçok şey getirdin." Kafa sallayıp etraftaki dükkânlara odaklandım. Bende merak ediyorum Lena. Bende... JJ yanımıza geldi.
"Dünya nasıl bir yer?" Güzel bir soru, değil de...
"Bunu size anlatmasam daha iyi olur." Elena'nın büyük bir hayal kırıklığı yaşadığı gözlerinden bile belliydi. "Neden?" Aslında sizin için bunu söylüyorum.
"Ben anlatınca siz de merak edeceksiniz. Gitmek isteyeceksiniz belki ama yasak. Hep içinizde kalacak bu yüzden anlatamam. Sizin iyiliğiniz için. Tek bir şey söyleyeyim, o da yemekleriniz ile dünyadaki yemekler kesinlikle aynı değil."
Anlayışla gülümsediler. Böyle olmalı da... Büyük bir mağazanın önünde durduk. İçeriye girmemizle kızlar anında dağıldı. İşte orda! En sol köşede duran mavi renkte, orta boyda, yırtmaçlı ve çok güzel bir elbise... Hemen askıyla alıp altındaki siyah topukluyu aldım. Kabine girip kapıyı kapattım. Dışardaki sesler artıyor. Demek ki kızlar çıkılar. Kapıyı açıp arlarına yürümeye başladım. Arkalarında durup son kez üstümü düzelttim.
"Nasıl?" Kızlar, hep birlikte dönüp uzunca baktılar. Kötü mü olmuş? JJ, ellerini kaldırıp kısa bir ıslıkla güldürmeyi başarmıştı bile.
"Erkek olsam sana tapardım, ne diyorsun... Ayrıca bodruma da kitlerdim. Büyüleyicisin!" Korkuyla ona bakıp kınayan bakışlarımı attım. Psikopat seni.
"İyi ki erkek değilsin. Seni manyak." Gülmemi durduramadım. Komikti ama. Elena bana hala ağzı açık bakıyordu. Ona bakıp gözlerimi kıstım. Elimle çenesine vurup geri çekildim. Ters bir şey mi vardı?
"Ağzını kapat Elena, sinek girecek şimdi." Silkelenip kızlara döndü. Bir şeyi çözmek istercesine duruyordu.
"Sizce de enteresan şekilde Kraliçe Elenor'a benzemedi mi? Daha doğrusu Kral Edward ve Kraliçe Elenor'a?"
●○●
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim.
Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top