#2


gözyaşı


"Hayatdan çaldığı kadar yaşar insan"

Akciğerlerime büyük gelen nefesi içime çekerek saçlarımı arkaya doğru savurdum. Mezar taşının üzerinde uyuya kalmıştık ve heryerim zonkluyordu. Tekrardan yapıştığım kolu sürüklemeye başlayınca ölümcül bakışlarımı onunla buluşturdum. "Yemek istemiyorum" diye tısladı yağmurdan ıslanmış saçları birbirine girip havalı görüntü çizerken. Ona yemek almak istediğimi söylemiştim. Sabahtan beri hiçbir şey yememiş sadece ağlıyordu. Vicdanın pusulu ateşide içimde kıvılcımlanınca zorla sürüklemeyi yeğlemiştim onu. "Ne yedin?" Diye sinirimi soludum.

"Havuç" diyerek gülümsedi. Kafamı iki yana bıkkın şekilde sallayarak tekrardan onu sürüklemeye başladım. "Hadi ama neredeyse vardık. Koca kıçını kaldırda yürü" öfke tıkıştırdığım sözlerim kulaklarında yankılanınca kaşlarını havalandırıp bana baktı. Yürüdüğüm yoldaki kaldırımları yok sayarak ilerlerken onun sesini duydum. "Benim kıçım büyük değil" dudaklarına yapışan sözcüklere alaycı bakışlarımı attım duraksayıp. Kollarından sıkıca tuttuğum ellerimi bıraktım. Ve arkasına geçerek kıçını süzmeye başladım. Benim ne yaptığımı anlayınca arkasını döndü ve karşımda durdu. "Ne yapıyorsun yah!" diye bağırdı rahatsız olmuş bir şekilde. Kollarımı göğüsümde birleştirerek gözlerimi kıstım. "Sana büyük olduklarını söylemiştim"

Ellerini aniden kıçına götürerek gözlerini büyüttü. "Terbiyesiz" dudaklarından firar etmiş kelimelere gözlerimi abartılı şekilde devirerek karşılık verdim. Ve tekrardan koluna yapışarak onu süpermarket'e sürükledim. Bir adam ne kadar inatçı olabilir?! Süpermarket'ten içeri girince benden bağımsız bakışlarım kasiyere kaydı.

Bu çocuğu uzaktan izlemeyi seviyorum. Pembe saçları vardı. Genelde de zaten sadece saçlarını görüyordum. Ama ne tuhafki hiç karşılaşmadık, gözlerinin ne renk olduğunu merak ediyorum doğrusu.

Taehyung'la birlikte tezgahlara doğru ilerledik. Gözüme kestirdiğim yiyecekleri aldım. Bu süpermarket'i seviyorum doğrusu. İçinde masalar var oturup yemek yemek için, dışarını izlemek için ayrıca masalar var, ve en güzeli bir sürü yemek çeşiti var. "İstediğin bir şey varmı?" Diye sordum yiyecekleri taşımakta zorluk çekerek sendelerken. Kafasını 'hayır' anlamında sallayıp yiyecekleri elimden aldı. "Sana yemek istemediğimi söylemiştim" kasaya doğru ilerlerken gülümsedim. Bu çocuğu mutlu etmeliydim. En azından bunu yapmalıydım..

"Hey fıstık" diyerek bağırdım arkasından. Kaşları havalanmış şaşkın şekilde arkasını döndü. Hâlâ kırmızılığını koruyan gözlerine baktım sessizlik araya sinerken. Ama yapacağım bir görevim vardı. Sırtımı çikolata tezgahlarına yaslayarak elimle çikolataları işaret ettim. "Burda gördüğün her şeyi sana alabilirim" diyerek göz kırptım Taehyung'a. "Ne istiyorsun?" diye ilave ettim koşarak onun yanına varırken. Gözlerindeki anlaşılmayan sözleri okuyunca yüzümdeki umut ışığını kapattı. Ellerimi arkamda birleştirip ciddi şekilde onu süzdüm. "Hiçbir şey istemiyorum"

Cehennemin içinde mahsur kalmış kahverengi gözleri çığlık çığlığaydı. Onu kurtarmamı istiyordu ama bilmiyordu. O cehenneme onu iten kişiden yardım istenmezdi.

"Gözlerindeki cennete kırmızı yakışmıyor, onları boyama. Kendi renkleri güzeller" dedim. Sustum. O çoktan susmuştu zaten. Böyle bir güzelliğe sahip adam ağlamamalıydı.

"Söz veremem" diye fısıldadı uzun sessizliğe fermuar çekerek. Boğazıma düşen düğünü temizleme gereği duyarak gözlerimi ondan kaçırdım. Ve kasaya yürümeğe başladım. Attığım bir kaç adımın ardından o da beni izledi.

Her geçen saniyede senden 'özür dilemek' istiyorum, pişmanlığım gittikçe artıyor yakında beni ele geçirecek. Korkuyordum.

Kasaya vardığımızda Taehyung yiyecekleri bıraktı ve cebinden para çıkarmaya yeltendi. Bir yabancı olarak izledim onu: ne kadarda yorgundu bedenin. Öyleki ruhunada sıçramış lekesi. "Ben ödeyeceğim" dedim ifadesizliği barındıran ciddi sesimle. Sesim sert yankılanmış olabilirki aniden kafasını kaldırıp bana baktı. Şimdi farkediyorum da, gözlerinin altına mor çöreklenmiş. Ama diğer renkler gibi sana yakışıyor.

Omuz silkip cüzdanını geri cebine koydu ve beklemeye başladı. Sessizce durduk bir süre parayı öderken Markette çıt yoktu. Gerilen ortamın kancası boğazıma yapışarak aşağı doğru yol çizerken bakışlarımı Tae'ye çevirdim. Kasanın yanındaki küçük çikolatalara gözleri kilitlenmişti. Sanki acıya ev sahipliyi yapan anıları karşısında belirerek onu paramparça etmeye hazırlanıyordu. "Onlardan mı istiyorsun?" diye fısıldadım. Sözcüklerim ona ulaşıyor ama dokunduğu yerden anlamsızlaşıyordu. Kafasını hafifçe iki yana 'hayır' anlamında sallayarak yiyecekleri aldı ve Marketin ortasındaki masalara doğru yürüdü.

Onun az önce baktığı tezgaha elimi uzatarak çikolatalardan aldım ve kasaya bıraktım. "Bunlarıda almak istiyorum" dedim elimi cebime atıp para ararken. Çıkardığım paranı kasiyere verdim ve şimdiye kadar onun yüzüne hiç bakmadığımı fark ettim. Bakışlarım ellerimden tırmanarak onun yüzüne ulaşmaya çalışırken vazgeçtim. Hayır, benim için bir sır olarak kal. Hayatıma renk katıyorsun.

"Hanımefendi paranız yetmiyor bunlardan sadece bir tane alabilirsiniz" diye konuştu yumuşaklığı serpiştirdiği sesiyle. Buruk bir gülümseme yüzüme imza attığında Taehyung için bir tanesine aldım ve teşekkür ederek ordan ayrıldım. Avucumun içine saklayarak ellerimi arkama sakladım. Küçük acı içinde kıvrılan koalayı mutlu etme zamanı. "Bul bakalım hangisinde" diyerek ellerimi karşıma uzattım. Taehyung camdan dışarı daldırdığı gözlerini çekip bana sabitledi. Gözlerindeki hüzne tanık olurken yüzümde oluşan gülümseme yavaşça soldu.

"Onu istemiyorum" dedi düz sesiyle. Ciddi misin? Son paramı bu küçücük şeye yatırdım ben. Nefesimi solurken onu masaya bıraktım ve oturdum. Yemeklerden yememişti. Sessizlik masanın üzerinde gezinirken yemeklerin kapağını açtım. Yemeğimden yemeye başlarken onun yorgunluğun koynuna sıkışmış hüzünlü sesi kulaklarıma doldu. "Büyükannem bunları çok severdi. Hep onun yanına giderken bu çikolatalardan alırdım. Çocuk gibi mutlu olur, gülümserdi. Düşünüyorumda bazen, artık ona bir şey almak zorunda değilim. Bu çok iyi parama tasarruf ederim. Ama o gülümsemenide göremeyeceğim bir daha.. keşke bütün paramı verip bu çikolatalardan alsaydım da, daha çok görseydim gülümsemesini.."

Ağzıma götürdüğüm yemeği masanın üzerine geri koydum. Cidden arsız birisiymişim ben. Nasıl bu kadar rahat yemek yiyebiliyordum?

Taehyung'un gözlerinde boğduğu cennetin gözyaşları yeniden yanağında yol çiziyordu. Ağladığını farkedip bakışlarını camdan dışarı götürdü ve elinin tersiyle yanağındaki yaşlarını sildi. "Özür dilerim" diye fısıldadım birazda olsun vicdanımı yatıştırmak için. Yerimden kalkarak sandalyemi aldım ve tam onun karşısına koyarak oturdum. Ani haraketimle bakışlarını bana çevirdi. Küçük çocuklar gibi burnunu çekerek baktı bana, içimin gittiğini bilmeden.

Masadaki yemekleri elimle düzelttim. Yiyeceklerden üç tane alarak sırasıyla koydum masaya. Sonra suçluluğun sığındığı bakışlarımı Taehyung'a çevirdim. Kaşlarını çatarak beni izliyordu. "Bak şimdi Tae, bu geçmiş" diyerek ilk yiyeceği elimle işaret ettim. Sonra ortadakini pas geçerek diğerini gösterdim. "Buda gelecek" burnunu tekrardan çekti kafasını evet anlamında sallarken. Gülümseyip devam ettim. "Bu ortadakiyse sensin" ortadaki yemeğe dokunarak onu birinciye doğru ittirdim. "Eğer geçmişi unutamazsan seni kara delik gibi içine çeker. Ve 'şimdiki' zaman olan senin, geleceğini mahv eder" diyerek ortadaki yemeği birinciye yapıştırarak ikisinide masadan yere attım. "Ve sonunda sen sadece geçmiş ve şimdini yaşarsın asla bir geleceğe sahip olamazsın" diyerek gülümsedim.

İfadesizce bana bakan bakışlarıyla yüzümdeki gülümseme soldu. Kan çukuru olmuş gözlerine baktım istem dışı. Parlıyorlardı. Nasıl parlardı bir cehennem? Senin gözlerinde öyle parlıyordu.. Taehyung

Masadaki yemeği alarak kapağını açtım. Kaşıkla küçük bir dilim alarak onu Taehyung'a uzattım. "Ye bakalım. Süperman bile olsan, yemek yemezsen ölürsün" dedim hâlâ ifadesizce bana bakarken. Gözlerini kapattı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken ağzını hafifçe araladı. Gülümsedim başarmıştım. Yemeği naifçe ona yedirdim. Usul usul çiğnedi önce sonra yuttu bir diken yutuyormuş gibi. "Yapacağını biliyordum cesur şövalye" diye fısıldadım yemek bitince. Gözlerini hafifçe aralayarak bana baktı. Ayağa kalkarken elimle saçlarına dokunup karıştırdım. "Cesur birisisin Taehyung ve iyi. Asla yıkılma. Çünkü sen bir Süperman'sın ve uçman gerek. Hiçkimse yerde sürünen bir kahraman istemez" dedim ve ona göz kırptım. Ellimi yumuşacık saçlarından çekerek doğruldum.

Gidiyoruz Turuncu. Bugünlük işimiz bitti. Umarım seni mutlu etmeyi başarmışımdır kırık yabancı. Çünkü tamir etmeye çalıştığım kırıklıkları ben yaptım. Işığımda yok ki içeri sızdırayım, iyice karanlığa gömdüm seni. Özür dilerim..

Arkamı dönerek yürüyordumki koluma aniden tutunan kolla tekrardan ona taraf çevrildim. Odak alanıma yine cehennemin cennetle karıştırdığı acılı gözler girdi. Şaşkınlık beni esir alırken susmayı tercih ettim. "Teşekkür ederim" diye mırıldandı Taehyung. Sesindeki acı ensemden aşağı süzülürken kalbime bıçağını sapladı. "Hayallerimi kurtardın"

Hayallerini kurtardım.

Bir katil hayalleri nasıl kurtarabilirdiki, onun işi öldürmekti?

Öyle olsun Taehyung. Hala nefes alırken gömdüğüm hayallerini yine ben kurtardım.

Ben aslında iki insan öldürdüm: birinin bedenini, birinin hayallerini.





"Y"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top