31#
❦
"Gördün mü sana onun harika birisi olduğunu söylemiştim küçük prens." diye iğneleyici bir şekilde konuştum ve kendimi tutamayarak kıkırdamaya başladım.
"Resmen ağzıma sıçtı ya!" Jimin sinirle bağırdığında sesi bütün sokakta yankılanmıştı. Gerçekten sinirlenmişti sanarım. Ama pes etmek yoktu, bugün onunla uğraşmak harika birşeydi cidden.
"İyi işte. Benim yapamadığımı yapmış."
Kaşlarını kaldırarak hayretle beni süzdüğünde ortamı toparlamak adına koluna girdim ve onu söylenerek sinemaya sürüklemeye başladım. "Vizyonda çok harika bir korku filmi varmış. Hadi gidip onu izleyelim."
"Korku filmi?" diyerek yürüdüğümüz yolda duraksadı. "Birileri korkuyorum ayağına yatıp, bana sarılmak istiyor sanarım."
"Hayır ya öyle bir şey yok." İtiraz ederek onu tekrardan sürüklemeye başladığımda beni durdurmuş, kolunu sıkıca tutan ellerimi çözerek küçük elimi kendi avucunun arasına almıştı.
Ona attığım tuhaf bakışları fark ettiğinde omuz silkmiş ve gülümseyerek konuşmuştu.
"Elini tutmak istiyorum."
Jimin benim bir şey dememe izin vermeden elimi daha sıkı kavrayarak sinema binasına girmişti.
İşlemleri halledip elimizde kocaman patlamış mısırla sinema salonundaki koltuklardan birinde oturmuş, merakla filmin başlamasını beklerken Jimin tüm alaycılığıyla bana dönüp konuşmaya başladı.
"Ekranda korkunç bir canavar çıkarsa sakın altıma yapayım, bağırayım, ağlayayım deme. İnsanları rahatsız etmeyelim. Ve eğer korkarsan kedi gibi bana sığınabilirsin. Ben hep senin yanındayım."
Ona cevap vermeyerek hırçınla bir avuç dolusu patlamış mısırı alıp ağzıma tıktım.
Bin hip sinin yinindiyim.
Bak bak bak, havalara bak!
Jimin rahatsız olsun diye ona attığım rahatsız edici bakışlarımı umursamadan önüne bakmaya devam ettiğinde film başlamıştı. Ben de filmin tadını çıkarmak amacıyla önüme dönmüş onun söylediklerini unutmaya çalışarak filmi izlemeye koyulmuştum.
Neredeyse yarın saattir devam eden filmde korkuyu bırak ürkmeyi bile hissetmemiştim. Sadece ne kadar gereksiz bir film olduğunu içimden tekrarlayıp duruyordum. Yazık günah ya. Buna korku filmi demek suçtur arkadaş. Çoluk çocuğa bile izletirdim ben bunu.
Aniden Jimin'in çığlık atmasıyla gözlerimi kocaman açarak bakışlarımı ona çevirdim. Ön sıralardan birkaç kişi rahatsız olduğu için arkalarını dönerek bize baktıklarında başımla sessizce onlardan özür dilemiş ve bütün şaşkınlığımla Jimin'e bakmıştım. "Sen az önce ne yaptın?"
"Ben birşey yapmadım." dedi küçük uslu çocuklar gibi.
"Nasıl yapmadım. Çığlık attın Jimin."
"Hayır öyle birşey olmadı. Sen galipten sesler duyuyorsun Turuncu."
Jimin sonuna kadar itiraz etmekte ısrarcıydı anlaşılan. Bende o utanmasın diye fazla üstelemeyip önüme döndüm. "Peki öyle olsun."
Fakat aradan birkaç dakika geçtikten sonra Jimin'in elindeki patlamış mısır yağmur misalı üzerime devrilmişti. Dizlerimin üzerindeki mısırı elimle temizleyip ölümcül bakışlarımı ona çevirdim. Gördüğüm manzara ise kalbimi ansızın yumuşatmıştı.
Jimin'in rengi bembeyazdı.
Kendimi tutamayarak kıkırdadığımda filmdeki kız çığlık atmış ve Jimin korkudan elindeki son kalan mısırları fırlatmıştı. Ve mısırlar diğer insanların üzerine yağmur misalı yağmıştı.
Kesin insanlar bize lanet edecekti.
Kafamı iki yana sallayıp tekrardan Jimin'in adından insanlardan özür dilemeye başladım. Filmi izlemek yerine herkesten özür dilemek için gelmiştim sanki.
Jimin tekrardan bağırıp küçük elleriyle gözlerini kapattığında bu kez gerçekten rezil olduğumuzu anlayıp hızlıca dudaklarının üzerini elimle kapattım. "Rezil rüsva ettin beni şerefsiz."
"Bon borşoy yopmkdom." Dudaklarının üzerine elimi sıkıca kapattığım için konuştuğunda sesi boğuk çıkmıştı ve ben kendimi gülmeden tutamamıştım.
"Hıhı, son borşoy yopmodon." diye Jimin'i alayla taklit ettiğimde artık kahkaha atıyordum. "Yah Jimin bir altına yapmadığın kaldı. Daha ne yapmayı düşünüyorsun?"
Bu kezde salondaki insanların kınayıcı bakışları benim kahkaham yüzünden bize döndüğünde bu kez hiç kimseyi umursamadan bakışlarımı Jimin'in yüzünde gezdirmeye başladım.
O çok korkmuştu gerçekten. Çocuğun rengi kaçmıştı. Ruh gibiydi. Onunla bir ay doya doya dalga geçebilirdim.
Jimin'in bakışları gözlerimden yavaşça dudaklarıma kaydığında kahkaha atmayı kesmiştim. Hatta nefes almayı bile unutmuştum.
Bir erkeğe göre fazla dolgun olan dudaklarını ağır çekimdeymiş gibi aralayıp bana yaklaşmaya başladığında gözlerimi kapatıp ani hissetmeyi çok isterdim. Ama yapamadım. Bu isteğim kursağımda kaldı.
Gözlerim kolumdaki saate kaydığında dudaklarımla onun dudakları arasında tek nefeslik bir mesafe vardı. "Gitmemiz gerek küçük prens."
Jimin duraksayıp kaşlarını çatarak, sorgular gibi yüzüme baktı. Daha sonra ise yeni hatırlamış gibi alt dudağını gergince dişleri arasına alıp ayağa fırladı. Ayağa kalkmasıyla benide bileğimden tutup salondaki insanların rahatsız mırıltılarını duymamazlıktan gelerek yürümeye başlamıştı.
Salondan çıktığımızda "Geç kaldık." diye yakınmaya başlayan Jimin'e kendimce takıldım. "Ee sen küçük çocuklar gibi çığlık çığlığa filmi izlemeseydin zamanın nasıl gelip geçtiğini anlardım. Seni izlemekten dönen dünyanı unuttum Jimin."
Tekrardan Jiminin filmi izlerkenki halleri aklıma geldiğinde hunhara gülmeye başladım. "Herşeyi anladım da patlamış mısırı niye insancıkların üzerine fırlattın ki? İnsanlar bir an neye uğradıklarını şaşırdılar."
Ben kendi kendime konuşup onu sinir etmek yolunda emin adımlarla ilerlerken Jimin beni sinema binasının tadilatta olan lavaboya sürüklemiş, cebinden çıkardığı elektronik kartla kapıyı açarak benide kendisiyle beraber içeri sokmuştu.
"Kıyafetlerini çıkar."
Jimin ciddiyetle konuşup kendi gömleğinin düğmelerini açmaya başladığında gözlerim kocaman olarak ona anlamayarak bakmaya başladım. Bu adam ne yapıyordu? "Ne?"
"Turuncu bana inat mı aptalı oynuyorsun? Bu kıyafetlerle gidersek patron kaçamak yaptığımızı anlar. Adam salak değil. Tek gözüyle benim bütün geçmişimi okuyor zalim."
Jimin üzerinden tamamen çıkardığı gömleğini bana uzattığında bakışlarım vücut kaslarına kayıp orada takılı kalmıştı. Bu adam ciddi miydi? Zira her an onun üzerine atlayacakmışım gibi hissediyordum.
"Dünyadan Turuncu'ya," diye alayla konuşarak bana uzattığı gömleğini gözümün önünde sallamaya başladı. "Çantana evden çıkarken bıraktığım kıyafetlerimi alabilir miyim? Hani beni evde doyasıyla izleyebilirsin ama şimdi geç kalıyoruz."
"Seni izlemiyordum ben." diye üste çıkmaya çalışarak bakışlarımı ondan kaçırıp çantamdan kıyafetlerimizi almaya başladım. "Sadece dalmışım."
"Benim kaslarıma mı?"
İşte buna verecek cevabım yoktu. Jimin ona uzattığım gömleği alıp üzerine geçirdi ve daha sonra hâlâ saf saf yerinde kalakalan benim yanıma geldi.
"Beni bazen gerçekten çıldırtıyorsun Turuncu." Jimin aniden kollarını belime dolayarak beni kendine çekti ve lavaboya oturttu.
"Bazen şekeri elinden alınmış masum bir kız çocuğu gibisin." diyerek gömleğimin uçlarından tutarak onu bedenimden sıyırıp çıkardı. Yine karşısında sütyenle kalmıştım. Ve bu çok utanç vericiydi.
Jimin bakışlarını gözlerimden ve muhtemelen kızarmış yanaklarımdan ayırmadan bana yaklaştı ve omuzuma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi. "Bazen o kadar ateş saçıyorsun ki yandığımı hissediyorum."
Bakışlarını kısa bir süreliğine yüzümden çekip çantamdaki tişörtü aldı ve onu üzerime geçirdikten sonra tekrardan bakışlarını gözlerime sabitledi. Jimin kollarını belime dolayıp bedenimi kendi bedenine yasladı ve beni oturttuğu yerden indirdi.
"Nasıl birisi olduğunu anlayamıyorum. Sana her baktığımda karşıma çok farklı birisi çıkıyor oluyor." Jimin'in gözleri saçlarıma kaydığında bir tutamını parmakları arasına aldı ve kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Ama ben senin her zerreni çok seviyorum sanarım."
Göğüs kafesimi delip geçen hisler kalbimi o kadar uyuşturmuştu ki ne yapmam gerektiğini anlayamıyordum. O çok harika birisiydi. Ona sahip olduğum için kendimi çok güzel hissediyordum.
"Gidelim mi artık?" Jimin'in sesiyle düşünce kuyumdan çıkıp bana uzattığı elini tuttum ve lavabodan çıkıp kasaya doğru ilerledik.
Küçük elinin içindeki küçük elim sanki çocukların parmaklarıymış gibi bir görüntü veriyordu. Bunu sevmiştim.
Kasaya vardığımızda asılı duran isim kartımı alıp yakama taktım ve bizim yerimize idare eden Taemin'e dönerek ona teşekkür ettim. Jimin'le planladığımız gibi benim evimi satıp çalıştığımız bütün yarı zamanlı işlerden çıkarak tek bir işe girmiştik ve bütün gün birlikteydik.
Taemin Jimin'le bir süre konuşup gittiğinde Jimin'le gelen müşterileri karşılamaya başlamıştık.
Yaklaşık gece yarısına kadar sinema salonunda çalışmış, iş saatimizin sonuna geldiğimizde, yerimizi diğerlerine devredip eve gitmek için yorgunluktan üzerimizi bile değiştirmeden yürümeye başlamıştık.
"Çok yoruldum." diye sızlanmaya başladığımda gerçekten çok yorulduğumu fark etmiştim.
"Tabii yorulacaksın. Bütün gece müşterilerimize söz sokmaktan, ölümcül bakışlara kadar attım. Çok çalışmış olmalısın." Jimin alayla güldüğünde yürüdüğüm karanlık sokakta durdum.
"Bir kere onlar sana asılan yavşaklardı. Ben sadece seni koruyordum. Yarın bir gün birisi sana tecavüz ederse dizimin dibinde ağlayıp sızlanma diye yapıyordum. Daha kendini bile koruyamıyorsun. Adam, kadın demeden hepsi sana yavşıyor, sen ise sadece gülümsüyorsun. O dudaklarını yerinden sökmek istiyorum Park Jimin!"
Jimin bana inat yaparcasına gülümseyerek yanıma geldi ve tam karşımda durdu. "Sırf beni koruduğun içindi yani. Beni kıskanmıyordun?"
Onun alaylı sesine karşın bakışlarımı ondan kaçırıp ukalaca konuşmaya başladım. "Senin neyini kıskanacağım ben? Sen zaten benimsin."
"Öyle mi?" Jimin birkaç adım atarak tam dibime girdiğinde eşzamanlı olarak bende geriye birkaç adım atmıştım. "Öyle."
Kollarını bana doğru uzattı ve kalbimi eritecek bir şekilde gülümsedi. Bakışları parlıyordu. "Ben zaten seninim."
Sessizce onun bana uzattığı kollarına bakmaya başladım. "Niye bu kadar çabuk kabullendin bunu?" diye tek kaşımı kaldırarak sordum.
"Başından beri hiç inkar etmemiştim ki." Jimin öne uzattığı kollarını belime dolayarak beni kendine çekti. Yakınlığımızdan dolayı nefesim kesilmişti.
"Ben sadece seni görmek istiyorum, sadece seni izlemek, sadece seninle konuşmak, sadece sana sarılmak, seni öpmek, seninle konuşmak, seninle eğlenmek, seninle uyumak, seninle nefes almak." Jimin fısıltıdan farksız sesiyle konuştuğunda yüzünü yüzüme yaklaştırıp tam gözlerimin içine baktı.
"Bütün dünya kendi etrafında dönsün, biz duralım istiyorum. Herkes hayatından akıp gitsin sadece ben kalayım istiyorum. Belki bu bencilce ama, sadece bana gül istiyorum."
Jimin bana biraz daha yaklaştığında sıcak nefesi dudaklarıma değiyordu. "Sadece sen ve ben. İkimizden başka herşey arka planda olsun Turuncu. Dünya arka planda olsun. Ben seni Venüs'e götüreceğim."
Gözlerimi kapatıp nefeslerimizin karışmasını dinlerken kendimi çok huzurlu hissediyordum. Dudaklarımın üzerinde hissettiğim baskıyla gözlerimi açtım. Jimin gözlerini kapatmıştı. Alt dudağımı dudakları arasına almış yavaşça haraket ettirirken ona karşılık verdim ve üst dudağını dansa kaldırdım. Jimin'in belimdeki elleri sıkılaştığında kollarımı onun boynuna dolamış saçlarıyla oynamaya başlamıştım.
Beni Venüs'e götürecekti.
Beni sadece evime götür Jimin.
Jimin nefes almak için dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında küçük çocuklar gibi gülümsüyordu. "Özlemişim." diye fısıldadığında bu sefer ben dudaklarımı onunkilerle birleştirip onu öptüm. Ama bu kısa bir öpücüktü. Geri çekildiğimde bende gülümseyerek fısıldadım.
"Saçını turuncuya boyayalım mı küçük prens?"
"Y"
Merhaba millet,
Bir sonraki bölüm final. Evet hemde bu sefer kitabı toptan tamamen bitiriyorum. Bir daha özel bölüm falan gelmeyecek. Aslında bu kitabı yazmayı çok seviyorum ama işte tadında bırakalım. Sıkıp suyunu çıkarmayalım dşdmd.
Diğer fanfic'lerime göz atmayı unutmayın. Benimle bu maceraya çıkan ve bana eşlik eden herkese sonsuz teşekkür ederim.
Oy sınırı koyacağım bu sefer çünkü bir sonraki bölüm final. Yani niye koymayayım o zaman? Ldkd
Sınır; bütün bölümler "40" geçtiğinde finalle geri döneceğim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top