Bölüm-42
Prisoner, Miley Cyrus
Plastic Hearts, Miley Cyrus
Güneşli.
●○●
BÖLÜM - 42
Elinde koyu gri renginde plakla yaklaşıyordu. Elinden alıp öne çevirdim. Boş? "Plak?"
"Christian'ın aldığı plak. Dinle bakalım. Senden plakların parasını almayacağım. O yüzden eline sepet alıp seçmeye başlasan iyi edersin. Bende bu sırada en sevdiğin grubun plağını getireyim."
İvan karşıda duran sepetlerden büyük boyunu çıkartıp koluna asıp elimde ki plağı içine koydu. "En sevdiğin grup kim ki?" Raflara bakmaya devam ettim.
"Tam olarak belli bir sevdiğim grup yok. Bahsettiği grubun adı Metallica. Ama şunu itiraf edebilirim. Dünyanın en iyi rock gruplarından biri."
Plakların arasında altın gibi parlayan albümü alıp İvan'a döndüm. "İşte bu plak en sevdiğim sanatçıya ait."
Altın renginde büyük harflerle yazan LANA DEL REY yazısına hayran hayran baktığıma eminim. Elimden alınmasıyla gözlerimi devirdim. Sepetin içine atmasıyla koluna sıkı bir yumruk attım. Kolunu ovuştururken sinirle mırıldandım.
"Attığın plak, ikinci stüdyo basımı tamam mı. Azcık sevgi göstersen beyin nöronların mı akar?"
Dudağını büzüp plağı sever gibi elini üstünde gezdirmeye başladı. İşin gücün oyun zaten! Aklıma gelen önemli soruyla durdum. İvan'da hızını alamayıp bana çarpınca sendelemeden edemedim. Önemsemeden arkamı döndüm. Endişem gözlerimden anlaşılıyordur ki bu halim onu da korkuttu. "Ne oldu?"
"Sana saçma olarak gelebilir ama pikap Harmony'de var mı? Yani bizim dünyamızda pikap var mı? Demek ist-" Panikle açıklamaya devam ederken elini kaldırdı.
"Hey, hey! Elena'nın babasının müzik dükkânı olduğunu unuttun her halde? Ayrıca pikap bizde de var. Dünyada pikap derken biz prijop diye söylüyoruz. Bu kadar endişelenmene gerek yoktu."
Başımı geriye atıp rahatlıkla nefes aldım. "O zaman rahatlıkla plak alışverişime devam edebilirim." Raflarda ki beğendiğim iki plağı da sepete koyup kasada durdum. "Antonio?"
"Geliyorum!" Elinde ki plağı öne atılıp aldım. Canım plağım... Sepetin içinde ki plakları masanın üzerine koyan İvan'a gülümsedim. Elimdeki plağı da üstlerine bıraktım. "Neden bu kadar geciktin ki?"
"Metallica'nın bu albümünden elimde sadece bir tane kalmıştı küçük hanım. Malum konu rock olunca mekânı sömürüyorlar. Belki bir gün gelirsin diye saklamıştım." Plakları özel poşetinin içine yerleştirirken gülmeye başladı. "Bu kadar az almana şaşırdım." ''Bedava alıyorum diye az aldım dostum. Ama çok istiyorsan tüm dükkânı alabilirim?"
"Sonrada Veronica'da beni öldürsün değil mi? Bana acıdığın için teşekkür ederim." Bende gülerek elimi cam masaya yasladım. "Veronica'nın gazabından bende korkuyorum Antonio! Ona kesinlikle selamımı söyle."
"Söylerim. Bir daha ne zaman gelirsin?" Bu sorunun cevabı nasıl olabilir ki? Sevgili Kral olan babam ne zaman canı isterse mi? İvan olayı devir almıştı sanırım.
"Aslında biz okuldan kaçtık Bay Antonio. Okuduğumuz okul çok katı kurallı. Ve çıkmamız yasak. Aynı zamanda okulun yatakhanesinde kalıyoruz. Annabeth artık çok bunalmıştı. Sizi ve ailesini görmenin daha iyi olacağını düşündük. Bizde plan yapıp kaçtık. O yüzden bir daha ne zaman ziyarete gelebilir bilemeyiz."
Oha! Bu kadar kısa zamanda nasıl bu kadar yalan sıralayabildi? İvan'a yandan bakış atıp Antonio'ya baktım. "Dediği gibi okuldan kaçmak zorunda kaldım. Her şeyi zaman gösterecek. Ama sana söz ilk fırsatta tekrar yanına geleceğimden emin olabilirsin. Biliyorsun tek dostum sensin..."
Onaylamayan sesler çıkartınca şaşkın şekilde yeniden ona döndüm. Yanımda duran İvan'ı işaret etti. "Bu kervana artık yeni birisi daha katılmış gibi?" Sesinde ki alaycılığı sezen İvan'ın savunma mekanizması yine maydanoz gibi atladı.
"Tek arkadaşı ben değilim Bay Antonio. Benimle birlikte üç erkek, dört tane de kız arkadaşı var."
Antonio dikkatini verdiği anahtardan gözlerini bana çevirdi. Tam da tahmin ettiğim gibi. Gözlerinden ne kadar meraklandığı ve şüphelendiği belliydi. Salak İvan zorla kendine hakaret ettirmeyi başarıyor yani! Bir seferde açıklama yapmasan ne olur hani? Adam seni sanki dövecek, babama şikâyet edecek...
"Benim küçüğümün arkadaşları mı var? Gerçekten Annabeth arkadaş edin mi?" Yine gerzek ağzını tutamayıp benden önce soruya soruyla cevap verdi. "Neden arkadaşı olmasın ki?" Antonio gözlerini kısıp İvan'a odaklandı.
"Onu gerçekten de tanıyor musun yoksa tanıdığını mı sanıyorsun?" Bak buraya gelirken düşünmediğim bir konu tartışmasıydı.
"Her neyse, İvan bunları benim için arabaya koyar mısın?" Elimdeki poşeti ve anahtarı uzattım. Elimdekileri alıp sert adımlarla dükkândan çıkarken üstünden ki bakışlarımın yönü Antonio oldu. "Onlarla tam olarak konuşmuyorsun değil mi?" Doğru ama değil. Hayır değil!
"Onlara güveniyorum. Her ne kadar kendimi onlara tam olarak anlatmasam da, değer veriyorum Antonio. Sadece, bu tozu birikmiş ve eskimiş sayfaları tekrardan aydınlığa çıkarıp hatırlamak istemiyorum. Hatırlarsam eğer tekrardan ruhsuz halime geri döneceğimden korkuyorum."
Dişleri gözükecek kadar ışıl ışıl gülümsemesine karşılık bende gülümsedim. "Her karanlığın sonunda, seni bekleyen bir aydınlığın olduğunu söylemiştim evlat." Yüzümden gülümsememin silindiğini fark eden Antonio merakla aklımdaki soruyu bekledi.
"Ya aydınlıkta ki karanlık?" Masanın yanından ayrılıp karşıma geçti.
"Bu dünyada Annabeth; sen yaşadığın sürece kötülük yapmak isteyen insanlar karşına elbet çıkacak, ama asla unutma ki iyilik yapmak isteyenlerde çıkacak. İnsanların kalbi geceyle gündüz gibidir. Birinin ki aydınlık, diğerininki karanlık. Kötülüklerin olduğunu düşünüp kendini üzme. Aydınlık için bir parça karanlık da gerekli. İnternette gezinirken rastgele bir Türkün sözünü okumuştum. Şöyle diyor; Işığı önüne al yürü gölgen ister gelsin, ister gelmesin. Sende yanındakileri al ve korkusuzca ilerle. Karanlık seni hiç bir zaman endişelendirmesin."
Omuzlarımdan tutup sıktı. "Sakın eski karamsar seni dışarı çıkarma! Bu sefer seni önemseyenlerin olduğunu da unutma. Arkadaşın bekliyor hadi git. Ve sakın bir daha okuldan kaçma!"
"Seni özleyeceğim Antonio."
"Bende evlat." El sallayıp kapıya doğru ilerledim. Açıp geriye doğru bıraktım. Kapıya yaslanan İvan ben yaklaşınca kapıyı açıp oturdu. Bende açıp oturdum. Emniyet kemerimi takıp anahtarı yerleştirdim. Start tuşuna basıp arabayı çalıştırdım. Camları yarıya kadar indirdim. "Nereye gitmek istersin?"
Sorduğum soruyla bana kısa süreli bakıp önüne döndü. "Eğlenmek istemiyorsan, sessiz bir yerde oturup kahve içmek beni mutlu eder." Yine de bu salakla aynı zevklere sahip olmamız, onun kendi çabasıyla oluşturduğu çerçeveden düşmesine sebep oldu.
"Dediğin gibi sessizlik ve huzuru, eğlenceye tercih ederim. İlk olarak kahvelerimizi alalım. Sonra da seni sahile götüreyim?'
"Harika fikir." Sol kavşağa girip sinyali indirdim. "Kahve almaya gidene kadar bana teyzemi ve kuzenlerimi anlatır mısın?"
"Tabi." Yolları kaçırmamak için navigasyonu ayarladım. Sağa girip sinyali kapattım.
"Teyzenin adı Leydi Lana. Kendileri Su Krallığında yaşıyorlar. Su Kralının kardeşi Prens Reginald ile evli. Biri erkek, ikisi kız yani üç kuzenin var. Leydi Lana canı istediğinde ziyaret ziyaret etmektedir. Kız kardeşi yani Majestelerine çok bağlıdır. En büyük kuzeniniz on yaşında ki Leydi Milena. Çok güzel ve bir o kadar da zekidir. Ortanca olan sekiz yaşına ki Leydi Riley. Ablası ile aynı fiziksel özelliğe sahipler. Sarı saçları ve ela gözleri var. Kendisini daha bu yaşta kitaplarla boğuyor. En küçükleri de Lord Kaleb beş yaşında. Yerinde duramaz, çok haylaz. Teyzen Leydi Lana; Su krallığının Kraliçesi Lydia'dan sonra tanılan ve söylenen en güzel kadın olarak bilinir."
Sonucunda tek bir şeye takıldım. "Ne yani üç kuzenim var ama hiç biri bana benzemiyor mu?" Kafenin önünde arabayı durdurup emniyet kemerimi açtım.
"Leydi Milena sana çok benziyor. Yüz hatlarınız konusunda." Arabanın kapısını açtım. O da emniyet kemerini çıkartırken durdurdum.
"Sen kal ben alıp geliyorum."
Kapıyı kapatıp kaldırıma çıktım. Kafeye girip karşıda ki masanın önünde durdum. Arkadan gülümseyerek iki kız yaklaşıyordu. Tabi mutluluğum, bunların sınıfımda ki yalakalar olduğunu anlayana kadardı. Dasy ve Tanya. Daisy, Tanya'ya göre daha uzun boylu, daha bakımlı kızdı. Tanya ise 1,65 boylarında, Daisy'e benzemeye çalışan kukladan başka bir şey değildi. Ayrıca eski garsonlar nerede? Bela çekiyorum arkadaşım ya! Karşıma geçip tabletin ayarlamalarını yapmaya başladılar.
●○●
Evet bu bölümümüzde burada bitiyor. Diğer bölüm, İvan'la Annabeth'i shipleyenler adına söylüyorum. Feels geçireceğiniz bir sahne bence sizi bekliyor! Gerçekleşmese de bence ship adları belirlemeliyiz. Bende zaten birisiyle olan adı belli. Ama siz o karakterle 2 Kitabımızda tanışacaksınız! Matt ile Annabeth , İvan ile Annabeth sevenler! Ad belirleyip bu paragrafın altına yazın. Oy verip , bölüm hakkında ki görüşlerinizi yazmayı unutmayın! Diğer bölümde görüşürüz... :)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top