30#






Her hikaye bir gün bitmekle hükümlü müdür?

Ya bitecek kadar cesur değilse?

Bana gelmeni hep bekledim çaresizce. Yürüdüğüm kaldırımda oturarak bekledim, dişlerimi fırçalarken gözlerim aynada ki yansımama takılırken seni görmeyi bekledim.
Bazense sadece pencerenin önünde bekledim seni.

Beklenilen gelir unutma meleğim.

En azından gelmek zorundadır.


"Hayatımda gördüğüm en tembel kadınsın Turuncu!" Uyku mahmurluğuyla duyduğum tanıdık sesi idrak etmemle yataktan düşmem aynı anda gerçekleşmişti. Aslına bakarsan yataktan düşmemiştim, düpedüz itilmiştim.

"Ben tembel değilim, sen fazla enerjiksin Jimin." diyerek boğuk çıkan sesimle ona laf yetiştirmeye çalıştım. Ama adı üstünde sadece çalışabildim çünkü annem gibi söylenerek odadan çoktan çıkmıştı.

"Günaydın boş vazo, günaydın tavan ve günaydın Jimin'in köpeği." diyerek kendi kendime konuştum ve kucağıma koşan köpeği elimle okşamaya başladım. Ne olurdu yani biraz daha uyusaydım? Saat sabahın yedisi bile değildi.

Birkaç dakika yerde oturarak uykumu dağıtmaya çalışmış ve en sonunda Jimin'in bana seslenmesine kulak vererek gözlerimi ovuşturup ayağa kalkmıştım. Bu adam, beni delirtiyordu.

Üzerimi bile değiştirmeden direk odadan çıkarak aşağı mutfağa indiğimde Jimin'i yemek yaparken görmüş, sessizce arkadan ona yaklaşarak sırtına sıkıca sarılmıştım.

Bunları yaşayan ben miydim gerçekten? Hâlâ inanamıyordum.

"Hiç yalakalık yapma küçük hanım, bu sefer seni süründürmeden vazgeçmeyeceğim."

Jimin'in ciddiyetle konuştuğunu anladığımda beline sardığım ellerimi çözüp, hiçbir şey demeden masaya geçip oturdum ve sessizce beklemeye başladım.

"Seni seviyo-"

"Hayır!" diyerek lafımı kesti.

"Sana aşığı-"

"Hayır dedim." diye üstüne basa basa konuştuğunda, oturduğum masaya sinip yemeğimi beklemeye başladım. Sanarım bu kez kolay yola getiremeyecektim onu. İnadı tutmuştu keçinin.

Jimin pirinç dolu tavanı masanın ortasına bıraktığında dalıp gittiğim düşüncelerden irkilerek uyandım. Karşıma oturup sorgulayıcı bakışlarıyla yüzümü incelemeye başlamıştı.

Ben de onun soru işaretleri fırlatan gözlerine bakmaktansa saçlarına diktim bakışlarımı. Pembe saçlarını sarıya boyamıştı. Aslında birkaç hafta önce ben boyamıştım.

Pembe saçlı olunca fazla dikkat çekiyordu ve yolda yürüdüğümüzde yanında ben bile olsam, hatta elini bile tutsam kızlar sürekli ona yiyecekmiş gibi bakıyordu.

Fakat o, sadece benimdi. Hiç kimseye kaptıracak göz yoktu bende.

"Ne düşünüyorsun?" diye sessizliğe fermuar çekip konuştu en sonunda. Küçük prens gibi merakını asla gizleyemezdi.

"Seni." Onu yapmacık bir şekilde yanıtladığımda masanın üzerindeki peçeteni sinirle bana fırlatmıştı. "Sana hayır demedim mi ben?! Niye sürekli bunu yapıyorsun?"

Jimin'in yüzüme fırlattığı peçete havada savrularak yere düştüğünde pişkin pişkin sırıtmaya başladım. Aptal koca adamım benim. Hâlâ kabul etmiyordu. "Iskaladın."

"Turuncu," diyerek hırçınla kaşığını ağzına tıktı. "İstemezsem ıskalamam, biliyorsun."

"Hımm," Bakışlarımı ondan kaçırarak mutfak duvarlarında gezdirmeye başladım. Hiç iştahım yoktu bu sabah ve yemek yerine Jimin'le zaman kaybetmeyi tercih ederdim. "Iskalamam diyorsun."

"Evet."

"Neden dün basketbolda bana art arda dokuz kez yenildin o zaman küçük prens?"

Delireceğini biliyordum. Bunu kasten yapmıştım.

"Yah! Tek derdin bu mu senin? Dün kendimi pek iyi hissetmiyordum o yüzden o kadar açık verdim. Niye üsteliyorsun?" Kaybettiğini hiç kabul etmiyordu. Gerçekten zor birisiydi Jimin. Ama bazen o kadar şefkatle saçlarımı okşuyordu ki, bütün zorlukların onun dokunuşuyla eriyip gittiğini hissediyordum.

"Ha ha, ne inandırıcı. İyi hissetsen kazanacak mısın ki güya? Dünden beri sürekli kafanı şişiriyorum yine oynayalım diye ama hayırda hayır diye tutturdun." Burun kıvırarak masadan kalkıp yürümeye başladığımda mutfaktan çıkmak için Jimin'in yanından geçmek zorunda kalmıştım.

Ama onun oturduğu sandalyenin yanından geçer geçmez beni bileğimden tutarak yakalamış, nefesimi kesecek bir hızda kucağına çekerek oturtmuştu.

Kucağına oturur oturmaz ciğerlerime tıka basa dolan kokusu başımı döndürüyordu resmen. O çok güzel kokuyordu. Hem de çok.

"Tamam kabul ediyorum basketbolda senden iyi olamıyorum ama bende başka şeylerde çok iyiyim mesela." diyerek dudak büzdüğünde, dudaklarına yapışmamak için kendimi zor dizginliyordum.

"Mesela?" diyerek bacaklarımı onun bedeninin iki yanından geçirerek oturdum yani, pozisyonumu değiştim ve kollarımı boynuna doladım.

"Yatakta fazlasıyla iyiyim." dediğinde boynuma yaklaşarak küçük bir öpücük kondurmuştu.

"Gerçi sen bunu bilemezsin. Benimle aynı yatakta bile uyumuyorsun."

"Hımm," diye mayıştığımda ona yaklaşarak alnımı alnına dayadım. "Kendimi kötü hissediyorum biliyorsun Jimin. Üzgünüm."

Taehyung'tan sonra hiç kimseyle aynı yatakta uyuyamaz olmuştum. Sanki birisinin varlığını yanımda hissettiğimde o geceye gidiyor ve ona bunu yaptığım için ne kadar pişman olduğumu bana hatırlatıyordu.

Boğuluyordum ben.

"Önemli değil Turuncu. Seni yatağım için değil kalbim için seviyorum ne de olsa." diyerek beni rahatlattığında kendimi tutamayarak burnunun ucuna küçük bir öpücük bırakıp gedi çekilmiştim.

"Gidelim mi artık Jimin?" Ayağa kalkmaya yeltendiğimde belimden tutarak beni geri yerime oturtmuştu. "Nereye?"

"Hani sana anlatmıştım ya," dediğimde bakışlarım hüzünle burkuldu ve içimi acıtan o his bütün vücudumu ele geçirdi.

"İyi olacağına emin misin?" diye sordu endişeli bir yüz ifadesiyle. Elimde onu onaylamaktan başka hiçbir şey gelmiyordu. Bende başımla sessizce onu onayladım ve kucağından kalkarak yürümeye başladım.

Ben iyiydim.

Kötü olmam için sürüyle sebep vardı ama tek bir sebep bütün kötülükleri tek seferde deviriyordu benim için.

O sebep Jimin'di.

Her gece benimle uyuyamayacağını bilsede başımda bekleyip bana masallar anlatarak saçımla oynayan, ben uyuduktan sonra ise sessizce giden adamdı.

O cehennemin en güzel meleğiydi.

-

"Hazır mısın?" diye sordum Jimin'e karşımdaki kapıyı incelerken. Daha çok kendime soruyor gibiydim ama ben cevap verecek cesareti kendimde bulamıyordum.

Jimin elini omuzuma yaslayıp yavaşça okşamaya başladığında bakışlarımı ansızın ona çevirdim. Gülümsüyordu. İşte gülümsemesi dünyadaki tek mutluluk kaynağımdı benim.

Ah, sarı saçlı adamım benim.

"Herşey iyi olacak diyemem ama kötü olduğunda seni sürüyerek oradan çıkarırım tamam mı? Ben iyi kötü hep yanında olacağım."

Dudaklarım onun masum görüntüsü önünde diz çöküp yukarı doğru kıvrıldığında kendime engel olmayıp kocaman gülümsemiştim. Herşey iyi olmak zorundaydı. Çünkü Jimin gibi bir melek tam yanımda durup, elimi tutuyordu.

Derin nefes alıp kapının ziline bastım ve aldığım nefesi geri verdim. Birkaç dakikanın ardından Bayan Lee kapıyı açmış, beni gördüğü için şaşkınlıktan gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Kadın şaşırmakta haklıydı tabii. Uzun süredir buraya geldiğim yoktu.

Annemi çok özlemiştim.

"Turuncu," diye neşeyle bağırarak boynuma atladığında ben de kollarımı sıkıca ona doladım. "Çok özledim seni."

"Ben de sizi Bayan Lee. Annem nasıl?" Kibarlık ne hiç bilmezdim ben. Mesela bir nasılsın demek bile içimden gelmezse asla demezdim. Bayan Lee'yi çok seviyorduma ama annemi o kadar merak etmiştim ki, gözüme hiçbir şey görünmüyordu.

"Annen odasında, peki bu yakışıklı adam kim?" diyerek Jimini işaret ettiğinde hiç zaman kaybetmeden konuşmuştum.

"Kocam."

"Hani şu işkolik olan mı? Evlendiğinizden beri ilk kez görüyorum. Çok güzel bir yüze sahip."

Bakışlarımı Jimin'e çevirdiğimde utanarak kafasını önüne eğdiğini görmüştüm. Ah, cidden onun çocuk gibi utanması beni çıldırtıyordu.

Bayan Lee bizi eve davet ettiğinde sessizce içeri girmiş, benim acelem üzerine annemin odasına çıkmıştık. Uzun zamandır annemi görmediğim için kalbim deli gibi atıyordu.

Onu çok özlemiştim.

Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde Jimin'in de elinden tutarak içeri sokmuş, kapını arkadan kapatmıştım.

"Kim o?"

Yine aynı yerde, aynı pozisyondaydı. Nasıl bırakıp gittiysem, döndüğümde de öyle bulmuştum onu.

"Anne," diyerek yanağımdan süzülüp giden yaşlada izin verdim ve koşarak ona sıkıca sarıldım. O kadar sıkı sarılmıştım ki, kaburgaları kollarım arasında kırılacaktı neredeyse.

"Güzel kızım. Seni çok özledim. Beni neden bırakıp gittin? Aylardır neden uğramıyorsun? Başına birşey mi geldi diye çok merak ettim."

Annemin cennet kokan elleri saçlarımda gezinip yanağıma öpücükler bırakıyordu. Şu an, şimdi o kadar mutluydum ki. Neredeyse mutluluktan ağlıyordum.

"Anne seninle tanıştırmak için kimi getirdim biliyor musun?" diyerek ondan ayrıldım ve köşede durup bizi izleyen Jimin'in yanına gittim.

Bana gülümsüyordu ama ağlamama dayanamadığı için yanına varır varmaz beni kendine çekip sıkıca sarılmıştı.

Pamuk kalpli adamım benim. Kalbin bir gün ağzımda eriyecek diye çok korkuyorum.

Jimin'den ayrılarak elinden tuttum ve annemin yanına getirdim. Jimin benim yönlendirmem olmadan annemin önünde diz çökmüş elleriyle kulaklarını tutarak özür dilemeye başlamıştı. Ben, o kadar şaşırmıştım ki öylece kalakalmıştım.

"Bu kadar geciktiğim için özür dilerim efendim. Bu kadar sorumsuz olduğum için özür dilerim. Sizi görmeye bir kez bile gelmediğim için özür dilerim. Yapamadığım herşey için üzgünüm."

O çok iyi birisiydi. Çok düşünceliydi. Bana hep keşke yerine iyi ki dedirtiyordu.

"Turuncu bu kişi yoksa senin kocan mı?" Annem merakla sorduğunda gözleri duvara sabitlenmişti. Annem göremiyordu. Beni hiç görememişti. Jimin'i asla göremeyecekti. İşte bu canımı iliklerine kadar yakıyordu.

"Evet anne kocam." diye cevap verdim. Yine ona yalan söylüyordum ama bu kez hiç rahatsızlık duymuyordum. Çünkü bazı yalanlar bizi hayata bağlardı.

"Evladım özür dilemene gerek yok. İnsan hayatında herşey olabilir. Yapamadıkların için kendini suçlayamazsın." Annem elleriyle Jimin'i aradığında Jimin diz çöktüğü yerden kalkıp ona yaklaşmıştı.

"İsmin ne senin?"

"Jimin efendim."

Ve böylelikle annemle Jimin uzun bir süre sohbet ettiler. Annem benim çocukluğumdan bahsedip beni Jimin'in önünde rezil etti. Ama göremediği için fotoğraflarımı gösterememişti. Bu bile içimin burkulmasına yeterdi. Ama kendimi asla kötü hissetmedim.

En sevdiğim iki adam yanıbaşımdaydı ve mutluydu.

Daha fazlasını istemek bencillik olurdu.

-

Birkaç saatin ardından annemle vedalaşıp Jimin'le eve doğru ilerlemeye başlamıştık. Boş kaldırımda sessizce ilerliyor, ikimizde bugünün yoğunluğunu düşünüyor gibiydik.

"Annen çok hoş birisi." diyerek aramızdaki sessizliği bozdu Jimin. Bakışlarımı ona çevirdiğimde ellerini ceplerine sokmuş, hüzünle yürüdüğünü fark etmiştim.

Sanarım annesini özlemişti.

Annesi için parayı hâlâ biriktirememiştik ve annesini her ziyaret edişinde biraz daha acıyordu canı.

Gülümseyerek Jimin'in koluna girdim. Onu mutlu etmek benim kutsal görevimdi çünkü. Ben ona kıyamazdım ki. Küçük prensti o.

"İleride seninde annenin yanına gideceğiz Jimin, birlikte. Ama hasta ziyareti diye değil, baya baya kaynanamı görmeye. Bana ilk günden takmasa çok iyi olur gerçi. Hâlâ endişeden ellerim titriyor." diyerek ellerimi ona doğru uzattım ve titriyormuş gibi yaptım.

"Annem ölecek Turuncu." diye ciddiyetle konuştu yürüdüğü kaldırımda duraksarken. Hava karardığı için yüzünü sokak lambalarının aydınlattığı kadarıyla görebiliyordum. "Ve ben hiçbir şey yapamıyorum."

Jimin'in yanağından süzülen gözyaşları karanlıkta parlıyor, gökyüzünün üzerine dağılmış yıldızları anımsatıyordu.

Ağlama küçük prens. Bunu bana yapma.

"Annen ölmeyecek Jimin. Saçmalama."

"Ameliyat için gereken parayı bir türlü toparlayamıyorum. Bugün annene sarılınca kendimi o kadar iyi hissetmiştim ki, kendi anneme sarılamayacağımı düşünüp ölüyorum Turuncu. Çok acıtıyor."

Onu izlemekten vazgeçip tekrardan koluna girdim ve karanlık sokakta yürümeye başladık. Üzülmesini istemiyordum. Ağlamasını da, ama ağlayarak rahatlıyordu. Ağlamaması için ona engel olamazdım.

"Tek derdimiz para olsun Jimin." diyerek konuştuğumda onun cevabını beklemeden devam ettim. "Bak ben ne diyorum. Hani ben seninle yaşıyorum ya, bu yüzden kendi evime neredeyse hiç ihtiyaç duymuyorum bile. Bence biz orayı satalım ve anneni kurtaralım. Ne dersin?"

Jimin karşımda durarak yüzümü incelemeye başladı. "Orası senin evin Turuncu." diye fısıldadı kırılgan sesiyle.

"Yanılıyorsun Park Jimin. Benim evim sensin. Eğer yapabilecekken bunu yapmak yerine, gözlerimin önünde acı çekmeni izleyeceksem o evi yakarım ben. Hiçbir ev, senin sıcaklığını içinde taşıyamaz benim için."

"Ama-" Jimin itiraz etmeye kalkıştığında hızlıca onun sözünü kesmiştim.

"Lütfen, senin için birşey yapmama izin ver. Bunu gerçekten istiyorum. İyilik yapmak istiyorum, iyi birisi olmak istiyorum. Seni haketmek istiyorum." diyerek ağlamaklı sesimle konuşmaya başladığımda bunu gerçekten istediğim sesimin tonundan kolayca anlaşılıyordu.

"Ben zaten seninin Turuncu."

Jimin elinin tersiyle yanağındaki gözyaşlarını silip bana yaklaştı ve usulca kollarını bedenime dolayarak yüzünü boynuma gömdü. Nabzımın üzerine değen nefesi o kadar sıcaktı ki, kalbimde dalgalanan heyecana engel olamıyordum.

"Sevgilisine bile bakamayan beceriksizin tekiyim ben." dediğinde boynumdan aşağı akan gözyaşlarını fark ettim. Yine ağlıyordu. Tamam, sanarım bugün özel gününde falandı.

"Ben daha ölmedim Jimin. Gurbet ellere gidip para kazanır, yinede sana da kendimde de bakarım ben." diye alayla konuşmaya başladığımda Jimin kendini tutamayarak kıkırdamıştı. İşte ona hep gülmek yakışıyordu. Tartışmaya kapalı bir konuydu bu.

"Hem zaten para herşey değil ki. Ha senin paran, ha benim param ne fark eder? Aile olduktan sonra herşey ortaktır Jimin. Eğer benim param senin işine yaramayacaksa onu kazanmağımın anlamı ne? Bir şey ki beni mutlu etmiyor. Hem bak, kırk tane yarı zamanlı işte çalışıyoruz. Onlardan da istifa ederiz, aynı kafede işe başlarız. Böylelikle yapışık ikizler gibi oluruz. 7/24 beraber. Ne dersin?"

"Yalnız lütfen seri katil gibi benimle konuşmaya çalışan kızları tehdit etme. Senin yüzünden pizzacıdan kovulmuştum hatırlarsan. Sırf benim partnerim kız diye gece gündüz kıza ölüm tehdit içerikli mesajlar gönderiyordun." Jimin gülerek benimle alay ettiğinde o günleri hatırlayıp utanmaya başladım.

Biraz fazla ileri gitmiş olabilirdim.

Tamam baya baya kızı ölümle tehdit etmiştim.

Gülümsemeye çalışarak usulca omuzuma kafasını yaslamış, bana sıkıca sarılan melek gibi adamın sarı saçlarını okşamaya başladım. Haklıydım. Aile demek, birbirine sonuna kadar yardım etmekti.

Ve biz seninle aileydik.















"Y"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top