•Tutsaklık•
Yorumlarınızı merakla bekliyorum... Keyifli okumalar♥️
•••
Bir bilinmezliğin ortasında sıkışıp kalmış gibi hissediyordum içimin en derininde. Olup bitenler anın içinde sürüp giderken, ben kalakalmıştım bulunduğum yerde. Çünkü yine eziliyordum. Tonlarca ağırlığın altında, en çok da kendi ruhumun ağırlığında.
Ruhumun tutunduğu mutsuzluğu terk edemeyişim miydi sebep?
Gecenin içine sızan düzenbazlık hangimizin diline tutunup kalmış çözemezken, kafamı kaldırıp baktığım köşede tartışan iki bedenin gölgesi sindi üzerime. Acınası ruhum paramparça.
Çağrı'nın yüzüne yerleşmiş öfke benden bağımsız bir şekilde diline dökülürken, muhattabına aldığı beden de en az onun kadar öfkeliydi. Tahammülüm yoktu dinlemeye, dillendirmeye ama kulaklarıma ilişen kelimelere engel olamayışım beni anın içine sıkıştırıyordu.
"Hayırdır?" Diye sordu Çağrı öfkesi sesinden taşarken. "Ortaklığı bozduğun yetmedi mi?"
Efkan'la olan yakınlığımızı görmesine rağmen diline tek bir kelime düşmedi ısrarla. Sorduğu hesap, geçmişin izlerinden bağımsızdı ve geleceğin kaygısını taşımıyordu.
"Böyle olmasını isteyen sendin." Diye konuştu Efkan. Bahsettikleri konu beynime ulaşsada, algılarımı tıkıyordu. "Ne bekliyordun, saklanmayıp senin pisliğini üstlenmemi mi?"
Çağrı'nın gür sesi karanlık geceyi delerken, elleri yumruk şeklini aldı. "Biliyor muydun?" Yüzüne kaskatı bir ifade yerleşti. "Baskından haberin var mıydı?"
İç savaşları dillerinden dökülürken, varlığımın soyutlaşan hali gözlerine batmadı. Garip bir şekilde buruk hissediyordum. Sessizliğim dilimi döverken, konuşmak hem yersizdi hem de anlamsız.
Efkan birkaç saniye sustuktan sonra, ellerini saçlarının arasından geçirip birkaç adım geriye gitti ve sırtını binanın duvarına yasladı. "Önemi var mı?"
Bu soru Çağrı'nın yüzünü aleve verdi. Muhtemelen, camlara çıkan birkaç insan anlamsızlıkla onlara bakıyordu.
"Siktir git Efkan." Diye konuştu Çağrı. "Geçtiğin dalgayı sikerim, siktir git."
Gözlerimin kaydığı Efkan, bedenini tekrar duvardan ayırdı. Yüzüne anlık bir sakinlik yerleşirken başını yana doğru eğdi. "Nasılmış?" Diye sordu. "Arkadan iş çevirilmesi nasılmış?" Omuz silkti. "Ben sana böyleyken böyle dedim mi? Dedim."
Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. İlk kez tüm dikkatimi ikisine verdim. Efkan'ın baskından haberi vardı. Beynimin içindeki küçük çarklar hızla dönmeye başladı. Zihnim kendini, polisleri ilk gördüğümüz ana doğru geriye sararken, şaşkınlığım büyüdü.
"Tuttuğun kini siksinler." Diye bağırdı Çağrı. Ardından dudaklarını birbirine sımsıkı bastırdı. Efkan'da sustu, gece sessizleşti. Çağrı olduğu yerde hareketlendi. "Soğudumu bari için?"
Efkan sadece omuz silkti. "Soğudu." Dedi. Gözleri kısa bir an bana değdiğinde, oturduğum merdivende bedenim dikleşti. O kısacık anda, gözlerinin mavisinde varlığını koruyan buzlar sanki soğuğunu bedenime iletti. Bakışları tekrar Çağrı'nın yüzüne dönerken, gözlerinden daha soğuk sesi, kulaklarıma yerleşti. "Bu kadarı kafi. Derdimi anladıysan, ne âlâ."
Beynim karman çorman olmuş bir şekilde onlara bakakaldım.
Çağrı'nın gözleri geldiği andan beri ilk kez yüzüme çevrildi. Kanımın ince derimin altında akışını durdurduğunu hissettim. Yüzünden okunamayan her duygu tek bir ifadenin altında toplanmış gibiydi. Ruhumu döver gibi bakıyordu, etimi ezer gibi. Sarsan bakışlarını Efkan'a çevirirken yüzündeki katı ifadeyi sıyırmadı.
"Bu konuyu daha sonra konuşacağız." Dedi. Ardından kaşlarını belli bir açıyla havaya kaldırırken. "Sahi." Diye konuştu. "Sen burda ne bok yiyosun?"
Efkan duruşunu dikleştirirken, ellerini kotunun ceplerine soktu. Yüzüne daha sakin bir ifade yerleşirken sindirdikleri öfke, varlığımı fark etmelerinden kaynaklanıyordu diye düşündüm. Sanki duymamam gerekeni duymuşum gibi, beni gördüklerinde konunun üzerine çektikleri örtüyü elleriyle düzelttiler.
"Mekanındaki tek eroinmanı polislerin elinden kurtardım." Kaşlarım çatılırken, Efkan omuz silkti. "Kötü mü yaptım?"
Çağrı çenesini sertçe ovaladı. "Senin yaptığın, yapacağın işi..." Durdu ve ağzının içinden çıkan kelimelerin uçlarını birbirine düğümledi. Bakışları bana döndüğünde oturuşumu dikleştirip, merakın tohumlarını yeşerttiğim yüzümle gözlerine baktım. "Bu gece sende kalalım." Diye konuştu.
"Tabii." Diye homurdandım ağzımın içinde. "Yol geçen hanı zaten benim evim."
Çağrı eliyle şakağını ovarken, gözlerini üzerimden çekmeden konuştu. "Uzatma." Sesinin tonu yüzümün dahada asılmasına sebep olurken yanıma doğru adımlamaya başladı. "Beynim çatlıyor zaten. Hadi kalk da aç şu kapıyı."
Gözlerim öfkeyle kısılırken, araladığım dudaklarım Efkan'ın söze girmesiyle kapandı. "Çilingir bekliyoduk, gelmek üzeredir."
Çağrı merdivende yanıma otururken, "Bekliyordunuz?" Dedi soran bir sesle. Ardından kumaş pantolonla sarmalanan bacaklarını hafif bir açıyla öne doğru uzatırken, başını bana doğru çevirdi ve kısık bir sesle devam etti. "Beklerkende, öpüşelim mi dediniz?"
Sırtım gerginlikle dikleşirken, bedenime cılız bir ürperti ilişti. Boğazım düğümlenince, sessiz kaldım. Hedef tahtasının ortasını yaran oklar, bedenime battı. Yok sayılırken daha iyi hissettiğimi fark etmem uzun sürmedi. Çünkü Çağrı, yüzüme karanlık bir öfkeyle bakarken hem çok sakindi hem de çok tehlikeli.
Bakışlarımın odağına aldığım Efkan, köşesinde sessizce duruyordu. Bakışlarının üzerimize kayan soğukluğu altında dudakları düz bir ifadeyle birbirine yaslıydı. Yanaklarının içe gömük çukurları belirginleşirken, kemiklerine sokulan öfkenin izlerini çehresinden silmiş sayılmazdı. Ama garip bir tavırla sergilediği sakinlik maskesi yüzünden kayarken, duygularını daha açık ele veriyordu.
Aralarındaki husumetin ne olduğunu düşünmek beynimin içini tırmalarken, uykuya dalmak için sabırsızlanan bir kedinin mahmurluğu vardı göz kapaklarımda. Uykusuzlukla sınanan benliğim şu günlerde rotasını şaşırmış, koordinatlarını karıştırmış bir gemiden farksızdı. Rüzgarın götürdüğü, güneşin doğduğu noktaya ilerliyordum ama farklılıkla. Daha sakin, daha kararlı, daha düzenbaz. Bedenimin bana sunduğu zihin açıklığı işime gelirken, şaşkınlığın paslı kılıfından sıyrılmam ve bu duruma sevinmem gerektiğini biliyordum.
Dudaklarımı aralama ihtiyacı hissediyordum. Bir şeyleri sorgulamak, aralarında geçen konuşmaların astarını, düzünü, tersini öğrenmek istiyordum. Ama, ikisininde yüzlerinin üzerindeki maskenin altına gömdükleri gizemi deşelemeye cesaret bulamıyordum. Aralarında geçen konuşmanın iplerini uçlarından birbirine düğümlediğimde ortaya çıkan sonuç basitti.
Çağrı zamanında Efkan'a bir şeyler yapmış olmalıydı. Efkan'da Çağrı'nın başının belaya gireceğini bilmesine rağmen baskının olacağını söylememişti. İki arkadaşın arasında bozulan bir ortaklık, belli ki geçmişten gelen bir ihanet vardı. Karanlığın bugüne sıçrayan çamurunun bir yerlere bulaşacağı aşikardı. Ve attığım adımdan gerimde kalan ayak izlerini, geçmişin sırrı umarım takip etmezdi. Çünkü bu, şüphesiz benim başımda patlardı.
•
Gri koltuğun yumuşak yüzeyi, bulunduğum durumun içinde tenimi kaşındırıyordu. Koltuğun diğer ucuna heybetli bedenini yayan Çağrı sessizken, karşı koltukta oturan Efkan, elindeki telefonuyla ilgileniyordu. Yüzüklü parmakları ekranın üzerinde gezinirken, yüzü sakin bir ciddiyetle kaplıydı. Varlığını garipsediğim anlar, beni bile bozguna uğratan bir hızda yerini ona yakıştırırken, içimdeki huzursuzluğun sebebini önemsemedim.
Bir yanım konuşmak ve sessizliği bozmak isterken, diğer yanım susmam gerektiği konusunda ısrarcıydı. Sustuklarımı duyuramamanın sancısı, beynimi didiklerken yerimde hafifçe doğrulup avucumun içini ısıtan kupayı ortadaki sehpanın üzerine bıraktım. Kuruyan dudaklarımı hafifçe ıslatıp, sessizliğin normal bir boyutta bozulması için konuştum. "Uyuyacaksanız, yataklarınızı sereyim?"
Efkan başını telefondan kaldırırken, alt dudağını hafifçe büküp, farketmez dercesine omuz silkti. Gece uykusuna alışkın olmayan bünyeleri, belli ki rahatsızlık duymuyordu. Başımı Çağrı'ya doğru çevirdiğimde, koltuğa yasladığı başını bana doğru çevirdi. Alnına dağılan saçları koltuğun yüzeyine doğru dökülürken, "Uykum yok henüz." Diye konuştu.
"Tamam öyleyse." Diye konuştum avuçlarımı birbirine sürterken. "Ağrı kesicin var mı?" Diye sordu. Hafifçe başımı sallayarak ayağa kalktım. Ayaklarımın çıplak yüzeyinde halının yumuşak dokusunu hissederken, adımlarımı mutfağa yönelttim.
Mutfağa girdiğimde, parmaklarım lambanın düğmesine değdi ve küçük mutfağım aydınlandı. Beyaz ve kırmızının tonlarıyla döşediğim mutfak, bana kendimi iyi hissettiren en özel yerdi eskiden. Şimdi ne yemek yapmaya, ne de yemek yemeye hevesim vardı. Adımlarım mutfak dolabının önünde dururken uzanıp kapağı açtım. Karnım tezgahın soğuk yüzeyine değerken, ağrı kesici kutusunu alıp kapağı kapattım. İlacı paketinden çıkartacağım an, görüş açıma belimin iki yanından tezgaha yaslanan eller girdi. Kaşlarım çatılırken, enseme sıcak bir nefes yayıldı ve parmaklarımın arasına sığınan ilaç kayarak avucumda havada kaldı.
"Seni düzenbaz." Diye fısıldayan sesle, mideme giren krampın anlık sancısı, canımı acıttı. Dişlerim alt dudağımı kemirmeye başladığında, Efkan sıcak nefesini ensemden çekmeden saçlarımın üzerine yayarak konuştu. "Küçük şovun çok etkileyiciydi. Tebrik ederim."
Bedenim kaskatı kesilirken, içimde uyanan hisler beynime dağıldı. Anlamış olması karşısında seslice yutkunurken alamadığım nefes, bir çok şeyin sebebiydi. "Ne şovu?" Diye sessizce konuştuğumda, ellerini tezgahın yüzeyine doğru yaydı. Avuçları tezgahın köşelerinden çekilirken, beyaz taşın üzerine serilen kemikli parmakları bedeninin yükünü sırtlanmışcasına güçlü gözüküyordu. "Çekilsene şuradan."
Göğsünü sırtıma doğru yaslarken, çenesinin hafif baskısı omuzuma tutundu. "Çağrı'yı benimle kıskandırmak istedin?" Dedi sorarcasına. Yakınlığı tüm vücudumu uyuştururken, endişenin kızgın kıymıkları boğazıma battı. Tezgahın soğuk yüzeyini karnımda daha çok hissederken, gövdesinden yayılan sıcaklık da sırtımın derisini yüzüyordu.
"Yok öyle bir şey." Dedim yalanı en koyu tonlara dilimle boyarken. Yakınlığından sızan kokusu, ciğerlerime dolarken başım dönmeye başladı. Biten cümlemle bedenini tümüyle bana yasladığında ise, yer ayaklarımın altından kaydı.
"Öyle mi?" Diye sordu. Sesinden akan ton, kendi düzenbazlığımın boğazını iple sıkarken, cevapsız kaldım. "O zaman, hâlâ merak ettiğin şeyler olmalı."
Tamamen bilinçsizleşirken, bu anın içinden sıyrılmayı istiyordum. Bir o kadar da, bu anın içine sıkışıp kalmak. "Ne gibi?" Diye konuştum tamamen safa yatarak.
Kafasını boynuma doğru çevirdiğinde, sıcak nefesi nabzımın üzerine dağıldı. "Dikkat et," diye konuştu. "Kafanın içinde kurduğun oyun tehlikeli." Bedenini yavaşça geri çektiğinde, sırtıma düşen soğukluk tenimi ürpertti. "Sen zararlı çıkarsın."
Hem fikir olduğumuz bir noktaydı ayak bastığı yer. Efkan'ı hafife almamam gerektiğini hissetmek hoşuma gitti. Çünkü o dürüsttü ve açık kartlarını püskürtmem kolay olmayacaktı. Yinede bir yanım, bu oyunu devam ettirmek için ellerini hevesle çırpıyor ve kendini fitursuzca yanan ateşe atmaktan geri kalmıyordu.
Açılan boşluktan faydalanarak bedenimi ona doğru çevirdiğimde, sırtım tezgaha yaslandı. Gözlerim yüzüne tırmanırken, mavinin en soğuk tonunda küçük alev birikintileri vardı.
"Çağrı umrumda değil. Yinede ikna olmayacaksan, uğraşacak değilim." Dürüst yanım kendini bulduğu en yüksek tepeden attığında, cesedi ayaklarımın ucuna serildi. Yüzüme zorlanarak yerleştirdiğim yalan maskesini, alayın ince çizgileriyle şekillendirdim. "İster inan. İster inanma."
Efkan'ın mavilerinde yanan ateşler harlandı. Meydan savaşındaydık sanki. Teoriler yetersizdi, ispat ve delil lazımdı. İri bedenini bir adımla geriye çekerken, çekildiği yoldan ilerlemeye başladım. Bakışlarının ağırlığı altında mutfaktan çıktığımda, koridordan geçip salona ulaştım.
Çağrı yaslandığı koltuktan doğrulurken, gözlerini hafifçe kısarak yüzümü inceledi. "Efkan'da içti mi ağrı kesici?"
Avucumun içindeki hapı ona doğru uzatıp, almasını beklerken hafifçe başımı salladım. "Hıhı." Gözleri biraz daha kısılırken, bakışlarımı çekip arkamı döndüm ve sehpanın üzerindeki sürahiden, bardağa su doldurdum. Bedenim tekrar Çağrı'ya dönerken, bardağı uzattığım esnada odaya Efkan girdi. Çağrı uzattığım bardağı alırken, parmaklarıma kapanan parmaklarını hafifçe sıkıştırarak başını omuzumun gerisine Efkan'a çevirdi.
"Bulabildin mi, lavaboyu?"
İçimden sessiz bir küfür savururken, Çağrı'nın oyununa geldiğimi anlayarak gözlerimi sıkıca birbirine kapattım. Efkan'ın "Evet." Cevabıyla Çağrı'nın parmaklarımın üzerindeki baskısı arttı. Gözlerimi tekrar araladığımda, karşılaştığım kahverengi gözlerin koyu tonu ruhuma bulandı. Yüzünü saran öfkenin saf rengi, endişeyi içime ekti.
Parmaklarını gevşeterek bardağı aldı ve gözlerini yüzümden ayırmadan suyu içti. Biten bardağı geri uzattığında, alıp sehpanın üzerine bıraktım. Bedenimi dikleştirirken, derimin altına sızan kaşıntı ve midemdeki bulanma hissi arttı.
"Ben yatacağım." Diye konuştum. "Size pike getireyim."
Çağrı'da benimle birlikte ayaklandığında, ona yandan tedirgin bir bakış attım. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip konuştu. "Yürü, yardım edeyim."
Midemdeki asitin baskısı artarken, ellerimi eteğimin kumaşına sürttüm. Avuçlarımın soğuk terini eteğime bulaştırırken, gözlerim kısa bir an Efkan'a kaydı. Çatılan kaşlarının altından sergilenen mavi gözlerini kısarken, yüzünde beliren ifadeyi çözemedim.
Bakışlarımı yüzünden geri çekerken, Çağrı bir adım arkamda kalacak şekilde odama doğru yöneldim. Çağrı'nın sırtımı kamçılayan bakışları altında, tok adım sesleriyle birlikte yürüdükten sonra odamın kahverengi kapısını araladım. Bedenim içeri girdiği an, Çağrı'nın eli bileğimi kavrayarak çekti ve bedenimi kendisine çevirdi.
"Amacın ne lan senin?" Diye tısladığında, ürperten nefesi alnıma dağıldı. Bakışlarım gövdesinde takılı kalırken acısını hissetmeye başladığım bileğimi elinden kurtarmaya çalıştım. Çabam yersizdi. "Birbirinize nasıl baktığınızı görmüyor muyum sanıyosun?"
"Bırak kolumu." Diye konuştum. Midemdeki yanma hissi artarken, şakaklarıma saplanan ağrının keskin sancısı beynimi yokladı. "Saçmalıyorsun."
Çağrı bileğimi biraz daha sıkarken, başını yüzüme doğru eğdi. "Daha biraz önce yalan söyledin." Diye tısladığında, yüzünü saran öfke boğazıma ardı ardına yumruları diziyordu. "Bana yüz vermezken, Efkan'ın dibine düşüyosun." Boştaki eli çenemi kavrayıp başımı yukarı kaldırdığında, gözlerinde gördüğüm karanlık, içimdeki tüm duyguları birbirine karıştırdı. "Benden başka herkese yakınsın."
Sözleriyle endişenin gerdiği halatlarım koptu. Ağzımın içine dolan kelimeler, benliğimi ürküttü. "Dur bir düşün öyleyse. Bende eksik olan ne diye düşün." Sözlerim yüzünün keskin hatlarına dökülürken, kaşları mümkünmüş gibi daha fazla çatıldı. İki karanlık mağarayı andıran gözleri kısılırken, kaskatı kesilen çenesi derisinin kumral yüzeyini zorladı.
"Beni sınama!" Diye bağırdığında, sessizlik saklandığı delikten çıktı. Bileklerimin ince sızısı artarken, derimin altından akan kan avuçlarının arasında kasıldı. Kalbim gümbürtüyle çarparken, olabileceklerin uzun listesini çıkaran zihnim ipe sapa gelmeyen dilimin kurbanıydı.
"Herkes olabilir hayatımda, iti kopuğu, hırlısı hırsızı, her ne haltsa herhangi biri." Durup gözlerinin içine bakarken, nefes dahi almadan devam ettim. "Ama sen olamazsın anladın mı? Sınamaksa sınamak. Adı umrumda değil. Ama gör, kabullen artık. Senden başka herkese gülümserim. İstediğimle yakınlaşırım, isteğimle sevi-"
"Sus!" Keskin bir bıçak gibi kesilen sözümle, itilen bedenim yatağın kenarına savruldu. Diz kapaklarımda hissettiğim keskin acıyla gözlerim dolarken, içimi dökebilmenin inanılmaz hissi kirpiklerimi ıslattı. Bedenimi ele geçiren sinir dalgası, bütün uzuvlarımı sarsıcı bir şekilde titretirken, Çağrı'nın sert sözleri odanın içinde yankılandı.
"Hele olsun, bak nasıl sikiyorum hayatınızı o zaman gör sen!"
Avuçlarımı halının yüzeyinden ayırırken, yüzüme düşen saçlarımı hızlıca geriye itip başımı kaldırdım ve Çağrı'ya küçümseyici bir gülüşle baktım. "Şimdi pamuklara sarıyorsun tabii."
Eliyle hızlıca yüzünü sıvazladı. Ardından gözlerini kapatıp derin derin nefesler aldığında, göğsü hızla inip kalktı. Acıyla kasılan bedenimi umursamadan, sızlayan beynimin isteklerini dile getirdim.
"Ben tükeniyorum." Sesim güçsüzleşirken, kelimelerim çok şeyi anlattı. "Bedenimden eksilen kiloyken, ruhumdan eksilen yaşam." Çağrı gözlerini aralayıp bana baktığında, enkaza dönen suratımı gördü. Başımı iki yana sallarken, yanağıma inen sıcak damla, dudaklarımın arasına karıştı. "Sen bunu görmüyosun."
Sesli bir nefes saldı. Ağır adımlarla yanıma geldiğinde, bedenimi geriye çekip sırtımı yatağa yasladım ve başımı önüme eğdim. Onun karşısında güçsüz olmak kanıma dokunuyordu. Ama beni bu hale getirenin kim olduğunu yüzüne vurmak, öfkemi bir nebzede olsa dindirebiliyordu. Öfkeli solukları seyrekleşirken yanıma çöktüğünü hissettim. Ellerinin yavaş baskısını omuzlarımın üzerinde hissettim. Yanıma oturup, bedenimi gövdesine doğru çektiğinde, kendimi geri çekme çabam işe yaramadı. Sarsıntılı ruh halimin, cılız bedenimin üzerindeki etkisi ağırdı.
"Beni nasıl çıldırttığını anlamıyosun." Diye konuştu. Eliyle başıma hafifçe bastırıp, yanağımı göğsüne yasladı. Ona sığınmamı istiyordu. Sadece onun olmamı. Ama biz bu büyüyü kaybedeli öyle uzun zaman olmuştu ki, şimdi başımı yasladığı göğüs bana sadece mezardı. "Sana zarar vermek istemiyorum Tutku."
Sözleriyle ruhsuzca güldüm. "Bana en büyük zararı sen verdin." Ağırlaşan göz kapaklarımı güçlükle aralarken, elimi bulanan midemin üzerine bastırdım. "Geçmişi silemeyiz doğru. Ama seni tanıdığım güne lanet olsun."
Dile gelen her kelime, özgürlüğe koşan güçlü adımlardı. Sözlerimin üzerindeki etkisini baskın kılmak için kendimi geri çekmeye çalıştım ama beni kendine daha çok çekerek başını boynumun girintisine gömdü. "Deme öyle." Sesi hastalıklı bir boyutta sakindi. "Affetsen, geçecek."
Kirli elleri saçlarımı okşadı. "Hem, güzel günlerimizde oldu. Çok güzel günlerimiz."
Başımı geriye doğru çekmeye çalışırken, ellerimi bileklerine koyduğumda, temasımın verdiği şaşkınlıkla başını dikleştirip geri çekti. Yüzlerimizin arasındaki kısa mesafede, öfkenin çekildiği gözlerinin içine baktım. "Asla," diye konuştum. Bu kelimenin dudaklarımın arasından kaçıncı kez çıktığını saymayı bırakalı çok olmuştu. Ellerine hafif bir baskı uygulayarak üzerimden iterken kararlılıkla devam ettim. "Seni asla affetmeyeceğim."
İlk kez Çağrı'nın kahverengi gözlerinde, bu sözlerimin ardından öfke belirmedi. Perdelerinin çekildiği bakışlarında ona yabancı duyguların olduğunu gördüm. Pişmanlık gibi. Gözlerinde tanık olduğum ifade, zihnimi karıştırdı. Göz kapaklarını yavaşça açıp kapattıktan sonra, aralık dudaklarını birbirine bastırdı. Başını hafifçe sallarken, ellerini yüzümün iki yanına koydu ve başımı avuçlarının arasına aldı.
"Tamam." Diye mırıldandı, garip bir kabullenişin içinde. Gözlerim şaşkınlıkla aralanmak yerine, şüpheyle kısıldı. "Affetme. Ama benden gidemezsin Tutku. Bunu asla unutma olur mu?"
İki ruhun birbirine dolanan düğümlerini çözmeye çalışmaktan kanayan ellerim, bileklerinden düştü. Kalamadığım geçmiş, gidemediğim gelecek, ruhumun en büyük tutsaklığıydı. Beni ona esir düşüren her şeye bir kez daha lanet ederken, dışımdan sessiz kaldım.
Çağrı bedenini hafifçe geri çekti. Ellerini yüzümden indirirken, kemikli parmaklarını pantolonunun cebine uzandı. Kendimi geriye çektiğim anlarda, sırtım tekrar yatağa yaslandı. Çağrı cebinden çıkarttığı küçük şeffaf poşeti parmaklarının ucunda tutarken, tıpkı benim gibi sırtını yatağa yasladı ve bacağını öne doğru uzattı. Diğer bacağını hafif bir açıyla bükerken, şeffaf poşeti tutan elini dizinin üzerinden sarkıttı. Gözlerimin odağına dolan haplara şaşkınlıkla bakarken, Çağrı başını bana doğru çevirdi. Yüzünde oluşan sakin ifadeye bakarken, dudaklarımı araladım.
"Daha 3 gün vardı?"
Çağrı çarpıkca gülümsedi. Başını tekrar önüne çevirdiğinde, gözlerinin odağında haplar vardı. "Fark eder mi?" Diye sordu sakin bir sesle.
Seslice yutkundum. Gözlerim odağına aldığı haplara sabitlenirken, beynim içten içe uyuşmak için can atıyordu. Bugünün ağır stresini tadan bünyem, sabırsızlıkla çalkalanmaya başladığında, Çağrı poşeti açıp içinden küçük haplardan birini çıkarttı. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattığımda, Çağrı hapı parmak uçlarının arasına sıkıştırarak havaya doğru kaldırdı.
"Benim kim olduğumu unutuyorsun." Diye konuştu. Gözlerim derisinin yüzeyine yaslı haptan ayrılmazken, tekrar yutkundum. "Sana vaat ettiklerimi unutuyorsun." Asiliğimin kalın iplerini ruhumun boynuna dolarken acımasızdı. "Öfkeni gizli tut, Tutku. Benden nefret ettiğin gerçeği canımı sıkıyor."
Sessizliğim bozulmazken, ellerimi kollarıma hafifçe sürttüm. Zihnimin açık kapılarından akan kelimeler dilimin ucuna ulaşırken, geçmişi taşıyan izleri damağımın yüzeyinde acı bir tad bırakıyordu. Parmaklarımla sıvazladığım kollarımın ağrısı dakikalar içinde daha hissedilir olurken, güçlükle konuştum. "Bana senden nefret etmem için çok sebep verdin."
Başını bana doğru çevirirken, düşünceli bir ifadeye bürünen yüzü sakindi. Biçimli kaşları alnına doğru hafifçe havalanırken, dudaklarını araladı. "Benden gitmemen için tek sebep verdim." Elindeki hapı bana doğru uzatırken, gözlerini dudaklarıma indirdi. "Zaafım olduğun gerçeğini unutma." Seslice yutkunduğunda, adem elması kıpırdandı.
Hapı almak için uzattığım elimi tutup avucunun içine aldı. Parmaklarını dudaklarıma yasladığında, kısık gözleri araladığım dudaklarımın ince derisinde geziniyordu. "Sen eroine, ben sana tutsağım." Diye dalgınca konuşurken, parmağının sıcak yüzeyini etime okşarcasına sürttü.
Beynimin geriye saran paslı çarkları hızlanırken, toza bulanan anılar zihnimin içine doğdu.
"Dudaklarında olan tadı sevdim." Diye konuştu parmak uçlarının izini dudaklarıma bırakan adam. Sözleri heyecanla çarpan kalbimi daha da hızlandırırken, gülümsedim.
"Bende." Diye konuştum sesim titrerken. Avucunun içindeki elimi baş parmağıyla hafifçe okşarken, dudaklarında hayran olduğum gülüşü belirdi. Kahverengi gözleri hafifçe kısıldı.
"Ne sende?" Diye sordu, sesinin tonuna muzipliği yüklerken. Yanaklarım ısınırken, cesur olmak için zorladım kendimi. Yinede gözlerimi kaçırmadan edemedim gözlerinden. Gülüşüm yüzüme biraz daha yayıldı. Hafifçe omuz silktim. "Bende, işte."
Gülümseyerek, alt dudağımda gezinen parmağını çekti ve elini boynuma kaydırarak başımı göğsüne doğru çekti. Avucunun içindeki elimi çekip, kollarımı beline doladığımda sıcaklığını hissetmenin garip sevincini yaşadım. Hem gerçekti, hemde rüya gibi. Onca zaman kurduğum hayal, şimdi kollarımın arasındaydı ve bana sıkıca sarılıyordu. Kalbim, bir kuşun kanat çırpışı kadar hızlıydı.
"Benim küçük utangaç sevgilim." Diye konuştuğunda, yanaklarım biraz daha kızardı. Yüzümü göğsüne gizlerken, gülümsemem biraz daha büyüdü. Ondan duyduğum sevgilim kelimesi bile bu büyülü anın içine sızan saf mutluluktu. Sözlerini somutlaştırmak istercesine, zihnime yüklediğim cesaretle konuştum.
"Senin küçük zaafın olacağım, Çağrı. Kaçışın yok."
Sözlerimle seslice güldü. Başımı kaldırıp, kalbimi uyuşturan gülüşüne baktığımda, ellerini yüzüme çıkartıp yanaklarımı okşadı. Parlayan gözlerini yüzümde gezdirirken, tek kaşını hafifçe kaldırdı ve içimi titreten sesiyle konuştu. "İnan bana, kaçasım yok."
Zamanın acıtan boyutuna dönerken, beynimi uyuşturmak için dahada can atar hale geldim. Geçmişi anımsamak, yaralarımı kanatmaktı. Çağrı'nın en az benim kadar dalgın yüzü karşısında yutkunurken, genzime dolan yanma hissini sevmedim.
"Seni ilk öptüğüm gün." Dedi fısıltıyı andıran bir sesle. "Benim küçük zaafım..."
Dudaklarımı biraz daha araladığımda, Çağrı parmaklarının ucundaki hapı bıraktı. Saf bir tatla bezenmiş küçük hap dilime yerleşirken, kendimi hafifçe geri çekip damağıma yayılan garip tadı bastırmak istercesine yutkundum ve boğazımdan kayan küçük hapın çabuk etki göstermesini diledim. Kapanan gözlerimi aralamadan önce zihnimden geçen çığlık, kafamın içine usulca kazındı.
Yine esirim. Sonsuz bir tutsaklık bu. Yine yenildim.
Gözlerimi tekrar araladığımda, ilaç etkisini göstermeden yatağıma ulaşmak ve uzanmak istiyordum. Belirginleşen ağrılar ve keskin sancılarla yerden destek alarak ayağa kalktım. Çağrı'nın da göz ucuyla ayaklandığını gördüğümde, onu gerimde bırakarak adımlarımı kıyafet dolabıma çevirdim.
Bir kaç adım atıp, tek kişilik yatağımın yanından geçeceğim sırada, gözlerim aralık kapıya ilişti. Ardından orada, tüm ifadesizliğiyle duran Efkan'a ulaştı.
Mavi gözleri onu ilk gördüğüm gün ki kadar soğuktu. Belki dahada soğuktu. Yüzü dümdüz ve ifadesizdi. Bakışlarının ağırlığı altında binlerce parçaya bölündüğüm anlarda, şahit olduklarına yandı içim. Çaresizliğimi anbean görmüş olması, utancı bir kez daha iliklerime kadar dizdi. Bakışlarımı gözlerinden çektiğimde, odağıma aldığım boşluktu. Adımlarım boştu. Onu hiç görmemiş gibi yaparken, aklım tıka basa doluydu ama yüzüm taktığı yüzlerce maskenin altında ezim ezim eziliyordu.
Bu tutsaklık beni daima dibe çekiyordu. Ve belli ki, utanç yakalarıma geçirdiği ellerini asla bırakmayacaktı. Bir eroinmanın yazgısını değiştirmeye yetecek güç olmadıkça, ben hep utançla sınanacaktım. Canımı acıtan, bu yola attığım ilk adımda, hazin sonu çoktan biliyor olmamdı.
•••
Bölüm sonu... Yeni bölümde, süpriz bir isim var. Gidişata uyarsa, iki de olabilir. 😂♥️
•Çağrı ve Efkan arasında neler dönüyor?
•Efkan, Tutku'nun oyununu çözdü mü?
•Çağrı, Efkan ve Tutku yakınlaşmaları konusunda ne yapar?
••Nasıl gidiyor kurgu, memnun musunuz?😂
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top