Bölüm-3

Good Enough, Iveen

Bad Man Sam, Melody Mortal

Bazı insanlar yağmuru hissеdеr, bazıları isе sadеcе ıslanır.

●○●

BÖLÜM - 3

Açıkçası bu kadar güzel bir yer beklemiyordum. Her yer çiçeklerle dolu. Kenarları çakıl taşları ile düzenlenmiş siyah bir asfalt... Sanki özel mülke giriş yapıyoruz gibi. İlerdeki kocaman demir kapıya ilerleyene kadar asker sayıları biraz daha artıyordu sanki. Arabanın camını açıp, muhafızlara baş selamı yaptı.

''Neden senin de önünde eğildiler? '' Arabanın camını geri kapattı.

"Kral ve Kraliçeden sonra en yetkili kişi benim. Hem ordudan da ben sorumluyum. Burada da ünvan sınıflandırılması mevcut." Burası güzel... Etrafa bakınırken yine ona döndüm. "Anladım. Peki, arabam ne olacak?"

Gülerek direksiyonu pat patladı. "Onu kendi özel bagajıma koyacağım. Burada araba kullanılmaz, ata binilir."

Ağzımdan değişik sesler çıkartınca kahkaha attı. Atları severim. Kim sevmez ki? "Havalı..." İleride duran at arabalarının önünde durduk. "Hadi, seni şu at arabalarına bindirip okula gönderelim. Davıd, sen benle gel kızlar sizde Annabeth'e yardımcı olun."

Omuzlarını dikleştirdi. Kafa salladı. "Tamam, merak etmeyin Annabeth bizimle güvende."

Aynadan diğerlerine baktı. "Daha sonra görüşürüz kızlar. Ama dünyada olan, dünyada kalsın. Ayrıca Annabeth, çok fazla kalabalık genç ortamında sadece yakınımda iken adım ile hitap et. Yoksa ayrıcalığın olduğunu düşünürler. Fazla dikkat çekmemen gerek. Yeteri kadar dikkatler üzerinde olacak o yüzden dikkatli ol. Hadi David!"

Arabadan bavullarımı indirip geri çekildik. "Hadi daha seni bizim kızlar tanıştıracağım hızlan biraz!" Daha yandım. Gelir gelmez dakika bir, gol bir. "Bizim kızlar dediğin kaç kişi Lauren?" Sadece, güldü. Hayır, bu güzel bir şeye işaret değil. Yeni insanları sevmiyorum. "Gidince görürsün."

Birbirinden farksız olan ikiliden diğerine döndüm. İfade bile aynı ya!

"Bari sen cevap ver?" Lauren'e bakıp göz kırptı. "Gidince görürsün." Kahkaha atmaya başladıklarında göz devirip elimdeki bavulu sıktım. Sakin ol, problem yok. Eğleniyorlar sadece. At arabalarından en yakınındakine ilerledim. Bavulumu adama vermemle arka koltuğun altına koydu. Eh, oraya bende koyardım bilsem. İçeri binerken koltuğun altına bakmayı tabi ihmal etmedim. Burası küçücük? Nasıl sığdı o kocaman bavul? Kızlar bu hareketime gülerlerken tek bacağımın üstünde durdum. 

"Adam bavulumu oraya nasıl koydu? Elena?" Bu konuda bana hak veren bakışlar atması keyfimi azda olsa yerine getiriyordu. 

"Büyüyü okula gidince anlatırız. Şimdilik buranın yani dışarının keyfini çıkart. Çünkü bizim gibi yatılı kalan öğrencilere dışarı çıkmaya sadece cumartesi günü izin veriyorlar."

Aklımda ki soruları sormanın tam sırası. Kesinlikle. "Peki, beni nasıl buldunuz?" 

İnsan etrafta ki yeşilliklerden gözünü ayıramıyordu gerçekten. Sanki kokusu beni bir ayrı çekiyordu. "Bunu konuyu Müdire Sandra ile konuşabilirsin seni o buldu."

Bazen kendini anın akışına bırakmalısın. Belki de şimdi üstelememe zamanı. Konuşmamız biterken yolculuğumuz da bitmişti. At arabası, kocaman bir okulun önünde durdu. Durmanın etkisiyle hafif sarsılırken, cama tutundum. Camdan gözüken yansımaya bakarken gülümsemeden edemedim. İnanılmaz. Buraya gelipde kendini Harry Potter'da hissetmeyen var mıdır? Okul duvarlarının beyaz ve sarı işlemeleri vardı. Ama asıl olay okul surları içerisin de bulunan sarayın okuldan en az beş kat büyüklüğünde olması. Büyüleyici...

Bekle. Bu sarayı daha önce görmüştüm! Aslında her gün rüyamda görüyorum. Bu tesadüf olabilir miydi ki? Bu konu hakkında acaba kimle konuşabilirim? Elena'nın omzuma dokunmasıyla olduğu tarafa baktım. Belli ki bir şey sormuş.

"Pardon dalmışım." Omzuma vurup, göz kırptı. "Belli hadi içeri girelim." Hiçbir insan yok? 

"Okul başladı mı?"  Bavulu taşırken zorlandığı belli olurken, sorularımla onu boğduğum gerçeği nedense mutlu olmamı sağladı. Sevdim kızları. Uğraşmakta zevkli olacak gibi. Lauren olumsuz yönde kafa sallayıp dilini çıkardı. Bavullar onun için ağır bile değillerdi ki dimi... Büyü. 

"Hayır, açılmasına beş gün var." O zaman kızlar tam olarak nerede yaşıyor acaba?  "Siz ne zaman geldiniz?"

Gittikçe zorlandığı için durup burun kemiğini sıktı. Sanki bir şeyi düşünüyordu. Ardından hemen gülümsedi.

"Karizmamı çizdiremem o yüzden istediğini vermeyeceğim. Her neyse tatlım, bizim ailelerimiz burada yaşıyor. Demek istediğim biz senin gibi farklı bir dünya da yaşamıyoruz. Aslına bakarsan hayatımda ilk defa senden dolayı dünyaya geldim. Orası hakkında sadece kitaplardan çok az şeyler biliyordum. Okulda ki tek dünyalı sensin desem yanlış bir terim olmaz. Geçen gün Müdire Sandra büyü çerçevesinde sana rastlamış. Çok güçlü bir auroran var. Buda neden senin peşinde olduklarının ihtimalleri arasında olabilir."

Yanımızda tüm ihtişamıyla göz parlatan sarayı işaret ettim. Sevmesem de öğrenmem lazım. "Anladım peki sarayın burada ne işi var? Yani genelde izlediğim filmlerde merkez de falan olurlar? Neden okulu buraya yaptırmışlar?"

Gururlandığı bir konu yüz ifadesinden belli. "Çünkü sarayın korunmasında muhafızlar kadar bizde sorumluyuz. Saldırı olursa Kral Edward ve Kraliçe Elenor'u güçlerimizle korumalıyız."

Ne? Her şeye tamamda, o kadar da olmaz... "Kraliçe Elenor mu?" Kafasını sallayarak bavulu tekrar eline aldı. "Evet. Kraliçe Elenor." Gerçek. Gerçekten gördüklerim gerçek mi? 

"Neyse hadi girelim içeri artık." Bu durum daha ne kadar garip bir hal alabilir? Her gün kâbusum olan sarayı görüyorum. Sonra o, Kraliçe Elenor. Bu konu hakkında Aaron ile konuşabilirim. Tabi biraz daha güvenmem lazım. Onları tanımam gerekiyor. Okulun içine girince Elena ve Lauren'i arkalarından takip ediyordum. Büyük tahta bir kapının önünde durduklarında arkalarında durdum. Elena kapıyı iki kez vurunca içeriden *Gir* sesiyle kapıyı açtılar. Elena bavulu almadan hemen yerden alıp içeri girdim. Tam bir şey diyecek iken karşımda otuz beş veya otuz sekiz yaşlarında güzel bir bayanın durmasıyla gülümseyerek yanıma geçtiler. Bayan, samimi tavırla elini uzattı. "Merhaba Annabeth. Ben Müdire Sandra Starks. Lütfen otur."

"Size bir soru sorabilir miyim?" Küçük bir kahkahayla ellerini masada birleştirdi. "Tabi ki sorabilirsin." Vücut hareketlerinden samimi olduğu belliydi.

"Nasıl bu kadar gençken müdire olabilirsiniz?" Burada kurallarda mı farklıydı? Gülerek elini havada salladı. Yanakları bile şimdiden kızarmıştı.

"İlk önce çokta genç değilim. Görünüşe bakmamalısın genç bayan. Hem övünmek gibi olmasın biraz fazla zekiyim ve kraliyet ailesinin de isteği bu yöndeydi. Malum burası büyük bir o kadar da önemli okul. Güvendikleri biri olması iyi olurdu. Ayrıca siz kızlar Annabeth sizin odada kalacak son kişi. Yani oda arkadaşınıza iyi bakın."

En azından başkaları değil. Üstesinden gelebilirim. "Anladım. Güçlerimi nasıl öğreneceğiz peki efendim?" Çekmeceden bir küre alıp masanın üzerine bıraktı.

"Normalde seni Bilge Schmeichele göndermem lazım ama şu an burada değil. Şimdi iki elini de kükreye koyup zihnini boşaltmanı istiyorum. Farklı bir şey düşünme. İlk sana saçma gelecek biliyorum ama sadece elementleri düşünmeni istiyorum. Zaten küre bize istediğimizi gösterecektir."

Masanın önünde durup, ellerimi küreye yerleştirdim. Gözlerimi kapatırken, Müdire Elena ve Lauren den kibarca kapıda beklemelerini istemesiyle gözlerimi de kapattım. Düşünelim bakalım. Ateşin ve suyun bacaklarımı sardığını, havanın saçlarımı savurup uçurmasını ve toprağın kolumu sarmasını düşündüm. Toprak kokusunu... Havanın hissini... İçimde ki bu his? Gözlerimi aralayıp gelen titremeyle hafif sirkelendim. Küreye bakamayacağım. Bakabilirim. Dört simge de birbirinden ayrı şekilde süzülürken, Müdire Sandra bir bana bir de küreye bakıyordu. İki dakika boyunca konuşmadık. Sadece küre, ben ve o vardık.

"Çok gençsin kızım. Böyle bir şey mümkün mü?" Aklımda ki düşünceleri azaltmak için tam sağında diz çöktüm. "Ney mümkün mü Müdire Sandra? Daha önce dördüne de sahip olan öğrenciniz olmadı mı?"

Başını iki yana salladı. İlkler beni bulmak zorunda mıydı?

"Hayır. Yüzyıllardır kimse dört elemente sahip olmadı. Sen elementasın, Annabeth. Olduğun şeyin adı bu. Ve bu da senin neden peşinde Tut'un olduğunu açıklıyor. Şu an için sadece güvendiğin kişilere söyle. Bu durum zaten yakında herkese şok etkisi yaratacak. Sana düzenlenen saldırıdan dolayı ordudan biri gelmiştir. Kim geldi?"

Adı Aaron ve komutandı. Böyle söylersem neden tanımasın. "Komutan Aaron." Bana bakmadı bile. "Aaron ile konuşunca sana bilgi vereceğim. Ders programını ben yollatırım. Şimdi gidebilirsin."

Koltuktan kalkıp kısaca küreye ve ona baktım. Ellerini başına koymuş sadece karşıdaki duvara bakıyordu. "Teşekkür ederim, Müdire Sandra."

Odadan çıkıp kapıyı kapattım. Kızlar hemen yanıma koşuşturdu. Benden daha heyecanlılardı. "Hangi element?" Öğrenip öğrenmemesi ne fark edecekti ki? Sonuçta oda arkadaşlarımdı.

"Odaya gidince söylerim. Bu arada, odamızda ki kızlar iyi mi?"

Bu söylediğime ikisi de gülmeye başladılar. Yine komik olan ne? Laurenyanıma yaklaşıp kolunu omzuma attı. "Evet, bizim gruptalar ve emin ol bayılacaksın onlara.  Odadaki herkes kız yani sen, ben,Elena, Jennifer ve Lena. Hadi geç bile kaldık. Odaya gidip seni kemik kadro ile tanıştıralım."  

●○●

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim.

 Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top