#4

anne



Bir yansımanın yanılmasından yalan doğardı. Bir yalansa çıkmaza gebeydi. Karnında çıkmazla büyüyen yalanın yüz hatlarına acımasızlığın tohumu ekilmişti. Ve yalanın doğurduğu çıkmazla birlikte yeşermiş tohum birleşerek acını yaratırdı. Aralarındaki tek bağ olan damar kesilince her şey siyaha boyanırdı ve bir tek acı parlardı. Bu parlamaysa sonu çağıran bir karanlıktı..

"Evren benimle dalga geçiyor resmen" diye tısladım yanımda oturan kızın okuduğu kitaptan gözlerimi çekerek. Bakışlarımı otobüsün camından dışarı yönlendirdim. Okuduğum sözcükler zihnimin odalarını tekmeleyerek düşüncelerime zarar veriyordu. Hayatın benimle derdi neydi? Neden sürekli böyle şeylerle karşılaşıp duruyordum?

Bıkkınlıkla nefesimi dışarı verdim. Elimdeki yiyeceklere çevirdim bakışlarımı. Eve gidiyordum. 1 aydır soyacağımız balo hakkında planlar yapıyorduk. Her pazar oraya müşteri gibi gidip inceliyordum ve bir kaç güne planımızı gerçekleştirecektik. Şimdi iyice dinlenmem gerekti. Anneme sarılıp uyumak istiyordum. Ama bunu hiç yapmadım. Bir iblis nasıl sarılırdıki bir meleğe? Yapamazdım..

Bakışlarımı tekrardan cama çevirirken telaşla ayağa fırladım. "Bayım durun lütfen, evimi geçmişiz" diye cırlayarak koşarak otobüsten indim. Uzun zamandan sonra evime gidecektim. Acaba annem nasıl? Bayan Lee ona iyi bakıyor mu? Gülümseyerek koşmaya başladım. Kendimi ait hiss ettiğim tek yer evimdi. Ama o bile yabancıydı bana..

Cebimdeki anahtarları çıkararak deliğe soktum ve siyah zırh giymiş dünyamın kapısını açtım. Bayan Lee'yle selamlaştıktan sonra aldıklarımı ona vererek annemin odasına doğru yol aldım. Ahşap desenli beyaz kapıyı açarak heyecan tohumlarını kalbime ektim. Annem oradaydı..

Her zamanki gibi pencerenin yanında oturup dışarını izliyordu. Titrek adımlarla onun yanına gittim. Oturduğu koltuğun yanına sinerek yere çöreklendim. Değişmemişsin anne.. hala beyaz saçlı aynı kadınsın. "Anne, ben geldim" diyerek fısıldadım. Yüzünde gülümseme oluşurken benim gibi oda fısıldadı. "Hoş geldin güzel kızım, neredesin?" Gerçeklik tokat gibi yüzüme çarparken gözlerime yaşlar hücum etmişti çoktan. Ayağa kalkarak görme engeli olan anneme sıkıca sarıldım. "Burdayım anne" dedim saklamaya çalıştığım hüzünle. Saçlarını kokladım onun. Ne güzel kokuyordu anne saçı, cennet sinmiş kokusuna sanki. Geri çekilerek yüzünü avuçlarım arasına aldım. "Özledim seni sultanım" dedim seslice gülüp ona mutlu olduğumu göstererek. "Bende seni" dedi gülümsemesi genişlerken. Ellerimi yüzünden çekip yanına oturdum. "Yine mi dışarını izliyorsun?" dışarı bakarak fısıldadım. Pencere arka taraftaki çöp kutularına açılıyordu. Paslanmış duvarlar, solmuş çiçekler, öldürülmüş hayvanlar..

"Turuncu bana dışarını anlatsana" diyerek iç çekti, ruhu paramparça olan kadın. Ben sana dışarıyı nasıl anlatayım? Sana acıdan nasıl bahs edeyim anne?Çiçek açmış düşlerini kirletmek istemiyorum..

"Anne, burada acayip güzel manzara var. O hani sokak boyacıları varya, onlar duvarları muhteşem şekilde renklendirmişler. Duvarda renkli çiçekler var. İnsanı kendine hayran bırakıyor. Yah! Dur, anne onlar gerçek çiçeklermiş. Vay, nasıl güzellerse artık onları portre sandım" diyerek annemin yüzündeki hüzünlü bakışlarımı dışarıya çevirdim. "Ve ne güzel insanlar var. Şimdi bu sokaktan bir genç kız geçti böyle pembe elbiseli, liseli galiba. Elinde de bir sürü çiçek vardı, kimden aldıysa artık.." dedim sigara içen öğrenciye bakarak. Neden güzel şeyler sadece imkansızdan ibaretti ki?

"Anne yağmur yağmış. Bu yüzden gökkuşağı bile var. Çok güzel.." diyerek iç çektim. Yalanın koynuna sığınmak hiç bu kadar huzur vermemişti bana. "Turuncu gökkuşağı nasıl?" dedi annem eliyle elimi arayarak. Elimi ona uzattım ve öpüp sıkıca avuçları arasına aldı. Güzel kadın ben sana seni nasıl anlatayım şimdi? "Gökkuşağı şey gibi.. cennet. Böyle 7 tane harikadan yaranmış. İnsan bakınca bütün hüzünlerini unutuyor" diye konuştum.

"Nasıl yani?" Küçük çocuklardaki heyecanla lafımı böldü. "En güzel şarkıların birleşimi gibidir gökkuşağı, öyle düşün. Hani şey gibi.." bıkkınlıkla nefesimi dışarı üflerken kafamı aşağı eğdim. Sessiz yaşların gözümden akmasına izin verdim.

Kör birisine gökkuşağı nasıl anlatılırdı ki?

"Tamam kızım, kendini zorlama" diyerek gülümsedi, kendinden bile habersiz gözyaşları yanağından akarken. Anne ağlama.. melekler ağlamaz ki.

"Kocan nasıl? O gelmedi mi?" dedi merak yüzünün her zerresinde dolaşırken. İşte buda söylediğim bir başka kökenli yalandı. "Evet anne, acil toplantısı çıkmış. Bu aralar büyük bir şirketle bağ kuruyor da. Zenginliğine zenginlik katacak. O harika birisi" dedim parmaklarımla oynarken. Gülümseyerek arkasına yaslandı cenneti ruhunda barındıran kadın. "Benim masum kızım. Sen bana Tanrı'nın en güzel hediyesisin. Mutlu hayatının olması beni gerçekten huzura erdiriyor. İyiki varsın meleğim" diyerek açıkken bile göremeyen gözlerini kapattı.

Bir yalan insanı huzura erdirir miydi ki? Normal şartlarda huzura el koyması gerekmez miydi? Belkide Tanrı bize acımıştı..

Bilemiyorum..

"Ayağa kalkıp kapıya doğru sessizce ilerlerken annemin kırık sesini duydum. "Turuncu, çıkarken bayan Lee'ye söyle çöpleri boşaltmaya ne zaman geleceklermiş, kötü kokuyor pencereni açamıyorum"

~yalan bile terk ederdi insanı bazen, doğru yolunu bulamasın diye~


"Y"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top