Bölüm-52
Night Call, Lia Lia
Chloe Ting, Chloe Tang
Gittiğimiz yer çok yüksek.
●○●
BÖLÜM - 52
ANNABETH'İN GÖZÜNDEN
Net olmayan bağırtılara odaklanmaya çalışıyordum. Bir el sanki yakamdan tutmuş, dipten çıkartmaya çalışıyordu. Etrafımda ki yeşillikler solmaya başlarken, boğazımda ki kuruluk yutkunmamı zorlaştırıyordu. Başımı istemsiz eğmiş boğazımla uğraşırken, etraf sallanmaya başladı. Sesler tekrar yükseldi.
Annabeth! Uyanmalısın artık! Annabeth! Gözlerini aç! Hadi prenses, uyanık olduğunu biliyorum!
Aydınlık hava yerini siyaha bırakırken ruhum sanki bedenimden çekilmiş gibiydi. Hızla sağ tarafa doğru düşerken gözlerimi kapattım. Bir yere konarken derin nefes girdi ciğerlerime. Bir anda nefes alamadım. Genzim tıkanırken göğüs kafesimin kalktığını biliyorum. Anın etkisi ile gözlerimi hızla açtım. Alice gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. Elini sırtıma koyup dik durmam için vurdu.
"Sakin ol. Nefes ver." Dediğini yapıp havayı geri üfledim. Kafasını salladı.
"Burnundan derin nefes çek ve aynısını tekrarla." Derin nefes alıp geri verdim. Düzelince yavaş yavaş geri yatırdı. Damla damla alnımdan akan terleri yanında ki havluyla temizledi.
"İyisin bir şey yok."
Bundan bir kaç dakika önce hatırladığım anestezi anlarıyla koluma baktım. Sağa sola salladım. Bir şey yok. Gayet iyi! Tepkime gülen Alice baktım.
"Tabi ki de bir şeyin kalmadı. Hareketlerin normale döndü. Sadece içerisinde ki kasların iyileşmesi gerek. O da yaptığımız operasyon sayesinde hissetmiyorsun."
O zaman fizik tedaviye gitmem çok manasız. Aklımda bir sorun olduğunu anlamış sanırım.
"Madem kolumu oynatabiliyorum Alice, neden fizik tedavi göreceğim? Yani çok manasız." Ayaklarının hareketi anlık dikkatimi çekmişti ki geri yüzüne baktım. Ciddi bir ifadesi vardı. Dikkatle bana yaklaştı.
"Bu tedaviyi aslında yeni geliştirmiştik prenses. Her vücut yapısı bildiğiniz üzere farklı ve sizin vücudunuzun ne tepki vereceğinden emin olamadım. Çünkü bu ilacın uygunluk testi yok. Sadece enjekte edersin biter. Bizde vücudunun güçlü olduğunu tahmin edip bu tedaviyi seçtik. Yani hemen zorlamamak şartıyla fizik tedaviler iptal oldu."
Fizik tedaviden kurtulduysam, bir hafta da çalışmalarım sürse, haftaya turnuvalar başlıyor! Tanrım! Ben nasıl hazırlanacağım? Alice gülümseyerek kalktı.
"Zaman çok büyük bir kavram prenses. Ve bu süreçte yapamayacağınız, başaramayacağınız hiç bir şey yok. Arkadaşlarınızla üstesinden geleceğinize eminim. Yarın yatak hanenize, arkadaşlarınızın yanına gidebilirsiniz. Şimdi, sadece dinlenin lütfen."
Gülümseyerek başımı salladım. Güzel konuşma yapıyor doktor. "Teşekkür ederim."
Selam vererek kapıya gitti. "Her zaman." Kapıyı kapatırken arkasından elimi kaldırsam da göremezdi. İvan nasıldı? Konuştuklarımız aklıma gelirken göğüs kafesim sıklaşıyordu. Derin bir of verip gözlerimi kapattım. Umarım ilk gördüğümde ki beyni tekrar uğrar ona. Çünkü bu aralar gezintiye çıkmış gibi... Uykunun serinliğine bıraktım.
MATT'İN AĞZINDAN
Çocuklarla oturmuş pikaptan çıkan melodilere kendimizi bırakmıştık. En büyük ortak noktamız müzikti. Şimdi ise buna ihtiyacımız vardı. Gözlerim kapanmış, ritimlerin ahengine kapılmıştı.
(Chloe Flower - Get What You Get )
https://youtu.be/O7IaLi2jd4I
Girişteki piano'nun zarifliği... Yavaş ve net. Ardından gelen sadelikle yükselen notalara karışmış keman sesi. Ve katılan diğer aletlerle ortaya çıkan senfoni... Hızlı geçen dakikaların sonunda sesler zirveden düşerken yerini piano'ya teslim etmişlerdi.
Caroline kendini arkasında ki duvara yaslayıp bağırdı. Gözleri dolmuş gibiydi.
"Bu müzik gerçekten mükemmeldi, değil mi?"
Harry yüzünü buruşturup parmağını kaldırdı. Sağa sola sallayıp Caroline 'a kafasını uzattı.
"Hatırlıyor musun Kral Edward ve Kraliçe Elenor kraliyet yemeğinde sahiplik yaparken arkadan klasik müzik çalıyordu. Dünya gezegeninde yaşayan kişinin bestesi olduğunu dile getirmişti Edward Amca. Besteleyen kişi de Giuseppe Verdi. La Traviata - Libiamo adlı eser. Hatırladın mı? İşte o beste bundan daha iyiydi."
Harry'nin bu anlam dolu konuşması herkes kadar beni de etkilemişti. Sonunda ağzından doğru ama düzgün bir şey çıktı. Andre parmağını şıklatıp ayağa kalktı. Ciddi şekilde Harry'e baktı.
"Harry'e katılıyorum. Beste mükemmeldi. Ama, ondanda daha iyisini de duyduk. Hatırlar mısınız bilmem ama yine kraliyet yemeğinde, Kral Chistopher ve Kraliçe Nichole'ün dans müziği. Schubert 'in Ave Maria eseri. İşte o eser bir efsaneydi. Beş dakika sanki cennetteymişsin gibi hissettirmişti."
Andre, her ne kadar kendini beğenmiş gibi davransa da gerçi öylede müziğe en az bizim kadar tutkuludur. Konuşurken ki ciddiyetinin yerini hayran bir gülümsemeyle sonlandıran Andre, bir kişi hariç diğerlerini gülümsetmişti. Adeline herkes gülerken kaşlarını çatmıştı. Meraklı bir tonda kendimi sormadan alı koyamadım.
"Sorun ne Adel?" Gözlerinde ki soru işaretleriyle döndü. Gözleri kısılmış şekilde kafasını kaldırdı.
"Neden dünyaya ait bu klasikler sadece kraliyet organizasyonunda çalınıyor? Neden bizde dinleyemiyoruz? İşte, aklımda olan sorun bu Matt. Peki, senin sorunun ne?"
Son dediğiyle benimde kaşlarım düğümlenmişti. Nasıl bir soru bu? Asabiliğim yine ahenkle sallanan ruhumun önüne çembe takmıştı.
"Ne demek sorunun ne?" Gözlerini devirip bağdaş kurarak oturdu yerden ayağa kalktı.
"Her şeyi yanlış anlama sende. Aklını kurcalayan bir şey var belli Matt. Her senfoni dinleyişimizde istisnasız müziğe eşlik edersin. Ama bugün etmedin. Aklın, müzik dinlerken başka bir yerde dahaydı. O an, ne düşünüyordun?"
Bunu sana söylersem kesin başka yerlere çekersin. Ne diyeceğim yaralı şekilde gelen Berthilda'yı mı düşünüyorum diyeceğim?
"Aslında AnnaBeth'i düşünüyordum." Dıana'nın dediği üzerine şokla ona döndüm. Tanrım! Bir an kendimden şüphe etmedim değil.
"Kızı gördüğümüz zaman durumu çok kötüydü. Acaba şimdi nasıl? Biliyorsunuz Leydi Lana geldiğinden beri pek Elenor Teyzeyle de görüşemedik. Aynı sarayda kalmamıza rağmen. Gitsek mi yanına ziyarete?"
Caroline'da tastikledi. "Kesinlikle. Gerçekten Elenor Teyzenin ilk defa birisine bu kadar değer verdiğini gördüm. Annabeth onun için önemliyse bizim içinde olmalı biliyorsunuz ki. Gayet iyi bir kız ki İvan'ı da tanıyoruz. Başlarına gelen büyük bir felaket. Onları ziyaret etmeliyiz."
Zaten günlerdir vicdan azabı çeken Andre de ayağa kalkarken beraberinde Amy'i de kaldırdı.
"Aynen, hadi gidelim!" Kendi kafalarına göre kapıdan çıkarlarken diğerleri de mecburen arkalarından gitti. Salaklar izin almadan nasıl gideceksiniz.
"Gelin içeriye!" Giden adımlar buraya doğru gelirken yavaşça ayağa kalktım. Üzerimde ki siyah ceketi düzeltip saçımı sağa attım. Önümde dururlarken kapıya ilerledim.
"Önce izin almalıyız."
Arkamdan Harry'nin 'Madem geri gideceğiz, neden geri buraya çağırdı ki? Zaten gideceğimiz yer orası.' demesini her ne kadar duysam da ses çıkarmadım. Sonuçta çocukla uğraşmaya gerek yok değil mi... Toplantı odasının önünde durduk. Muhafızlar selamlarını verip büyük işlemeli kapıyı açıp içeri girdi.
İçerideki sesleri duyuyorduk lakin anlaşılmıyordu. İçeriden gelen muhafız kapıyı işaret etti.
"Sizi içeriden bekliyorlar."
Açılan kapıdan girerken Elenor Teyzeyle Edward Amca ayağa kalktılar. Yanlarında da Leydi Lana da dahil. Eğilip geri kalktım. Diğerlerinden önce söze başlamalıyım.
"İzninizle korumanız Annabeth'i bu gün ziyaret etmek istiyoruz efendim. Müsaadeniz var mı?"
Elenor Teyze kafasını sallayıp Edward Amcaya döndü. O da aynı tepkiyi verince gözünü kırptı.
"Fazla yormayın ama. Onun gönlünü alacağınıza eminim. Sonuçta ilerleyen zamanlarda onunla da görüşeceksiniz. Malum beni gördüğünüz kadar yanımda Annabeth'i de göreceksiniz."
Kraliçeyi onaylayan sözlerden sonra yeniden selam vererek dışarı çıktık. İzin de aldığımıza göre rahatlıkla gidebiliriz. İçimde ki yersiz endişeye anlam veremiyorum. O kız için neden endişeleniyorum ki? Bu... Bu çok anlamsız. Saraydan çıkıp kliniğe doğru yürürken etrafı inceleme fırsatı kazanıyordum. Hava bu gün diğer günlere nazaran daha da aydınlık, ferahtı. İçime dolan temiz hava ciğerlerime bayram yaptırıyordu.
Taşlı yollardan anlık eğlenceyle koşu yarışı yaparak geçtikten sonra kazanan tabi ki Adeline olmuştu. Saçlarını savurarak önden kapıdan geçti. Seni gidi sinsi... Beklemediğimiz bir sonuç muydu? Tabi ki de hayır. Doktor Alice'in kliniğinde yattıklarını zaten bildiğimiz için kapıdan girdik. Sağ tarafta ki merdivenlerden çıkarken ikinci kapı sertçe açıldı. Sarı saçlı bir kız dışarı çıkarken aynı zamanda bağırıyordu.
"İvan! Bir sıkıntın olursa biliyorsun, hiç umurumda değil. Ne halin varsa gör!" Ardından sertçe kapıyı kapatıp ayağını yere vurdu. "Asla uslanmayacak!" diye bağırıp gelirken biz donmuş ona bakıyorduk. Buraya gelirken kafasını sinirle kaldırdı. Bizi görünce sinirden kızaran yüzü bu sefer utançtan pespembe olmuştu. Dudaklarını ısırıp ellerini önünde birleştirdi.
"Lütfen kusuruma bakmayın efendim! İyi günler dilerim!"
Hızla yanımızdan merdivenleri atlarcasına indi. Hepimiz olaya şaşırırken ilerlemeye devam ettik.
YAZAR ANLATIMI
RÜYA
Annabeth gözlerini yağmurlu bir yerde açtı. Yine vücudu ondan bağımsızdı. Kaldırımın üzerinde oturmuş kolunda ki sargıya bakıyordu. Bu gün ona çok tanıdık geliyordu. Sinirle elinde ki taşı yere fırlattı.
"Ne o hıncını taştan mı çıkartıyorsun emo?"
Umursamadan yağmurun ıslatmasına izin verdim. Belki içimde ki yangını söndürür. Erica yanına oturup telefonunu çıkardı.
"Bana telefon numaranı ver emo. Hey emo!" Bir şey demeden oturmaya devam eden Annabeth gördüğü anın Erica ile olan tanışma anı olduğunu anlamıştı. Sessizce olanları izlerken içine gözyaşlarını atıyordu. Keşke olanları değiştirebilse ama olamazdı.
Bu sırada odanın cam açılmış siyah pelerinli adam içeriye adımını atmıştı. Yatakta kımıldamadan uyuyan prensese baktı. Bunu yapmadan önce ona içindekileri söyledi. Kimse gelmeden hızlı olmalıydı. Saçını okşayıp ona hayran hayran baktı.
"Evlat;
Sen efsanelerden çıkmış da gelmiş gibisi.
Ruhun, saflık ve güçten besleniyor.
Yıkılacağını sanıyorsun ama yanılıyorsun!
Acın sert poyrazlardan kaçmaya çalışıyor.
Seni yaralayan o pis geçmiş anılara inat,
gözlerin sımsıkı bağlı.
Ruhun acısı var derler,
görebiliyorsun içinde ki yaraları.
Sen;
Toprağın ruhu,
ateşin kudreti,
Suyun asaleti ve havanın gücüsün.
Kader, artık işliyor iplere ilmek ilmek...
Ruhlar;
kuyularında ayaklanmışlar,
Kıyameti beklerken mutlu olan hainler.
Ama bilemezler zaferin kapıda olduğunu.
Seni gördüm ve uyandım evlat...
Saçında ki elini alnına koyup büyüyü kıracak o kelimeleri söyledi. Kalertas munto yert. İnmet brake into hypos! Lımer to fey bunto! Kızın bedeninden çıkan siyah ışık gözlerini yakarken adamın geri adımladı. Dışarıdan gelen seslerle hemen açık olan pencereden atlayan adamın ardından kapı açılmıştı.
●○●
Y/N:
Bölümü beğenip yorum yapmayı lütfen unutmayın. Çok azaldı. Çoğaltalım yeniden! Bölüm de uzun oldu.. Size sorularım var paragraf yorumu yaparsanız daha iyi olur.
1-) Sizce serinin sonuna kadar ölebilecek karakterler kimler?
2-) Sizce serinin sonu nasıl?
Herkese iyi geceler dilerim! Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top