#9
暗いです
karanlık
❦
"Turuncu yardım et." kapıdan çıkmak üzereyken fısıltılı sesi kulaklarıma ilişti. Attığım adımlar benden bağımsızca durmuş, zihnimde dolaşan düşünceler birbirini sarmış çözmeme engel oluyordular. Elimde tuttuğum küçük heykele sarılarak arkamı döndüm.
"Ölmek istemiyorum." diye ilave etti fısıltıyla. Yerde yatan arkadaşıma baktım üzüntüyle bir süre. Sarıldığım heykeli çalmaya çalışırken etrafına sarılı cam parçaları ayağına batmıştı ve yürüyemeyerek yere çakılmıştı. Benden yardım istiyordu.
Haksızlık değil mi yardıma muhtaç birisinden yardım istenmesi?
Hem de ona hiç yardım eli uzatılmamışken?
Vicdan denilen lanet olası şey kımıldanıyordu. Ama kaçmazsam yakalanacaktım. Alarımın gürültü sesi kulak perdemden içeri dalış yapmıştı çoktan.
"Yapamam MinHo. Seni kurtarırsam kendimi mahvederim. Hapse girmek istemiyorum. Hayatımı boka sarmak için daha çok gencim." dedim titreyen sesimi umursamadan. Hayatımın çürümesini istemiyordum. Daha meyve bile vermemişti bana.
"Bende yaşamak istiyorum. Yaşamayı herkes ister. Ama bizim gibilerin sence buna hakkı var mı? Kurtar beni. Ben hapse girmekten korkmuyorum. Polisler gelene kadar heykelin sahipleri öldürecek beni. Ölmek istemiyorum. Lütfen."
Hayatımı mahvetmek istemiyordum. Ama zaten hayatım mahvolmuştu değil mi? Bizim gibiler? Yaşamaya, sevmeye hakkı olmayan varlıklardık. Harama el uzatmış cehennemi unutmuş ruhlardık. Yanacak olan bedenlerdik. Sonumu çok iyi biliyordum ama hiç ölmeyecekmişim gibi yaşıyordum hep. Çünkü bana doğru yolu gösterecek kimsem yoktu.
Herkes doğru yolda ilerlememi söylüyordu ama yolun nerde olduğunu kimse bilmiyordu.
Ani ayak sesleriyle koridor haraketlenmeğe başladı. Panikle gözlerimi yerde yatan ortağıma çevirdim. Çaresizce bana bakıyordu.
Yapamam.
Yapamazdım.
Son kez umut etmeyi unutmamış MinHo'ya hafifçe başımı iki yana sallayarak arkaya doğru bir adım attım. Beni anlamış gibi bütün çaresizliğiyle sarsıldı yüzü. 3 yıldır onunla birlikte çalışıyordum. Ortağımdan çok arkadaşım kankam sırdaşım olmuştu. Ama bedenime hüküm eden şeytan onu kurtarmama izin vermiyordu.
"Sonunu kendi ellerinle mahvettin Turuncu." diyerek kafasını tavana çevirdi bütün çabalarından vazgeçerek. Derin bir nefes aldı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
"Git." diye fısıldadı gözlerini kapatarak kaderine teslim olurken. "Benim korkaklarla işim olmaz." dedi sanki beni yeni tanıyormuş gibi.
Kucakladığım heykeli daha sıkı sararak, korkunun beni ele geçirmesine göz yumdum. Arkaya attığım paranoyakça adımlarla çıkışa doğru koştum. Kapıya doğru durmadan koşuyordum.
Bu onun hatasıydı. İşini doğru yapmalıydı. Tek bir hatasında canını kaybedebilirdi. Bunu fark etmeliydi. Kendi elleriyle hayatına son verdi. Benim suçum ne?!
Peki, onun suçu neydi?
İnsanlar ne kadar kötü olsa da yaşamayı herkes hakediyordu.
Onun iyileşmek hakkını elinden almıştım. Belkide ruhunu güzelleştirmek için çabalayacaktı. Birkaç haftadır bunu söyleyerek hiçbir işe burnunu sokmuyordu. Onu buraya gelmesi için zorlayan bendim. İyileşmek isteyen birisini uçurumdan iten bendim.
Bir insanı daha öldüremem.
Ben katil olmak istemiyorum.
Koştuğum koridorda duraksayarak elimdeki heykelciğe baktım. Bana benziyordu, siyahtı. Hiç olmaması gerektiği kadar. Gökkuşağında onunda yeri yoktu, benim gibi. Hızla onu kapısı açık odaların birine fırlatarak arkamı döndüm.
Belkide iyileşmek için daha geç değildi?
Belkide gökkuşağında siyah'ın da olması gerekiyordur.
Belkide düzelebilirdim. Kalbime umut tohumu ekerek, ruhumda çiçekler büyütebilirim.
Belkide ben onu kurtarabilirim.
Gülümseyerek yürüdüğüm koridorda kulağıma ilişen patlama sesiyle çığlıklar kaosa dönüştü. Korku koynuma sokularak birkaç adım geri atmamı tetiklemişti. O an, olmayan dünyam başıma yıkılmıştı işte.
Öldü.
Öldürdüm.
"Turuncu?" yaşadığım duygu patlaması kaosa karışmış yabancı bir sesle kendi kamburuna çekildi. Sakinliğimi koruyarak arkamı döndüm. "Senin burada ne işin var?" Koridorda gittikçe yaklaşan sesleri fark ettiğimde elimin tersiyle gözyaşlarımı silerek, karşımdaki kurtarıcıya doğru koştum. Koştuğum sırada zemine düşerek paramparça olmuştu huzursuzluk.
Birkaç adımla sana ulaşabileceğime rağmen aramızda mesafeler vardı bizim. Ama biliyor musun? O an sanki, tam yanımdaydın. İçimdeydin.
Sırtımdan yakalamış ruhumu kendine çeken cehennemi umursamadan cennetin kapısına koşmuştum. Ve cennetin beni istediğinden bile emin değildim. Ama fark eder miydi?
Kirli ruhumu ardımda bırakıp koştum sana, kollarınla beni sıkıca sar diye. Bir daha hiçbir kötülük bedenimi bulamasın diye.
"Taehyung." diyerek ona sarıldım.
Evim gibi hissetmiştim adını. Sanki dudaklarımdan her senin ismin döküldüğünde ben evime geri dönmüştüm.
Oysa benim bir evim bile yoktu.
Sanki bütün dünya bana yabancıydı da bir tek bu isim gerçek beni tanıyordu.
Kollarımı beline sıkıca dolayarak yüzümü göğüsüne gömdüm. Hiçbir şey önemli değildi. Her şey geçecekti. Değil mi? Onu kurtarmaya çalıştım, ben masumum. Katil değilim.
"Turuncu iyi misin?" endişeli sesi kulak perdeme ay ışığı gibi dalış yaptığında titreyen alt dudağımı dizginlemeye çalıştım. "İyiyim."
İyi değilim.
Uzun parmaklarıyla saçlarımı okşadı bir süre. Neden sarılmamıştıki? Ona ihtiyacım olduğu şu lanet zaman diliminde bana neden sarılmadı? "Senden nefret ediyorum." diye fısıldadım zorla duyulduğunu sandığım sesimle.
"Yalancı." dedi bana sarılarak.
Ben, alakasız biliyorum ama. Çiçekli masallar anlatmak istiyorum şu an kendime.
"Hey siz," boş koridoru dolduran sesle birlikte farkındalığa uyandım. Burada böyle duramazdık.
"Siktir." dilimde dolaşan küfürü havaya savururken Taehyung'tan ayrıldım. Birini daha öldüremezdim. Hele o kişi sensen Taehyung, asla! Hızla elini kavrayarak koşmaya başladım.
"Bana bir açıklama borçlusun yalancı! Elindeki heykeli fırlattığın odada ben vardım. Onu neden attın ve neden ağlıyordun?"
Nefesini solumak için duraksadığında onu daha sıkı çekerek bağırdım "O koca kıçını kımıldat ve koridorun sonuna kadar koşmaya gayret et. Koridoru döndük mü kurtulacağız. Polisler var orada, bir bok yapamazlar."
Koridoru dönmemize birkaç adım kalmıştıki Taehyung durdu. "Neden kaçıyoruz ki?" dedi ciddiyet yüz çizgilerime imza atarken. Tuttuğum elini bırakarak yüzünü avuçlarım arasına hapsettim hızlıca. "O heykeli ben çaldım. Ben bir hırsızım! Oldu mu? Beni arıyorlar, buluncada gebertecekler." dedim hıçkırık dudaklarımdan firar ettiğinde.
Gözlerindeki kırgınlık, içimi burkmaya başlamıştı bile. "Sana kahraman olmadığımı söylemiştim." diye fısıldadım ellerimi yüzünden yavaşça indirdiğimde.
Cehennem olan gözlerin neden alev almadı Taehyung? Gözyaşların soldurmuştu onları değil mi?
"Ağlama." diyerek kendi durmak bilmeyen gözyaşlarımı sildim. Parmak uçlarımda uzanarak ellerimle yanağındaki yaşları silmeye yeltendim ama kulağıma ilişen patlama ruhuma en ağır imzasını atmıştı.
Cehennemin yağmuruna dokunamadan ellerimden kayıp gidişini izledim usulca.
Bakışlarım Taehyung'a kaydı. Karşımdaki adamlar birşeyler mırıldanıyordu ama kulak perdem onları geri itmek için kendini feda etmişti. Kafamı kaldırarak suskunluğunu koruyan gözlerimle adamlara baktım.
Bana doğrultulmuş silahtan artık zerre korkmuyordum.
Korku; sevdiğin birisinin ellerinden kayıp giderken sana dokunamamasıdır.
"Hassiktir! Kıza dokunma oğlum. Adamı öldürdün ya. Patron kadınlar ve çocuklar konusunda hassas ağzına sıçacak!" diyerek arkadan gelen adam silahı diğerinden alarak dağılmalarını söyledi. Dizlerimin bağı çözülerek yere karışmama izin verdi. Sessizce sürünerek yerde yatan Taehyung'un yanına gittim.
"Özür dilerim," diye fısıldadım gözlerim cebinden düşen heykelciğe takıldığında "Şimdilik kahramanın olamadığım için"
Yine birisi benim yüzümden, ölüyordu
"Y"
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top