Bölüm-17
Still Beautifull, Tanë
When I Don't Have You, Indarose
Her şey geride kaldı, kalmalı artık.
●○●
BÖLÜM - 17
"Uzun hikâye Kraliçem." Kraliçe Elenor sırıtıp elini açtı. "Zamandan bol ne var Annabeth? Anlat bakalım." Düşün Annabeth! Nasıl kurtulcam?
"Kütüphane de elementler hakkında araştırma yaparken kızlar söylemişti." Tek kaşını kaldırmış, mavi gözleri ile sana inanmıyorum dercesine bakıyordu.
"Gerçek hikâyeyi... Yalan, bana karşı söyleyeceğin en son şey olsun. Şimdi anlatmaya başla." Anlaşılan bu köşeye sıkışmak benim lanetim olacaktı! Sandalyede gerilip o anları anlatmaya başladım. "Gördüm."
Aynı o zamanki gibi baktı bana. Devam et dercesine kafasını salladı.
"Kaybolan kızınızın arkasından tuttuğunuz yasları ve gözyaşlarını. Arkadaşlarınızın yani diğer kraliçelerin size moral verişlerini gördüm. Kızınızın kaçırılmasını tekrar tekrar izledim. Bu duyguların ne kadar karmaşık ve korkutucu olduğunu bilemezsiniz. Kısacası siz benim yıllar süren kâbusumsunuz. Bu rüyaların tekrarlayacağından korkup uyuyamadığım günleri, uykusuz geçen gecelerimi dün gibi hatırlıyorum. Buraya geldiğimde bazı şeylerin değiştiğini fark etmiştim. Lakin değişmeyen tek şey benim kâbuslarım..."
"Yani rüyalarında sadece beni görüyordun?" Onayladım. 'Evet.'
"Kızımın adını biliyorsun yani?" Bunu da kafa sallayarak onayladım. "Evet, biliyorum."
"Peki söyler misin?" Neden yüksek sesle dile getirmemi istiyorsun ki... Bu sadece canını daha da acıtır. "Emin misiniz?" "Söyle?" Bu kadar şey anlattıktan sonra şüphelenmesi niye?
"Annabeth." Kaşlarını kaldırıp krala döndü. "Gerçekten görüyor..." Kral Edward bu laftan sonra gözlerini devirip elini çenesine yasladı. "Cidden, hayatım şimdiye kadar inanmadın mı?"
"Hayır Edward! Ben benim yaşadıklarımı gerçekten görüp görmediğini merak etmiştim."
Boş boş onlara bakarken, ileriye doğru yaklaştım. "Yalan söylediğimi mi düşündünüz Kraliçem?" Anlaşılan bunu söylediği için çok pişman görünüyordu.
"Hayır! Daha önce böyle bir şey yaşamamıştık. Doğal olarak şaşırdım. Sonuçta beni rüyalarında gördüğünü söylüyorsun. Ve bunların hepsi yaşanmış şeyler. Bu da benim için değişik bir duygu."
Doğru söylüyordu. "Artık izninizi istiyorum Kralım. Kraliçe Elenor, bu sohbet ve yemek için teşekkür ederim. Size de teşekkürler Kralım."
Benimle birlikte ayaklandılar. "İzin senindir. Yemeğe bizi kırmayıp katıldığın için teşekkür ederiz." Seçenek bırakmadınız ki. Havayı bozmadan hafifçe gülümsedim. "'Onur duydum."
Çok eğilmeden reverans yapıp salondan çıktım. Bana bakan muhafızlar sayesinde merdivenleri daha hızlı inip ana kapıdan çıktım. Hızlı adımlarla yatakhanenin kapısından geçip, merdivenlerden çıktım. Kapıyı görünce rahat bir nefes almadan edemedim. İçeriye geçip kapıyı arkamdan bıraktım. Yataklarının üzerine oturmuş kapıya dönük arkadaşlarımı görünce küçük çaplı korksam da istifimi bozmadan camın önündeki tekli koltuğa oturdum. Beklenti ile bana bakmaya başladıklarında göz devirip konuşulanları aktarmaya başladım.
"Kraliçe Elenor 'unresmi şovalyesiyim. Yarın toplantısına katılacağım. Ama ilerideki zamanlardasavaşçılığa terfi ettirilirim." Elena kaşlarını çatmış yatakta dizlerininüzerine çıkmış bana bakıyordu. Parmağını salladı. "Ne demek savaşçılığa terfiettirilirim?"
Lena da aynı sinirle yatakta dik oturdu. "Kendini öldürtmek mi istiyorsun Annabeth!" Yavaşça yatağa yürüyüp kendimi geriye bıraktım.
"Benim hayatım, benim kararım. Ayrıca kendimi öldürtmek istemiyorum! Peki siz ne olmayı istiyorsunuz'"
Elena gülümsedi. "Doktor olacağım. Umarım yani."
Lauren de yatar pozisyondan kalkıp dizlerinin üstüne çökünce başımı ona çevirdim. "Bende doktor olmayı düşünüyorum."
JJ, sinsice yürüyerek başını kaldırdı. "Ben okulda hava elementi hocası olmayı düşünüyorum. İntikamımı yeni çaylaklardan alabilirim."
Lena kahkaha attı. "Bende element hocası olmak istiyorum. Bize yapılanları öğrencilere yapmak için sabırsızlanıyorum!" Neredeyse hepsi aynı meslekleri istiyorlardı.
"Neden öğretmenlik ve doktorluktan başka bir şey düşünmüyorsunuz?" Lena elini olumsuz yönde salladı. "Kesinlikle giyim dükkânlarının müdiresi olmayacağım!"
Elena gülüp bana baktı. "Ben bizim müzik mağazasından memnunum. Babamdan sonra büyük ihtimalle bana bırakır. Doktor olursam mesai yerine dükkânıma giderim. Doktorluk olmazsa da bu benim işim olacak." Müzik deyince gözlerimin ışıldadığına yemin edebilirim. Ellerimi birleştirip kafamı eğdim. "Beni oraya götürür müsün?"
"En uygun zamanda sözüm olsun Annabeth."
Gözlerimde oluşan yanmahissinden sonra ayağa kalkıp kıyafetlerimi değiştirmeye başladım. Mavi kısakollu tişört ve şortumu giyinip çıkardıklarımı askıya asıp yatağa atladım. Yorganı çekip alarmı 9.00 a kurdum. "İyi geceler kızlar!"
"Sana da." Gözlerimi kapatıp dipsiz kuyulara yelken açtım...
Burnuma dolan yoğun nem ve rutubet kokusuna dayanamayıp gözlerimi açtım. Mahzen? Kapı açılınca refleks olarak geri geri gitmeye başladım. Duvara çarpınca yere çömeldim. Kapıdan giren kişiyle kaşlarım çatıldı. Kral Tut yerdeki kıza gülmeye başladılar. "Bugün nasılsın küçük Annabeth?"
Annabeth mi? Bu kız ben miyim? Doğru ya ben düzgün bir şeyler hatırlamıyorum... Tut, kızın üstüne üstüne yürürken küçük kızın tek yaptığı şey geriye kaçmak oldu. "Ödevini yaptın mı?" Küçük kız kafasını olumsuz yönde sallayıp ağlamaya başladı.
"Elementlerimi kullanamıyorum! Bunu bildiğin halde beni neden bu kadar zorluyorsun?" Tut bu laflara çok sinirlenmiş duruyordu. Ayağını sertçe taş zemine vurup bağırarak eğildi.
"Kullanacaksın! Zorla olsa da o elementi kullanacaksın! Ateşi kullanmayı öğrenmek zorundasın seni pis sefil!"
Kemerinde asılı olan küçük çakıyı çıkartıp kıza yaklaştı. Arka saçlarını elinde kıvırıp kesti. Aynı hareketi yanlara da yaptı. Küçük kız bu sırada ağlama krizlerine girmişti. Kısacık saçları kalmıştı. Hayalet olmasaydım var ya... Elbet bir gün karşılaşacağız. Hançeri geri cebine koyup kahkaha atmaya başladı. "Adını annenin koyduğunu biliyor musun Annabeth?"
Küçük kızın ya da küçük benin ne kadar şaşırdığı yüzünden belli oluyordu. Gerçi benimde ondan pek farkım yok... "Anlamadım?"
"Adını diyorum annen koydu salak kız! Bunu senden almadığıma dua et! Şimdi ateşine odaklan! En azından sana verdiğim ödülü bana istediğimi vererek teşekkürünü edebilirsin." Elini daha yeni kesilmiş olan saçlarına götürüp çekmeye başladı.
"Senden nefret ediyorum! Bir gün ölümün benim elimden olacak!" Kafasından kan gelince Tut küçük kızın elini saçından çektirip kafasına yaklaştırdı.
"Kendine zarar vermek istiyorsan, emin ol bunu zevkle ben yaparım! Hatırlarsan, öldürürsün ucube... Daha kendin hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Bu durumda sana tek bir şey söyleyeceğim. Ağla! Çünkü yapacak başka hiçbir şeyin yok." Gülerek mahzenden çıkarken kız yüzünün yarısı kanla kapanmış bir şekilde bağırmaya başladı.
"Senden nefret ediyorum! Senden nefret ediyorum!" Derinden bir alarm sesi gelmeye başladı. Nerden geliyor bu? Gözlerimi açtığımda yüzümün ıslak olduğunu anlayabiliyordum. Ayrıca saç diplerim de zonklama hissettiğimde yanımda uyanmış olan Lauren'e döndüm.
"Senden bir şey isteyebilir miyim?" Lauren, beni fark etmemiş olacaktı ki elinde duran gözlüğünü düşürmüştü. Elini kalbine koyup gülümsedi. "Sana da günaydın!"
Ayağa kalkıp karşımda durdu. "Saçıma yarık var mı diye bakar mısın?"
"Tabi." Eli saçlarımın arasındayken ne düşüneceğimi bilmeden durmuştum. Ellerini çekip yatağına geri oturdu. "Evet yaklaşık bir santim uzunluğunda bir çizik var."
Küçük kız bendim!
●○●
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorum kısmına yazarsanız sevinirim.
Bölümü de beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top