side - travis [iii.]

Griand gözlerini kaçırıp uzaklaştı bir adım. Gözlerimden süzülen yaşları hızlı bir hareketle silerken bir yandan ona odaklanmaya çalışıyordum.

"Griand soruma cevap verecek misin?" diye sordum, çatlamış bir sesle.

Derin bir nefes verip kaçamak bir bakış attı. Arka tarafta aşçılar oradan oraya koşuştururken bizim yaptığımız bana tuhaf geliyordu. Bir kişi bile dönüp bize bakmamıştı, işlerini büyük bir dikkatle sürdürüyorlardı. 

"Gitmem gerek App." dedi Griand. Kapıdaki güruhun buralardan uzaklaşmadığını bildiği halde mutfak kapısına doğru yürüyüp çıktı. O kapıyı kapattığında dışarıda kopan ağır gürültüden sonra kulaklarımı tıkamam gerekmişti. Kalbimin kırıklığına rağmen içimden küfretmiştim. 

Anlamak istemiştim, sormak istemiştim; ilk kez. 

Sormamak daha iyi bir seçenek olur muydu? Bilmiyordum.

Hızlı bir nefes verdikten sonra garsonlardan birine seslendim. "Bu mutfağın bir arka kapısı var mı?"

Esmer bir gençti, uzun boyu bu mutfağa fazla geliyor gibiydi, mutfağın içerisinde koştururken bazı noktalarda kafasını eğmek zorunda kaldığını görmüştüm. Bana gülümsedi, kafasını hafifçe olumlu manada aşağı yukarı salladı. Sonra bana, onu takip etmemi söyledi, derin bir nefes alarak gösterdiği tarafa yöneldim. Elimin teki cebimde, diğeri havada sallanırken gözlerim boşluğu tarıyordu.

Yavaş adımlarla Griand'a o kalabalığın içinde ne olduğunu umursamamaya çalışarak -başarılı olmak çok zordu- yol almaya başladığımda cebimdeki telefonun titrediğini hissetmiştim. Adımlarıma tezat hızlı bir hareketle cebime ulaşıp telefonun ekranına baktım, arayan Fiona'ydı.

Ekranda zürafa boyunlu yazmasa Fiona ile konuşma şevkim şu an için belki de hiç olmazdı. Gözlerimi hafifçe devirip cevaplama tuşunu kaydırarak telefonu kulağıma götürdüm.

"Fiona!" dedim, neşeli bir ses tonunu hırıltılarımdan kazımaya çalışarak.

"Hey Apple. Nasılsın?" sesi benimkinden bile bozuk çıkıyordu. Neşesiz gibi.

"İyiyim de, sende bir sorun varmış gibi geliyor sesin. Her şey yolunda mı?"

"Hayır.." dedi hemen. Hıçkırmaya başladı. "Hiçbir şey yolunda değil!" Ufak bağırtısı yüzünden elimde olmadan telefonu kulağımdan biraz uzaklaştırmam gerekmişti.

"Ne olduu.." dedim sesimi derdini öğrendiğim an soruna jet hızıyla çözüm bulacağına doğuştan inanan bir en yakın arkadaş edasıyla incelterek.

"Griand.." dedi, şiddetli bir hıçkırık daha kulaklarımı doldurmuştu. "Ben Griand'la evlenmek istemiyorum Apple."

İçimde, nereden geldiğini bilmediğim Fiona'nın sesine benzer cırtlak bir ses bu cümleyi duyar duymaz 'Ama ben istiyorum!' diye bir nara koparmıştı. Etrafıma, bu sesi duyan birileri olmuştur şüphesiyle çekingen bakışlar atarak cevap verdim Fiona'ya. Kekeliyordum. 

"Ne...Ne.. Neden?"

"Onu sevmiyorum." dedi Fiona. Aynı anda o ses de 'Ama ben seviyorum!' diye haykırdığında bu kez bunun gerçekten dışarıdan bir yerlerden geldiğine inanmaya başlamış, kolaçan eden bakışlarla etrafımı taramıştım.

"Nasıl?" dedim zorla. Devamı fısıltı şeklinde çıkmıştı kelimelerimin. "Onu, sevdiğini sanıyordum."

"Ben de öyle sanıyordum Apple, ama ben bunu sürdüremem, anlıyor musun? Sürekli hayranları tarafından ezilme tehlikesi geçirme korkusuyla yaşayamam, ya da geceler boyu onun setten dönmesini bekleyemem. Ben sürekli benimle olacak, bana ait birini istiyorum Apple. Zaten Griand beni sevmiyor, bunu kendi ağzıyla en başından söyledi. Ben.. artık bunu yapamam Apple, beni sevmeyen birini ne kadar sevsem de hayatıma alamam. Katlanamam buna, bu bir yerde kopar ve ben mahvolurum.."

"Dinle," dedim, duygularımı gözden çıkarıp. -iç sesimle uzun bir konuşma yapmam gerektiğini aklımın bir köşesine yazmıştım.- "Yanına geleyim, bunları yüz yüze konuşalım. Bir şeyden etkilenmişsin, bu çok açık. Yoksa bu kadar ani bir karar vermezsin."

"Hayır gelme." dedi Fiona. Sesi ciddi bir fısıltıya dönüşmüştü. "Sakın gelme! İstesen de gelemezsin, gidiyorum çünkü."

"Fiona!" diye bağırdım. "Saçmalama! Doğru düzgün konuşalım olan biteni. İnan bana.." derken gözüme dolan yaşla yutkundum. "İnan bana o senden daha iyisini bulamaz. Fiona!"

"Sus!" dedi Fiona. "Yapma artık şunu! Kendini hiçe sayma."

"Ne demek istiyorsun?"

"Boş ver." deyip derin bir nefes verdi. "Ben gidiyorum. Kendine ve ona, iyi bak Apple."

"Fiona!" bile diyemeden telefon yüzüme kapanmıştı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top