Bölüm-44

Diet Mountain Dew, Lana Del Rey

The Sweet Escape, Poets Of The Fall 

Dünya zulümle dolu.

●○●

BÖLÜM - 44

#YAZAR ANLATIMI#

Araba son hızda ilerlerken, herkes şok içinde karşıya bakıyordu. Kral Edward'ın yanında duran , krallığını çok seven muhafız arabada ki şahısların kim olduğunu çok iyi biliyordu. Kimse müdahale etmezse çok sert bir şekilde demirden kapıya toslayacaklarının da farkındaydı. Muhafızın aklında olan tek bir şey vardı. Veliaht prensesi nasıl kurtarabilirim? Gelmelerine çok az kalmıştı. Nasıl durduracaktı? Kral Edward hızla sirkelendi. Kendine gelmezse kızı da oğlu gibi sevdiği genci de kaybedecekti. Herkesin önüne geçip ellerini havaya kaldırdı. Havayla arabayı yavaşlatmaya çalışırken muhafız arkadaşına döndü.

"Castiel, toprağı ıslat hemen!"

Genç muhafız Castiel , arkadaşının dediğini yapıp toprağa sular akıtmaya başladı. Bu sırada diğeri toprağa oturup elini koydu. Su temas eden yerlerden yükselen büyük ve geniş duvar örmeye başladı. Eğer toprak ıslanmadan bunu yapsaydı onlar için demir kapıya vurmak daha iyi olurdu. Ama su, toprağı çamurlu hale getirmişti. Yaptığı duvarı daha yumuşak hale getirmesini sağladı. Kral Edward uzun zamandır hava elementini kullanmadığından dolayı alnından boncuk boncuk terler damlıyordu. Havayı daraltıp arabayı geriye doğru itmeye çalıştı. Bu sırada olup biteni izleyen birisi daha vardı. Beyaz saçlı çocuk hiç düşünmeden arabaya doğru koşmaya başladı. Araba kendilerine yaklaşmıştı.

Kral Edward 'ın bağırmasını duymazdan geldi. Prensese burada zarar gelmesine izin vermeyecek kadar cesur bir o kadar da meraklıydı. Daha onun hakkında öğrenmek istediği bir çok şey vardı. İçinde ki duvarın arkasında neler yaşandığını , soğuk gülüşün arkasında ki o sıcaklığı merak ediyordu genç prens. Kral Edward sayesinde hızının yarısı giden arabanın ön kaputunu havaya kaldırıp ileriye yürümeye çalıştı. Ama yürümek çok zordu... Diz kapakları taşlı yola sürtmeye başlamıştı. Kral Edward'ın yaptığı hava dalgalarını sırtında hissediyordu. Kaportayı havaya kaldırıp bağırdı.

"Hadi Edward amca biraz daha yüklen!"

Daha kuvvetle esen rüzgâr tam durdurdu derken sırtından gelen sıvıyla gözünü kapattı genç prens. Muhafızın yaptığı çamurlu duvara gelmişlerdi. Çamurlu duvar tam da istenilen etkiyi vermişti. Hem araba durmuş hem de motorun sesi kesilmişti. Lakin çamur motora bulaştığından dolayı muhtemelen arızalanmıştı. Genç Prens diz kapaklarının yırtılmış olmasını umursamayıp ayağa kalktı. Şuan tek bir sorunu vardı. Üzerinde olan çamurlar... Az önce adının Castiel olduğunu duyduğu muhafıza bağırdı. Her ne olursa olsun bu çamurdan arınması gerekiyordu.

"Beni ıslat!"

Castiel , prensin dediğini yapıp hemen ıslattı. Prens zaman kaybetmeden arabanın yanından ayrıldı. Bir de arabayı patlatırsa... Ellerini vücudunda gezdirip ateş elementi yardımıyla buharlaştırıp koşmaya başladı. Kralda yanındaydı. Zaman kaybettiklerinin farkında değillerdi. Ön kapıyı açınca karşılaştığı görüntü onu endişelendirmişti. Yanında ki atlı muhafıza döndü.

"Benim ve Kralın atını getirin ayrıca saraya uşağı yollayın şifacılar da derhal hazırlansın!"

Bu sırada Kral Edward arka kapıyı açmış göğsünün tamamı kanla kaplı gence baktı. Baygındı... İvan bu haldeyse Bertilda'nın durumu gözlerini yaşartıyordu. Aaron'un öfkesini şuan düşünmek bile istemiyordu. Gencin kollarından tutarak kaldırdı. Kızının durumunun nasıl olduğunu görememek canını sıkıyordu Kralın. Prens Matt , Prensesin kafasını nazikçe kaldırıp kucağına aldı ve arabadan çıkartıp yere yatırdı. Ulak gözlerini zar zor yerde kanlar içerisinde yatan kızdan ayırıp ata binip gitmişti..

Vücuduna bakınca Prensin resmen nutku tutulmuştu. Aynı zamanda elini boynuna koyup kalp atışını kontrol etti. Zayıftı ama hala yaşıyordu. Sol omuzu ve bacağı resmen kan havuzuna dönmüştü. Yüzünü söylemek bile istemiyordu... Geçen her saniye Kral ve Prens Matt'i deli ediyordu. Kral Edward , Prens Matt'in yaptığı gibi İvan'ı yere yatırdıktan sona kızına döndü. Kral kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Dizlerinin üzerine düştü. Kızının kısa olan parmaklarını avucunun içine alıp sıktı. Göz yaşları yağmur gibi akarken adeta haykırdı.

"Acele edin!"

Kralın sesi muhafızlarda büyük bir korkuya yol açmıştı. Atlar gelirken , ulak saraya ulaşmış bahçede oturan kraliyet kapısına doğru atıyla son hız ilerliyordu. Prens ve Prenseslerle oturup sohbet eden Kraliçe Elenor giriş kapısında görevli olan ulağı bu derece hızlı görünce görünce içine kuşku düşmüştü. Ayağa kalkıp bütün gücüyle bağırdı.

"Alves!"

Ulak kendisine seslenen Kraliçesini duyduğunda istemese de durdu. Atını tam tersi yöne yani majestelerinin olduğu yere sürmeye başladı. Kralı onu majesteleri ile konuştuğunu ve hala şifacıların hazır olmadığını gördüğünde ki tepkisi onu korkutuyordu. Atından inip saygıyla eğildi.

"Yaklaş Alves!"

Alves Kraliçesinin adını bilmesine hem çok şaşırmış , onure olmuştu. Kraliçenin onlarla bu kadar ilgilendiğinin farkında değildi. Prens ve prenseslerin aklında soru işaretleri vardı. Kraliçe Elenor sandalyesine oturup ulağa dikkatle baktı.

"Niye bu kadar hızlıydın? Bir sorun mu var?"

Eninde sonunda duyacak ve göreceklerdi. Bu yüzden umursamadan tüm gerçeği söyledi.

"İvan Dyson ve korumanız Annabeth geldiler Majesteleri. "

Prensesler Annabeth ismini duyunca doğrudan Prens Andre 'ye dönerken Kraliçe Elenor ulağın endişesini görüyordu. Kraliçe ulağın en korktuğu soruyu sorarken ulak ter içinde kalmıştı. Prens ve Prensesler Kraliçenin sorusunu dört gözle bekliyordu.

"O zaman Annabeth ve İvan nerede Alves?" Ulak yavaş bir şekilde iki dizine düştü. Kraliçe Elenor ayağa kalktı. 

Ulak arkasında ki muhafıza baktı. "Şifahanede ki simyacı ve doktorlar derhal hazırlansın! Kral Edward'ın emridir. İki tane yan yana sedye konulsun! En iyi doktorlar odada tüm aletleriyle hazırda beklesinler. Atımla git."

Muhafız ulağın dediklerini ikiletmeden yaparken ulak Kraliçesine döndü. "Gelemezler çünkü ikisi de ağır yaralılar Majesteleri."

Kraliçe Elenor duydukları ile şok olmuştu. Kızına ve İvan'ı sapasağlam göndermişlerdi. Duyduklarının etkisiyle midesi bulanıyordu. Gözlerinde ki görme bozukluğu bayılacağının işareti olduğunu biliyordu. Şuan olmaz diye içinden geçiriyordu Kraliçe. Prens ve Prensesler duyduklarıyla ayağa fırladılar. Kızın ve İvan'ın Kraliçe için ne kadar değerli olduğunu biliyorlardı. Özellikle kızla aralarında daha özel bir bağ olduğunun farkındaydılar. Ayrıca çok güvenilir birisi olarak gördükleri Komutan Aaron'un oğlunun da yaralı olduğunu duymak onları çok üzmüştü.

Prens Andre'nin kalbi büyük bir pişmanlıkla yanıp kavruluyordu. Her zaman annesinin ona dediği nasihat aklına geldi. ''Elinden geldiğince kimsenin kalbini kırma , üzme oğlum. Bırak senin kalbini kırsınlar , bırak seni üzsünler. Çünkü acının bitişi vardır. Ama pişmanlığın ölene kadar senin yakanı bırakmaz. Bu kadar nefret ve kin senin için iyi değil. Etrafında ki herkesi ukalalığın , umursamazlığın ile uzaklaştırıyorsun! Sonunda keşke diyeceğin hatalara düşme!'' Annesinin bu sözünün doğru çıkacağını düşünmüyordu. Kız kardeşi üzüntüyle ona bakarken, pişmanlıkların şimdiden parazit edasıyla kemirmeye başlayan kalbini tutarak bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Üzgünüm Anne! Seni dinlemeden yine aynı hatayı yaptım. Öfke ile söylediklerimi iyi düşüneceğim , bir daha pişman olacağım sözler söylemeyeceğim. Kalbim daha fazla pişmanlığı kaldıracak kadar güçlü değil... Hayat pişmanlık duyduğum zamanları geri çevirmeyecek.

Kraliçe başının dönmesi kesilince sandalyesinden kalktı. Sarayın kapısında kadar ayakkabılarının el verdiği kadar hızlı koşarken prens ve prensesler de arkasından geliyorlardı. Bu sırada Prens Matt , Bertilda'yı atın önüne yerleştirip üzengiye basarak bindi. Kral da aynı işlemi yaptıktan sonra ikisi de hızla saraya ilerlemeye başladı. Kraliçe sarayın içine girmiş , sedyenin yanında oturmuş bekliyordu. Karşısında ayakta sıraya dizilmiş doktor ve simyacılar nefeslerini tutmuş şekilde ağlamaktan kıpkırmızı olan Kraliçe'lerine bakıyorlardı. Gelecek kişilerin kim olduğunu bilmemeleri hepsini strese sokuyordu.

Kraliçe Elenor geldiğinden beri tek kelime etmemişti. Çünkü ağzından çıkacak tek kelimeye bile güç sarf etmesi gerekiyordu. Ve şuan o gücü bulamıyordu... Hayatında şimdiye kadar bir kere kaybetmişti. Kızının kaçırılmasında. İkinci kez kaybetmeyi bu seferde kızının ölümünde yaşarsa kaldıramayacağını biliyordu. Prens ve prensesler durumlarını umursamayıp yere oturup sırtlarını duvara yaslamışlardı. Sevdiği büyüklerinin acısı onların da acısıydı. Hava da sanki olan bitenin farkındaydı. Her zamanki aydınlığını karanlığa devir etmişti. Aylardır uğramamış yağmur bulutları, gün yüzüne düşmeye çalışıyordu.

Damla damla yavaşça düşmeye başlamıştı bile. Kuşlar artık ötmüyor ve uçmuyordu. Gökyüzüne bakıldığında görülen tek şey karanlıktı.. Sanki gökyüzü , hayvanlar ve bitkilerde acı çekiyordu. Kral Edward ve Prens Matt arkalarında muhafızlar eşliğinde saraya vardılar. Kimse belli etmese de kalplerinde aynı duyguları barındırıyorlardı. Gerginlik ve endişe.. Tüm hepsi yağmur yağmaya başladığında şaşırsalar da durdukları her saniyenin onlara zarar olduğunu düşünerek atlarından indiler. Bertilda'yı ve İvan'ı attan dikkatlice indirip kucakladılar. Prens kollarında hareketsiz yatan kız için endişe duyuyordu.

Aklını tırmalayan soruyu kendine tekrar sordu. Ya ölürse? O zaman öz ailesi gibi sevdiği insanların gerçek yıkılışlarını seyretmek zorunda kalacaktı. Kral Edward sırtına aldığı gencin ayaklarını sıkıca tutarak gücünün yettiğince koşmaya başladı. Bunu gören Prens'te ona katıldı. Sarah'tan sonra İvan'ın da ölmesine izin vermeyecekti. Olivia ve Aaron'un bu acıyı tekrardan yaşamasına izin vermeyecekti. Kızının bir savaşçı olduğunu bilse de şurada az bir zamandır kendileri ile birlikteydi. Revir sağ koridorun başındaydı. Yerde oturan prens ve prensesleri görmeyi beklemeseler de devam ettiler.

Bertilda'nın yaralı kolu yana doğru düştü. O kadar kanaması vardı ki artık parmaklarından yere damlıyordu. Prens ve prensesler koridorun başındaki hareketlilikten dolayı kafalarını çevirdiler. Onları bir yapan özelliklerinden biri de buydu. Aynı anda , aynı fikri düşünmeleri. Arkadaşının kollarında ki kanlar içerisinde olan kızı görünce nefesleri kesildi. Kızın parmaklarından yere damlayan kan yerden kalkmalarını engelliyordu. Prenses Caroline büyük bir soğuk kanlılıkla ayağa kalktı. Öne atılıp içeriye girebilmeleri için kapıyı açtı. Kraliçe Elenor açılan kapıyla kapalı olan gözlerini açtı.

İçeriye giren ilk kişi olan eşinin kucağında tişörtü kanlar içinde olan İvan'ı görünce panik oldu. Doktorlar hemen sedyelerin etrafını sardılar. Prens Matt de içeri girince Kraliçe önünü kapatan doktorun önüne geçti. Kucağında tüm vücudu kanlar içinde ki kızını görünce gözleri doldu. Yüzünün yarısı kanla kaplıydı. Kolundan yere damlayan kanları görmek bile istemiyordu. Hemen yanında ki sedyeye bıraktı Matt. Doktor arkadaşı Alice ve yardımcısı Alexis kızının başına geçip yaralarını incelemeye başladılar. Etrafına dört kişi daha geçti. Simyacılar arkada gelecek talimatları bekliyorlardı. Alice başına yapışan saçları çekip yarığa baktı.

Aklından geçenlerle yüzünü buruşturdu Alice. Kafasına sert bir cisimle vurulduğu çok belliydi. Etrafını bastırarak kontrol etti. Alnında kırık olmadığı için çok şanslı diye içinden geçirdi. Nabzının yavaşlığını dokunmadan anlıyordu. Yardımcısı olan Alexis'e dönüp Bertilda'nın alnını işaret etti.

"Alnında yaklaşık üç santimlik bir yara var. Yaranın çevresini temizleyip dikiş at. Eğer iyileştirici içirirsek yarası içten açık kalır. Bunu kesinlikle istemiyorum. Hemen halledin."

Kolundaki ve bacağında ki yarasını görmek için pantolonunu ve tişörtünü makas yardımı ile keserken İvan'ın başındaki doktorlar tişörtünü çoktan yırtmış, yarayı biraz daha açarak inceliyorlardı. Ayrıca şu ana kadar kaybettiği kanları telafi içinde kan veriliyordu. Başlarında ki Kralına döndü.

"Kralım vücutlarına giren şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Lakin doğruluğundan emin olmadığım tahminim de var. Size olan tavsiyemi hemen söyleyecek olursam , yarasını açarak onu operasyona alırsak ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Çünkü gelen şey göğüs kafesine denk gelmiş. Bu tür darbelerde kafa , göğüs , karın , kollar ve bacaklar en önemli ve tehlikeli yerlerden. Ayrıca İvan'ın içine gelen şey göğüs kafesine denk geldiği için , göğüs iç organlarını biraz korusa da kemik yani iskeletin kırılması ve içeriye doğru girmesiyle kalbin ve ya atar damar gibi önemli damarlarının yaralanması ile kısa zamanda ölümüne yol açabilir. Hava elenti ile içindekini zarar vermeden çıkartacağım."

Kral Edward aklını kurcalayan soruları def ederek başını salladı.

"İvan için elinizden gelenin en iyisini yapın. Size güveniyorum Bay Caporf."

Doktorlar İvan için operasyona başlarken Doktor Alice, Annabeth'e bunu yapanlara bela okuyordu. Sol kolunda daha önce gördüğü bir iz vardı. Kurşun izi. Kolunda ki şekil bozukluğu anında gözüne çarptı. Dokununca doğruluğunu anladı. Kolu çıkmıştı. Kraliçe ve Kral zaten önündeydi. O yüzden yüksek sesle söyleyebilirdi. Dışarıda yağmur şiddetini arttırmış , rüzgar daha kuvvetli esiyordu.

"Annabeth'in kolu maalesef çıkmış. Yaraları kurşun yani silah yaraları Majesteleri. Klasik tedavimiz olan hava yardımı ile kurşunu çıkartacağım. Dikiş atıp yarayı kapatacağım. Ama ondan önce kolunu geri yerine oturtacağım. Sağ bacağına da aynı işlemi uygulayacağım. Ama kafasına cihaz yerleştireceğim. Bildiğiniz gibi Trox 450 kafatasının görüntüsünü dışarıya yansıtıp , sorunları gösteriyor. O yüzden hemen işleme başlıyorum. Sizi dışarıya alsam olur mu? Ya da arkadaşlar size bizim önlüklerimizden getirsinler?'

Kral karısının neredeyse bayılacak halini görünce aklından dışarı çıkmak geçiyordu. Karısının elinden tutup kaldırdı.

"Dışarıda sizden haber bekliyoruz Alice."

Alice kralına selamladı. "Alexis dolaptan cihazı getir. Sizde Annabeth'in vücudunu tutun."

Sürekli gençler element denemelerinde yere düştükleri için çıkık ile çok karşılaşıyordu Alice. Kolunu tuttu ve ani bir manevrayla oynattı. Odada yankılanan ses çıkığın düzeldiğinin habercisiydi. Elini yaranın üstüne getirdi ve yukarıya doğru kaldırdı. Havaya hükmetmesi onu doktor yapabilen en büyük avantajıydı. yukarıya doğru gelen açık kahverengi kurşunu tepsinin üstüne koydu. Yanındaki doktorlar anında açık yaraya müdahale ederken Alice bu sefer bacağında ki kurşun ile ilgilenmeye başladı. İvan'ın başındaki doktorlar mermiyi başarıyla çıkarmışlardı.

Göğüs kafesinde kurşundan dolayı oluşan problem vardı. Kurşun iç organlara az hazar vermişti. Dikiş atıldıktan sonra yarayı sarmaya başlayan doktorlar simyacıya gerekli talimatları verdiler. Simyacılar İvan için hemen bitkilerle işe koyuldular. Yardımcı Alexis dolaptan aldığı cihazı masasıyla birlikte getirdi. Alice bacağında ki işi de bitince yerini diğerlerine bıraktı. Elindeki kanı havluyla temizleyip cihazı Annabeth'in kafasına yerleştirdi. Cihazın düğmesine basıp yansıtıcıyı duvarda ki tahtaya çevirdi. Kafatasının görüntüsü gelince beyaz tahtaya yaklaştı. Sorunlar yeri yükleniyordu.

Kafa tasında çatlak veya kırık görmeyen doktorun yüreğine küçük de olsa su serpilmişti. Dışarıda endişeyle bekleyen Majesteleri ve Kral'a kötü haber vermek istemiyordu diye düşünürken sorunlarda çıkan listeye göz attı. İlk sırada çıkan isim iki adım geri atmasını sağladı. Şuan vücudunda ki hasar iyileşme süresine girecek olsa da çıkan isimi bir daha okudu. Leptur Hipoklaris. Bu sorun sürekli olarak silinen hafızalarda çıkardı. Ve yan etkilerinden biri de bilinen anıları , saniyelik de olsa unutup sonra yeniden hatırlamaktı. Ama tedavisi acı vericiydi. Kullanılan büyüler ve iyileşme süreci... İşte bu sorunu söylemek zor olacaktı.

Annabeth'in başına geçip tekrardan kafa tasını kontrol etti. Elindeki kan zerre umurunda değildi. Cebinde ki ışığı çıkartıp gözüne tuttu. Şu anlık kafatası ile ilgili bir sorun görünmüyordu ama olmayacağı anlamına da gelmiyordu. Doktorların başarıyla devam ettiklerini görünce kapıya ilerledi. Dışarıda duvara yaslanan Kraliçe ve Kral yaklaşan ayak seslerini duyunca ayrıldılar. Kanlı elleriyle dışarı çıkan Alice'i görünce merakla yaklaştılar. Prens ve Prensesler de ayağa kalkıp dikkatle doktorun söyleyeceklerini beklediler. Alice kral ve kraliçesine selam verip konuşmaya başladı.

"Annabeth İvan'a göre daha çok yaralı ve hasarlıydı. Bacağında ki ve kolunda ki kurşunu zararsız bir şekilde hava yoluyla çıkarttım. Şimdi kalan işlemi diğer meslektaşlarım halletmekteler. Kafasındaki kanı zaten gördünüz. Alnında sert aldığı darbeye bağlı olarak yaklaşık üç santime yakın yarık vardı. Temizleyip dikiş atıldı. Kafa tasında problem olup olmadığını kontrol etmek için Trox 450'yi bağladım. Ve birinci çıkan sonuca maalesef çok şaşıracaksınız efendim.'

Kral Edward duydukları karşısında kaşı çatılmıştı. Kraliçe son dediğine yönelik öfkesini içinde tutamamıştı.

"Neymiş çıkan sonuç Alice söyle?"

Eğik olan kafasını kaldırıp Kraliçesine odaklandı. Tutuğu nefesi bırakıp söyledi. "Leptur Hipoklaris. Bildiğiniz gibi sürekli hafızanın sürekli silinmesiyle ortaya çıkan kısa süreli hafıza kaybı."

Kral duyduğu şeyle dona kalırken , Kraliçe Elenor duydukları ve gördüklerine dayanamayıp büyük bir üzüntüye dalmıştı. Görüşü bulanıklaşırken artık ayakları onu tutmuyordu. Kral yanındaki bedenin kendisine doğru eğildiğini görünce karısına doğru hamlede bulundu. Yere düşmeden tutup kucağına aldı. Kraliçe Elenor duyduklarını kaldıramamış bayılmıştı. İçeriden yükselen sesle hepsi kapıya döndü. Dışarıya yardımcı Alexis kendini attı.

"Hastayı kaybediyoruz hemen gelmeniz lazım!"

Herkes ne olduğunu anlamamışken, doktor Alice içeriye koşup kapıyı kapattı.

●○●

Y/N:

Uzun bekleyişiniz için öncelikle herkese teşekkür ederim!😇 Bölümün uzunluğu umarım herkesi mutlu etmiştir.

Bu bölümde de Annabeth Bertilda'nın neden bildiklerini kısa süreli de olsa unuttuğunu öğrendik. Birçok kişi bana bu soruyu sormadı bile. Dikkatinizi çekmemesi beni çok şaşırtmıştı. Tek bir okuyucum bana neden Bertilda'nın bildiklerini neden unuttuğunu sordu. Küçük ayrıntılar büyük sonuçlara yol açabilir... Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bölüm hakkında yorum yapıp ve oylarınızla bana destek vermeyi unutmayın.  ❤❤❤

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top