Bölüm-39

Somebody Else, The 1975

Sunsetz, Cigarettes After Sex

Kimse seni benden alamaz.

●○●

BÖLÜM - 39

Salona yakın olan misafir odasına yavaş adımlarda ilerledik. Kapının önünde durup konuşmaları dinlemeye başladık. İçeride dört tane adam gözüküyordu. Kırılma sesi gelince ikimizde sessiz kaldık.

"Kızın buraya daha önce gelmediğini nereden bilelim?" Ne yani konu ben miyim? Burun çekme seslerinin üvey annemden geldiğine adım kadar eminim. Siz de kimsiniz? Az önce konuşan adam yeniden konuştu. "Sarah' ya doğruluk iksirini enjekte edin!"

"Hayır! Sarah'ya dokunmayın! Bana enjekte edin!" Üvey babam yani James'in itirazı beni gülümsetti. Bu durumda nasıl gülümseyebiliyorum? Hala karısına laf geçirtmiyor. Kahkaha sesleri tüm evi sarıyordu.

"James , altı üstü doğruluk iksiri enjekte edeceğiz.. Kahraman koca rolünü oynamana gerek yok. Sadece sorularımızın yanıtını alıp geri gideceğiz. Tabi, bir daha ki ziyaretimiz ne zaman olur bilemem. Bakmışsın akşam yeniden gelmişim ya da yarın sabah kahvaltı da size eşlik etmek için gelmişim. Kont Oren, kobrayı istiyor. Ve biz onu bulana kadar rahat durmayacağından emin olabilirsin. Zaten yalan söylerse olacak en kötü ihtimal kendi kanında boğulması. Şimdi söyle bakalım..."

Kendi kanında boğulmak mı? Bu iksirler nasıl etkiler yapıyor böyle. Kesinlikle yapacağım son şey büyücü ile kavga etmek. "Sarah senin gerçek adın mı?"

"Dünyada kullandığım isim." Alkış sesleri yükselince tüylerim diken diken oldu. Ne demek dünyada ki ismim?

"Güzel... Şimdi sorduğum sorulara evet hayır şeklinde yanıtlar vereceksin. Kobra götürüldükten sonra hiç sizi ziyarete geldi mi? Hiç gördün mü?"

"Hayır."

"Onu özlüyor musun Sarah"

"Evet." Aralarında beş dakikalık bakışma geçtikten sonra sandalyeyi Sarah' nın karşısına koyup oturdu. "Bana Kobranın zayıf noktasını söyle." Tamamen soru cevap ilerliyorlar. "Annabeth her zaman soğuk bir çocuk oldu. Arkadaşlara hiç ihtiyaç duymadı. Onun zayıf noktası yok!"

"O zaman şimdilik görüşürüz Amber. (Sarah'nın gerçek adı.)"

Gerçekten bu evde ne doğru? Arkaya doğru küçük adımlarla geriledim. Elimle işaret verip dolabın yanına kadar geriye doğru kırılan vazo ile durdum. Otomatik kapanan gözlerimi açıp sesin kaynağını aradım. İvan'ın yanında on birinci yaş günümde anneme zorla aldırdığım, saat fuarında ki vazoyu görünce gözlerim doldu. Adım sesleri duyunca ayağa kalkıp dolabın yanında ki boş alana girdim. İvan da gelip yanımda önümde durdu. Adım sesleri gittikçe yaklaşırken tek yapabildiğim nefesimi tutmak oldu. Bu da ne kadar işe yarayacaksa!

"Lanet olsun!"

Adım sesleri koridorda yankılanırken gözlerimi bana dönük olan İvan'ın gözüne çıkarttım. Yüzü garip haller alınca kaşlarımı kaldırıp yüzüne bakmaya devam ettim. Hayır! Şimdi değil! Elimle burnunu sıkıp diğeriyle de ağzını kapattım. Kökten çözüm... Ellerini bileklerime çıkarıp sıkmaya başlayınca bende burnunu sıkmaya başladım. Kafamı *hayır* anlamında bir sağa bir sola salladım. Üzgünüm canım ama kim olduklarını bilmediğim adamlara senin yüzünden yakalanmak istemiyorum.

"Komutanım, burada kırık vazo var!"

Bir kaç adımlar da eklenince gerilmem yüzünden gittikçe kızaran İvan'ın yüzüne bakmamaya özen gösterdim. Az daha dayan... Biraz daha geri gelip duvara yapıştım. Bu günleri de mi görecektim?

"Cam açık mı kontrol et!"

Perdenin sıyrılma sesiyle ellerimi kırmızı dan mora dönmüş olan İvan'ın ağzından çektim. O sessizce nefes alıp verirken bende camın yansımasından adamların yüzünü görmeye çalışıyordum. Ama nafile... Çocuğun cüssesi tüm görüş alanımı kaplıyor yahu! Dudakları bükülünce tekrardan sağ elimi ağzına bastırdım. Parmağımda ki acıyla hızla elimi çektim. Serçe parmağımda ki diş izine bakıp kafamı salağa çevirdim. Ağzına vurup iki parmağımın arasına aldığım dudaklarını sıkmaya başladım. Acıdan gözleri dolarken omuz silktim. Şuan çektiği acı beni ilgilendiriyor mu? Hayır. Onu parmağımı ısırmadan önce düşünecekti.

"Balkonun camı açık komutanım!"

"Kapat o zaman Sımon! Benim mi söylemem gerekiyor? Beyinin var, azıcık kullan ya! Yüksek ihtimalle rüzgârdan dolayı düşmüştür." Buranın camı açık mıymış? Camın kapanmasından sonra adım sesleri yeniden uzaklaşınca elimi ağzından çektim. Yüzü yeniden buruştu. Kısık sesle fısıldadı.

"Özür dilerim." Serçe parmağımı yeniden ovaladıktan sonra benden cevap bekleyen İvan'a baktım.

"Sorun değil ama yakalansaydık işte o zaman büyük bir problem olurdu. Ayrıca, seni affetmiş olmam ısırığın hesabını sormayacağım anlamına gelmiyor." Gözleri arkamda ki duvara sabitlenmiş dururken bir anda titremesiyle korkup geri adımladım. Kafamı duvara çarpmamla elimi başımın arkasına götürdüm.

"Bir an Kralımızın gitmeden önce ''Dikkatli Olun!'' ikazı geldi. Sensiz krallığa gittiğimi düşünüce verecekleri tepki tüylerimi diken diken etti." Dış kapının kapanma sesiyle omuzlarından geriye doğru itekledim. "Seneye çıkarsın dimi?"

Dolabın arasından çıktıktan sonra rahatlığın verdiği güzel hisle derin nefes alıp arkasından çıktım. Demek üvey annemin adı Sarah değil. Bu adamlar beni istediğine göre tahminen kimin adamları olduğu belli. Sarah'yı tanıdıklarına göre o da mı Tut'a çalışıyor?

"İçeriye girmek istiyor musun? Yoksa pencereden inelim mi?" Konuşma sırasında omzumda ki elini indirip ileri adımladım.

"Gidelim ve bazı şeyleri öğrenelim."

Salona yaklaştıkça artan ve yükselen hıçkırık sesleri merakımı arttırmaktan ziyade onlara olan özlemimi ortaya çıkartıyordu. Kapıdan girince yerde duvara yaslı olarak ağlayan üvey anne ve babamı görmeyi tahmin ediyordum. Ayak seslerimiz salonda duyulurken kafalarını kaldırmadılar. Sanki onu avlamasını bekleyen ceylan gibiydiler. Gözlerini açınca beni gören üvey annem Sarah ya da Amber ayağa kalkıp paytak ve salına salına karşıma gelip durdu. Arkasında ki üvey babama seslendi.

"James ben iksirden dolayı halüsinasyon mu görüyorum yoksa Annabeth burada mı?" Üvey babam da kafasını kaldırınca hızla ayağa kalktı. Kollarını açıp sarılacak iken geriye çekildim. Gözlerinin içine baktım. "Cevaplar istiyorum!" Sarah yanında ki koltuğa oturup başını ellerinin arasına aldı. Şakaklarına masaj yaparken fısıldadı.

"Ne kadar zamandır buradasınız? Ne kadar konuşmayı duydunuz? Ayrıca arkanda ki genç de kim?" Arkamı dönme tenezzülünde bulunmadan karşısında ki koltuğa ilerlerken Amber'a yaklaştı.

"Dostum. Ondan saklamama gerek yok. Aynı zamanda en başından beri buradayız." Aldığı nefesler hızlanınca kafasını kaldırıp koltukta geriye yaslandı. "Hikâyeyi ya da hikâyemizi anlatacağım. Lakin bunları arkadaşının duymasını istiyor musun?" Ah!

"İvan burayı bilmiyor. Başka odaya göndersek bile sesimizi duyabilir. Dışarıya da göndermem. Yanımda oturup anlattıklarını o da dinleyecek. İvan hakkında daha fazla yorum istemiyorum."

Sanki bu asi, ona karşı çıkmamı özlemiş gibi gülümsedi.

"Peki, aslında biz James ile evli değiliz. Çocukluk hatta bebeklikten beri arkadaşız. Benim tam adım Amber Sarah Fitty. Onun da James Miguel Anderson. Bizim hikâyemiz şöyle başladı. Ailelerimiz çok sıkı dostlarmış. Altı kişilik can ciğer bir gruplarmış. Yani annem, babam, James'in annesi ile babası, Isael teyze ve Yekra teyze. Bizimkiler zamanla âşık olup evlenmişler. Tabi bu sırada bunlar Karanlık Krallıkta, Kral Stephan zamanında yaşanıyor. Bu arada Kral Stephan Tut'un babası. Babam o zamanlarda krallığın meclis başkanıydı. Hainlik ile suçlanıp ölüm cezası alana kadar. Kral Tut'un acımasızlığı babasından geçmiş diyebiliriz. Babam suçsuz yere hüküm alınca James'in babasını da tahkik altına aldılar. (Tahkik=Soruşturma) Babası yani Kont Seth'in de tahkik sonunda suçu bulundu. Gizlice paralel evren yolculukları yapıyormuş. Kont Seth'inde cezası aynı olunca annelerimiz Kral Stephan'a karşı çıktılar. 

İkisine de ne olduğunu bilmiyoruz. Tahttan indirilmeden önce bize bir seçenek sunmuştu. Ya Krallığınız için çalışın ya da ailenizin yaşadığı hayatı yani ölümü tadın dedi. Biz de haliyle yaşamayı seçtik. İlerleyen zamanlarda Kral Stephan tahtan indirildi. Ortanca oğlu Prens Abraham Tut tarafından. Sizin bildiğiniz şimdi ki adıyla Kral Tut, benim bildiğim adıyla Prens Abraham ona en büyük tehdit olan ağabeyi Veliaht Prens Jordan'ı öldürdü. Ve babası Kral Stephan'a suikast düzenleyip tahttan indirip yerine geçti. Annesi Kraliçe Mary ve küçük kız kardeşi Prenses Abigail'i de krallıkta ki özel sarayda yaşatıyor. Tabi yaşadıklarını biliyoruz. Nedeni ise saraydan dışarı çıkmalarının yasak olması. Kral Tut' da seni kaçırdığı zaman bize verip buraya yani dünyaya yolladı. Anlayacağın biz çocukluktan beri arkadaşız. Aynı hayatı yaşıyoruz. Aynı yemeği yedik ve yiyoruz. Her şeyi beraber yaptık. Her neyse bizi dünyaya gönderdikten sonra baygın bir haldeydin. Senin başındayken büyücü getirdiler. Daha önce o adamı hiç görmemiştim. Çok profesyonel gözüküyordu. O yüzden Büyücü Krallığına mensup olabilir. Sana zihin yani anılarını gizleyecek büyü yaptılar. Vücudunda ki yaralar, morlukların hepsini geçirdiler. Kıyafetlerini değiştirdik. Ve seni koltuğa yatırdılar. İşte o gün başladı. Ama şöyle bir sorun vardı. Biz senin kim olduğunu bilmiyorduk. Senden bahsederken sürekli kobra diye bahsediyorlardı. Seni gerçekten ailemizden birisin gibi sevdik Annabeth. Ailemizin veremediği sevgiyi, mahrum kaldığımız sevgiyi sana yaşatmak için elimizden geleni yaptık."

Anlatırken nasıl bir duygu içerisinde olduğumu anlayamadım... Ne hissetmem gerekiyor?       

●○●

Y/N:

Yeniden merhaba! Bu bölüm gelen mesajları biraz da olsa azaltmak içindi... Kitap arası devam ediyor. Muhtemelen daha 3 haftam var. Bölümü oy verip & yorum yapmayı unutmayın. Görüşürüz. :)






Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top