world horizon - the away days [i.]

"Bu kızları gerçekten anlayamıyorum." dedim, konuşmaya başladığımda kafasını kaldırıp bana bakmıştı, söyleyeceklerimin devamını bekliyordu. "O çirkin yüzünün bu kadar tantanaya sebep olması inanılmaz.." deyip arkama dönmeden kafamla arkamda kalan kızları işaret ettim.

Küçük bir restoranda yemek yemek için buluşmuştuk, ve o yanımda oturuyordu. Cümlem bittikten sonra kaşının tekini kaldırıp önce gözlerime baktı, sonra arkasına döndü. O arkasına döndüğü anda arkadaki kız güruhundan camın arkasında olmalarına rağmen bile müthiş bir uğultu kopmuştu.

"Erkeğin iyisinden anlamıyorsun diye diğer kızların akıllarından şüphe etme." dedi önüne dönüp. Önündeki senaryoya göz gezdirmeye devam etti.

"Olmayan bir şeyin varlığını sorgulayamazsın." deyip ben de önümdeki kitabı okumaya devam ettim. Onunla nadir olarak baş başa ve yan yana geldiğimiz anlardan biriydi. Genelde günlerimizin çoğu sette geçer, üstümüze yansıyan ışıktan, etrafta koşturan insanlardan birbirimizin farkına varamazdık.

Bugün resmi tatillerden birine denk gelmiş olmamız bizi bir araya getirmiş olsa da Griand'ın saplantılı hayranlarından pek fazla uzaklaşamamıştık.

Bir sessizlik etrafa çöktüğünde hala orada olup olmadıklarını sorgulamaya başlamıştım. Okuduğum kitaptan kafamı kaldırıp arkama döndüğümde orada kimseyi görmüyor olmam beni epeyi şaşırtmıştı.

Ağzım bu şaşkınlığımın bir ürünü olarak sonuna kadar açılırken Griand da kafasını kaldırmış beni izliyordu.

"Ne oldu," diye soracak olduğunda, oturduğumuz masaya yakın bir taraftan, daha çok benim solumda, onunsa sağında kalan taraftan bir gürültü koptu.

Gözlerimi ağzıma paralel olarak sonuna kadar açarken Griand'a bakıyor, soluma dönmeye korkuyordum.

"Hayır, yine olmuş olamaz..." diye kendime acıyan bir sesle konuşmaya başladığımda az önce kopan gürültü gittikçe net bir kız çığlıkları senfonisine dönüşmüştü.

Masanın üstünden nereden geldiğini anlamadığım bir el elimi yakalayıp beni kalkmaya zorladığında onca hayretime rağmen tüylerim diken diken olmuştu.

Griand elimden tutup beni bir anda ayağa kaldırdıktan sonra yanımda duran sandalyesinden kalktı, elimi bırakmadan ürkek bakışlarıyla beni süzmeye başladı ve heyecanla sordu: "Hazır mısın?"

"Neye?" diye sormaya kalmadan garsonun yeni çıktığı mutfak kapısına doğru koşmaya başladı, aynı zamanda beni de yanında sürüklüyordu.

"Uçuyoruz!" diye bağırdığında öyle bir hızla koşmaya başladı ki gerçekten uçuyormuşuz gibi hissettim. Tabi bu his çoğunlukla elimi tutanın o, kalbimin bu kadar deli gibi atmasına sebep kişinin yine o olmasından kaynaklanıyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top