Bölüm-2
Moontalk, Riles
How Villains Are Made, Madalen Duke
Hala yanımdaymışsın gibi seninle konuşuyorum.
●○●
BÖLÜM - 2
Yaklaştıkça daha çok bağırmaya başladılar. Onlarda bu derece korkuyorsa, demek ki onlar da ilk defa görüyorlar? Böyle bir yaratığın olması, inanılamaz bir şeydi. Kızlardan kolumu sıkıca tutup karşıdaki apartmana doğru sürüklemeye başlamıştı bile.
"Bir dakika! Kendimde yürüyebilirim." Kızların ikisi de yanımdaydı ama arkamızda olan erkek kayalardan birini havaya kaldırıp canavara fırlattı. Canavar varsa, güçler... Gerçekten kabusta mıyım ben yoksa halüsinasyon mu görüyorum? O rüyalardan sonra hiç yadırgamam söz. Yeter ki uyanayım. Hadi uyanayım! Kendimi denize atsam? Olabilir. Kızın kolundan kolumu çekip sağa döndüm. Denemekten zarar gelmez.
Tekrar kolumu tutup çekmeye başlarken bu sefer diğerinden daha sert tutmuştu. "Sakin olursan her şeyi anlatacağız zaten! Aksiyon yapma."
Apartmanın kapısını açıp merdivenlerden aşağı inince sağdaki kapının açık olduğunu görünce sırayla girdik. İğrenç. Duvarlardaki örümcekler, lahm kokusu, kenarlarda sarılıklar... Bodrumdan ne beklersin ki. Kapıyı kapatıp yere çöktüler. Bu yaşadıklarım cidden oldu mu şimdi? Komik! Korkunç. Onlar birbirlerine bakarken, dikkatlerini çekmek adına kendimi dizlerimin üstüne bıraktım. Daha isimlerini bile bilmiyorken başka ne yapabilirim ki? Sarı saçlı olan kız hafifçe yanıma yaklaştı.
"İyi misin, kötü görünüyorsun?" Bunu soruyor musun birde? Nasıl iyi olabilirim ki?
"İyi miyim? Bundan yaklaşık on dakika önce yaşadığım ailemin gerçek olmadığını ve üstüne bir de evlatlık olduğumu öğreniyorum. Yaşadıklarımı sindirmeye çalışırken karşıma korkunç bir yaratık çıkıyor, bu sırada arkadaş kayayı kaldırıp kertenkele görünümlü hayvana fırlatıyor. Nasıl iyi olabilirim acaba? Hem nasıl o kayayı fırlattın ki? Güçlerin var olduğunu bilmiyordum. Lütfen kabul edin kamera şakası falan mı bu ne?''
Gözleri şaşırmasının etkisiyle kocaman olmuştu. Herhalde sormasam daha iyiydi diye içinden geçirmiştir. Arkadaşlarını gösterip gülümsedi. Rahatlatmak için olan gülümseme miydi bu acaba yoksa diğer anlamdaki gülümseme mi... Ah...
"Öncelikle sana kendimizi tanıtsak iyi olur. Ben Elena Giller. Yanımda ki gördüğün benim en yakın arkadaşım aynı zamanda oda arkadaşım Lauren Brooke. Son olarak Danıel Sapne. Biz, Salvatore Element Okulun'dan seni buradan almak için gönderildik. Kötü adamlar değiliz merak etme. Dediğin gibi güçler var ve benim gücüm su, Lauren'in ateş, zaten Danıel in gücünü gördün toprak. Ama senin gücünün tam olarak ne olduğunu anlamadık. Bu yüzden seni götürmeye geldik."
Anın saçmalığını ve garipliğini boş verip uzunca nefes verdim. Deliriyorsam bari böyle delireyim. ''Ben de Annabeth. Sizi hayal kırıklığına uğratacağım, gücüm olduğunu sanmıyorum. Yani o kaya olayını örnek alırsak, şu zamana kadar ona benzer bir şey yaşamadım."
İstemsiz gülmeye başladım. Ama onlar oldukça ciddi görünüyor. Of, ne işin içerisindeyim? Elena elini omzuma koyup gözlerime baktı. ''Seninle dalga geçmiyoruz. Ayrıca gördüğün hayvanın adı Chupacabra.''
Chupacabra. Bu isim neden tanıdık geldi? "Peki, neden beni öldürmek istedi? Burada meşhur biri değilim?" Hem benimle kim uğraşmak istesin ki?
Lauren heyecanla ellerini çırpıp arkadaşlarının arkasından çıktı. "Bak Annabeth, peşine böyle bir hayvan gönderildiğine göre güçlü düşmanın var, tamam mı? Böyle bir hayvan tek bir kişide var ki o kişi de Kral Tut. Kendisi kötünün kötüsü. Seni öldürmek istiyorsa elbet bir nedeni vardır. Buraya bu hayvanı gönderdiyse örnek olarak ailene zarar verebilir ya da sevdiğin arkadaşlarına. Güvenliğin için bizimle Dört Element Krallığına gelmen gerek."
Ne dedin? "Dört Element Krallığı?"
Elini kocaman açarak ileriye doğru yürümeye başladı. Onu tam en heyecanlı konusundan vurdum sanırım. "Orası büyük bir krallık. Hükümdarlar Salvatore ailesi. Ayrıca okulumuzun da adı Salvatore. Çok güzel ve donanımlı. Müdiremiz de çok iyidir."
Dizlerimi kendime çekip kafamı yasladım. Ne kadar çaresiz görünüyorum acaba? Burayı aniden bırakıp nasıl gideyim ki? Neden bugün? Nasıl bu şeyler gerçek olabiliyor. Ellerimi sertçe saçıma getirip geriye doğru çektim. Cevaplar yok! Yok!
"Bizimkilere ne söyleyeceğim? Anne, baba, ben element gücüne sahibim ama nedenini bilmediğim bir şekilde beni öldürmek isteyen kötü adam olduğu için gitmem lazım mı diyeyim?" Alayla ona karşılık vermeme alınmış gibi dudaklarını büzdü.
Elini havada sinek kovalar gibi salladı. Sanki onun için çok ta önemliydi. "Hayır, ailen ile biz konuşuruz." Ayağa kalkıp Lauren'a iki adım daha yaklaştım. "Nasıl ailem ile siz konuşursunuz?" Hiçbir şey anlamıyorsun gibi yüzüme bakınca, gözlerimi devirerek duvara yaslandım. Mantıklı bir soruydu yani. Sanki anlayabileceğim konular.
"Biz büyüde öğreniyoruz Annabeth. Anlayacağın aramızda tek cahil sensin." Diyerek gülmeye başladı. Güldürmedi... Hıh. Aralarında mizah konusunda problemli olan o herhalde. Ama pek de umurunda olacağını sanmıyorum. Bilmiş tavrımı takınmamda bence hiç sorun yok. Neden kendimi ezdireyim ki? "O yüzden sabahtan beni takip ediyordunuz demek ki."
"Nasıl biliyorsun seni takip ettiğimizi?" diyerek Daniel hemen ortaya atladı. Arabayı süreni bulduk. Bu da ayrı bir şey, çocuğa bak. Bari anlatıp üzeyim de kaos ortamı iyice ortalıkta dolaşsın.
"Eve gidene kadar peşimdeydiniz. Arabayı durdurduktan sonra eve girip çıktığımda kaldırımın yanına park etmiştin. Sonra sahile giderken tekrar peşime düştünüz. Anlamayacak kadar dikkatsiz biri değilim." Bu sefer ben gülmeye başladım.
Psikolojim bok oldu, yoksa gülmemin başka açıklaması olamaz. Sinirle kapının oraya döndü. ''Her neyse!'' Gocunduk gibi. Yanlış kişi canım. Artık çıksak diyorum. Sanırım benden dolayı asıl meseleyi unuttular. İçerisinde ince anlam bulunduran o sihirli cümleyi kurmanın tam da sırası. "Canavar çoktan gitmiştir değil mi?"
Onaylayan sesler çıkınca Danıel kapıyı açtı ve merdivenleri çıkmaya başladı. Arkasından ilerlerken kapının önünde cüsse bakımından baya uzun ve kalıplı adamı görünce durdum. Waow. Büyüktü. Baya büyüktü. Elena, David ve Lauren adama uzun süre baktılar. Onlarda beklemiyorlardı herhalde.
"Komutan Aaron! Efendim yanlış anlamayın ama burada ne işiniz var?" diye sordu Danıel. Gerçekten hiç yanlış anlaşılacak soru değil. Aaron gülerek Daniel 'e döndü. Sempatik biri gibi. Ama sempatik diyemeyecek kadar da korkutucu.
"Krallıktaki casus haber gönderdi. Bende duyunca siz gençler bunun üstesinden gelemezsiniz diye gelmek istedim. Ama beni şaşırttığınızı itiraf edeyim. Hem yeni özelimiz ile yakından tanışmak istedim." Bana bakarak göz kırptı.
Bana göz kırptı. Evet. Diğerlerinin de gözlerini üstümde hissederken hemen eğildim. Komutan diyorlar salak eğilmem gerekiyordu sanırım. Daniel'da benimle beraber eğildi. "Teşekkür ederim Komu-"
Ellerini göğüsün de birleştirip gruba gülümsedi. "Sakın. Kalkın geri. Burada yalnızız çocuklar, bana adım ile seslenebilirsiniz. Özellikle sen yeni kız, benimle resmi konuşmana gerek yok çünkü seninle çok sık görüşeceğiz gibi duruyor."
Bu da ne demek şimdi? Merakla kollarımı birleştirdim. "Neden öyle dediniz?" Gülümsemesini sildi. Kafası sağa doğru yattı. Ciddileşiyor muyuz yoksa? "Çünkü Annabeth, Kral Tut seni öldürmek istiyor. Nedenini bizde bilmiyoruz ama krallığa gidince her şey açığa çıkacaktır diye umuyorum. Daha doğrusu umuyoruz."
Kafamı sallayıp yanlarına yavaşça adımladım. İstersem kaçabilirim, neden yapmıyorum? Neden yapmak istemiyorum? İçimdeki şey resmen onlarla durmak için çırpınıyor. Kanatları olsa uçacak gibi. "Anladım. Ne zaman yola çıkıyoruz?"
Kafasını geri düzeltip kısaca etrafa göz attı. "Aslında hemen gitmemiz lazım. Eve gidip bavulunu topla bu sırada bizde aileni hallederiz." İleride ki arabamı işaret ettim. "O zaman sen benim arabama bin. Hem seni yakından tanıma fırsatı edinirim." Gülerek gösterdiğim yeri işaret etti.
"Gidelim o zaman ufaklık." Gerçekten yanında yer cücesi gibi duruyorum. Hal bu ki boyum ortalamaya göre oldukça uzun... Tam şoför koltuğuna oturuyordu ki elimi kulba koyup eğildim. Burası benim bölgem.
"Benim olduğum yerde arabayı ben kullanırım büyük dostum. Bu yüzden hadi ön koltuğa uçuyorsun." Gözlerime bakıp diğer tarafa geçti. İyi bari laf söylemedi. Arabayı çalıştırıp yan gözle ona döndüm. Kemerini bağlayıp geriye yaslandı. "Gözlerin kızarmış ve kıyafetlerin nemli. Sahilde seni bu kadar ağlatan veya üzen ne ufaklık?"
Direksiyonda ki parmaklarım kasılmasıyla derin nefes aldım. Lanet, nedenkendimi durduramıyorum? Hayal kırıklığı resmen mideme oturuyordu. "Evlatlıkmışım.Beni bırakmışlar. Neyse şimdi bunu konuşmak istemiyorum. Seninle iyianlaşacağız gibi hissediyorum büyük adam."
Kaslarından dolayı emniyet kemeriyle hala oynarken kafasını kısa sürelik çevirdi. ''Bende Annabeth. Üstüne alınma ama dünyadan getirdiğimiz birçok senin gibi çocuk evlatlık oluyor. Ya da aileleri sürgün edilmiş mahkumların çocukları. Yardıma ihtiyacın olduğu zaman yanıma gel ufaklık. İhtiyacın olacağına eminim."
İçimdeki garip hisle ona bakıp tekrar yola döndüm. "Hala bu olayları nasıl bu kadar sakin karşıladığıma dair hiçbir fikrim yok..." Diyerek gülmeye başladım. Bazı zamanlar sinir nöbetleri geçiren benim için bu duygu kesinlikle garip.
Camdaki bakışlarını bana çevirip tekrar kısa çaplı süzdü. "Ufaklık, hiç anormal bir şey oldu mu hayatında?" Aniden neden sordu? Ne gibi anormallikler? Sağa sinyal verip dönerken gözüne baktım. "Nasıl yani?" Omuzlarını oynatarak yüzünü buruşturdu. "Bir yeri yaktın mı? Veya ister istemez bir yerlerin patlamasını sağladın mı?"
Hmm. Sanırım olmadı? Hayır, hatırlamıyorum. "Bilmiyorum. Hiç böyle düşünmedim." Gözleriyle kısa tişörtümde *hey ben buradayım!* diyen dövmeme dokundu. "Kolundaki dövme, yani yazıyı ne zaman yaptırdın?" Gülümseyerek dövmeme baktım.
"Yaklaşık iki yıl falan oldu." Asla pişman olmamıştım. Gözleri dövmede gezindi. "Neden bu söz peki?" Aklıma gelenlerle tekrar gülümsedim. "Bana kaybetmenin her zaman kötü olmadığını hatırlatıyor. Bazen hatalarla daha güçlü oluruz. Düştüğümde kalkmam için destek veriyor."
Kafasını salladı. "Anladım." Bir şeyler düşündüğü her halinden belliydi. Neden konuşmuyor?
Arabayı evin önüne durdurdum. Arkamızdan da Danıel arabayı park etti. Arabadan indiklerinde kapıya doğru ilerledik. Ah, çok erken bir geri dönüş oldu. Cebimden anahtarı çıkarttım. Daniel, yanıma yaklaşıp kolumu dürttü.
"Ne bekliyoruz? Girsene içeri." Yanımda olan kafasını az öteye sertçe itelerken "Demesi kolay... Sen şapşal mısın? Her neyse!" Nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranacağım? Anahtarı çevirip kapıyı açtım. Annem beni görünce koşarak gelirken, kollarının arasında kalmaktan başka seçeneğim yoktu zaten. Kokusunu içime çekip, kollarımı sardım.
"Seni çok merak ettik Beth!" Gözlerimi kapatıp kollarından ayrıldım. Gideceğim zaten, kalplerini kırmaya gerek yok en azından. "Özür dilerim. Arkadaşlarımın sizinle konuşacakları var bende birazdan gelirim."
Merdivenlerden çıkıp odama girip hızlıca kapıyı kapattım. Bavulum nerdeydi? Hah, dolap! Dolabın üstündeydi. Fermuarı açıp, dolap kapağını açtım. Sadece ilk kısımdakileri alsam yeter. Çoraplarımı ve benzeri kalan eşyalarımı bavuluma yerleştirip fermuarı çektim. Evet; bilgisayar, tablet ve şarj aleti tamam. Sırt çantamdalar. Gözlükleri unutmamak gerek. Öndeki cebe yerleştirip kapıyı geri açtım. Bavulu merdivenlerden indirirken Aaron duymuş olmalı ki ayağa kalkıp bavulu hemen elimden aldı.
Annem başıma öpücük kondurup saçımı okşadı. "Seni seviyoruz kızım." Gülümseyip gözlerinin içine baktım. Donuktu o gözler... Derin nefes verip gülümsedim. "Bende sizi seviyorum, ne olursa olsun." Babam beni kollarının arasına alıp, kafasını yanağıma yasladı. "Arabanı da alıyorsun, itiraz etme sakın."
Sıkıca sarıldım. "Teşekkür ederim baba." Ayrılınca omzumu sıkıca tuttu. "Bekliyor olacağız. Unutma LA Lakers maçı izleyeceğiz."
Kollarımı sıkarken, Aaron aramıza girip beni yanına çekti. Gitme vakti. "Bay ve Bayan Anderson sizinle tanıştığımıza memnun olduk ama artık gitmeliyiz."
Aaron bavulumu alıp bagaja koydu. Malum bu sefer yolu bilmediğim için koltuk kaçtı. Camdan kafamı çıkarıp el salladım. Bakışlarında gariplik vardı. Neden öyle bakıyorlardı? Her ne kadar kalbim kırılsa da onları çok seviyordum.
"Sırtında dövmen olduğunu fark etmemiştim. Onu ne zaman yaptırdın? Bana çok tanıdık geldi de."
Neden dövmelerime taktı bu adam? Gerçekten! "İşin garip yanı bu dövme kendimi bildim bileli var. Yani nasıl oldu bilmiyorum ama benle birlikte bu dövmede büyüdü. Ne zaman hatırlamak istesem işin içinde kayboluyorum. Biz şimdi nereye gidiyoruz? Ve annem ve babama nasıl razı oldu?"
Gözlerini yoldan ayırmadı. Buraları biliyor gibiydi. "Dört Element Krallığına gidiyoruz. Birazdan boyut değişimi yapacağız. Yani ıssız bir yere gidiyoruz ki dikkat çekmeyelim. Son soruna gelirsek, hipnoz yapmış olabilirim."
Hipnoz... "Anlamadım ve fazla sorgulamayacağım."
Yaklaşık yarım saat sonra koca adam kornaya bastı. Galiba bu diğerlerine boyutu açın mesajıydı. Karşımıza kocaman büyük mavi baloncuk açıldı. Bakalım orda başıma ne gelecek. Aaron yüzünde kocaman bir gülüşle kahkaha atmaya başladı.
"Dört Element Krallığına hoş geldin ufaklık!"
●○●
Bölüm hakkında düşüncelerinizi yazar ve bölümü beğenirseniz sevinirim.
Diğer bölüm görüşmek üzere.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top