•Ölümün Eşiği•

Hoşgeldiniz.🙏 Olumlu, olumsuz tüm yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım. Beğenirseniz, kütüphanenize eklemeyi unutmayın.🙏

Keyifli okumalar...

•••

Ruhumun doğurduğu cesetler silik geceye umarsızca karışırken, zihnimin içini alaşağı eden birçok düşünce muhtaçlığına düşeceğim anı güdüyordu. Ciğerlerimin içine gömülen ağır havayı mecburiyetle tekrar tekrar solurken, derimin altında dört dönen kanım daima soğuk olan ellerimi uyuşturuyor, ince parmaklarımı belirgin bir titremeye esir bırakıyordu.

Gözlerimin odağını kapsayan tepsiye diktiğim bakışlarımı birkaç saniyelik kısa bir yön belirlemeyle kaldırırken, etimi derimden parçalamak istememi sağlayan terli bedenlerin arasından tiksinerek ilerledim.

Yoksunluğun krizini uzuvlarım boyunca hissetmeden önce, silik bedenimi buradan çıkarmak istiyor ve arzuladığım şeyin peşine düşmenin hayalini arsızca beynimin içinde kurguluyordum.

İçimde tahammülsüzlüğün sınırına ulaşmak için can atan her hücre beynimin duvarlarına çarptıkça, öfkenin vuracağı şiddetten kalacak hasarı kestirememenin telaşı ruhumun girintisine ilişiyordu.

Titremeye yüz tutmuş parmaklarımı tepsinin sert yüzeyine bastırıp, siparişi veren masanın önünde durakladım. Ciğerlerime çekmek zorunda olduğum ağır nefese bulanan kokuyu tekrar solurken, burnumdan saldığım sesli nefesin ardından elimi tepsideki beyaz kristal bardağa uzatıp kavradım. İçkiyi siyah masanın üzerine bıraktığım an, kulaklarıma sızan kelimelere engel olamayarak bakışlarımı konuşan kıza çevirdim.

"Annem çığırından çıktı resmen. Babamın verdiği harçlığa bile müdahale ediyor. İdareli kullan diye benim beynimi yiyor ama kendine gelince, kıytırık çantaya parayı bayıyor."

Bir diğer kristal bardağı daha kavradığımda, tahammül sınırımı zorlayan kızın sesini sindirmeye çalıştım. Zorunluluktan katlandığım böyle muhabbetlerde, zihnimin içine zehirli uçlarla batan kelimeleri çekemiyordum. Hiçbir zaman aile ortamında bulunamayan bedenimi alan titreme dalgası, hiddetlenen ruhumun izlerini sergiliyordu. Bencilliklerini nankörlükle besleyen bu insanlar yokluğun tadını, eksikliğin acıttığını bilmiyordu. Anne sıfatını taşıyan bir kan bağım olsaydı asla böyle dalga geçmez, varlığına minnet etmeyi tercih ederdim. Kulağıma ilişmesine mani olamadığım, duymak zorunda kaldığım bu tür muhabbetlerde insanların sahip olduklarının kıymetini bilmemelerine şaşırmamayı öğrenmiştim artık. Yine de bu beni tiksinti duymaktan alıkoyamıyordu.

Şahsıma dile getirildiğini anladığım cümleyle bakışlarımı kaldırdım ve sesin sahibini taradım.

"Sana diyorum, cevap versene."

Bakışlarımın odağı esmer kıvırcık saçlı kız olurken, gözlerimin önüne düşen kaküllerimi elimle geriye iteleyerek doğruldum. Hissettiğim tiksintinin sesime yansımasını umursamadan konuştum.

"Duymadım. Buyrun?"

"Uyuşukluk yaparak bizi mi dinliyorsun sen?"

Kulaklarımın içine dolan sesindeki azardan çok kelimelerindeki gerçekliğe takıldım. Ruhsuz ve boş bakışlarımı çekmeden, elimdeki tepsiyi indirdim.

"Kulak tıkaçı takma istediğimi kabartan, boş muhabbetini mi kast ediyorsun?"

Esmer kızın dudakları aralanırken, ince kaşları havalandı. İnsanlar böyleydi. Şahit olduğum türdeki bunca boş varlığa, gerçekleri kılıfsız bir şekilde sunduğum ve bekledikleri yada umdukları saygıyı göstermediğim zaman, kibarlık maskeleri anında düşüyordu. Tıpkı genç kızın yüzünü saran hiddetli öfkenin açığa çıkması gibi.

"Seni patronuna şikayet edeceğim!"

Gözlerimi yapay bir şaşkınlıkla hafifçe büyüttüm. Omuzlarımı silkip, boştaki elimi kaldırdım ve işaret parmağımla tavanı gösterdim.

"Odası üst katta."

Adımlarım masadan ayrılırken sırtıma atılan bakışların ağırlığı derimin kalın tabakasına çarpıyor, parçalanarak yere dökülüyordu. Çıplak bacaklarımda gün yüzüne çıkmak için sabırsızlanan kaşıntı derimin temeline ince ince işlerken, tepsinin sert köşesini bacağıma sürttüm. Bar tezgahına ulaşana kadar değdiğim bedenlerin zihinlerindeki tüm bencillik ve nankörlükleri sökmek, tıpkı gereksiz varlıkları gibi onları ruhsuz, bomboş bırakmak istiyordum.

Bacağıma sertçe sürttüğüm tepsiyi çekip, bar tezgahının üzerine bıraktım. Gözlerim içki şişlerinin arasında, herkesin dekor olarak gördüğü ama benim saniyelerine kadar dikkatimi adadığım saate kaydı. Dakikalar sonra hayalini kurduğum ihtiyacım avuçlarımın arasına dolacak, derdi tasayı kendine yük edinmeyi iş sanan beynim uyuşacaktı.

Üzerimdeki siyah önlüğü boynumdan çıkarırken hazırladığı yeni içkileri bana uzatan Emre'ye baktım. Terden alnına yapışan kıvırcık saçlarının ön tutamlarını kolunun yüzeyiyle geriye iterken mavi gözlerini yüzüme dikti.

"Şunları 13'e..." Cümlesinin devamını dinlemeden yanıtladım. "Mesaim bitti. Kendin götür."

Emre gözlerini devirirken etrafa bakındı. Gözlerinin odağına aldığı çalışanlardan birine eliyle işaret ettikten sonra, gitmek için hareketlendiğim an gözlerini bana çevirdi.

"Yine ne halt yedin?" Ona ruhsuz bakışlar attığım esnada başımın içinde saçaklanmaya hazır hale gelen gergin bir halat vardı ve ağrılar tel tel şakağımın içine vuruyordu. "Çağrı buraya bakıyor."

Başımı omuzunun gerisine doğru çevirdiğimde gözlerim siyah merdivenlerin başında tüm heybetiyle dikilen Çağrı'yı buldu. Gözlerinde beliren ateşe aldırmadan, ağzımın içinden isteksiz çıkan kelimeleri döktüm.

"Sürtük ötmüş. Cik cik cik."

Emre ince dudaklarını gizlice kıvırdı. Önlüğümü avucumun arasına sıkıştırıp, terli bedenlerin arasına tekrar karışarak merdivenlere doğru ilerledim. Alnımın içinde ritmini arttıran ağrı adımlarımla gözlerimi bile sarsarken, baldırlarımdaki kaşıntıyı tetikleyen işiteceğime emin olduğum azardı. Konumumun sağlamlığı tartışılamaz bir gerçekle kendini korurken, yer yer maruz bırakıldığım cezalar artık çok da umrumda olmuyordu. Ta ki içimi kemiren, bilincimi yitirmemi sağlayan ihtiyaçlık kanıma sinene dek.

Uyuşuk adımlarla tırmandığım basamakların ardından heybetli bedenin ardı sıra giderken avuçlarımı birbirine sürttüm. Mor duvarların kasveti içime düşerken yüzüm en az duvar kadar sert, dilime düşmek zorunda olan kelimeler yüzeyi kadar pürüzlüydü. Aralık kapıdan içeri girdiğim an, yüzüme çarpan kasvet Çağrı'nın öfkesinden oluşan sis bulutunun artığı oldu. Arkasındaki kahverengi koltuğun kolçağına yasladığı kalçasının iki yanına bastırdığı ellerini, bedenimin içeri girmesiyle hiddetle havaya kaldırdı.

"Ayarsız ağzına sövdürtme Tutku!" Hiddeti kelimelerinden ellerine düşerken, işaret parmağını bana doğrulttu. Gözlerim yüzüne tırmanmazken, sert sesi kulaklarıma dolmaya devam etti. "Müşterilerimi haşlamaktan vazgeç artık!"

Sesi beynimi kemiriyor, öfkesi kanımı kaynatıyordu. Donuklaşan bakışlarımı kaldırıp sinirden kasılmış yüzüne baktım. Siyah kaşları yüzünde biçimli bir çatılmayı doğururken, öfkeli bakan gözlerine tutunan kirpikleri bile bana acıdı. Maruz kalacağım psikolojik şiddete eğmek zorunda olduğum boynum bu kez inatla dik durdu. Kelimeler küfürden daha ağır bir şekilde dudaklarımdan döküldü.

"O haketti." Bakışlarımı gözlerinde tutmakta zorlanırken, avucumun içindeki kumaşı sıkarak büktüm. "Sen haksızlık ediyosun."

Gözlerim öfkeyle yükselen göğsüne inerken, tenini kavrayan beyaz gömleğin kumaşı gerildi. Kurduğum cümleyle iri bedenini kaldırıp üzerime atıldı. Parmaklarıyla kavradığı bileğimi inip kalkan göğsünün hizasında sabitlerken, başını yüzüme eğdi ve kükredi.

"Kendini bir bok zannetmeyi kes artık!" Sözleri sertti tıpkı yüzümü döven nefesi gibi. Damağımı saran kurulukla yutkunmadan hemen önce dişlerimi birbirine bastırdım. Bileğimdeki tutuşu uzuvlarıma acıyı yayarken, gözlerim öfkesini temsil etmek için kabaran boyun damarlarına düştü. Kuruyan dudaklarımı araladım.

"Zaten unutturmuyorsun. Yorma çeneni."

Bedenimi ittiğinde sırtım sert kapıya çarptı. Kürek kemiğime çöken acı, dudaklarımdan inleyerek kaçtı. Çağrı bileğimi sertçe itti. "Bana diklenmek yerine itaat et!" Bedenini geri çekip bastırdığı dişlerinin arasından duymaktan korktuğum kelimeleri saldı. "Şimdi defol git. Bu gece sana mal yok."

Göz kapaklarım aralanırken, göz bebeklerim titredi. Bacaklarımda hüküm sürmek için can atan kaşıntı arttı. Çağrı'nın dilinden dökülen kelimeler boğazımı sıktı, ruhumu gırtlakladı. "Saçmalama." Diye çıkıştım uysallık, üzerine kapattığım demir kapıyı tekmelerken. "Söz vermiştin!"

Çağrı dudaklarımdan sökülen kelimeleri umursamadan masasına doğru sert adımlarla ilerledi. Gömleğini parçalamaya yemin etmiş sırt kasları gözlerimin odağına dolarken, titremeye başlayan ellerimi ensemde birleştirdim. Başımın içindeki ağrı şiddetlenerek beynimi yarmak için çabalıyor, ense kökümü kurutuyordu. Ve Çağrı içimde başlayan ateşe odun atmaktan çekinmeyecek gibi duruyordu.

"Haftada en az 5 şikayet getirmeden önce düşüneceksin orasını!"

Telaşlı iki üç adım attım öne doğru. Bir haftadır kanıma karışmayan zehrin yoksunluğu, gelecek felaketin şiddetini gözlerime serdikçe düşüncelerim dahi titremeye meyillendi.

"Başkasına gider, başka yerden a-alırım."

Bana dönen bedeni durdu. Çehresine yerleşen hastalıklı gülüşle başını omuzuna doğru yatırdı. Alay sesine sinerken, koyulaşan kahverengi gözleri karanlığı fısıldadı. "Dene? Beş kuruşun var mı? Yok. Ne vereceksin karşılığında?" Kemikli parmaklarını çenesine yasladı. Pürüzsüz çenesini ovuşturan parmaklarını ağır ağır kaldırıp, havada şıklattı. "Bedenini mi?"

Ardı ardına sertçe yutkundum. Boğazımdaki kuruluk geçmezken, hissettiğim susuzluk hissi belirginleşti. Sözlerini zihnimin paslı filtresinden geçirirken, içimde uyanan telaşı dile dökmeden, surat ifademi düz tutmaya çabaladım. Sessizliğim sağır edici bir kaosa dönüşürken, gözlerim düzenli masanın üzerini hızla taradı. Boynumun girintilerine ilişen kaşıntı öfkemden besleniyor, damarlarımdaki kanı çekiştiriyordu. Çağrı'nın keskin bakışları suskunluğumda yüzümü parçalayacak kadar derime baskı uyguluyordu.

"Ne sanıyorsun?" Diye konuştum gözlerimi öfkenin sıkışıp kaldığı kahvelere dikerken. "Bekaret kilidi taktığımı falan mı?" Sözlerimin sivriliği ulaştığı yüzü deşeledi. Beynimde uysal olmam için yalvaran düşüncenin tekmelediği kapıya sert bir yumruk atıp geriye püskürttüm. Büktüğüm dilim bir halta yaramıyordu. Güçsüzlüğümden beslenmeye yemin etmiş Çağrı'nın yüzünde hükmünü sürdüren afallama, dudaklarımı memnuniyetle iki yana kıvırdı.

Afallamanın izleri silinirken gözleri öfkeyle kısıldı. Cılızlaşmaya yüz tutmuş bedenimi dikkatle süzmeye başladığında, gözlerinde beliren tehlikeli parıltılar rahatsızlık hissettirdi ama duruşumdan taviz vermedim. Çağrı'nın bakışları tekrar gözlerime eriştiğinde yüzünde beliren öfkenin iplerini avuçlarının arasında sıkıca kavradı ve dingin bir sesle konuştu.

"İznim olmadan tek bir gram bile alamazsın." Geriye doğru adımlayıp, bedenini koltuğa bıraktı ve hafifçe yayıldı. "Boşuna ite kopuğa sunma kendini."

Bedenimi sarmaya an kollayan titreme hissiyatını arttırırken, gerçek zihnime düştü. Ondan it gibi korkan hiçbir ahmak emrinden çıkmazdı. Kahretsin ki, bunu ben de çok iyi biliyordum. Elimi eteğimin üzerine iliştirip, derimi daha kuvvetlice kaşıdım.

"Tamam. Dilimi tutacağım. Ver artık şu lanet şeyi."

Bacağımdan sıyrılan elim boynuma ulaştı. Tırnaklarım derimin yüzeyini talan ederken, Çağrı oturduğu koltuktan kalkıp yanıma doğru heybetinin gölgesini üzerime salarak yaklaşmaya başladı. Yüzünden çekilen öfkenin yerini alan diğer ifadeyi inceledim. Zihninde bir şeyleri şekilden şekle soktuğu aşikardı. Adımlarını tam önümde durdururken, sakin bir sesle konuştu.

"Demek artık bedenini umursamıyorsun?" Kemikli parmakları bel boşluğuma yerleşirken, etimin altında şekilden şekile giren kanım hoyratlaştı. "Güçsüzlüğümü kullanan bir adisin." Diye konuştum yüzüne doğru. Tutuşu sertleşti ve etim parmaklarının altında ezildi. "Bana saygısızlık etme. Dilin çok uzadı." Yakınlığından sıyrılamamanın tiksintisi kuruyan boğazıma yumru olup düşerken, dilime dolan kelimeleri sarf etmekte güçlük çektim.  "Haksızlık etmenden iğreniyorum."

Çağrı belimdeki elini çekip, çökmüş suratımdaki çenemi kavradı. "Sarma başa." Diye konuştu yüzüme sakin ama tehlikeli bir nefes salarken. "Git hazırlan. Sonra da bana git bekle."

Elimi kaldırıp çenemdeki elini iteledim. "Ne halta gideyim evine?" Sorgulayan bakışlarım, çehresine düştüğünde dudakları iki yana kıvrıldı. "Kendini gözden çıkaran sensin. Bu sefer ki cezan bu, ki; bence çelimsiz bedenine ödül say."

Sertçe yutkundum. Boğazlarımın içinde yuttuğum sert taşların sürtünmelerinden hasarlanmış bir acı belirdi. Dik tutmakta güçlük çektiğim bedenim sarsılırken, zihnimin içinde yıkılan duvarların enkazı gururumun çöküşünden oluşuyordu. "Saçmalıyorsun."

Çağrı geniş omuzlarını umursamazca silkti. Gerilen dudaklarını ele geçiren gülümseme acizliğini, acizliğime pay biçti. Elini siyah kumaş pantolonun cebine sokup, saniyeler içinde geri çıkarttı ve kemikli uzun parmaklarını karın hizama doğru uzattı. "Git hadi. Bi' şeye benzet kendini önce. 1 saate geleceğim."

Kramplarla sancılanan başımı iki yana salladım. "O kadar bekleyemem." Titreyen ellerimi havaya kaldırdım. "Krize girmek üzereyim... Bunu istemiyorum."

Çağrı havadaki elimi sertçe kavrayıp tişörtümü dirseğime kadar sıyırdı. Parmaklarını doladığı kolumu yüzüne doğru çekerken, koyulaşan gözlerini kapattığında kirpiklerinin gölgesi göz çukurlarına düştü. Etli dudaklarını, beyaz tenimin sunduğu yeşil damarın tam üzerine bastırdı ve ruhumu ayaklandıran kelimeleri, derimin üzerine saldı. "Damardan almana izin vereceğim." Alamadığım nefes, titreyen bedenimi uyuştururken kuruluktan yanan dudaklarımı dişlerimin arasına sıkıştırdım. Parmak uçlarıma değen boynunda, ademelması inip kalktı. "Hakedersen."

Dilimin yüzeyine doğan lanetleri peşi sıra dudaklarımın içine geri gömerken, bedenimi eşeleyen muhtaçlıkla başımı salladım. Demek o gün gelmişti. "Gecikme." Diye konuştum sesim acizliğimin getirisiyle büzülürken. "Dayanamam çok-" Kelimelerimi bakışları kesti. Ardından doğrulup avucumun içine anahtarı bıraktı. "Uzatma. Uslu ve çekici bir kız ol." Diye konuştu ters ters.

Avucumun içindeki anahtarı sıkıca kavradım ve soluk bakışlarımı üzerine düşürdüm. Talep ettiği şeyin gerçeklik payını kestiremediğim için, şüphe beynimi zonklatıyordu. Ciddi ifadesi ödün vermezken, kaşları alnına doğru yükseldi. "Ürkek bakışlarına sıçayım. Biraz önceki cesaretine n'oldu? O orospu çocuklarına gelince için kaldırıyor. Aklına düşüyor. Bana mı nazın?" Gözlerime biriken yaşları idrak ettiği an, başını başka yöne çevirdi. Çok sesli bir nefes saldı. "Bozdurdun ağzımı yine, gitsene kızım."

Avucumun içine gömdüğüm anahtarla, etimin üzerinde oluşan hasarın tasasına düşmeden hızlı adımlarla odadan çıktım. Yumruk halini alan avucumu kafama ardı ardına indirirken aptallığıma kılıf yaptığım cesarete sövdüm. Aylardır elinin altında, dilinin ayarsızlığında çektiğim eziyet aptallığımın bana bahşettiği en lanetli cezaydı. Bunca zaman küçümsediği halde zaafı olduğumu da gizleme gereği duymayan canavarın, kalın derisine çizik atmıştım. Açılan çizikten akan kanın beni boğacağını hesaba katamayan ayarsız dilimi sertçe ısırdım.

Öfke, endişe, korku ve daha nicesi zihnime kalyon kalyon yüklenirken, sabırsızlık kaçınılmaz olup bedenimi boşluğa itti. Zihnim de boşluğa düşmeden ya o eve varacak ve bedenime bir büyük ihanet daha yapacaktım, ya da küçücük bir ihtimalde olsa başka bir çıkış yolu bulacaktım. Başka çarem yoktu bu yüzden yanaklarıma düşen yaşları, anahtarın olduğu yumruk şeklini alan elimin tersiyle silip ağız dolusu sövdüm.

Önce kimsesizliği sırtıma bağlayan 22 yıllık geçmişime, ardından yaptığım anlaşmanın pisliğini sıçrattığı bugünüme ve belirsizliği kucaklayıp saçlarına ninniler örtmek yerine, muhtaçlık seren geleceğime... Sövdüm, tüm sevgisizliğimle.


Bölüm sonu. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.🙏

Olay akışının içerisine girdikçe karakterleri, fiziki ve karakteristik özelliklerini daha yakından tanıyacağız.

•Sizce Tutku başka bir yol bulabilecek mi?

•Genel düşünceleriniz nelerdir?

Bu arada Çağrı, Dağılmış adlı hikayemde, küçük bir rol almıştı. Yer yer burada da Ares'i görebilirsiniz. Okumak isterseniz, Dağılmış'a da beklerim.

Hoşçakalın.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top