Bölüm-27


Sold, Lana Lubany

House Of Memories, Panic! At The Disco

Senin hayalin olabilirdim, bir gün.

●○●

BÖLÜM - 26

Sesler gittikçe boğuklaşmaya başladı. Sanki kulaklarıma boğuk sesler gönderiliyormuş gibi. Kollarımda git gide alevlenen ateş ile zihnimin kapıları ardına kadar yeniden açıldı. Ne yapıyorum ben? Ani gelen dürtü ile arkaya baktım. Daha demin yanından geçtiğim muhafız şimdi bana korkuyla bakıyordu. Babam önüme geçip omzumu sıkıca tuttu. Yanımızda ki muhafıza kısaca bakıp elini salladı. "Dışarıda bekle!"

O arkasını dönüp kapıdan çıkarken ayaklanmıştım ki Aaron önüme geçti.

"Sakin ol ufaklık."

Beni neden yere düşürüyor ki! Öfkeyle gözlerine bakıp, kendimi kontrol edemedim. Gerçekten edemedim...  "Canımı yaktı!"

Bakışları bacağımı bulduğunda sıkıntılı bir iç çekti. Gerçi ben hala bakmadım. Tek hissettiğim bacağımdan aşağıya doğru yol alan sıcak sıvı... Acımı boş verip dizlerimin üzerinde durdum. İçimden çıkacak bir şey var sanki. Kafamda azcık olsa da sakinleşsem de vücudum buna karşı geliyordu. Sanki içimde iç çatışma başlıyordu. Öfkem irademi ele geçirmek için isyanda... Karnımdan yukarıya yükselen yanma hissi ile yeniden öfke seviyem yükselmişti. Annem karşıma oturup yanağımı okşamaya başladı.

"Gün ışığım, sakin ol. Gözlerini kapat ve iyi şeyler düşün mesela arkadaşlarını veya bizi."

Dediği gibi yapıp gözlerimi kapattım. Ailem... Hangi ailem? Dünyada yıllarca yaşadığım gerçek olmayan ailem mi, yoksa burada benim için her türlü fedakarlık yapabilecek olan gerçek ailem mi? Sinirim geçmiyor ki! Sephıre? Evet, azalıyor. Kollarımda ki alevler sönmesiyle birlikte iki kol hızla beni sarmaladı. Alevler söndü ama gözlerim? Gözlerimi açtım. Bu odada bu kadar ışık var mıydı? Annemin sarılan kollarına karşılık verip boynuna kafamı yasladım. Duyabilecekleri bir tonda fısıldadım. 

"Ateşle böyle tanışmak istemezdim."

Aaron gözlerini devirince mutluluk hissi öfkenin önüne geçti. Annem geri çekilip alnıma sevmeyeceğim türde uzun bir öpücük kondurdu. Gözlerini benden çekmeden durmaya devam etti.  

"Aaron, gerekeni yapacağını düşünüyorum?" Kafa sallayıp arkamda ki yere odaklandı. "Emin olabilirsin Elenor."

Tişörtüm... Tişörtüm, artık tişörtlükten çıkmış atlet gibi olmuş. Annem geri çekilip bacağımı önüne uzattı. Pantolonu yanlamasına biraz daha genişletti. İstediğinizi yapın pantolonuma zaten önemli değil. Uzun bir çizik vardı. Tabi uzunluğunu ve durmaksızın akan kanı saymazsak, pek de önemli bir şey değil. Annem babama kısa bir bakış atıp yeniden önüne döndü.

"Şifacı lazım Edward."

Babamda Aaron amcaya bakınca o da başını sallayıp odadan çıktı. Babam saçımı okşayıp yüzümü ona çevirdi. "Kalkabilecek misin?" Bilemiyorum? 

"Denerim."

Ama daha kalkamadan bacağımda ki sızı kendini gösterince sinirle nefes verdim. Daha anlayamadan kendimi havada buldum. Uçabiliyorum! Kafama sürten kısa tüyler ile başımı kaldırdım. Baba? Anlaşıldı... Sol kolumu boynuna atıp gülümsedim. Gülümsemem o anı unuttuğum anlamına gelmiyor. "Teşekkür ederim baba."

Saçlarını savurup göz kırptı. "Her zaman hizmetinizdeyim, leydim." Kime çektiğim belli oldu. Sol taraftan annem kıkırdayıp yanımıza geldi. Benim canım acıyor ama ya!

"Baba artık gitsek diyorum?"

Endişeyle odadan çıktık. Anlaşılan gülmekten bacağımı unuttu. Gerçi bir an bende unuttum babamı günah keçisi ilan etmeye gerek yok. Merdivenlerden olağan üstü bir hızda çıkıp ortalama hıza geçiş yaptık. Odamın önünde dört tane muhafız duruyordu. Prensesin odasının önünde muhafız olmasa tuhaf olurdu zaten. Koridorda ki muhafızlar bize bakıp duruyorlardı peki bu bizim umurumuzda mı? Değil! İçeriye girdiğimizde yavaşça yatağa bıraktı. Annem yanıma oturup elimi tuttu. Yolla gelsin anne.

"Bizimle konuşmak için mi geldin?" Başımı salladım. "Önemli mi?"

"Sizin için bilmiyorum ama benim için öyle." Babam da yatağımın önünde ki beyaz alana oturdu.

"Yarana bakıldıktan sonra konuşuruz." Kapı tık tıklanıp açıldı. Bu sırada babam hızla ayağa kalktı. Annem yanımda oturmaya devam etti. İçeriye aceleyle okuldan tanıdığım Doktor Alice girdi. Reverans yapıp yanıma koştu. Çantasını yatağın üstüne koyup içini açtı. Makas mı o? Bileğimden başlayıp kesmeye başladı.

"Pantolonum..." Aaron kollarını bağlayıp sırıttı. Niye sırıtıyorsun koca adam? Zaten yeteri kadar kesilmemiş miyidi pantolonum?

"Yenisini alırım ufaklık." Öyle bir bakış attım ki gülümsemesi anında soldu. Alay tonunu sonuna kadar belirten bir sesle seslendim. "Şaka yapıyorsun?" Gözlerimi devirip Alice baktım. O da bana bakıp bacağıma bir şeyler sürmeye devam etti.  

"Nasıl oldu bu böyle?" Bacağıma baktığımda neredeyse üç santim uzunluğunda çizik ama derin bir yara vardı.

"Yere düştüm önemli değil." Çantasını karıştırıp yüzünü buruşturdu. Babam ve anneme döndü.

"HNC'yi çantada bulamadım kralım." Kafamı Alice yaklaştırıp fısıldadım. "O nedir?"

"Bir çeşit hissizleştirici prenses. Yara bölgesine uygulandığı takdirde uyuşturuyor." Annem kafamı yeniden yastığa bastırınca kaşlarımı çattım. Elini başımdan çekmeyecekti anlaşılan.

"İyileştirici neden yanında değil ki Alice?" Hafif sinirli tonda konuşsa da öyle olmadığı belliydi. "Kraliçem, bilge yeni şişeyi henüz getirmedi. Okulda ki şişe bittiği için getiremedim. Elimdeki tek seçenek bu." Kafamı anneme inat yeniden kaldırdım. Ya bu anestezi işte! Ne hissizleştirici..."

"Sen ona anestezi desene ya. Sorun değil." Kaşlarını kaldırıp elindeki iğneyi gösterdi. "Emin misiniz prenses?" Yanlış kişi canım... "Evet Alice, yapabilirsin." Annem yine kafamı ittirince ses çıkarmadım. Yaranın üstüne bir şey sürmesi ile yanmaya başladı. Gözlerimi sıkıca kapattım. Bu sürdüğü de ne! 

"En kısa zamanda prenses olduğunu açıklamalıyız." Babama bakıp gözlerimi kıstım. "Sakın böyle bir şey yapma baba. Zamanı değil!"

Kendi kendine söylenmeye başladı. Tek bir dediğini anlamıyorum. Yarayı dikmeye başladığını batma hissi ile anladım. Tek bir belirti gösteremem. Yoksa turnuva hayal olur. Acının kaybolması ile kapanan gözlerim aralandı. Rahatladığımı kabul etmem gerek. Tahminler doğrultusunda.

 *Teşekkür ederim Sephıre.*

*Rica ederim prenses. Mührün yanında bir de satır okumam gerekiyordu. Onu unutmuştum. Bu gün onunla uğraştım. Artık tam anlamıyla seni hissediyorum. Arada sırada benim görüş açımdan görebilirsin. İstemesen de nadiren karşılaşabilirsin sakın korkma.*

*Yani senle konuşurken artık ağrı hissetmeyeceğim?*

*Şuan zaten hissetmiyorsun prenses? Gitmem gerek dikkatli ol..*

Doğru... Kapı ritmik bir şekilde çalınınca babam, Aaron'a kaş göz hareketi yaptı. Aaron odadan çıkarken Alice de dikişi bitirmiş krem sürüyordu. Kapağını kapatıp sargı sarmaya başladı. Ayağa kalkıp çantasını eline aldı. Elinin kirli olmasını şu an umursamıyordu galiba?

"Kraliçem dikkatli olsun. Dikişler açılmaz emin olabilirsiniz. Zaten üç dikiş yetti. Derin olduğu için mikrop kapmaması önemli. Bundan dolayı yatağın yanına bıraktığım kremi her gün sabah, öğlen ve akşam olmak üzere üç defa sürün. Dikişler kendiliğinden eriyecektir. Yaranın suya değmemesi gerek."

Annem elimi bırakıp ayağa kalktı. "Kremleri sürme işini ben hallederim." Elindeki çantayla ayağa kalktı. "Şimdi izninizle kralım kraliçem?"

"Tabi ki." Reverans yapıp odadan çıktı. Aaron da açık kapıdan girip yatağa yaklaştı. Biraz değişik bir ruh hali var? "Toprak Krallığının elçisi geldi." Babama baktığımda yüzünü buruşturup saçını karıştırdı. Bu hali bana dünyada ki babam olan James'i hatırlattı. O da sakalıyla oynardı... Babam endişeyle Aaron amcaya yaklaştı. Elini omzuna atıp sıktı.

"Bana sakın akşam ki yemeği unuttuğumuzu söyleme dostum?" Değişik yüz ifadeleri yaparken en son nefes verip omzunu düşürdü. "Maalesef Edward!"

"Muhafızlar!" İçeriye hemen dolaşan muhafızlardan ürkmedim değil yani. "Aşçılara söyleyin hemen mükemmel bir sofra hazırlasınlar. Misafirlerimiz olduğunu masayı donatmalarını vakitlerinin kısıtlı olduğunu da söylemeyi ihmal etmeyin! Acele edin!"

Koro halinde "Emredersiniz kralım!" diye bağırınca diken diken olan tüylerimi okşadım. Aaron amca bana dönüp güldü. "Toprak krallığı hakkında bilgin var mı ufaklık?" Ne sanıyordu beni? "Evet!"

Annem tek kaşını kaldırıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Mesela?" Sende mi inanmıyorsun?

"Kraliçe Selen en iyi arkadaşlarından birisi. Kızları Prenses Dıana, krallığın başında ki de Kral Richard. Gelir açısından bizden sonra geliyor. Nüfusu yoğun olduğu kadar da zengin bir krallıklar. Konseyde bizim tarafımızda yer alıyorlar." Aaron ellerini çırpmasıyla annemde ona katıldı. Sen var ya sen Aaron! Başını yukarı kaldırıp alayla yine sırıttı. Ne alaka ama?

"Harikulade. Araştırma mı yaptın?" Cevap vermeden kafa salladım. Küstüm.

"Belli. Diğer Krallıklar?" Sana ne? Belki söylemek istemiyorum! Babam da bana bakınca cevap vermem gerektiğini anladım. 

"Hepsi... Bir şey mi oldu?" Aaron, babama bakınca bana yaklaşıp yanımda durdu. "Evet. Akşam sende yemeğe katılacaksın." Hemen dikleşip saldırıya başladım.

"Neden? Ama-" Annem elini havaya kaldırınca okulda müzik derslerinden gelen alışkanlıkla sustum. 

"Çünkü sen bizim kızımızsın. Bu da seni mantıken prenses yapıyor. İtiraz istemiyorum gün ışığım. Onlar güvenebileceğimiz insanlar. Seni almaya geleceğim. Resmi olmak şartıyla istediğini giyinebilirsin gün ışığım. Konuşacaklarımızı da ertelemek zorundayız. Elçi geldiğine göre yakında burada olurlar. Sen fark etmedin ama zaman hızlı ilerliyor. Sana yarımcılar yollayacağım."

İkisi birden saçımı öpüp Aaron ile odadan çıktılar. Kızlar? Onlara haber vermem lazım. "Muhafız!" Kapı açılıp genç bir erkek muhafız girdi. Reverans yapıp başı eğik bir şekilde durdu. "Prenses?"

"Lütfen okulda kızlar yatakhanesinde otuzuncu odaya gidip kızlara benim gelemeyeceğimi iletir misin?"

"Emredersiniz prenses!"

Vay canına... Açık olan kapıdan geri geri çıktı. Kapının kapanması ile tam zamanlı kendimi yatağa geri bıraktım. Bir bu yara eksikti. Ama az önce ki olay çok hoşuma gitti. Emredersiniz prenses! Ben bunları kitaplardan okuyordum ya. Sanki uyuyormuşum da rüya görüyormuşum gibi hissediyorum. Tabi bu gerçek hayat. Artık bunun gerçeğini kavradım... Kapı yeniden çalınca robotik bir şekilde doğruldum. "Gir."

İçeriye üç tane kız girdi. Reverans yapıp yatağımın karşısında durdular. "Prenses, bizi Kraliçe yolladılar. Size yardımcı olmak adına." Yatakta oturur pozisyona geçip onlara baktım. 

"Aklımda bir takım var." Aralarında ki sarışın kız heyecanla öne atıldı. "Evet prenses?"

"Siyah bir tişört ve pantolon istiyorum birde beyaz uzun bir ceket. Siyah ayakkabılarda olsun." "Hemen getiriyoruz prenses."

Getiriyoruz? Getirin bakalım. Aradan en az on dakika geçmişti ben hala aynı pozisyonda oturmuş kızları bekliyordum. Yatakta oturmasaydım eğer her yerimin uyuşacağından eminim. Kapının çalınmasıyla heyecanlanıp bağırdım. Kızlar elinde duran istediklerim kıyafetleri yatağımın üstüne bıraktılar. 

"İstediğim kıyafetler odam da yok mu?" Kızlardan kısa ve kahverengi saçlı hız utanarak kafasını kaldırdı. Anlaşılan varlığım onları şaşırtmıştı.

"Prenses siz gittikten sonra giysi dolabınız yeniden elden geçirildi. Dolapta şu an üç tane elbise bulunmakta. Devamı siz yemekteyken gelir."

Kafa salladım. Yataktan destek alarak ayağa kalktım. "Güzel o halde çıkabilirsiniz. Ben kendim giyinirim."

Tişörtümü çıkartıp siyah tişörtü giyindim. Ayakkabıları çıkartıp yırtık pantolonumu da sargıya dikkat ederek çıkartıp kıyafetlerin yanına koydum. Pantolonu alıp ayak bileklerimden geçirdim. Kapının tık tıklanmasıyla korkudan yere düşecektim.

"Girme! Bir dakika!" Sargıya dikkat ederek giyinip düğmemi kapattım. Ceketi de giyinip derin bir nefes aldım. O neydi ya... "Gir."

Koca cüssesiyle Aaron gelince endişem uçtu. Bakışları ayaklarımı bulunca gülmeye başladı. Nesi komik ayakkabıları giyemememin? Nasıl susacak bu koca adam? Olivia? Çok zekiyim ya bu sefer kaşlarımı kaldırıp sinirle koca adama parmak sallayıp susturdum.

"Bir daha ki alay edişinde, seni Olivia'ya söylerim!" Gülerken öksürmeye başladı. Aaron: 0 - Annabeth:1 İşte karşımda koca cüsseli adamın yavru kediye dönüşme anı!

***

Oy vermeyi ve bölüm hakkında düşüncelerinizi yazmayı unutmayın.

Korona olduktan sonra bazı şeyleri düzene sokmakta geç kaldım...

Kusura bakmayın. ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top