willow tree - rival [ix.]
Sabah uyandığımda gözlerimi açmakta zorlandığımı hissedip geri yatmak istemiştim. Ama imkansızdı. Başım aşırı ağrıyordu ve kalkıp bir şeyler yiyip ilaç almazsam geçmeyeceğini iyi biliyordum.
Zorla yataktan sıyırdığım bedenimi oturur pozisyona getirip bir süre sadece yeri izledim. Kafamın tamamen boş olmasını istiyordum, kafamı yere eğdiğim süre içinde içeride ne kadar düşünce varsa yere dökülsün, havaya karışsın ama benden uzak olsun istiyordum.
Hafifçe ayaklarımı yere basıp bedenimi doğrulttuğumda sanki sırtımda ağır bir yük taşımış kadar ağrıdı belim. Hafif bir inlemenin ardından ufak birkaç hareketle kendimi güne hazırlamaya çalıştım.
Kapım annem tarafından hızla açıldığında giyinmek üzereydim. "Anne!" dedim, onun aceleci ve telaşlı gözlerinin henüz farkına varmadan. "Kapıyı çalsan olmaz mıydı sanki?"
"Buna vaktim yoktu Apple, aşağı gel ve beni şu sineklerden kurtar! Başımıza üşüştüler!"
"Ne.." diye sordum, anlayamamıştım. Annem yanıma gelip dolabı açmış, birkaç parça kıyafeti elime sıkıştırıp "Çabuk" dedikten sonra hızla odamdan çıkmıştı.
Ne olduğunu anlayamamış bir surat ifadesiyle acele acele giyindim.
Odamdan yeni çıkmıştım ki mutfak tarafından geldiğini tahmin ettiğim bir bağırış kulaklarımı çınlattı. "Aaappppleeee!" Annem bağırıyordu.
Adımlarıma hız katıp mutfağın olduğu alt kata indim. Mutfağa geldiğimde annemin mutfak tarafından açılan bahçe kapısının önüne siper olduğunu, kapıyı tutmaya çalışırken kaskatı kesildiğini görerek onun yanına koştum.
Bahçe kapısının camından dışarıyı görmeyi akıl ettiğimde neredeyse küçük dilimi yutacaktım.
Sayısını henüz kavrayamadığım bir sürü gazeteci kapıyı zorluyor, kilitli kapıyı kırmak için resmen birbirleriyle yarışıyordu. Annem kırmızı gözleriyle bana baktı. "Bir bu kadar da dış kapının önünde var. Üst kata tırmanmaya çalışırken yere düşenleri saymıyorum bile!"
Annem kapının önünde sırtını kapıya bastırıp gelenleri engellemeye çalışırken söylemişti bunları. Elimde olmadan sinirlenmeye başlamıştım. Beni camdan yeni görüp, kapıya daha fazla abanan gazeteci güruhuna sinirle baktım.
"Bu kadarı da fazla!" diye bağırıp mutfak dolaplarından birine koştum. Evimizdeki en büyük tavayı kaptım, soluğu hala kapının önünde set olan annemin yanında aldım. Annemi zorla kenara çektim, derin bir nefes alarak annemin gözlerine son bir defa baktım.
"Hazırım." dedim, annem de derin bir nefes alıp emin olmayan bakışlarla beni süzdü.
Bahçe kapısını açıp elimdeki tavayla önüme gelen ilk kameramanın kamerasına vurduğumda bir çığlık koptu. "Ne istiyorsunuz?" diye bağırdım. Yere düşen kameranın ardından kalabalık biraz geri çekilmiş, bütün şaşkın bakışlar üzerime tünemişti.
"Bu yaptığınız haneye tecavüze girer! Bana tazminat ödemek hoşunuza gidiyor sanırım! Reddettim, evlenmeyeceğim Griand'la. Duymak istediğiniz buydu, defolun gidin!"
Kalabalıktan bağırtılar ve uğultular yükseliyor, kameraların ve fotoğraf makinelerinin flaşları patlamaya devam ediyordu. Griand'ın yakınında olduğum için bu tip olayları genelde yaşardım, hatta hakkımda yapılan kötü dedikodular yüzünden pek iyi olamayan bir ünüm de vardı, gerçi umurumda değildi, fakat bugün geri çekilmeleri uzun süreceğe benziyordu.
"Duymadınız mı? Gidin!" diye bağırdım.
"Hiçbir yere gitmiyorlar!" diye bir ses işittim, kalabalığın arasından yükselmişti.
"Sen kimsin?" diye sordum kafamı bahçeye doğru uzatıp.
"Benim." diye öne çıkan bir çift ayakkabı tam önüme gelip durduğunda nefesim de kesilmek üzereydi.
"Griand?" dedim yutkunarak.
"Apple," deyip gülümsedikten sonra arkasına döndü. "Arkadaşlar lütfen şimdilik gidin, ben size basın toplantısı yapacağım saati mesaj yoluyla bildireceğim. Kameranın faturasını menajerime gönder," son cümleyi yerdeki kamera parçalarını toplamaya uğraşan kameramana söylemişti.
Adam kafasını kaldırıp gülümsedi, annemin zorla üstesinden geldiği kalabalık birkaç dakika içinde ortadan kayboldu.
"Özür dilerim." dedi Griand, o gittikten sonra.
"Ne için?" diye sordum, sorarken sesim çatlamıştı.
"Evlilik teklifi için.. Ben böyle düşündüğünü bilmiyordum."
"Bir anlığına senin de beni sevdiğini sanmıştım, ama sanırım rol yapıyordun." dedim.
"Rol yapmıyordum." dedi boğuk bir sesle.
"Öyle olsa bile.."
"Özür dilerim Apple. Lütfen dün yaşadığımız her şeyi unutmaya çalış, lütfen. Bir daha olmayacak, sana söz veriyorum." dediğinde kalbimin paramparça olduğunu hissettim.
"Yani beni hiç, sevmeyeceksin." dedim fısıltıyla.
"Ben..özür dilerim." dedi sessizce. Ve geldiği bahçe kapısından çıkıp gitti.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top