DÜŞÜNEN ADAM


Mert Laz Mustafa'nın daha konuşmak istediğini fark edince hemen ayaklandı. "İyi akşamlar ağabey." dedi. Laz Mustafa onun gidişine üzüldü. Sesinde bu üzüntüyü rahatça duyabiliyordunuz. "İyi akşamlar." Dedi. Onun en büyük aktivitesi çene çalmaktı. Konuşamadığı zamanlarda canı sıkılıyordu. Bu yüzden sürekli konuşarak kafasını ütüleyebileceği birilerini arıyordu. Bulduğunda da onları kaçırmamak için ardı ardına makineli tüfek gibi saydırıyordu kelimeleri. Mert bu akşam onun bu makineli kelime atışından erkenden kurtulabildiği için pek mutluydu.

Mert yukarı çıktı. Odadan gürültüler yükseliyordu. Büyük ihtimalle batak oynuyorlardı. Mert onların arasına katılmak istemedi. Çünkü birkaç dakika sonra kendisini oynamak için çağıracaklardı. Mert iyi bir oyuncuydu ve herkes onunla eş olmak isterdi bu tarz kağıt oyunlarında. Aslında Mert bu tarz oyunları severdi ama şuanda baktığı her yerde o kızıl saçlı güzel gülüşlü kızı gördüğünden aklını oyuna verebileceğini düşünmüyordu. Bu yüzden en iyisi gidip yangın merdiveninde oturmaktı.

Mert yangın merdivenine oturduğunda hava biraz serinlemişti. Saat onu geçmişti. Bir sigara yaktı ve Kampüsün içinde yukarı aşağı giden öğrencileri seyretti. Bir ara kızıl saçlı bir kız gördü. Bir erkekle el ele tutuşmuşlar kız yurtlarından birine doğru çıkıyorlardı. Mert'in içine bir sıkıntı oturdu. Yoksa bu o kız mıydı? Kızın arkası dönük olduğundan yüzünü göremiyordu. Üstelik baya da karanlıktı. Az sonra kız onun aklından geçenleri okumuş gibi arkasına döndü ve uzun uzun geriye doğru baktı. Mert bu sırada kızın aşık olduğu kız olmadığını görüp rahatladı. Mert kendini nasıl böyle kaptırdığına hayret ediyordu. acaba bu kız da kendisini etkileyen şey neydi? O sırada kalbi belki de o güzel kızıl saçlarıdır, dedi. mert o sırada onun saçlarını düşündü. Aslında bu Mert'in kızılla ilk tanışmasıydı. Daha önce hiç kızıl saçlı biri hayatında olmamıştı. Mert kızılın ona derin bir anlam yüklediğini fark etti. Saçları sanki onu bir aşk kadınına dönüştürüyordu. Ancak onu en çok etkileyen muhakkak ki gülüşüydü. Öyle güzel gülüyordu ki dişleri bir kolyenin inci taneleri gibi kusursuz bir düzen içinde yan yana diziliyordu. Bu şüphesiz ki dünyada göreceği en güzel manzaralardan biriydi. Mert'in yine yüreği alev almıştı. Bu kadar etkilenmesi ona çok sıra dışı geliyordu. Mert bunca zaman bir sürü kız görmüş, tanımış ve konuşmuştu. Ancak bu bambaşkaydı. Sanki Mert dünyaya geldiği ilk günden beri bu kızı aramak için çabalıyordu. İşte şimdi bulmuş ve dünyadaki görevi o kızla birlikte olunca tamamlanacak gibiydi. Bütün hayat gayesi o kızı mutlu etmek miydi yoksa? Beyni "Hayır." Dedi yüksek sesle ve ekledi "Bütün hayat gayen elbette bu olamaz. İstiyorsan o kızla tanışırsın ama onu hayatının yegane amacı olarak görmen çok yanlış. Sen daha bu fakülteyi bitirip iyi bir öğretmen olacaksın." Dedi. Yüreği hemen araya girdi "Babaannesi gibi konuşmayı keser misin lütfen? İnsanın hayattaki en büyük amacı sevmek ve sevilmektir. İnsan sevilmedikçe ve sevmedikçe bu hayattan keyif alamaz. Eğer yaşadığını anlamak istiyorsan sevmelisin." Dedi. Mert bu kez yüreğinin dediklerini daha doğru buldu. İnsan sevdikçe hayat güzelleşiyordu. İnsan sevdikçe hayatı anlam kazanıyordu. Daha bugüne kadar buradan bir an önce gitme hesapları yapıyordu. Oysa şimdi sabah olsa da kızı görsem diye hayal kuruyordu. Mert sanki sevgilisini bir yıldır göremeyen askerler gibi hissediyordu. Bir senedir ona hasret kalmış gibi dakikaları sayıyordu. Askerler günleri şafak olarak sayıyorlardı. Mert ise dakikalarla savaşıyordu. Bir türlü zaman geçmiyordu. Mert anlamıştı ki ona bu gece uyku haramdı. Değil uyumak gözünü bile kırpamazdı heyecandan. Mert sürekli onu düşünüyordu. onu düşündükçe de heyecanlanıyordu. Heyecanlandıkça da bütün uykusunu unutuyordu.

Herkes birer birer sokaklardan çekildi. Çünkü yurtlara on birden sonra girmek yasaktı. Mert bu olaya da sinir oluyordu. Dışarıda adam akıllı eğlenmek isteyen biri için eğlence gece yarısından sonra başlardı. Ama o daha gece yarısı bile olmadan yurda dönmek zorundaydı. İstediğim saatte gelip gidemeyeceksem yurda boşuna geldim o zaman, diye düşünüyordu. Bu kadar uzağa üniversite okumaya gelmesi de boşunaydı. Çünkü istediği özgürlüğe yine erişemiyordu. Mert diğer insanlar gibi değildi. onun özgür bir ruhu vardı. Hiç kimsenin ona karışmasını istemiyordu. Hayatta hiç kimsenin ona ne yapması gerektiğini söylemesine ihtiyacı yoktu. Hele de kendisine kısıtlama koyanlardan nefret ediyordu. bunun kim olduğunun hiçbir önemi yoktu.O insanların birbirinden bağımsız olduğu kanaatindeydi. Hayatıyla ilgili önemli konularda büyükleri ona öneriler sunabilirdi ama neyi seçeceğine, kim olacağına kendisi karar vermek istiyordu. Bu yüzden o kendi istediği gibi kendi seçimleriyle yaşamak istiyordu. O zaman mutlu olacağına inanıyordu. Çünkü doğru da yapsa yanlış da yapsa kendisi yapmış olacaktı. Arkasına sığınacağı bir bahane olmayacaktı ve en önemlisi de tecrübe edinecekti. Bu tecrübeleri de sonra olgun bir insan olma imkanı sunacaktı ona. Mert kısaca günahıyla sevabıyla kendisi olmak istiyordu.

Saat gece yarısını geçince yurda bir sessizlik çökmeye başladı. Mert art arda yaktığı sigaralarla derin düşüncelere sanıyordu. Uzun zamandır hareketsiz biçimde oturuyordu. Uzaktan biri onu görseydi onu heykel bile sanabilirdi. Serin esmeye başlayan rüzgar bile onu yerinden oynatamıyordu. Mert öylece oturmuş sigarasından derin nefesler alırken düşünen adam heykeline benziyordu. Birileri karanlığın içinde onu fark ettiğinde ondan korkabilirdi. Ama Mert bunları zerrece umursamıyordu.

Onun bütün aklı fikri yarın kızıl saçlı kızı görmekti. Hatta derse girmeyip bütün gün B bloğun kapısında beklemeyi düşünüyordu. evet bu şekilde onunla karşılaşma ihtimalini arttırırdı. Ancak derslerinden geri kalma ihtimalini de göze almalıydı. Mert derslerini ve kızı kıyaslamaya değmeyecek kadar birbirinden farklı buldu. Dersler için bu kaybedilmiş bir savaşa girmekten daha fazlası olamazdı. Kız için sonuçsa mutlak zaferdi.

Ertesi günü nasıl getireceğini düşünüyordu Mert. Diyelim ki kızla karşılaştım o zaman ne diyeceğim, diye düşünüyordu. beyni ve kalbi yine didişmeye başlıyorlardı. Mert onlara ihtiyaç duyduğu kritik zamanlarda hep böyle yaparlardı zaten. Genelde ise kazanan beyni olurdu. En azından bu zamana kadar çoğunlukla öyle olmuştu. Ancak bu kez yüreğinin sesi hiç olmadığı kadar güç çıkıyordu. Giyebileceği en kalın zırhı giymiş bulabileceği en keskin kılıcı bulmuştu. Bu savaşta ona kazanma şansı doğmuş o da bu fırsatı sonuna kadar değerlendirmek istiyordu. Bu yüzden sonuna kadar limitleri zorlayacaktı. Mert onun sesini dinlemek istemiyordu. Ama bu onun daha iyi kararlar alabileceği konuydu.

Aralarındaki en büyük tartışma kıza ilk olarak ne söyleyeceğiydi. Beyni ilk başta sakin kalmaya çalışarak kibarca çay içmeye davet etmesi gerektiğini söylüyordu. Eğer sakin olmayı başarsaydı Mert bunu mantıklı bulurdu elbette. Ama paçalarına kadar aşkla tutuşturulmuş cayır cayır yanıyordu. Bir şeyin onu acil olarak söndürmesi gerekliydi. Yüreği de bunun içindekileri olduğu gibi ona dökmekle olacağını iddia ediyordu. ancak beyni ısrarla reddediyordu. Daha ilk konuşmadan böylesine duygu yüklü bir konuşmanın onu fazlasıyla korkutacağını düşünüyordu. hatta ona inandırıcı gelmeyeceğini bile düşünüyordu. mert ne yapacağını bilemedi. Galiba en iyisi ikisini de harmanlamak diye düşündü. Yani evet onu ilk başta çay içmeye çağıracaktı. Ancak doğrudan onu aşık olduğunu belirten aşırı duygu yüklü sözcükler yerine ondan etkilendiğini belli eden daha naif cümleler kuracaktı. Mesela doğrudan "Sana deliler gibi aşığım." Demek ona inandırıcı gelmeyebilirdi ama "Gülüşün insanın içini ısıtıyor." Biraz daha kabul edilebilir bir iltifattı. Mert sonunda kararını vermişti. Ancak bu kararı alana kadar saat gecenin dördü olmuştu. Artık iyiden iyiye günü yorgunluğunu omuzlarında hissediyordu. Gidip biraz olsun dinlenmesi gerektiğini söylüyordu beyni. Kalbi de bu fikre sıcak bakmaya başlamıştı. Çünkü kızın karşısına ilk kez çıktığında kan çanağına dönmüş gözleri onu korkutabilirdi. Bu yüzden uyumak ona cazip gelmişti. Zaten gözleri de daha fazla dayanamayacaklarını ilan etmişlerdi. Göz kapakları birer tonluk beton kalıplar gibi ağırlaşmıştı. Vücudu gidip uyuması için alarm veriyordu. Mert sonunda bu alarma kulak verdi. Yatağına girdiğinde başının yastığa değmesiyle uyuması bir oldu. çünkü hem mental anlamda hem de fiziken oldukça yorulmuştu. Uyuyup dinlenmesi şarttı. Sabah dersi dokuzdaydı. Bu yüzden saat sekizden uyanıp hazırlanmaya başlarsa yetişebilirdi. Ama derse gitmeyecekti. Bunun yerine obam kantinde oturup B bloğa giren çıkanlara bakacaktı. Aralarında o yüreği fetheden kızıl saçlıyı bulunca da hemen gidip onunla konuşmayı planlıyordu.

Ertesi sabah sekizde alarmının çalmasıyla uyandı Mert. Dayak yemiş gibi bir hali vardı. bütün gece yük taşımıştı sanki. Çünkü bu kadar yorgun uyanmasının başka bir açıklaması olamazdı. Üstelik başı da ağrıdan çatlayacak gibiydi. Mert bu halde derse falan gidemezdi zaten. Gitse de hiçbir şey anlayamazdı. Hemen üstünü çıkarıp duşa gitti. Soğuğa yakın bir suyla yıkanıp kendine gelmeyi umuyordu biraz. Umduğu gibi de oldu. Biraz olsun gözleri açıldı. Gözlerindeki kızarıklıklar da azaldı. Ama hala ziyadesiyle yorgundu. Eğer kızı bulup da onunla konuşmayı başarabilirse doğruca yurda gelip uyuyacaktı.

Acaba kız ne cevap verir diye düşünüyordu Mert. Beyni her türlü ihtimale hazırlıklı olması konusunda uyarıyordu onu. Sonuçta karşısındaki de bir insandı ve daha önceden bir ilişkisi olabilir diyordu beyni. Mert beyninin iki de bir kendisine bu ihtimali hatırlatmasına iyice gıcık olmuştu. Bu en kötü ihtimallerden biriydi. Oysa onun iyi düşünmeye ihtiyacı vardı. İşte o zamanda da kalbi devreye giriyordu. Mert'e kızın kendisinin sözlerinden ve karizmasından etkileneceğini söylüyordu. işin açığı Mert de bu konuda kendisine güveniyordu. Çünkü lisede sevgili bulmak onun için hiç de zor olmamıştı. Bazen de kızlar gelip onu bulmuştu. Kız arkadaşları hep çok kıskanç olmuşlardı. Çünkü diğer kızların da gözünün onda olduğunu söylemişlerdi. Mert'in de gözüne çarpan birkaç kız olmuştu elbette. Bu kızlar uzaktan uzağa hayran hayran bakışlarla Mert'e bakıyorlardı. Kız arkadaşının yanında olmadığı bir boşluk yakalayınca da hemen Mert'in yanına geliyorlardı. Onu beğendiklerini ve onunla çıkmak istediklerini söylüyorlardı. Mert kız arkadaşı olduğunu söylemesine rağmen bazıları bu durumu hiç takmıyordu. Ama Mert bunun karaktersizce olacağını düşündüğünden kız arkadaşlarını hiç aldatmamıştı. Bunu kendisine yakıştıramıyordu.

Şimdiyse tek düşündüğü kızıl saçlı kızdı. Onu bir daha görüp göremeyeceğini düşünüyordu. Acaba bana ne cevap verecek diye soruyordu kendine. Beyni yine her ihtimale hazırlıklı olması gerektiğini söylese de kalbi ona bolca umut pompalamayı sürdürüyordu. Gerçekte ise ne olacağı tam bir muallaktı.

İnstagram: bzkrtmslm1

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top