Billie Jean


Bölüm Şarkısı: Chris Cornell - Billie Jean (Cover)

Aylardan beri ilk kez aynı ortamda baş başaydık. Herşey normal olsa bile yaşanan bunca şeyin ardından aynı havayı solumamız normal sayılmazdı ama zaten hiçbir şey normal değildi. O biliyordu, ben de farkındaydım. İçeri girdikten sonra kendiliğinden salona yöneldi, rahat tavırlarla kitaplığa göz atmaya başladı. Dağcılık içerikli bir kitap buldu orada.

"Bunu okumamışım ben. Yeni mi çıkmış acaba?" diye sordu ama daha çok kendi kendine konuşur gibiydi. Kitabın ilk sayfalarını açtı. Basım tarihini görünce, "Evet yeniymiş." dedi.

Kitapla ilgisini bu noktada yitirerek aldığı yere geri bıraktı ve bakışları bana döndü. Üzerime kilitlenen keskin bakışlarında en ufak bir çekinme yoktu. Karşımda öylece herhangi bir günde ziyaretime gelmiş gibi bir tavırla dikilirken özgüveniyle dağları aşıyordu. İçeri girdiği andan beri eskinin tanıdık parfümüyle doldurmuştu odayı. Hiç değilse bu değişmemiş diye düşündüm ama aynılığı bununla sınırlıydı. Koyu renk bir pantolon, üstüne koyu renk ince bir triko giymişti. Esmer teni, kazağının geriye sıvanmış kollarından ve açık yakasından görünüyordu. Saati çok şıktı. Hep iyi giyinirdi zaten. Saçı sakalı pırıl pırıl düzgün kesimliydi. Eski kulak hizası boyunu kısalttırmıştı. Küpesi de yoktu bir süredir. Bu değişimleri tıpkı kişiliğinin gittikçe öne çıkan öğeleri gibi yeni keşfediyordum.

Ağzından çıkacak her sözcüğü endişe içinde beklerken ayakta duracak gücü bulamamıştım kendimde. Buraya ne sebeple gelmiş olabileceği üç aşağı beş yukarı belliydi. Belki ayakta duran ve güçlü izlenim veren taraf ben olmalıydım ama buna odaklanacak bir psikolojide değildim. Sonuç olarak kollarını kavuşturmuş, sırtını kitaplığa dayamış bir halde tüm endamıyla karşımda dikilen oydu. Bense üzerimdeki eşofmandan hallice giysilerle çöktüğüm koltukta ellerimi kenetlemiştim birbirine.

"İyi görünüyorsun." dedi. İyi görünmediğimi biliyordum, üstüne yorum yapmadım. Tepkisizliğim dikkatini çekmişti. "Seni tedirgin mi ediyorum?" diye sordu kollarını çözerek. Elbette ediyordu ve farkındaydı. Bu kedi fare oyununda herkesin rolü açıktı. Rahatlatmak istercesine parmaklarını kıtlattı. Bir an için yaşı kadar genç görünmüştü gözüme. "Amacım bu değil çünkü." dedi.

"Amacın ne ki ben bilmiyorum." dedim nihayet sesimi bularak.

"Konuşmamız gerektiğini biliyorsun."

"Neden konuşmamız gerekiyor?" diye üsteledim. Kafasını hafifçe yana eğerken bana sempati duyduğunu gösteren kibar bir gülümseme belirdi yüzünde. Gözleri hala karanlık bakışlarla örtülüydü oysa ki.

"Kaç ve saklan taktiğini uygulayacağın kişi ben değilim İpek. Gerçi aylardır uyguladığın çeşitli taktikleri düşündükçe belki de ders almalıyım senden."

İşte böylece açıldı ilk kutu. Aylardır uyguladığın taktikleri düşündükçe diyerek nerede durduğumuzu açıkça ortaya koymuştu. Hakkımda bir şeyler biliyordu. Belki herşeyi biliyordu. Suskunluğumun duruma bir faydası olmadığını bilsem de yine de sessiz kaldım.

"Artık yolun sonuna geldik." dedi benim yerime. "Artık birbirimize karşı dürüst olmamız gereken aşamadayız."

"Ne konuşacağız?" diye sordum. Ne anlatmamı istediğini öğrenebilirsem böylece neyi ne kadar anlatacağımı hesaplayabilirdim.

"İkimizin hikayeleri aynı noktada birleşiyor. Nereden başlayacağımız sana kalmış. Önce benim hikayemi mi konuşalım istersin, yoksa seninkini mi?"

Kendisiyle ilgili bir şeyler anlatabileceğini hiç düşünmemiştim o ana kadar. Bunun bana zaman kazandırabileceğini düşündüm ve zaten merak ettiğim için,

"Seninkini." dedim. Kafasını sallayarak onayladı. Ellerini hafifçe birbirine sürttü ve bana doğru gelerek karşımdaki koltuğa oturdu.

"Benim hikayem, öz babam olacak bir adamın annemi hamile olduğunu bile bile terketmesiyle başlıyor. Ki bunu zaten biliyorsun sana daha önce anlatmıştım." dedi. Kafamı sallayarak onayladım. Devam etti. "Annem, beni doğurmayı seçtiği için ailesi tarafından reddediliyor. Babası onu evinde istemiyor bu yüzden hamileliği süresince kar kış orada burada komşularda akrabalarda sürünüyor. Sadece tek bir insan var ona el altından destek veren, kendi babasının gazabına rağmen kız kardeşinin çektiklerine gönlü razı gelmeyen dayım hariç, annemin yüzüne kimse gülmüyor. Gel zaman git zaman doğuma sayılı vakit kala komşular birini buluyorlar. Annemden oldukça yaşlı bir adam, çocukken bir rahatsızlık geçirmiş, gelecekte çocuğunun olmayacağını öğrenmiş bu yüzden de hiç evlenmemiş. Hali vakti yerinde biri. Annemi tanıştırdıklarında, bu çok küçük ve çaresiz kıza sahip çıkmak istiyor. Annemin seçme şansı pek yok zaten adamı kabul ediyor ve evleniyorlar. Ben doğar doğmaz da beni nüfusuna geçiriyor. Annem kadar şanssızdım diyemem bu hikayede ben. Gerçekte kimin piçi olduğumu bilmeden uzun yıllar geçirdim."

"Annen adına çok üzüldüm." dedim ikiyle ikiyi toplamaya çalışarak fakat bir yere varamıyordum. "Bu yüzden mi Atlas'a kardeşini bulmasında yardım ediyorsun? Tıpkı senin gibi gayrimeşru bir kardeşi varmış." dedim. Der demez de kilitlendi dilim. Tıpkı senin gibi. Senin gibi. Yüzümdeki ifade değişimini okurken gülümsedi.

"Bu kadar zamandır anlayamadığına inanamıyorum. Ortadaki bütün ipuçlarına rağmen üstelik." dedi. Hala küçük dilimi yutmuş gibiydim karşısında. Daha fazla soru işaretine yer bırakmadı. "Elbette Atlas'ın kardeşini aramıyorum çünkü nerede olduğunu biliyorum. Kenan Dorukan'ın gayrimeşru çocuğu benim." dedi.

Ağzından çıkan her kelime kurşun gibi ağır ve ölümcüldü. Hayatımda bundan daha büyük bir şok yaşadığımı hatırlamıyordum.

"Nasıl olur? Bunca sene, Kenan Dorukan'ın yakınındaydın. Atlas'ın yakınındaydın. Sen de mi bilmiyordun? Onlar hiç mi anlamadılar?"

Kavrama güçlüğüm onu bunaltıyormuş gibi gözlerini devirdi.

"Ben hep biliyordum. Onlarsa..." Tekrar ölümcül gülümsemelerinden birini gönderdi. "onlar hala bilmiyorlar."

"Sana güvenmelerini sağladın, senden her konuda yardım aldılar. Madem kim olduğunu gizliyordun, öyleyse neden?" dedim, zihnimdeki ikinci ışık o anda yandı. "Kaya Korkut! Sen Kaya abinin yeğenisin."

Artık gülmüyordu. Derin bir iç çekti. "Sonunda aynı dili konuşmaya başlamamıza seviniyorum İpek." dedi.

"Ne zaman öğrendin?"

"Bir tesadüf eseri, öz babam sandığım adamın çocuğunun olamayacağını öğrendiğimde ilk büyük şoku yaşadım. On yedi yaşındaydım. Herkese herşeye karşı çok öfkeliydim, istediğim cevaba ulaşana kadar, sonuna kadar sorguladım. Ta ki anneme itiraf ettirinceye kadar. Kenan Dorukan adında bir pisliğin oğlu olduğumu öğrenmek ikinci şoktu. Onun adını yıllar önce dayımı işinden ettiğinde duymuştum. Fakat asıl sorun bu değildi. Asıl sorun annemin yaşadıklarına sebep olduğunu bile bile dayımın yıllarca nasıl o adamla çalıştığını öğrenmek istiyordum. Bu yüzden aynı öfkeyle dayımın kapısını çaldım. Üçüncü şok o zaman geldi. Dayım bilmiyordu. Annem ondan bile gizlemişti. Herşeyden habersiz dayım o herifin düğününe bile gitmişti. Annem karnı burnunda sürünürken...düşünebiliyor musun?"

Bunları anlatırken gözlerinden adeta ateşler çıkıyordu ve anlayabiliyordum. Bu öfkeyi çok iyi anlıyor ve çok da hak veriyordum. Derin bir nefes alarak kendisini sakinleştirdi. Bu konuda oldukça uzmandı.

"Sonuç olarak dayımla bir plan yaptık. Uzun vadeli bir plandı. Atlas'la aynı okula bilerek yazıldım. Birlikte okul kulübünü kurduk. Dağcılığa meraklı, Kenan Dorukan'a hayran, Atlas'ın yakın arkadaşı Tunç rolünü üstlendim. Zengin bir adamın lüks içinde yaşayan keyfine düşkün oğlu olarak tanıdı herkes beni. Temel noktalarda seninle ne kadar benzer olduğumuzu görebiliyor musun?"

Görebiliyordum. Onun beni bu kadar net olarak bilmesinden dolayı şaşkındım sadece.

"Dayının ölümünden de Kenan'ı mı sorumlu tutuyorsun?" diye sordum.

"Bu sonranın konusu. Konuşacağımız o kadar çok şey var ki. Adım adım gidelim. Şimdi biraz da senden konuşalım." dedi.

Etki gücü tanıdıktı, buna rağmen etkilenmekten alıkoyamıyordu kendini insan. Avcunun içindeydim artık ama ne anlatacağımı hiç bilmiyordum. Beni yormadı.

"Gerçekten çok başarılı bir oyuncu olduğunu düşünüyorum İpek. Bu konuda seni tebrik ederim. Ben bu kadar yakınında olmasam asla kim olduğunu anlayamazdım. İçgüdüsel bir yeteneğin var kendini gizleme konusunda. Göze görünür ol, yine de düşük profil kal. Sen mi anlatmak istersin, ben anlatayım mı? Kim olduğunu öğrendiğimdeki şaşkınlığımı unutamıyorum hala." Keyifli keyifli güldü.

Konuşamayacağımı biliyormuş gibi anlatmaya devam etti.

"Kulübün ilk etkinliğinde okul gezisi için rektörlüğe isim listesi vermem gerekiyordu. Öğrenci işlerinden arayıp İpek Öztürk diye birinin olmadığını söylediler. Soyadı yanlış mı yazılmıştı acaba? İşletmede okuyor, birinci sınıf dedim. Kadın database'e girdi. Böyle biri gerçekten de yoktu. Ama İpek Özgen vardı ve sistemdeki fotoğrafı sana çok benziyordu."

Böyle bir açık verdiğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Kanım donmuştu adeta. Aynı anda çarkları hızla çalışan zihnim, Tunç'un bu yanlışlığı bana hiç anlatmayışını sorguluyordu.

"Ben de evet yanlış yazılmış diyerek rektörlükteki kaydını düzelttim. Bunu yapacak tek kişiyim. Atlas kulübün üyelik işleriyle ilgilenmez bu yüzden onun hiç haberi olmadı." diyerek beni rahatlattı. "Fakat bu konu benim aklıma takılmıştı. Kim durduk yere soyadını yanlış yazar ki? Oradan çıktıktan sonra kulüp odasına gidip geçmiş haftalardaki imza listelerini inceledim. Hepsinde aynı soyadıyla imza atmıştın İpek. Hepsine özenli bir yazıyla Öztürk yazmıştın. Ve benim artık senin üstüne eklenmiş bir soru işaretim vardı." Eğlenen parıltılarla parlayan gözlerine bakmaya ürküyordum artık.

"Sistemde senin hakkında biraz araştırma yaptım. Okuduğun okulları öğrendim. Antalya'lı olduğunu söylemiştin ama değildin. İstanbul doğumluydun. Antalya'ya sen on bir yaşındayken taşınmıştınız. Nufüs kaydında babanın öldüğü yazıyordu. Ölüm tarihi Antalya'ya taşınmanızdan biraz önceydi. Ahmet Özgen olarak araştırınca dağcılıkla ilgili onlarca haber sitesinin sadece bir tanesinde Ahmet Özgen içerikli bir haber buldum. Geri kalan her yerde adı Timur Özgen olarak geçiyordu. Fotoğraflarda gördüğüm yüz, seni andırıyordu. Gözlerini kesinlikle babandan almışsın." Söylediğini özümsemem için bir anlık boşluk tanıdı. Ben sadece gözlerimi kırptım.

"Her neyse, ünlü dağcı Timur Özgen en yakın arkadaşı Kenan Dorukan ve oğlu Atlas'la çıktığı Pobeda Dağı tırmanışında hayatını kaybetmişti. Ve bu çok ilginçti. Eğer eski dostunun kızıysan neden kendini gizleme gereği duyuyordun? Sonra birden; sana Kenan Dorukan söyleşisini haber verdiğimdeki rahatsız olmuş halini hatırladım. O zaman da dikkatimi çekmişti. Hevesli her yeni üyenin ilgisini çekecek bir söyleşi seni huzursuz etmişti. Söyleşi günü orada olup olmadığını öğrenmek zorundaydım. Öğrenci işlerinden söyleşinin video kaydının bir kopyasını aldım. Bir gece evimde oturup izledim. Ve inan bana İpek, gördüklerim karşısında çok eğlendim. Bir zamanlar sana saygı duyduğumu söylerdim hatırlar mısın? Hayatım boyunca çok az insana karşı bunu hissettim. Sen onlardan biriydin."

Nereye varacağını anlamaya başlıyordum artık. Bölmedim, devam etti.

"İşte böyle yeşil göz, sen dayıma ulaşmadan çok evvel ben senin kim olduğunu çözmüştüm anlayacağın. Babanın ölümünden sonra annenin üstüne yıkılan borçları, evinize haciz geldiğini de biliyordum. Kendini gizlemenin ardındaki kişisel meselenin farkındaydım yani çoktan. Ve çok da hak veriyorum. Yardım istemek üzere dayıma geldiğinde, baştan sona aynı yola inanmış olmamız beni heyecanlandırmadı diyemem." Gözlerimin içine kenetlenen bakışlarında ilk kez şefkate çok benzer bir ifade vardı. Fakat o duygu orada fazla tutunamadı. Gökte kayan bir yıldız misali kısacık sürdü, ardından yerini yeniden karanlık bakışlar kaldı. "Çok uzun zamandır kendi planımın peşindeyim, rolümle yaşamaya öyle alışkınım ki, herşeye rağmen sana kendimi açık edemezdim. Sen de zaten sonraki bazı davranışlarınla beni haklı çıkardın. Siz kızların hormonları var, yerli yersiz devreye giren. Harika bir planı itinayla katledebilecek hormonlar bunlar. Atlas'ın çekimine kapıldığını gördüğümde beni hayal kırıklığına uğrattın. Seni defalarca kez uyarmaya çalıştım. Olayı kişisel bir husumet sanarak bana inanmadın."

Herkes eteğindeki taşları dökmeye başlaysa benim de söyleyecek bir iki sözüm vardı.

"Değil miydi?"

Kaşlarını çattı.

"Ne alakası var?"

"Atlas'la aynı kızı sevmediniz mi? Sonra kızı o kaptı. Sen bunu hazmedemedin. Sonra Atlas kızın kalbini kırdı. Kız sana geldi. Atlas geri döner dönmez de Atlas'a koştu. Bunun seni hırslandırmadığına emin misin?"

"Gerizekalının tekiydi. Nereye çeksen oraya gidecek bir tip. Zayıf kadınlardan nefret ederim ben onunla yatmadım bile." dedi yüzünde nahoş bir şeyden bahsedermiş gibi bir ifadeyle. Ki gayet nahoş bir konuydu.

"Onu sormadım zaten, kimin kızla ne yaptığını merak etmiyorum." diye çıkıştım.

Dudağının kenarıyla güldü.

"Etmemek kendi yararına olur. Üzülen sen olursun." dedi. Sinirlendirmek için yapıyorsa eğer başarılı oluyordu. "Hala sana o kızın kuyruk acısıyla geldiğimi düşünmen hata olur. Benim aşk, sevgi gibi şeylerden beslenen bir motivasyonum yok. Bunu açıklığa kavuşturalım. Umarım sen de kendi payına bu hataya düşmezsin."

"Ben senin gibi değilim." dedim. "Başlangıçta doğru, herşeye baskın gelen bir nefretim vardı. Planlı programlı girdim onun hayatına. Amacım bana güvenebileceği kadar yakınında olmaktı. Fakat işler rayından çıktı. Biz Atlas'la birbirimize aşık olduk." diye açıkladım. Bir kez daha gözlerini devirdi.

"Öyledir mutlaka."

"İnanmıyor musun buna?"

"Bir ara inanır gibi oldum." diyerek güldü. "Ama Atlas'ı terkettiğinde kadın zekasının hakkını verdim. Nasıl becerdiysen sana bağlandığı ortada. Evlenmek isteyecek kadar gözünü döndürmüşsün ki bunun bugüne kadar yaptığın en akıllıca hareket olduğunu düşünüyorum."

"Ben Atlas'ın duygularıyla hiç oynamadım. Çok önce...onu terketmeden bile önce vazgeçtim bütün planlarımdan."

"İpek artık benden saklamana gerek yok. Herşeyin farkındayım görüyorsun ki."

"Hayır doğru söylüyorum. Ben Atlas'ı seviyorum."

Durup da düşünmedi bile üstünde.

"Bana güvenmen gerekiyor. Bu şekilde devam edemeyiz." diye söylendi.

"Sana ne konuda güvenecekmişim?"

"Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Çok yakında gizlendiğimiz gölgelerden çıkıyoruz. Artık güçlerimizi birleştirip ortaklaşa hareket etmemiz gerekiyor."

"Ne için birlikte hareket edeceğiz tam olarak?"

"Kenan Dorukan'ı tarihe gömeceğiz. Yaptığı herşey için, dokunmaya cüret ettiği her hayat için, zarar verdiği herkes için bedel ödeteceğim ona. Ne kadar pişman olduğunu söylemeden de ölmesini istemiyorum. Annem rezil bir şekilde sokağa atılmayı haketmedi. Dayım boşuna ölmedi. Senin baban da boşuna ölmedi. Bu konuda birlikteyiz. Bütün bunların sorumlusu yaptıklarının bedelini ödeyecek. Artık zamanı geldi."

"Atlas babasının tarafında."

"Dolayısıyla onun da ödeyeceği bir bedel var." dedi gözünü kırpmadan. Panikle yerimden fırladım.

"Buna izin veremem. Kaya abiyle defalarca kez konuştum. Kenan'a ne olacaksa olsun umrumda değil ama Atlas'ın başına bir şey gelmesini istemiyorum. Onu seviyorum, ona zarar gelmesini istemiyorum." dedim. Söylediğimi ilk kez ciddiye alır gibi baktı yüzüme, karanlık bakışlarından bir şaşkınlığın izi geçti.

"Ona aşık filan değilsin, aşk diye bir şey yok zaten." dedi daha çok kendini ikna eder gibi. "Birlikte çok zaman geçirdiğiniz için senin kafan biraz karışmış. Yardım için buradayım ben de, sana bundan sonra yürümen gereken yolu gösteriyorum. Atlas'ı kurtaramazsın."

"Senin ne düşündüğün umrumda değil."

"Umrunda olsa iyi olur. Hepinizin iplerini elinde tutan benim çünkü. Ben senin arkanı kollamasaydım Atlas gerçekte kim olduğunu çoktan öğrenirdi. Sence o saatten sonra yüzüne bakar mıydı? Aşk filan diyorsun da beni güldürme bu cümlelerle. Bunlara ayıracak vaktimiz yok bizim. İşimize dönelim."

"Atlas'ı planın dışında bırak. Geri kalan her sözünü dinlemeye hazırım."

"Pazarlık yapacak durumda değilsin İpek."

"Zamanında Kaya abiyle konuştuğumda, Atlas'a herşeyi açıklayıp oyundan çekilmek istediğimi söylediğimde, her defasında beni, aradaki kişiyi yakacağımı öne sürerek engelledi. Atlas ve babasının uyumaya devam etmelerini sağladığım o süreçte bilmeden de olsa, ben de senin arkanı kolladım. Benden daha üstün değilsin sen. Eşitiz." dedim gözlerimi gözlerine dikerek. İlk kez itiraz etmedi. Kabullenişinin sınırlarını zorlamamak adına hızla devam ettim.

"Şimdi, buradan çıkar çıkmaz, Kenan'a gidip herşeyi anlatmama da bir engel yok. Fakat yapmayacağım. Vicdanım da kalbim de Kenan'ın başına gelecekleri hakettiğine inanıyor ama Atlas başka. Atlas'ın babasının yanında olmayı seçme sebebi her neyse o sebebin geçerliliğine inanıyorum. Atlas'ı yakmak istemiyorum."

"Atlas'ın sebebine inanıyorsun öyle mi? Sana söylemeye tenezzül etmediği halde üstelik. Bu dozda bir güveni hakedecek ne yapmış olabilir?"

"Birbirimizi seviyoruz."

"Saçmalıyorsun. Biraz silkelen de kendine gel artık. Seviyor dediğin adamın yaptıklarına bir bak. Atlas babasının her bokunu temize çekmekle uğraşıyor aylardır. Buna Kenan'ın senin babanın cesedine basarak yükselişi dahil."

Bir kez daha kolumu kanadımı kırmıştı. Ne yaptığını bilerek devam etti.

"Elimde on yıl öncesinde Kenan Dorukan'ın spor kulübünün sırtından bu paravan şirketi nasıl kurduğuna kadar bütün belgeler var. Kuruluşundan işleyişine kadar herşeyi kanun dışı. Ve nasıl paralar kazanmış aklın hayalin almaz. Atlas oyuna dahil olduktan sonra bu durumu düzeltmek için çok çabaladı. Geçmişi inceledikçe küçük vicdani azaplar çektiğine eminim ama babasının dileğini yerine getirmeye o kadar azmetmiş ki, yine de devam etti ve ediyor. Herşeyi kuralına uygun hale getirip şirketi elden çıkarmaya çalışıyor. Böylece biteceğine inanıyor. Ne büyük aptallık! Bugün doğru olanı yapmaya çalışmak, geçmişte işlenen günahları affettirmez. Bildiği herşey onu da bu günahlara ortak kılıyor. Bu yüzden Atlas'la sevgi sözcüklerini bir araya getirmekle vakit harcama. Bu oyunda herkes eşit derecede suçlu. Birileri kazanacak, birileri kaybedecek. Artık kimin kazanacağını açıkça görüyor olmalısın."

Haklıydı. Senelerce oynadığı rolün hakkını vermişti. Sabırla, iğneyle kaza kaza elde ettiği herşeyi ortaya sermek için doğru zaman gelmek üzereydi. Tunç'u artık kimse durduramazdı çünkü benim aksime onu yolundan alıkoyacak duygusal bir sebebi yoktu. Babamın başına gelenler için Kenan'ın başına gelecekleri adaletli buluyordum ama yine de, kalbimin sesi baskın geliyor, benim gerçekte kim olduğumu bile bilmezken Atlas'ın yaptığı veya yapmak zorunda kaldıkları için bedel ödemesine razı olamıyordum.

"Herşeyin sonunu getireceksin. Kenan neyse de, Atlas zekidir. Sana nasıl güvenebildi?" diye sayıkladım.

Homurdanırcasına güldü.

"Görmesini bilirsen eğer herkesin bir zayıf noktası vardır. Onu da adalet duygusu tüketti. Hiç babasına çekmemiş. Kenan hep üstü kapalı bilgiler isterken, Atlas aldıkları karşısında verdiklerinde daha cesur davrandı. Bense biraz daha -nasıl desem, işime geldiği gibi hareket ettim. Kaya Korkut'un arama kayıtlarına ulaşmamı istedi. Elden geçirilmiş ve kendi aramalarım çıkarılmış bir kopyasını yolladım. Dayım öldükten sonra babasıyla olan evrak alışverişini hızlandırsın diye onu dayımın yalnız çalışmadığı fikrine yönlendirdim."

"Çok eğlendin bunları yaparken, değil mi?"

"Biraz eğlenceliydi kabul ediyorum. Ama evlendirme dairesindeki o defterde adının İpek Öztürk olduğunu gördüğümdeki kadar değil. Bunu da aşk için yaptığını söylemeyeceksin değil mi?"

İçimde tarifi güç bir yangın vardı. Usul usul yanıyordu içim.

"Ne söylediğimin senin için bir önemi olmadığını kanıtladın." dedim.

"Ben seni kesinlikle yargılamıyorum, yanlış anlama. Herkes doğru olduğuna inandığı şeyi yapıyor. Evlilik seni Atlas'ın mal varlığına doğal bir ortak kılıyor ve Atlas itiraz edip yüzyıllar sürecek davalar açsa bile medeni kanun senden yana olacaktır. Parayı söke söke alacaksın yani. Ve bu para, rahmetli babana rahmetli dedenden kalan paraydı. Kenan'ın ortak oldukları şirketi battı göstererek hileyle el koyduğu bir paraydı. Ahlaksız herif üstüne üstlük bir de babanı suçlu gösterip vergi borcunu da size yıktı. Evinize hacize gelip ne var ne yoksa aldılar! Bu esnada Dorukanlar zırhını parlatmakla meşguldü. Bu insanlar hayatlarında bir gün olsun kira denkleştirmekle uğraşmış mı? Sude Dorukan annenin yaptığı gibi çaresizlikten aynı anda iki üç işte birden çalışmış mı? Küçük bir kız çocuğu olarak annenin evde olamadığı kaç gece geçirdin? Güçlü olmak zorunda olduğunu öğrendiğinde kaç yaşındaydın İpek? Bütün bunları unutma. Bütün bunları unutmamak senin hakkın. Hesabını Kenan Dorukan'ın yüzüne tükürerek sormak senin hakkın."

Bana dair herşeyi bu kadar detaylı şekilde bilirken, bitirici vuruşlar yapmakta üstüne yoktu doğrusu. Bir süredir elimi yüzüme kapatmış, cümlelerin hatırlattığı anıların çaresizliğinde boğulurken damla damla akan gözyaşlarımı zaptetmeye çalışıyordum. Tunç beni kendi safında sayarak bir meydan muharebesi başlatırken ben hangi safta yer alırsam alayım, kaybettiğimi düşünüyordum. Annemin zamanında, "Başımıza gelenlere rağmen kötüyle kötü olmamak, onunla birlikte elini kirletmemek, ne olursa olsun gururundan ödün vermeden başı dik bir şekilde durabilmek gerek." deyişini hiçe saymıştım. O derdi ki, galiptir bu yolda her mağlup. Sen yeter ki sen olarak kal. Annem kalabilmişti. Bense kalamamıştım. Hırsların, heveslerin esiri olmuştum. İkiye bölünmüştü ruhum ve geriye dönülmez bir noktadaydım.

Tunç tek elini sırtıma dayayıp destek verecek kadar yakındı. Yüzüne baktığımda bir kez daha, saklı zırhının ardında bir çatlak gördüm. Gözyaşlarım karşısında bocalamış görünüyordu.

"Ağlama hadi. Üzülmeni istemiyorum. Hepsi geçmişte kaldı. Bundan sonrası güzel olacak. Güçlüsün sen, ne kadar güçlü olduğunu hatırlatmak istedim sadece." diyerek devam etti. "Benim senden kişisel bir menfaatim yok, seninle birlikte Kenan'ın mezarına bir kürek daha atmak istiyorum."

Gözyaşlarımın yatışmasını beklerken ortamın havasından bunalmış gibiydi. İzin isteyerek bir sigara yaktı. Sessiz kaldık bir süre. Kendi içimize döndük. Sonra ben,

"Bu kadar parayı ele geçirince sen ne yapacaksın?" diye sordum.

"Benim o parayla işim yok, zaten ihtiyacım da yok. Çoğuna devlet el koyacak. Ben sadece kulübü istiyorum. Dayımın anısına. Yüzde ellisi de senin hakkın. Öncesinde yapılan bazı anlaşmalarla istediğimizi aldığımızdan emin olacağız. Senin başka taleplerin varsa onları da dahil ederiz. İstemen yeterli şu noktada isteyip de alamayacağın hiçbir şey yok." dedi.

"Benim senden tek bir özel isteğim var öyleyse. Sadece Atlas'ın bu işten uzak tutulmasını istiyorum." diye direttim.

Bıkmış usanmışçasına öfledi.

"Vazgeçmeyeceksin."

Kafamı iki yana salladım.

"Kazayla bir konuşmamızı duydu, Sedef bile anladı Atlas'ın ne bok olduğunu. Senin çok daha haklı sebeplerin var yine de vazgeçemiyorsun."

"Sedef'in hayatında sen varsın çünkü. Bakış açısı sana yönelik. Beni uyarmayı denedi, ben dinlemedim."

"Hiç şaşırmadım."

"Onu da sen yönlendiriyorsun, değil mi?" dedim Tunç'un kapasitesini gittikçe daha iyi anlayarak.

Omuz silkerek sigarasının dumanını üfledi.

"Sedef'in önünde bir silah doldursam, eline versem, o tetiği benim için çeker." dedi.

"Namlunun ucunda kim olur, esas mesele bu. Kendisi mi, sen mi? Yoksa senin işaret ettiğin üçüncü bir kişi mi?"

"Retorik bir örnek olduğunu anlayabilecek zeka kapasitesindesin."

"Onu ne kadar ustaca kullandığını öğrense ne düşünür?"

"Acaba ne düşünür?" dedi umursamayarak. "Buraya gelip seninle baş başa konuştuğumu anlattığını varsayalım. Baş başa kısmını duyduktan sonra gerisini dinler mi pek emin değilim. İpek biz seninle öpüştük ve bunu ikimiz de itiraf ettik. Sedef hala benimle. Sen ne söylersen söyle, benim tekrar onun zihnine sızmam ne kadar sürer sanıyorsun? Onu sevmediğimi biliyor ve bu bir sorun değil."

"Yalan söyleme. Sınav zamanı onu geri kazanmak için ne kadar uğraştığını biliyorum."

"Ne kadar uğraşmışım? Ben bir yaptıysam üç karşılık aldım. Bunları da anlattı mı?"

"Hiç sevilmemiş kadar kötüsün. Üstelik çok sevildiğin halde."

"Ben aşka inanmıyorum. Senin anlamadığın şey bu."

"Bense inanıyorum, senin anlamadığın da bu."

"Bu konuşmadan çok sıkıldım gerçekten. Seninle bir anlaşma yapalım bu iş bitsin." dedi nihayet. "Atlas'a gerçek kimliğini itiraf et. Eğer buna rağmen seni affederse, söz bütün suçlardan aklanmasını sağlayacağım."

"Bunu yapabilir misin?"

"Seni affedeceğini düşünüyorsun yani?" dedi alaya alarak.

"Beni affedip affetmemesini geç, sen Kenan Dorukan'ı bitirirken Atlas'ın aklanmasını sağlayabilir misin?"

"Ben canım ne isterse onu yapabilirim."

"Anlaşmayı kabul ediyorum." dedim içim içimi yiyerek.

Kaşlarını havaya dikti.

"Zamanını da netleştirelim öyleyse."

"Ben ne zaman hazır hissedersem o zaman." dedim.

"Tabi." diyerek güldü.

"Sen ne zaman olmasını istiyorsun?"

Ensesini kaşıyarak şöyle bir düşündü.

"Ben ne zaman istersem o zaman." dedi sırıtarak. "Kuralları kimin koyduğunu unutmaman için. Doğru zaman geldiğinde ben sana haber vereceğim."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top