Bölüm-5

Dünü Yaşıyor Düşte, Doktor Bey

Hatamı Dansa Kaldırdım, Kendimden Hallice

Bende inanmamıştım zaten.

●○●

BÖLÜM - 5

İçeriden boğuk bir 'Gel' sesi yankılandı. Yaşlı kadın, önümüzden geçip kapıyı açtı. Müdire, kalktığı yataktan gözlerini ovuşturarak kalkarken bizi görmesiyle kısa bir şok içerisinde yüzümüze baktı. Üstünden yorganını atıp ayağa kalktı. Sıyrılan geceliğini düzeltip hemen kenardaki sandalyeye oturdu.

"Gecenin bu saatinde beni uyandırdığınıza göre genç bayanlar önemli bir şey olmuş olmalı. Anlatın bakalım size nasıl yardım edebilirim?"

Bakışlar bana döndü. Evet, sıra bende. Herkes ne diye bir anda bakıyorsa... "Müdire Sand-" Elini kaldırıp lafımı kesti. Yanında doğrudan ışığı gözüne yansıyan abajuru düzeltip bize döndü.

"Şu an okulda değiliz Annabeth. Bana müdire diye seslenmek zorunda değilsin. Nasıl gergin olduğunu burdan görebiliyorum, o yüzden rahatına bak ve anlat. Ne oldu?"

Oh, peki. Kalkan kaşlarımı indirip gözüme çarpan ışıkla kısık şekilde baktım. "Peki, Bayan Sandra?" Kafa sallayarak ellerini birleştirdi. "Devam et." Göz göze gelince derin nefes alarak geri verdim.

"Bir rüya gördüm. Ama kızların dediğine göre gerçek olabilecek bir rüya." Yanındaki sandalyeyi işaret etti. "Gel yanıma otur. Ve bana ne gördüğünü ayrıntılı anlat."

Kızlara baktım. Hepsi kafa sallarken sandalyeye oturdum. Daha iyi.

"Yatağıma yattım ve bilirsiniz hani gözümü kapattım. Her şey olması gerektiği gibiydi. Yeniden gözümü açtığımda dolap gibi bir şeyin içerisindeydim. İçinde bir delik vardı. Bende bir şeyi görebilmek için gözümü deliğe yaklaştırıp baktım. Kafasın da bir taç olduğundan dolayı bir kral vardı. Fiziksel özellik olarak bir tek siyah saçları olduğunu gördüm. İri biriydi. Yüz hatlarını anlatmam çok güç. Sonra kapı açıldı. İçeriye Layla diye bir kadın girdi. Kral ile konuşup durdu. Konuşmaları da şunlardı. Layla krala 'Efendim o Salvatore Krallığında' dedi. Ama daha sonra ki konuşmalarında o diye hitap ettiği kişiden kız diye bahsetti. Kral baya bir sinirlendi. Bana o kızı getirin gibi cümleler diyordu. Kadın oraya bir daha gidemem dedi. Kral büyücüye gitmesi gerektiğini söyledi. Saraya gir dedi. O da önünde diz çöküp gitti. Sonra Kral benim olduğum yere bakıp kılıç attı. Sonrasında uyandım."

Derin bir nefes alıp bakışlarımı müdireye çevirdim. Lena' ya bakıp bacak bacak üstüne atıp, elini çenesine dayadı. Kadının baya uykusunu kaçırmış gibiyim.

"Neden bu kadar heyecanlandığını anladım. Majestelerine bunu anlatmam lazım. Aklımda da biri var ama şimdi odanıza gidin ve uyuyun. Yarın ben gelişmelerden sizi haberdar ederim."

Kimse odaya gidene kadar tek kelime etmedi. Odanın kapısını açtıklarında ilk geçmem için yer verdiler Hırkamı sandalyemin üzerine koyup, yatağa girip oturdum. Elena yavaş adımlarla yanıma gelip yattı. Kafamı onun göğsüne yaslayıp gözlerimi tavana diktim. Saçımı okşamaya başlamasıyla ona döndüm.

"Şu ileri görüş şeysini anlatır mısın?" Bu söylediğime gülerek yanağımı sıktı.

"Beraberinde aksiyonu da getirmesen şaşardım. Ama inkâr edemem tüm yıl farklı birşeyler olsun diye dua etmiştim. Yüzyıllardır bilinen ama görülmemiş bir yetenek bu ileri görüş şeysin. Toplamda beş kişide olduğu söyleniyor ama onlarda daha fazla dayanamayıp intihar etmişler. Tabi bunlar hep rivayetler. Bazı efsanelere göre tutsak edilip, kehanetleri anlatmaları için işkenceler çekiyorlarmış." Dediklerine karşı tüylerim diken diken olurken biraz gerildim.

"Bu da demek oluyor ki gördüğüm şeyler doğru olabilir ama yanıltıcı da olabilir? Değişebilir gibisinden." Kafa sallayıp saçımı okşamaya devam etti. Derin bir nefes verip iyice Elena' ya sarıldım. "Benim ile yatacağın için teşekkür ederim. Yoksa uyuyamayıp boş boş etrafa bakacaktım."

Saçıma bir öpücük kondurdu. "Sen bizim yeni çete üyemizsin. Her zaman yanındayız. Ayrıca kendine gelene kadar böyle olmaya devam eder tabi istersen." Kafamı iki yana sallayarak kalkmasını engelledim.

"Gerek yok sağol. Kızlar, uyandırdığım için üzgünüm."

Lauren bana bakıp gülümsedi. "Aynı şey olsa sende bize yardım ederdin. Şimdi sus ve uyu Annabeth. Emin ol iyi gelecek." Bakışlarımı onlardan çekip yastığa bıraktım. Biriyle uyumayalı sanki çok uzun zaman olmuştu.

"İyi geceler." Üzerimize yorganı çekip gözümü yumdum. Başka bir rüyaların yönüne doğru...

Kraliçe ağlıyordu. Yanında üç kişi daha vardı. Büyük ihtimalle arkadaşlarıydı. Sarışın olan kadın Kraliçeye yaklaştı. "Hadi ama Elenor toparlaman gerek." Elini tutacakken, Kraliçe kendini geriye çekti. İnanamazca karşısındaki kadına bakıp gözyaşlarını sildi.

"Nasıl toparlanayım Adriana? Kızımı benden aldılar! Söylesene Matt'i senden alsalar ne yapardın?" Adriana tekrar kraliçenin yanına oturup tekrar elini tuttu.

"Haklısın, biliyorum ama iki haftaya yakın süredir odandan dışarı adımını dahi atmıyorsun. Sonsuza kadar burada duramazsın. Bir Kraliçe olduğunu ve bu krallıktan sorumlu olduğunu unutmamalısın da. En azından kızın yaşıyor. Bu bile senin ayakta durman için bir sebep. Güçlü durman için bir sebep."

Karşısındaki duvara uzunca bakıp akan gözyaşlarını tekrar eliyle sildi. Zaman geçtikçe daha da artıyordu hıçkırıkları. Bunları neden görmek zorundayım? "Adını Annabeth koydum. Aynı benim gibi gözleri vardı. Adriana, bebeğimi istiyorum!" Yanında duran arkadaşları kraliçeye sarılırlarken kapı açıldı ve içeriye iri yarı bir adam girdi. Gözleri kıpkırmızıydı, aynı kraliçenin gibi. Gözünün etrafında mor halkalar, ne kadar yıkıldığının belgeleriydi neredeyse. Elenor, ayağa kalkıp büyük ihtimalle Kral'ın yanına koştu.

"Ne oldu Edward? Kızımız nerede?" Kolunu tutup karşısında durdu. Kral, Elenor'un kolundaki elini tuttu.

"Onu başka bir krallığa veya gezegene götürmüş olabilirler. Geçit kullanılmış. Kızımızı şu an bulmamız çok zor." Kraliçe Kraliçe Elenor anında bayılınca, Kral oldukça sakin bir şekilde zaten kucağına yığılan Kraliçeyi tek hamlede kaldırıp yatağa yatırdı. Üzerini yavaşça örtüp, karşısında ki bayanlara kafasını eğdi.

"Adriana , Selen , Lydia... Bu zor zamanımızda karımın yanında olduğunuz için size minnettarım."

Adriana öne bir adım atıp Kraliçe'nin bayılan bedenine iç çekerek baktı. "Her zaman onun yanındayız Edward. Krallıklar arası işlerim hakkında görüşmelerimi en kısa zamanda bitirip yeniden geleceğim." Kral olumlu anlamda kafasını salladı.

Gözümün açılmasıyla hızlıca doğruldum. Ne? Kızlar da gözlerini açtılar. Robot gibi. Saat kaç? Kahretsin, saat sekiz daha. Aaah hadi ama. "Nasıl oluyor da bu saatte uyandım?" Bünyemin saat on iki' de kalkmaya alışık olduğunu kanıtlayabilirim. JJ, bu homurdanmama gülüp yatağında doğruldu. "Uyku servisine hoş geldin! Okulda bir tür büyü var. Ve herkes her gün, saat sekizde aynı anda uyandırılır."

Çok saçma, niye bir insan tatil günlerinde zorla uyandırılsın? Elena tekrar gözlerini kapatmış, yastığa sıkıca sarılmıştı. Yavaşça kalkabilirim. Geri üstünü örtüp, dolabı açtım. Kot pantolonumu ve siyah uzun kollu tişörtü alıp geri kapattım. Kızlar neredeyse çıkmak üzereler.

"Neden bu kadar acele ediyoruz?" Elena'da yattığı yerden doğrulup hemen dolabının önüne adımladı. "Kahvaltıyı kaçırmamak için."

Pantolonumun düğmesini kapatıp, kenarda ki siyah kısa botlarımı giydim. Banyoya gitsem iyi olacak. Yoksa uyanamayacağım. Soğuk suyu açıp elimi yüzümü yıkadım. Havluyu hızlıca yüzüme sürüp saçlarımı önümdeki tarakla taradım. Kapıyı kapatıp saçlarımı at kuyruğu yaparken, kızlarda hazırlanmış beni bekliyorlardı. Yetiştim, yetiştim.

"Hadi gidelim."

Lena kapıyı açıp gitmemizi bekledi. Hepimiz çıkınca kapıyı kapatıp kilitledi. Ben Lauren ile en geride yürüyordum. Büyük bir bahçenin önünden geçtik. Kızların komik diyaloglarına gülümserken yemekhaneye girmemizle içerideki herkes susup, bize bakmaya başladılar. Kızlar anlamışlar olacaklardı ki beni yemek bölümüne götürdüler. Elime tepsimi alıp çatal kaşık koydum.

"Önümüzde dur." Dediklerini yapıp önlerine geçtim. Garip renkte yemekler... Ne zamandan beri çorbaların rengi pembeydi? Elena gülerek hepsini işaret etti.

"Hepsinden al. Öyle gördüğü için tadı kötü değil." Kafa sallayıp yemeklerden koymaya başladım. En fazla ne olabilirdi ki?

Kral Edward'ın Gözünden

Element okulunun öğrenci listesi ne zamandan beri bu kadar çoğalmıştı? Harika. Birçok acemi öğrenciler. Harika gelişmeler... Elenor yaklaşıp elinde ki kâğıdı önüme bıraktı. "Hiç Anderson diye bir soy ad duydun mu hayatım?"

Elimdeki dosyayı kapatıp, masanın üzerine koydum. Hiç duymadım, sanırım?

"Hayır daha önce duymadım neden sordun?" elini listedeki ismin üzerinde durdurup vurdu.

"Burada ki bir kızın soyadı Anderson. Ve bu ismin dün burda olmadığına yemin edebilirim. Başımın ağrısından yarıda bırakmışım dosyayı." Ne?

"Kızın adı ne?" Omzunu kaldırıp geri indirdi. Elindeki dosyayı bırakıp tekrar bana baktı.

"Bilmiyorum ama bulmaya çalışıyorum. Mavi dosyanın içinde olması gerekiyor sanırım."

Ayağa kalkıp dosyaların bulunduğu bölüme gitti. Dosyayı alıp masanın üzerine koydu, koltuğa yeniden oturup dosyayı açtı. Dosyayı kendime çektim. Sandalyesi ile yanıma geldi. Merak uyandırıcı. Bizden habersiz kim girebilir?

Dosyada A harfini açtım. Ve Anderson, Annabeth. Elim istemsiz adının üstünü okşayınca, elimi geri çektim. Mümkün mü? Elenor, dosyaya bakmak için uzandı. "Adı neymiş?" Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Acaba bu meraklı gözlerin içinde şimdi ne oluşacak.

"Annabeth."

Gözleri donuklaşırken, elimi yanağına koydum. Ah bebeğim, onca yıldan sonra tekrar bu gerginliği kaldırabilir misin ki? Dosyayı önüne çekip, bir kez daha emin olmak istercesine gözlerime baktı. Ah, bu bakışı biliyorum... "Bu kız kim Edward? Bilgi yerleri de boş."

Dolu gözlerini benim üzerime dikti. Olabilir mi ki? Onu tekrar saçma sapan yalan dolanlarla kandırmalarına dayanamam. "Asker!"

Odaya giren askerlerle ayağa kalktım. "Bana hemen Komutan Aaron ve Müdire Sandra' yı çağırın!" Ellerini başlarına koyduktan sonra sandalyeye geri oturdum. 'Emredersiniz kralım!'

Askerler ayağa kalkıp kapıya gittiler. Elenor çatallaşmış sesiyle kafasını omzuma yasladı. Saçlarını okşayıp dolu gözlerine baktım. Gözyaşları akarken gülümsedi. "Belki son bir umut?" Yanağını okşayıp bende gülümsemesine karşılık verdim.

"Belki bir umut..."

Elini sımsıkı tuttum.Daha yeni kendini toparladı derken yeni bir çöküş kaldıramaz... Konuşmadankapının çalmasını bekliyorduk. Elenor' un kalp atış sesini duyabiliyorum. Bubiraz da olsa beni tebessüm etmeye yetiyordu. Prensesim. Babasının meleğiacaba burada mı? Kalbim, prenses deyince daha çok hızlanmasıyla gülerek sırtımı yasladım. Elime düşen gözyaşı ile eşime baktım. Onu bu halde görünce sızlayan kalbimi göz ardı edip, gözümü ovuşturdum.

"Ağlama Kraliçem. Sen ağlarsan bende ağlarım. Doğruyu söylemek gerekirse prensesimizin bize dönmüş olma ihtimali bile kalbimi durduracak kadar hızlanmasına sebep oluyor."

Biz konuşurken kapının çalmasıyla Elenor' un gözyaşlarını sildim. "Gir!" Sandra ile Aaron karşımıza geçip reverans yaptılar. Muhafızlar çıkınca Elenor, Sandra ve Aaron'a yaklaştı.

"Annabeth Anderson kim ve nereden geldi?" Konuşmaya ilk Aaron adım attı.

"Dünyadan kraliçem." Masaya yaslanıp sinirle ellerini masanın kenarına koydu. Bu kadar sinirlenmesi yanlış. Devreye girsem iyi olacak.

"Oradan nasıl geldi Aaron?" Boyutlardan habersiz gidilmesi yasaktı. O olaydan sonra yasakladım, nasıl haber vermezler?

"Casus kralım. Kralı Tut'un kızın peşine canavarlar saldığını söyledi. Söylediğine göre önemli birisi ve güçleri baya tehlike arz edici. Ama bizim için değil."

Elenor şaşkınlıkla masadan indi. "Güçleri derken Aaron? Çoğul eki ekledin?"

Aaron başını Sandra'ya çevirdi. Hafif boğazını temizleyip öne çıktı. "Dört element ve dahası ileri görüş yeteneği. Ateş elementi ana elementi. Çok Baskın. Ateşinin rengi çok değişik. Çok güçlü bir genç kız kraliçem. Zaten sizinle bu konu hakkında konuşmak için gelecektim."

"Onu görmek istiyorumSandra. Kızımız olduğunu düşünüyorum. Olma ihtimali var. Başka bir boyuttangeldi, adı Annabeth. Edward ve benim iki elementimiz var. Bu kraliyette tek çift güce sahip olan bizleriz. Bilge, kızımızın çok güçlüolacağından bahsetmişti. Ayrıca her ne kadar saçma gelse de ben bir anneyim.Kızımın burada olduğunu hissediyorum."

Aaron kraliçeye derin bir bakış attı.

"Saçma değil kraliçem. Anne olmanın özelliklerinde var bu. Bir anne bebeği ağladığı zaman bile neden ağladığını bilir. Buna annelik içgüdüsü denir. Bir daha böyle bir şey düşünmeyin."

Ortam daha fazla duygusallaşmadan Sandra' nın omzunu tuttum. "Annabeth' i en kısa zamanda görmek istiyoruz. Onu bize getir. Nedenini söyleme. Ayrıca görüş yeteneği olduğunu nereden biliyorsun?"

Gözlerinin ışıldamasıyla elinde ki çantayı masaya bıraktı. Büyük ihtimalle az daha unutacaktı. "Dün bir rüya görmüş Edward." Adımı kullanması pek hayra alamet değil. Elenor' a kaş göz hareketleri yapıyordu. Fakat ben anlamıyorum. Elenor sinirlenip kaşlarını çattı. "Devam etsene Sandra!"

Derin bir nefes aldı. Şakaklarına masaj yapmaya başladı. Aynı zamanda konuşmaya başladı.

"Rüyasında Tut ve Layla'nın konuşmasına şahit olmuş. Tut Layla'yı yeniden buraya gönderecek. Büyücü yardımı ile hizmetçi kılığında sızmayı düşünüyorlar. Tahminimce Annabeth hakkında. Buraya gelen tek acemi o. Onu kaçırmaya çalışacaklar. Layla bir şey söylüyordu ama kral onu susturmuş. Çünkü dediğiniz gibi kayıp prenses farklı bir diyara kaçırıldı. Annabeth de dünyadan geldi. Benimde sizin gibi birkaç düşüncem var ama şimdilik susacağım. Ümit vermek gibi olmasın."

Elenor gözyaşları arasında bana baktı. "Kızımı görmek istiyorum Edward..."

●○●

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim.

Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top