Bölüm - 53

Bu bölüm KbraYaln861 ' e ithaf edilmiştir.

Herkese iyi okumalar...

●○●

BÖLÜM - 53

Bedenimde ki ani değişimle gözlerimi açtım. İçim sanki cayır cayır yanıyor. Açılan kapıyla dolan gözlerimi çevirdim.

*Sakin ol prenses. Düzelecek.*

Sephıre'ın yumuşak sesiyle gevşeyen vücudum, derin nefes çekmeme sebep oldu. İyi ki varsın. İçeriye giren prens ve prenseslere anlamsızca bakmaya devam ettim. Özellikle içlerinden birisine. Geri zekalı, egoist prens Andre tabi ki! Kaza yapmadan önce gördüğüm maviler yine tam karşımdaydı. Ona bir teşekkür borcum var. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan selamını verdim.

"O gün arabayı kurtarma çabanızdan ve bana yardım ettiğiniz için teşekkür ederim Prens?"

Adını bilmediğimi anlayınca elini önüne getirip hafifçe eğildi. Yeniden dik pozisyona geçerken konuştu.

"Ateş Krallığının Veliaht Prensi Matt."

Kafamı sallayarak duyduğumu belirttim. Gerisine lüzum yok. Andre diğerlerinden öne çıkıp bana yaklaşırken elimi kaldırdım.

"Siz Prens Andre, diyeceğiniz tek bir kelimeyi dahi duymak istemiyorum. Her ne olursa olsun, yaşadığımız anı kolayca unutamam. Çünkü bende size bir kaç plan kuruyorum. Uygulamaya geçmek üzere."

Yanında konuşmam boyunca renkten renge girmiş sarışın kız Andre'nin elini tuttu. Gözlerini kısıp

"İkizim dediklerinden pişman olup senden özür dileyecekti. Neden bu kadar tribe girdin anlamış değilim. Kaldı ki on sekiz yıllık hayatım boyunca ikizimin ailemden birine dahi özür dilediğini duymadım. Biraz olsun sen de ön yargını indir."

Tanrım! Ben akıl dağıtma kurumu muyum? Kız prenses, ama beyin yoksunu. Sanki ben demişim gel benden özür dile diye. Yaslandığım yastıktan ayrılıp yorganı indirdim.

"Size, gelin benden özür dileyin dedim mi Prenses?"

Dudaklarını ısırıp Andre'nin elini daha da sıktı. Anlaşılan civciv geriliyor... "Hayır." Kafamı sallayıp aynı onun gibi gözlerimi kıstım.

"O zaman, siz neyin tribine girdiniz prenses?"

Kahverengi saçlı, uzun boylu kız parmaklarını şaklattı. Diğerlerinden öne gelerek boğazını temizledi. Öksürmesine gerek yoktu aslında dikkat çekmek için. Zaten ona bakıyorduk.

"Ben Yer Altı Krallığının Veliaht Prensesi Adeline. Yanımda gördüğün siyah saçlı ise Cadı imparatorluğunun Veliaht prensesi Caroline."

Lexa göz kırpıp gülümsedi. Diğerlerine nazaran daha içtendi. 'Ben ve Dıana ile zaten tanışıyor.'

Dıana da aynı çocuk gibi gülümseyip koluna girdi Lexa'nın. Andre , Amy ve Harry'i de tanıyorum. Matt ile şimdi tanıştık zaten. Kalan yok. Her ne kadar sesi yumuşak olsa da görünüşü tam tersini söylüyordu. Bende kuzey kutbunda yaşıyorum... Hadi ama komikti!

"Biz buraya geçmiş olsuna gelmiştik ama istersen gidebiliriz?" Omuz silkip yastığıma yaslandım. Çokta umurumda ya.

"Siz, prens ve prenseslerle konuşacak bir şeyim olduğunu düşünmüyorum. Siz düşünüyor musunuz?"

Harry, dudaklarını büzüp kapıyı işaret etti. Diğerleri ona dikkat kesilirken bende ona baktım. Kabul ediyorum. Bu çocuk çok patavatsız birine benziyor. Geçen seferden aklımda kalan tabi ki..

"Bu kız çok kaba. Ben gitmek istiyorum." Gözlerini büyütüp ağzını kapattı. Ne kadar da açık sözlüsün sen ya. Dıana, kafasına vurup yaklaştı.

"Bazen Hanna Teyze ve Simon Amca'nın sana gizlice doğruluk iksiri mi içirdiğini düşünüyorum. Çünkü bu kadar açık sözlü olman imkânsız aptal!"

Rengi kıpkırmızı ya dönen Harry'e sadece bakmakla yetindim. Keşke biri içeri girse de şu aptalları dışarı çıkarsa. Kapı tık tıklanınca nefesimi tuttum. "Gir." Başka bir şey dilesem gerçekleşecekti sanırım... Tüh! Keşke de dileseydim. Alice gülümseyerek içeri girdi. Kenarda sırayla dizilmiş olan prens ve prensesleri görünce şaşırdı. Kısaca eğilip selam verdi hepsine. Yanıma yaklaşıp saçımı okşadı.

"Nasılsın bakalım? Uyudun sanırım ben gidince?"

Kenarda dizili duran heyetten Alice odaklandım. Yüzünde ki tebessümü yanıtsız bırakmamak adına bende ona küçük tebessüm sundum.

"Evet merak etmeyin kısa ve güzel bir uyku çektim. Umarım bir sorun yoktur?" Prens ve prenseslere kısa bir bakış atıp tekrar bana döndü.

"Yaralarının iyileşmesini bekliyordum tedavine başlamak için. İyileştiğinde göre başlamamamız için sebep yok. Şimdi seni götürecektim."

Lanet! Ne kadar da eğlenceli bir tedavi olacak! Hani akşamına çıkardım? Gerçi şuan öğlen. Her türlü giderim ben.

"Hadi gidelim o zaman. Akşam kızların yanında olacağım. Kafayı yemişlerdir, onlara bir kaç saate dönerim dedim ama günler geçti maalesef."

Bir şey demedi ve arkama geçti. Sedyenin arkasından kilitleri açıp ileri doğru sürmeye başladı. Her ne kadar istemesem de onlara baktım. "İyi akşamlar."

"Sana da" sözlerine pek aldırmadan gözlerimi kapattım. Oda kapısı açılırken gözlerimi tekrar açtım. Maviler tekrar karşımdaydı. Sedyenin önüne geçerken, ben sadece onu izliyordum. Alice baş salladı. Neden seni görünce farklı hissediyorum? "Size eşlik edeceğim izninizle?" Üstten bana olan bakışlarını görebildiğim Alice ne yaptı bilmiyorum ama bu Matt' i memnun etmişe benziyor.

"Senin için bir sıkıntı olur mu Annabeth?"

Bu sorulur mu? Tabi ki de olmaz. Ne kadar da espritüelim... Gülmekten yarıladım şuan! Önüme bakmaya devam ettim.

"Sorun değil. Prensin benimle gelmesinden onur duyarım."

Güzel "u" dönüşü Bertilda. Ama, şimdi ona saygısızlık yaparsam beni anne ve babama şikayet eder. Sonra da onlar bana ceza verirler. Neden? Ben resmi prenses değilim. Çok mantıklı!
Asansör gelince beklemekten sıkılmış ikili hemen içeri soktular beni. Sanki ben dedim geç gel asansör diye!

*Kendinle çatışmayı bırak prensesim. Kendini ruhen yorduğun gibi beni de yoruyorsun.*

Sephire'ın sesi her zaman ki gibi ilk önce korkutmuştu. Benim güzel jaguarı'm.

*Ne demeliyim şimdi sana tamam mı?* Çok güzel bir gülüş zihnimi doldururken anın etkisiyle bende sırıttım.

*Tamam demekle başlayabilirsin prensesim. Her ne kadar birazdan yaşayacağın çok acı verici olsa da unutma, yanındayım.'

Acı verici mi? Beni motive etmesen de olurmuş Sep.

*İçinden geçirsen de seni duyabilirim prenses. Aslında başka bir şey diyecektim sana.*

Matt'in bana olan garip bakışlarına bende aynı onun gibi cevap verdim. Gözlerini tavanda ki aydınlatmaya çıkardı derken asansörün kapıları açıldı. Geri geri çıkarken etrafı incelemeye fırsatım oldu. Hadi ama, beni Frankenstein 'ın laboratuvarına mı getirdin Alice?

Matt de etrafa aynı benim gibi bakıyordu. Alice arkamdan ayrılıp yanıma geldi. "Artık sedyeden kalkabilirsin Annabeth."

Evet, aslında ben iyileştim. Daha niye sedyede yatıyorsam? Yatmaktan uyuşan ayaklarımı aşağı sarkıtıp sallamaya başladım. Burada hala duran Matt' e anlam veremesem de bir şey söylemedim. Yere basıp sedyeden desteğimi kesince bacaklarımın ani titremesini engelleyemedim. Kolumu tutan ince ve sert parmaklara sinirle bakıp kolumu çektim. Elini kendine çekip önünde birleştirdi.

"Sen düşeceksin diye öyle bir hamle yaptım. Kusura bakma." Bacaklarım beni taşımayı reddetse de taşımak zorunlulardı.

*Sephire! Senin bu günlerde bana yardım etmen gerekiyor!*

Ses gelmeyince sinirlerime hâkim olamayıp tekrar bağırdım. *Sephire!*

*Tamam prenses.*

Vücuduma gelen ani güçle gülümsedim. Karşımda ki koltuğa garip bir şekilde bakarken, Alice 'te orayı işaret etti.

"Koltuğa otur musun Annabeth?"

Sanki oturmayacağım. Siyah dişçi koltuğuna benzer koltuğa otururken oldukça soğukkanlı gözüküyordum. Ama dediğim gibi sadece gözüküyordum!

*Sephire? Bana yardım edecek misin?* Ses tekrardan zihnimde yankılandı.

*Üzgünüm prenses. Senin bu acıyı yaşaman gerekiyor ki hatırlayabilesin.* Duyduğum şeyle zaten bozuk olan sinirlerim daha çok geriliyordu.

*Büyü denen halt neden var o zaman?* İç çekmemi sağlayan en büyük etken şuan ellerimi ve ayaklarımı kelepçeyle sabitlemesi sanırım.

'Büyü asla zekâ oyunlarına karıştırılmamalı prenses! Bu kanunlara aykırı.'

Kafama koyduğu kask gibi şeyden sonra konuşmayı kestim. Çünkü onun bana şuan ne faydası vardı, ne de zararı... Matt şaşkın şaşkın bizi izlerken, Alice oldukça bilgece işini bitiriyordu. Elindeki kumandayla karşıma geçti. Ucunda elektrotlardan gelen kablolar bağlıydı. Her yerimdeydiler...

Dudağı büzük, üzgün bir şekilde bana bakıyordu.

"Canın acımayacak demek çok isterdim ama maalesef canın çok acıyacak Annabeth. Senin dayanman gerekiyor. Elektrik yiyeceğin saniye beş saniye. Ama inan bana, o beş saniye sana çok uzun gelecek. Başlıyorum."

Derin nefes alıp karşımda duran Matt'e baktım. Onda da endişeli bakışlar görünce gözlerimi kapattım. Niye bu çocuk burada ya! Hayır, prensi nasıl kovayım. Gerçi o yürek bende var ama...

Gelen titretici ve yakıcı his her taraftan gelirken bağırmamak adına dişimi dudaklarıma geçirdim. Başımda volkanlar patlarken ellerim şokun etkisinden titremeye başladı. Elimden gelen uyuşukluk hissi yukarıya doğru gelirken, başımda ki uyuşukluk çeneme vurmuş, hissizleştirmişti.

Geriye doğru savrulmuş başım sanki zamanda yolculuk yapmış gibi tekrar geriye savruldu. Paralel evrende seyahat yapar gibi bazı net görüntüler oradan oraya gidiyordu. Tam bir şey göremezken bazı sözler yankılandı zihnimde. Ama şuanda aklımda tek bir şey kalmıştı. Alice ve Matt'in eldivenlerle beni sarsmasının ardından gözlerimi zorla da olsa açtım.

Sanki bir ton yük vermişler de onu taşımışım. Bedenimde müthiş acı kol gezerken Alice döndüm.

"Ağrı kesici lazım.' Kafasını sallayıp saçımı okşadı. "Sen gözünü kapat, gerisini ben hallederim."

Şuan ona itiraz edecek hiç halim yok. Gözlerim kapanırken hala Tut'un o cümlesi yankılanıyordu zihnimde. 

"Ödenmeyen bedellerden yeni hatalar doğar Layla."

●○●

Y/N:
Bölüm oy ve yorumları azalıyor gençler. Sevgili anonim okuyucularım en azından yıldıza basarak bana destek verebilirsiniz.. Düşüncelerinizi yorum kısmına yazmayı ve beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın!

Bir de kanalıma abone olursanız sevinirim demediğim kaldı. :) Hepinize iyi geceler dilerim. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top