1. Bölüm ● Basit ●


İyi okumalar♥️

💦

"Ben ayrılmak istiyorum."

Bakışlarındaki kararlılığın izleri ruhuma işlerken iki kelimenin ağırlığıyla ezildim.

"Anlamadım..." vücudum buna bir tepki verir gibiydi. Bunun bir şakadan ibaret olduğunu düşünen tarafım gülümserken "Ne demek oluyor bu Kerem?" Diye sordum.

"Ne dediğim açıkça ortada Berin."

Gözlerini umursamaz bir tavırla üzerime çevirdi. Hemen arkasındaki duvara sırtını yavaşça yaslarken bir eli kot ceketinin cebine doğru uzandı.

"Ayrılalım diyorum. Daha fazla nasıl açık olabilirim?"

"Neden?"

Sesim titremişti. Refleks olarak ona doğru uzanıp bir adım yaklaşırken o ise çıkarttığı telefonuna gözlerini indirmiş, hamlemi yok saymıştı.

"Çünkü sıkıldım Berin." Tane tane konuşup derin bir nefes alıp verdi. Gözleri tekrar benimkiler ile buluşurken "bu ilişkide tek başıma olmaktan sıkıldım." Dedi keskin bir dille. Dudaklarım hızlıca aralandı fakat söyleyeceğim kelimeler aniden yok oldu. O ise içinde biriktirdiği ne varsa dökmek için fazlasıyla istekliydi.

"Benimle birlikte değilsin. Ne zaman bir yere gitmek istesem yanımda sen olmuyorsun. Arkadaş ortamımda bile bulunmuyorsun. Kendini eve kapatıyorsun. Seni okul dışında ikinci kez dışarıda gördüğüm an, bu gece Berin. Aylardır birlikteyiz ve senin varlığın hatta yokluğun belli bile değil."

"Ben bu gece buraya senin için geldim Kerem..." kendimi savunmak için aklımdan geçen ilk cümleyi kurduğumda alay edercesine gözlerini devirdi.

"Arkadaşımın konseri için. Buraya onun için gelmiştim. Sen konser bittikten sonra geldin ve yine onların yanına gelmek yerine beni dışarıya çıkarttın."

Gülüşü yüzüne daha çok yayılırken iki kolunu da yana açarak doğruldu.

"Tartıştığımız duruma baksana! Bu... Bu çok saçma."

"Arkadaşlarını sevmiyorum. Bana olan tavırları tamamen sana bağlı. Yapmacık, samimiyetsiz kişiler ile aynı ortamda olmak beni rahatsız ediyor. Çünkü onların gözünde ben sadece seninle sevgili olduğum için yanlarında olabilen biriyim Kerem."

Bir iki saniye duraksadı. Yüzüme bakarken elini bana doğru uzatıp "o zaman hadi benimle birlikte gel. Başka bir yere gidelim. Birlikte onlar olmadan sadece ikimiz zaman geçirelim." Diyerek, beni sınarcasına konuştu. Uzattığı ele kaçamak bir bakış attım. Fakat o eli şu an tutamazdım. Ve o da bunun farkındaydı. Aramızdaki sorun sadece bundan ibaret değildi.

"Yapamam." Dedim tiz çıkan sesimle. "Biliyorsun yapamam. Bu gece buraya gelebilmek için ailemden çok zor izin aldım. Hatta şu an eve dönüyor olmam gerekiyordu. Ben her zaman aileme yalan söylemek zorunda kaldım... biliyorsun...Ama başka zaman birlik..."

Kelimelerim onun sinirle karışık gülüşüyle havada asılı kaldı. Elini hızla geri indirirken kafasını yukarıya kaldırdı.

"Bak, yine yapıyorsun. Senden duyduğum tek kelime bu Berin. Aylardır duyduğum tek şey yapamam. Hayatında benim için yapabileceğin şeylere bile yer yok. Sende..." bana doğru uzun bir adım atıp tam karşıma dikildi. Siyah gözleri gecenin karanlığında daha da koyulaşmış gibiydi. "Sende cesaret yok." Dedi üstüne basa basa.

"Kendince basitleştirdiğin hayatının dışına çıkacak cesaret yok."

Derin bir sessizlik ikimizin arasına girerken ne diyeceğimi bilmeden öylece ona baktım. Bir şeyler söylememi bekliyordu. Ben de bir şeyler söylemek istiyordum fakat kelimeler ortaya dökülmüyordu.

"Her neyse... Bitti."

Kerem bana son bir kez baktıktan sonra arkasını döndü. O hızlı adımlarla benden uzaklaşırken arkasından gidişini izledim. Yolun bittiği kısımda yolsuz kalmış gibiydim.

Hareket etmeyi başardığımda nereye gittiğini bilmeden ilerledim. Hafif esen rüzgarda yanan gözlerime ellerimi götürdüğüm an ağladığımı fark ettim.

Beni terk etmişti.

Onu bu ilişkide tek bıraktığımı söylemiş, yapamadığım şeyler yüzünden beni suçlamıştı. Oysa ben onun için aileme karşı gelip onların onaylamadığı bu ilişkiyi sürdürmek için kendimce her şeyi yapıyordum. Fakat bu onun için yeterli değildi.

Korna sesi kulağımı sağır edecek kadar yakınımdan geldiğinde kendimi arabanın önünde buldum. Son anda fazlasıyla sesli bir frenle duran arabaya doğru kafamı çevirdiğimde farları yüzüme yansımıştı. Sürücü camını açıp bana bir şeyler söylerken onu duymamıştım. Toparlanıp arabamın önünden çekilirken kendimi karşı kaldırıma, oradan da bir ara sokağa attım. Adımlarımı hızlandırırken sokak lambasının aydınlattığı karanlık yolda ilerledim. Fakat görebildiğim her yer bana fazlasıyla yabancıydı. Yanımdan hızlıca geçip giden birkaç kişi dışında etrafta hiç kimse yoktu. Bir an yavaşladım. Yol bitiminde tamamen kaybolmuş nerede olduğumu unutmuştum.

Cebimdeki telefonu elime alıp Keremi aramak üzereyken birkaç dakika öncesinde beni orada bırakıp gittiği gerçeği ile duraksadım. Telefonu avucumda sıkıştırıp sokakta yürümeye devam ettim. Önce bir uğultuyu andıran sonradan giderek belirginleşen seslere doğru çevirdim yönümü. Duvar köşesine ulaştığımda merakıma yenilip seslerin kaynağını aradım. Ve çok geçmeden onu buldum.

Kuytu köşede, karanlığın gizlemeye çalıştığı yerde bir grup belirdi önce görüş alanımda. Kısık kısık gülüşler yavaşça kulağıma dolarken duvarın köşesine doğru yanaştım.

Net olarak sayamasam da dört ya da beş kişiden oluşan bir grup vardı. Hepsi fazlasıyla büyük duran motorların etrafında dikilmiş, kendi aralarında konuşuyorlardı.

Yaklaşık bir dakika boyunca durup ne yaptıklarını anlamaya çalıştım. Meraklı yanım içten içe üzüntümün önüne geçse de son anda aralarında daha olgun sayılabilecek adamın bir anda bağırıp arkadaşını korkutması ve hepsinin birden yeniden kahkahalara boğulmasıyla irkilmem uzun sürmemişti.

Ne yapıyordum ben? Ah! Bilmediğim sokaklarda kaybolmak ve gururumu ayaklar altına alıp az önce benden ayrılan sevgilimi aramak yerine bir anayol bulmaya baksam ya? Ecelime susamış olmalıydım.

Babam gecenin bu saatinde hala eve dönmek için bir girişimde bulunmadığımı ve ıssız bir sokakta yalnız başıma dolaştığımı bilse muhtemelen Kerem'in evinin kapısına dayanır ve bütün siteyi ayağa kaldırırdı.

Ah! Babam...

Acele ile arkamı dönüp geldiğin yönden geri dönüp Keremlerin sitesini bulmayı ve oradan da bilindik bir yola gitmeyi düşünüyordum ki arkadan gelen kahkaha sesleri ile adımlarımı yavaşlatmadan edemedim.

Çok eğleniyor olmalıydılar.

Bu düşünce ile adımlarım her saniye daha da yavaşladı ve olduğum yerde durup aklıma gelen ayrıntı ile gözlerim yeniden dolmadan edemedi.

Kerem benden ayrılmıştı.

Hem de onu sevmediğimden ya da ilişkimizde bir çıkmaza düştüğümüzden de değildi. Çıkmazımız benim her zaman dışarı çıkmıyor oluşum olmamalıydı en azından. Tanrım! Hayatıma basit demiş ve sırf basit bir düzende yaşadığımı düşündüğü için benden ayrılmıştı.

Ne bekliyordu ki? Benim ailem onun kadar zengin falan değildi ya da etrafındaki insanlar kadar rahat bir aileden gelmiyordum. Kerem ile olan ilişkim farklıydı... Başlangıcı da o şekildeydi... Ama bu onun hayatına kıyasla benimkinin basit olduğunu göstermezdi. Daha zor bir hayatım vardı.

Ben... normal bir insandım. Kesinlikle öyleydim. Elbette çılgınlık yapabilirdim. Elbette arkadaşlarımla dışarı çıkabilirdim. Sadece... lisede son senemdi ve derslerime çalışıp bursumu kaybetmemem gerekiyordu. Aklımdaki her şeyin düzenli ilerlemesi gerekiyordu. Onun ise böyle bir sıkıntısı yokken kendisini benim yerime koymaması ne bencilceydi.

Gözyaşlarımı ellerimin tersi ile silip yavaş adımlarla ilerlerken kahkahalar gittikçe daha da azalmaya başlamıştı. Burada ağlıyorken birkaç metre uzağımdaki insanların mutluluklarının doruklarını yaşıyor olması ne ironiydi.

O an duraksadım. Yolun ortasında, sokak lambasının altında durmuş boş boş karanlık sokağa bakarken ıslak ellerimi tişörtüme sildim ve Kerem'in şimdi benim kadar üzülüp üzülmediğini düşündüm. Aklıma gelen bütün görüntüler ise onun kızlı erkekli çılgın arkadaş grubu ile içip tıpkı bu motorcular gibi gülüyor olduğuydu.

Görüntüler ile göğsümde yeniden bir acı yerini koruyup gözlerim tekrar dolmaya başladığında derin bir nefes alıp kendimi tutmaya çalıştım.

"Benim hayatım basit falan değil." Dedim ama söylerken ben bile kendime inanmıyordum.

İşin özü de bu değil miydi? Benden basit olduğumu düşündüğü için ayrılmamış mıydı?

Kulağı tırmalayan bir halde burnumu içime çektim ve içime yavaşça doğan sinirle dikleşmem uzun sürmedi.

Basit falan değildim.

Ben gayet de yaşıtlarıma göre çılgın olabilirdim. Hatta...

Arkamı dönüp tekrar o köşeye baktığımda bir an nefesimi tutmadan edemedim.

Aklımdan "ben basit değilim" kelimeleri yankı yapıp karıncalanırcasına canımı acıtırken yavaşça arkamı dönüp oraya doğru yürürken buldum kendimi. Basit bir insan değildim. Hayatım monoton olabilirdi ama ben de eğlenebilirdim.

Hangi akılla onların olduğu sokağa dönüp istikametimi onlara doğru verdim bilmiyordum. Onlara yaklaştıkça içimdeki cesaret kırıntıları bir bir sönüyordu. Ama inatçı yanım tutacağı zamanı bulmuştu. Karşımdaki grup gittikçe belirginleşirken uzaktan gelen eğlenceli auralarına daha ağır bir etki yayılmıştı.

Siyah, korkutucu duran motorlarının etrafına dağılmış ve ellerinde bira şişeleri ile garip tarzlarını bütünleştiren deri ceketlerini sırtlarında tasarlanmış olan garip çizim hepsinde de var gibi duruyordu.

Adımlarım, soğuk kaldırım taşlarında gittikçe çelimsizleşmeye başlarken onlara daha dikkatle bakmadan edemiyordum.

5 kişiydiler. 4 erkek 1 kız vardı aralarında. Ama kızın motoru galiba yoktu ki sadece 4 motor yer alıyordu. Hepsinin de tarzı farklıydı. İri yarı, hafif kilolu gibi duran adam sakallarını bir toka yardımı ile toplamış ve elindeki bira şişesini kafasına diklerken birkaç tutamı yavaşça sakallarına bulaşarak deri ceketine doğru iniyordu. O kadar uzaktan ben bunu görebilirken adamı farkında olduğunun ama bunu önemsemediğini anlamam uzun sürmemişti.

Diğer adamın saçları yok denecek kadar aza indirgenmişti. Arkasından öne doğru gelen dövmesinin devamını görebiliyordum. Burnunda ve dudaklarında piercing yer alıyordu. Birkaç adım attığımda ise kaşlarında da iki tane olduğunu görmem uzun sürmemişti. Uzun bacakları vardı ama çelimsiz hali üzerine geçirdiği deri ceketi onu yine de korkutucu gösteriyordu.

Diğer iki adamın da onlardan farkı yoktu. Kız, saçlarını sarıya boyatmıştı ama saçlarının arasında birkaç pembe renk rasta yer alıyordu.

Onları incelemeye o kadar dalmıştım ki grubun sessizleşip bana doğru baktıklarını fark etmem, arkası bana dönük olan adamın da bana bakması ile anlamıştım.

Kan beynime vurmuştu. Bir an olduğum yerde duraksayıp onlara korku ile bakıyor halde bulmuştum kendimi. Sokağa vuran ay ışığı ve birkaç sokak lambasının cızırtınsan başka bir şey duyulmuyordu. Ah! Bir de benim korkudan delicesine atan kalbimi de hesaba katmazsak...

Yutkunup onlara olduğum yerde baka kalırken bana arkası dönük adam yeniden önüne dönmüş ve bir şey söyleyip herkesin gülmesini sağlamıştı. Duyamamıştım ama bu sefer kahkahalarının sebebinin ben olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Bu utanç vericiydi.

Arkamı dönüp gitsem bana bulaşmayacak gibi duruyorlardı. Bu boşluğu yakalayıp hepsi yeniden kendi hallerine dönerken arkamı dönüp buradan kaçmalıydım ama aklımdaki o ses... susmuyordu.

Ben basit değildim.

Ben de farklı olabilirdim...

Tanımadığım bir grup insanın arasına öylece dalabilirdim.

Kahretsin ki o sesler yüzünden adımlarımı yeniden ileriye doğru adımlarken bulmuştum kendimi.

Korkuyordum.

Korkudan tüylerim diken diken olmuş, vücut ısım olağanca artmış ve kalp atışlarım onların kahkahalarını bile örselemişti. Ya da gerçekten kahkaha atmayı yeniden kesmişlerdi.

Şimdi onlara birkaç adım uzaklıkta durmuş moron gibi bakmaya başlamıştım. Hepsi de sessiz bir şekilde bana bakıp bir şey yapmamı bekliyor gibiydiler. Muhtemelen ne yapsam gülecekleri yüz ifadelerinden belliydi. Beni soytarı yerine koyduklarına emindim. Onların gözünde de basit birisi gibi durduğuma emindim.

Pembe uzun kollumun üzerine geçirdiğim siyah montum yine de pembe giydiğimi engellemiyordu. Pembeye uyumlu olsun diye giydiğim beyaz kotum ise onların yanında daha komik bir hal yarattığımın adeta kanıtıydı. Kerem ile buluşmak için acele ile evden çıktığımda ne giydiğime fazla dikkat etmemiş olmalıydım.

"Neye bakıyorsun sen?"

Sarışın olan kızın bana hitaben sert ve iğneleyici bir şekilde konuşması ile yeniden irkildim. Gözlerim anında bütün grupta dolandı ve yeniden kıza döndü. Hepsi bana bu sefer gülecek gibi değil de sinirlenmeye başlamış gibi bakıyorlardı. Bundan korkmaya başlamalıydım. Tanrım! Arkamı dönüp onlardan uzaklaşmalı ve kendi melankolik halime devam etmeliydim.

Ne işim vardı benim burada? Ama dilim anlaşılan düşüncelerimin zıddı yönünde işlemeye göz koymuştu.

"Ben... şey..."

Olduğum yerde saçma sapan kekelemeye başladığımda artık kendi mezarımı kendim kazdığımı bariz belli etmiştim.

Sarışın saçlı kızsa başını iki yana sallamış ve öne doğru bir adım atmıştı.

"Sen, ne?"

Burnuna hızma takmıştı. Dudaklarına koyu, bordo bir ruj, gözlerine ise siyah tonlarında ağır bir makyaj yapıp emo bir hal almıştı. Ama bu onun korkutucu olmasına ayrı bir hava katıyor gibi duruyordu.

"Ben... motora binmek istiyorum."

Söylediklerimi kulaklarım işitince içimde bir bomba patlayıp her yanıma yayılsa da çok geçti.

Çoktan dile getirmiştim.

Zira söylemiş olmasaydım hiçbirisi bu denli gülüp halimle eğleniyor olmazdı.

Kahkahaları normal insanların da aralarında ettikleri kahkahalardan abartılıydı. Etraftaki insanları önemsemiyormuş gibi bir halleri vardı. Önemsemeyip fazla eğleniyor gibiydiler.

Ayaklarıma kadar uyuşmuş, olduğum yerde ellerimi önümde birleştirip utançla onlara bakarken arkamı dönüp koşarak uzaklaşmamak için kendimi zor tutuyordum.

"İyi güldüm." Diyen kıza katılan göbekli adam "Delirmiş bu kız." Demesi ile kendimi tutmama artık hiçbir şey sebep olmadı.

Başlarım basitliğine! diyerek arkamı dönüp onlardan uzaklaşmaya başladım. Bir gece içerisinde hem sevgilim tarafından küçük düşürülmüş hem de tanımadığım, motorcu bir grup tarafından eğlence malzemesi olmuştum. Daha ne kadar yerin dibine girebilirdim? Anlık bir hevesle attığım adım beni hüsrana sürüklemişti. Anlaşılan alışılmışın dışında hareket etmek bana göre bir şey değildi.

Adımlarımı olağanca hızlı tutup onlardan uzaklaşıyordum ki bana hitaben olduğunu düşündüğüm bir ses duydum.

"Baksana!"

Dönme Berin. Daha fazla saçmalama kızım!

"Hey, pembeli! Sana diyorum."

Bana sesleniyordu!

Onlardan başka kimsenin pembe giymeyeceği bir gerçekti. Görmüş ve benim halime de gülmüş olmalıydılar. Ama grubun sessizleşmesi ve benim duraksayıp onlara bakmamla arkasını dönmüş olan adamı bana bakarken buldum. Diğerleri aralarında şaşkınlıkla birbirlerine bakıp fısıldaşırken yerinden doğrulmuş iri bedenli adam bana seslenmişti.

"Gezmek istemiyor musun?"

Anlamaz bir halde ona baktım. Gerçekten de bana sesleniyordu. Buğulanmış gözlerimi kırpıştırıp bedenimi tamamen onlara çevirdiğimde anlamaya çalıştım.

"Ben..."

"Hadi. Fikrim değişmeden önce atla."

Uzanıp yaslandığı motoru bana gösterdi ve " gel!" diyerek bana kısa bir emir verdi.

Yutkunup olduğum yerde ona doğru birkaç adım attım. Benimle dalga geçmiyordu. Tanrım! Kesinlikle dalga geçiyor olmalıydı. Ya da fazlasıyla içmişti.

Onlara yeniden yaklaştığımda sarışın kız " bu kızı arkana almayı düşünmüyorsun gerçekten değil mi?" diye sordu ama adam onu umursamayıp bana bakmaya devam ediyordu. Kızı önemsemediğini bariz bir şekilde belli ederken gözlerinin rengini yaklaştıkça fark etmem uzun sürmemişti. Açık bir renkti ama yeşil mi, ela mı ya da mavi mi anlayamıyordum. Sadece anlamlandıramadığım bir ışıldama gözlerindeydi ve bu nedense beni ürkütmüştü. Tanıdık bir his gibiydi... Belki de sarhoşluğun getirdiği bir keyif de olabilirdi.

O sarhoştu ve ben onun motoruna binecektim.

Motoruna birkaç adım uzakta durmuş ona ürkek bir halde bakarken yakından daha da korkutucu ve şaşırtıcı bir şekilde yakışıklı göründüğünü fark etmem uzun sürmemişti.

Hafif kirli sakalları vardı ama köşeli çenesini ve elmacık kemiklerinin belirginliğini saklamıyordu. Burnu ve dudakları kızların kıskanacağı kadar düzgün ve biçimliydi. Nemli duran dudaklarının sebebi bira olmalıydı. Gözleri hafif kısık ve saçlarının dağınık durmasından dolayı daha şeytani bir havada bana yansıması ile nefesimi tutmadan edememiştim.

"Ama..." dedim ve elindeki bira şişesine baktım.

"Sen sarhoşsun."

Bir an için bu fikirden vazgeçmeyi düşündüm. Şu noktadan sonra nasıl yapacağımı bilmememe rağmen. O ise bu sözlerimi beklemiyormuş gibi kaşlarını havaya kaldırdı ve sonrasında dalga geçercesine dudaklarını yukarı kıvırdı.

"Yani?"

Tekrar yutkundum ve isteklerimle sözlerimin tezatlığını düşündüm.

"Ben... buna nasıl bineceğim?"

Verdiğim cevaptan memnun kalmış olmalı ki yavaşça uzun bacağını motorunun diğer tarafına attı. Kendisini motoruna bırakırken hafif öne ittirdi ve koluna astığı kaskı alıp kopçalarını açarken bana döndü ama sarışın kız "inanamıyorum!" diyerek arkada şaşkınlığını dile getirmişti.

" Bacağını diğer tarafa atmayı dene." Dedi.

Kalp krizi geçirebilirdim.

O kadar hızlı atıyordu ki yüzümdeki sakinlik, ömrüm boyu yaptığım en yalancı halim olabilirdi.

Yavaşça birkaç adım öne geldim ve motorun yanında durdum. O anda burnuma ilişen bira ve deri kokusunu almam uzun sürmemişti. Bu daha da korkutucu bir hava katmıştı.

"Omuzuma tutunarak atmayı dene." Dedi tekrardan.

Normalde sadece sesini duymuş olsam oldukça çekici ve iyimser gelecek o ton, bakışları ve iri bedeni ile birleştiğinde aldatıcı bir etken olduğunu bariz ortaya seriyordu.

Elimi yavaşça deri ceketinin üzerine attım. Geniş omuzlarını kavrayamasam da destek alabiliyordum. Ne yaptığımı içten içe sorgulasam da ayağımı yavaşça motorun diğer tarafına doğru attım. Kalçamı motorun yüksek tabanına yerleştirirken diğer elimi de diğer omzuna atmıştım.
Bu sefer burnuma gelen izmarit, bira, deri ceket ve odunsu bir parfüm kokusu olmuştu. Onun parfümü olmalıydı. Ağırdı çünkü bira ve deri ceketinin o ağır kokusunu bastıracak kadar belirgindi.

Aralarından biri bu duruma kahkaha atsa da kendimi sakin tutmaya çalışıyordum. Buradan sonra kaçıp gitmeye çalışmamalıydım. Ben basit değildim. Bilmediğim birisinin motoruna binecek ve onunla biraz vakit geçirecektim. Aptalca duran bu fikir artık kaçınılmaz bir duruma dönmüştü. Yaptığım ilk ve muhtemelen de son olacak aptalca bir hamle...

"Kaskını ver."

Yüzünü göremediğim ama motoruna bindiğim adam sarışın kıza seslenmişti. Kızın beni sevmediği aşikardı. Adamın sözleri ile daha da şaşırmışa benziyordu ama vermek istemediği gözlerini belerterek bakmasından belliydi.

"Hadi!"

Omuzlarını tuttuğum odunsu kokuya sahip adam, bu sefer oldukça sert itamda bulunmuştu. Anlamayan bir şekilde onlara bakarken kız, itiraz etmeden motora uzandı ve kaskını alıp ona verdi. Adam da bana elini arkaya uzatıp verdiğinde omuzlarından ellerimi çekip kaskı elime aldım. Kaskı almama gerek yok demek istiyordum ama kaza yapmamıza karşılık kafamın sağlam kalmasını yeğlerdim.

"Acele et!"

Denileni yaptım ve kaskı kafamdan aşağı geçirdim. Oldukça zordu ve yanaklarımı sıkıştırmıştı. Üstelik, bana ait olmayan bir kadın parfümü ve sigara kokuyordu.

"İplerini bağladın mı?"

Görmediğim ipleri nasıl bağlayabilirdim ki? Ama tanrı bana yardımcı olmuş ve görmediğim o deliği bulup klipsi geçirmeme yardımcı olmuştu. Yavaşça ipini sıkıp kendimi bununla güvenceye almışçasına sağlam hale getirirken nefes nereden alacağımı düşünüyordum.

"Camını da indir." Deyip arkası bana dönük olsa da görüyormuş gibi direktifler verirken kendi kaskını da kafasına taktı ve klispini benden çok daha hızlı bir şekilde geçirdi. Bense elleirmi bacaklarıma koymuş ne derse yapmayı bekleyen köle görevini üstlenmiştim.

Motoru çalıştırıp bir gaz vermesi ile tırsarken şimdiden vazgeçip inmeyi düşünmüştüm ama çok geçti.

"Hazır mısın?"

"Evet." Hayır!

Sesim kasktan dolayı kısık ve boğuk çıksa da duymuş gibiydi.

"Ellerini..." dedi ve uzanıp iki bacağımda da olan ellerimi tuttu ve benim soğuktan ve stresten üşümüş ellerimi deri ceketinin etrafından doladı ve "belime dola." Diyerek sözlerinin devamın getirdi. Tekrar motoru bağırtması ile nefesim hızlanmıştı.

Tanrım!

Ne yapıyordum ben?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top