Bölüm- 59

Yaz Güneşi, İrem Derici

Kış Bahçeleri, Buray

Birimiz, hepimiz için.

●○●

BÖLÜM - 59

Gergince kapının açılmasını bekliyorduk. İçeriden sesler geliyordu ama gelen yok? İvan bir kez daha vurmaya başladı. Daha da devam edecekti ki kolundan tutup indirdim. Sertçe kapının açılmasıyla iki adım geriledim.

"Lavabodaydım oğlum! Işınlanayım mı?" Sert sesiyle gülümseyerek arkasından çıktım. Salağın hareketlerinden utanıp arkasına geçerken, ateşin ortasına atmayalım. Beni görünce hemen gülümsedi. Kollarını açtı. "Annabeth!" Kollarına girerken sıkıca sarılmıştı. Sırtımı pat patlarken rahatlamanın etkisiyle bende sarıldım. En azından gergin ortam kayboldu değil mi? Kollarından gülümseyerek ayrıldım.

"Nasılsın Olivia?" Elimi tutup içeri sürükledi. "İyiyim tatlım sen nasılsın? Nasıl gitti çalışma?"

Gerçekten merak ettiği ses tonundan belliydi. Karşılıklı koltuklara geçip oturduk. Oturmamla koltuğun içine girmem bir oldu. Korkarak baktım. Bir şey yok? Olivia gülerken ona döndüm. Neresi komik bunun?

"Koltuklarımın yumuşak olmasını ben istedim. Seviyorum kısacası. Korkuttuysa kusuruma bakma lütfen."

Ne de olsa zevkler ve renkler tartışılmaz değil mi Anna. Susman lazım. Sus. Tam ağzımı açmıştım ki, neyse susayım.

"Sorun değil. Gerçekten. Hoşuma gitti."

Şaşkınca bakarken kısaca gülümsedim. Yalandan kim ölmüş? Kadının kalbini kırmaktan daha iyidir. Geriye yaslanıp eve kısaca göz attım. Koltuklar krem rengiydi. Açık renkli koltuklardan nefret ederim. Evet, yine başladık. Dört duvarda resim ve tablolarla düzenlenmişti. Hayır, baştan savma düzen değil. Gayet sıralı şekilde her şey yerinde. Tabloların büyüklüğüne oranla ilginç ve ya tezat durmuyor. Ortada kahverengiye çalan renkte halı bulunuyordu. Hemen karşımızda ise kocaman yemek masası. Sonuçta, Aaron da önemli birisi değil mi...

Ev büyük ve hoştu aslında. Sadece, ben fazla koyu tonları seviyorum. İvan da çaprazımızda ki tekli koltuğa oturdu. Olivia, İvan'ın elini sıkıp bana olan tarafa döndü.

"Yarın ilk turnuvana çıkacaksın Annabeth. Heyecanlı mısın?"

Etrafı incelemeyi bırakıp sözcükleri tam olarak bir araya düzgün getirebilmeyi amaçlayarak başladım.

"Eminim prenses olduğumu biliyorsunuz? Bir prenses olarak orada müsabakalara katılmamı geçiyorum, prens ve prensesler ile karşı karşıya geleceğim. Her ne kadar aralarımız iyi olsa da, ya gücümden dolayı bana nefret beslerlerse? Bu sorunun cevabı şu anlık, kişisel olarak umurumda olmasa da halkım için kuşkuluyum. Sonuçta hepsi varis."

Ortamı ciddileştirmeyi anlaşılan başardım. Aferin kızım.. İvan bu gereksiz bakışları atıyordu. Sanki sana sordum. Takmıyormuş gibi yapıp karşımda ki kadına bakmayı sürdürdüm.

"Onların da turnuvada olması senin için bir sorun teşkil etmemeli hayatım. Sen orada kendi krallığını temsil ediyorsun. Kimse senin o performansını sorgulayamaz. Oraya çıkıp elinden gelenin fazlasını ortaya koymalısın. Bu dostluk turnuvaları. Senelerce bu turnuvalar yapıldı. Ve daha hiç bir kraliyet ailesinden birinin, diğerine küstüğü görülmemiş bir şey. Hayat bazen bazı gerçekleri kafana vura vura, acıtarak öğretir canım. Tıpkı kızımı benden aldığı gibi. Sende alışacaksın. Canın acıya acıya. Halkın için endişelenme. Ona daha sonra sıra gelecek."

Sara, onların en derin acısı. Fotoğraflarda gerçekten çok güzel gözüküyordu. Her ne kadar İvan'a sert şekilde karşı çıkmasam da apaçık ortadaydı.

Ben, kız kardeşine benzemiyorum. Kız kardeşi anlattığına göre kibar, pozitif ve söz dinleyen biri. Ama ben; ukala, burnun dikine giden, emir almaktan nefret eden ve kesinlikle işime gelmediği sürece kibarlıktan uzak birisiyim. Gerçekten, ona nasıl kız kardeşini andırabilirim ki? İlginç. Tek kelime ile ilginç.

Ter damlaları hala alnımdan süzülürken rahatsızca koltuktan kalktım. Gözlerini benden ayrılmamıştı. Her ikisi de.

"Lavabo nerede acaba?" Olivia, İvan'a bakmasıyla yerinden fırlaması bir oldu. Gülerek omzuma elini attı. "Neden sana eşlik etmiyorum prenses?" Yüzümü buruşturup ona vurma isteğime şiddetle karşı çıkıp gülümsemeye çalıştım. Fısıldayarak ilerlemeye başladım.

"Komik misin sen?"

Konuşmamaya devam ederken merdivenlerden çıkmaya başladık. Olivia burayı göremez. Dirseğimi karnına geçirip çıkmaya devam ettim. Derin nefes almaya çalışırken sırıttım. Sadist miyim? Belki, hayır. Bu sadece İvan'a özel. Koridorun başında yavaş yavaş çıkmasını beklemekte gerçekten can sıkıcı. Yanımda dikleşirken anlamsızca bakıyordu.

"Neden vurdun ki?" Anlamamasına bir kez daha göz devirdim. Önden ilerletirken cevabını da verdim.

"Temastan hoşlanmadığımı söylemiştim."

Onaylayan mırıltılar eşliğinde kapının önünde durduk. Kapı kolunu açıp içeri girdim. Kapıyı İvan'ın suratına kapattığım için pişman değilim. Klozetin kapağını açıp otururken kapıya yüklenme oldu?

"Rica ederim!" Boğuk ve yüksek çıkarmaya çalışması kabul oldukça komikti. Kahkaham dışarı gitmiş olacaktı ki onun da kıkırtıları içeride yankılandı. Salak. Gerçekten ne kadar süredir lavaboya girmiyordum ben? İnsan... Neyse.

Sifona basıp kalktım. Eşofmanın iplerini sıkıca bağlayıp tişörtümü düzelttim. Sabunu sıkıp elimi sabunladım. Güzelce yıkadıktan sonra yüzümü de bu durumdan faydalandırdım. Saçımda ki tokayı çıkarıp ağzıma sıkıştırdım. Alabileceğim en yakın yer orası da ondan. Sıkıca tutam bırakmayacak şekilde topladım. Gözümün altında ki sarımsı halkalar merhaba diyordu. Acaba geçer mi ateşle? Aklımda tilkiler dönerken başımı iki yana salladım. Saçmalama.

Kapı kulpunu açarken ki sarı ışıkla yere çömeldim. Bir anda tüm görüş açım değişti. Çimenliklerin arasından hızlı şekilde koşuyordum. Siyah patilerden anlaşılıyordu aslında pek endişelenecek durum olmadığı. Ben nasıl Sephıre'ın gözünden görüyorum!

Ayrıca kimden kaçıyordu ki? İleride ki karartıyla ağzını açtı. Kükremesiyle çıkan mavi dalgalar karşısında ki kişiyi adeta uçurdu. Demek ki asıl soru şuymuş. Kimi kovalıyor? Yerde yatana doğru yavaşça giderken durdu. Başıma giren ani sancıyla gözlerim açıldı. Yerde otururken başımı sıkıca tuttum. Lanet olsun! Nasıl bir acı bu? Yeniden sarı ışık yüzüme geldi. Görüş açım yine Sephıre'dı.

"Seph!"

Karşısında ki adamı şapkasından sürüklerken sesimi duyunca kafasını sertçe bıraktı. Kendi konuşmama rağmen sanki ben dememiş gibi adeta beynimde sesim yankılandı.

"Efendim prenses?"

Yere çömelip kuyruğuyla oynamaya başladı. Benimle konuşurken genelde böyle sakin mi oluyordu.

"Şuan senin gözünden görmemin sebebini açıkla bana. Nasıl şuan da senin bedenindeyim?"

Kuyruğunu hareket ettirmeyi kesti. Adeta donmuş gibiydi. Bir anda kanım çekilmiş gibi oldu. Sarı ışık yüzüme çarptığı gibi beni adeta geri fırlattı. Etrafımda ki beyaz fayansları görünce rahatladım. Geri döndüm.

"Ne zamandan beri benim gözümden görebiliyorsun?"

Ayağa kalkıp başımı ovuşturdum. Adeta tıra çarpmış gibiydim. "Sadece az önce. Yeni oldu ve kendimi berbat hissediyorum."

His yerini rahatlamaya bırakırken içimden minnettarlık cümleleri kuruyordum. "Rica ederim."

Kulpu sinirle açarken içimden küfürler ediyordum. Madem düşüncelerimi de dinliyorsun al o zaman. "Neden bu kadar sinirlisin Annabeth?"

Merdivenlerden inerken durdum. Ellerimden kıvılcımlar çıkmaya başlamıştı bile. "Kimdi o Sephıre? Hani şu sürüklediğin kişi?"

Cevap vermediği saniyeler geçtikçe daha da sinirleniyordum.

"Daha netleşmeden sana söyleyemem ki Annabeth?'"Adeta patlama noktasındaydım. Ve pimim çekilmişti.

"Ne tür bir bokun içindesin! Ne halt dönüyor orada?"

Oldukça gür ve serttim. Parmaklarımın uçları sızlarken yüzümü buruşturdum. Tırnaklarım kararmıştı. Kahretsin! Bu da ne böyle? Hala ses vermemesi dengemi alt üst ediyordu. Bana söylemediği ne olabilir. Ben ona her şeyi söylerken!

"Sonra Annabeth. Daha sonra görüşeceğiz."

O da etkilenmişti. Konuşma boyunca tuhaftı. İçimde gitmem gerektiğine dair inanılmaz bir güç doğmuştu. Git. Git. Eve git. Hemen. Vücuduma ani gelen titremeyle merdivenlerden aşağı indim. Hızlı inişimle onları da ayağa kaldırmıştım. Olivia anlamsızca bakıyordu.

"Gitmem gerek. Özür dilerim." Gözlerimde baya bir takılı kalmıştı. Ellerime indi bakışları. Anlayış dolu bakışlara geçerken kafasını salladı. Ama sanki bazı parçaları çözmek istermiş gibi hemen önüme geçti.

"Ateş elementin daha baskın. Göz renginin bu derece olmasının başka nedeni zaten olamaz.  Parmak uçlarında ki karartının ateşten kaynaklı olmadığını bilmelisin." Zaten anlamıştım. Ateş neden bana zarar versin ki? Yakınımdan ayrılmamıştı. Etrafımıza hava örüp rahatça konuşmaya devam etti. İvan'ın şuan konuştuklarımızı duymasın diyeydi.

"Sana büyü yapmış. Ne büyüsü biliyor musun?" Olivia, bilgili birisi. Ona anlatırsam en azından cevap verir.

"Duygularımı köreltecek bir büyü."

Gözleri anında endişeyle parıldarken etrafa kısaca bakındı.

"Etkisini gösterdiğini düşünüyorum. Vücudun da büyüye karşı direnç gösteriyor. Siyahlık onun göstergesi. Merak etme bu tür şeyler kalıcı değil. Lakin, savaşı o kazanırsa istesen duygularını tekrar ele geçirmen zor olacak. Yan tarafta çitliğe bağlı olan atı al ve git. Git ve kimseyle konuşma. Her neye sinirlendiysen onu atmaya çalış. Uyku kendine getirecektir. Şimdilik aramızda kalacak bu."

Anlayışlıydı. Kafa sallayıp rüzgârdan çıktım. İvan gelmekle gelmemek arasında kalmış olacaktı ki Olivia kolunu tuttu. Teşekkür ederim. Kapıdan çıkıp bahsettiği çiti anlamaya çalıştım. Titremem artıyordu. İçimde ki başka bir şeyse onu kara delik gibi yutmaya çalışıyordu. Tamamen iç çatışmaydı bu! Gür kişneme sesiyle arkama döndüm. Şaha kalkan şimşeği gerçekten beklemiyordum. Hatta beklediğim son şeydi. Koşup yularından kendimi çektim. Hızla koşuyordu. Aynı ismi gibi.

Nereye gittiğini biliyor gibiydi. Saçlarını okşayıp kafamı kafasına yasladım.

"Akıllı kızım benim."

Bir kez daha kişnemesiyle gülümsedim. Acaba ne diyordu güzellik? Sarayın bahçesinden uçarak geçer gibi geçtik. Taşlı yolları geçip muhafızların önünde onlar demeden durdu. Hala neden ilerlemediğimizi anlamak için kafamı kaldırdım. Bana bakıp selam verdiler. Mızrakları çekince koşmaya devam etti şimşek. Saray kapısına gelince durdu. Atlayıp inerken oldukça havalı gözüktüğüme yemin edebilirdim ama çok yorgunum. Atımı işaret edip ilerlemeye devam ettim. Titremem artıyordu. Ellerim zangır zangır titrerken merdivenleri ikişer ikişer çıkıyordum. Üçüncü kata sağlam gelmem gerçekten mucizeydi. Muhafızlar endişeyle bakarlarken elimi kaldırdım.

"Soru sormayın. Ve ailemden birinin haberi olursa işiniz biter."

Sıkı tehtitimin karşısında başlarını eğdiler. "Yarın beni ikinizden biri uyandıracak. Hanginiz olduğu umurumda değil. Nöbet değişikliği istemiyorum. Odama kimseyi istemiyorum. Kimseyi almayacaksınız. Yarın sabah saat dörtte uyanmış olayım."

Dik durup bana baktılar. "Emredersiniz!"

Kapıyı açıp ardından kapattım. Oldukça gürültülü olmuştu, sorun olacağını sanmıyordum. Battaniyenin altına girip kafama kadar çektim. Titremenin etkisiyle yatak bile sallanıyordu.

Ta ki uykuya dalana kadar. Zihnimde ki zarif ses ise tüylerimi diken diken etmeye yetmişti.

"Hoş Geldin Veliaht Prenses."

Gözlerimi karanlıkta kapatırken karanlıkta açmayı düşünmüyordum. Bu sefer hangi cehennemdeyim?

●○●

Y/N: Evet beklenen turnuva diğer bölümde. Gerçekten olaylı bir bölüm olacağını söyleyebilirim. 😎 Bu bölümü de gerçekten çok sevdim. Diğer bölüm için sizi bu kadar bekletmeyeceğim. Bu bölümde bir takım geleceği etkileyecek olaylar oldu. Aşağıda ki sorunun yanıtını paragraf yanıtı olarak cevaplarsanız yanıtlamam daha kolaylaşır.

1-) Sizce Annabeth, Sephire'ın görüşüne girdiğinde ve Sephıre bunu öğrendiğinde neden donup kaldı?

Ayrıca yeni bir oyun daha geldi... Acaba Annabeth'i gelecek bölümde neler bekliyor.  

Bölümü beğenip , yorum yapmayı unutmayın. Siz ne kadar yorum yapıp bana moral verirseniz , bende mutlu olup o kadar hızlı yayınlarım bölümü. İyi Geceler dilerim herkese. Umarım sevmişsinizdir. 🌹🌃

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top