Bölüm 7

  Ahmet asansörün kapısının önünde durdu. Kapıyı açmak için elini uzattı. Eli kapı koluna yaklaştığında asansörün içerisinde bir şeyler olduğunu fark etti. İçeride bir kişi veya bir şey hareket ediyordu. Asansörden gelen seslere bakılacak olursa oldukça da hızlıydı. Ama Ahmet kapıyı açmaya kararlıydı, başına ne gelirse gelsin o kapıyı açacaktı. Ya da açmalıydı, en azından Ahmet böyle hissediyordu. Ahmet kapıya dokunduğu anda kapı açıldı ve içinden bir şey fırladı. Ahmet fırlayan şeyin ne olduğu hakkında herhangi bir fikri yoktu. Kapı açıldığında Ahmet yere düştüğünden, Ahmet asansörden fırlayan şeyin ne olduğunu görememişti. Üstelik nereye gittiği hakkında bir fikri de yoktu. Dönüp odaya baktığında o şeyin odada olmadığını fark etmişti.

Asansöre bindiğinde tuhaf bir şey hissetti. Sanki asansör bir anda düşecekmiş gibi bir his. En üst katın (üçüncü kat) düğmesine bastı. Aklından geçen plan şuydu: En üst kata çıkıp dışarıya bakacak, ve genel olarak hastahanenin durumu ile ilgili bilgi edinecekti. Sonra bir telefon veya yardım çağırabileceği başka bir araç arayacaktı. Tüm katları aramak için en üst kattan başlamak en mantıklı olandı onun için.

Ahmet ikinci kata yaklaştığında asansörü takışan ip bir anda koptu. Ahmet aşağıya düştüğünü hissediyordu. Paniğe kapıldı. Tutunabildiği bir yere tutundu. Ne yapacağını bilemiyordu. Gerçi ne yapsa da kaçınılmaz olanı durdurması mümkün değildi. Kaçacak veya saklanacak bir yer yoktu. Zaman geçtikçe daha hafiflediğini hissediyordu. Çarpışma anı yakındı. Ve o anda bir ses duydu Ahmet. Asansör üçüncü katta durdu. Nasıl mı? Neyin gerçek olduğunu kim bilebiliyor ki? Diyebilirsiniz ki aklında yaşadığı bir olaydı. Her gördüğünüzü zihninizde yaşıyor olamaz mısınız?

Ahmet üçüncü katta gezinmeye başladı. Asansörden çıktığı yerden sürekli sola tarafa giderek oradaki odaları aradı. İlk oda bu katın güvenliğini sağlayan personele aitti. Ahmet bu odadaki telefonu kaldırdı ancak karşıda kimse yoktu. Başka bir şey aradı, buradan çıkmak için gereken bir ipucu. Ancak bulamadı, sadece hasta kayıtlarını içeren kağıtlar. Ancak bu kağıtların içinde bir biri öne çıkıyordu. Üzerinde yazanlarla değil, tam tersine yazmayanlar ile. Kağıtta birkaç anlamsız kelime ve sayıdan başka bir şey yoktu. Ahmet anlamadığı bir nedenden dolayı kağıdı yanına almak istiyordu. Kağıdı katlayıp cebine koydu. Odanın kalanını da aradıktan sonra odadan dışarı çıktı.

Solunda kalan duvara arkasını vererek yavaş yavaş yürüdü. Sonra solundaki koridora girdi. Hiç ses çıkarmamak için çok dikkatli adımlar atıyordu. Solundaki ilk odanın kapısını yavaş yavaş açtı. İçeride kimse yoktu. Ahmet yanındaki kapıyı açtı. Ve onu görünce çok şaşırdı. O kadın odadaki yatağa uzanmış yatıyordu. Kadın, Ahmet'i görünce ayağa kalkmaya başladı ancak karnından dolayı oldukça zorlandı. Ahmet bir sonraki odayı aramak için odadan çıkacakken dışarıda birilerinin olduğunu gördü.

Koridorda dört kişi vardı. Bunlardan biri ölüydü, kelepçe ile diğer üçünden birine bağlıydı. Üçü de boş duvara bakıyordu.

"Sürrealist bir çalışma yapmalıyız," dedi biri.

"Kırmızı ve tonlarını kullanalım," dedi diğeri. "Kırmızı doğum anını simgelemek için harika bir renk."

"Doğru. Kırmızı rengimiz var değil mi?"

Elindeki kelepçe ile ölü olan adama bağlı olan kişi, cebinden bir fırça çıkardı ve hızla ölü olan adamın yarasına soktu. İçeride biraz gezdirdikten sonra çıkardı. Fırça kana bulanmıştı. Kırmızı rengi soran adama uzatıp, "Var," dedi, mekanik bir ses tonu ile.

Adam fırçayı eline aldı, "Harika," diye bir deli gibi bağırdı ve yerinde birkaç kez zıpladı. Sonra büyük bir zevkle duvarı boyamaya başladı. Birkaç çizgi çizerek başladı resmine. Ara sıra kelepçesi sökülmüş cesedin yarasına fırçasını sokuyordu. Çizgiler bittikten sonra resmettiği şeylerin içini boyamaya geldi. Ancak bu arada Ahmet fark edilmişti. Cesede bağlı olan(şu anda değildi, ancak kelepçe hala ona bağlıydı) Ahmet'i fark etmişti. Ahmet geri çekilmiş olsa da adam Ahmet'in bulunduğu odaya gelip Ahmet'i dışarı çıkardı.

Resmi çizen adam, "Ah,doktor! Gel bak," dedi Ahmet'e.

Ahmet yaklaştı ve resmi incelemeye başladı. Tabi ki, hiçbir şey anlamdı. Bir resimden çok rastgele çizilmiş çizgilere benziyordu. Ahmet resmi çizene dönüp onun yüzüne baktı. O adamı hatırlamıştı, görüştüğü adamdı bu kişi.

"İşte," dedi adam çizdiğini göstererek, "Sanat budur. Buna bakınca insanın içselleştirdiği o vahşetin tümevarımsal dışa vurumunu görmemek ne mümkün."

Tümevarımsal dışa vurum? İçselleştirilen vahşet? Ne çizgilerinde ne de söylediklerinde bir anlam vardı. Duvara yaklaşık on beş saniye içerisinde çizdiği kırmızı çizgi ve sembollerin hiçbir anlamı veya değeri yoktu. Beş kuruş etmezdi bu saçmalık. Gerçekten etmez miydi? Ressamı parlat, modern sanat de, önemli birkaç galeride sergile tablo olsun bilmem kaç milyon dolar. O şey bizi içselleştirilen vahşetin tümevarımsal dışa vurumuna razı eder. Bugün ne öğrendik? Modern sanat denen şey, klasik anlayıştan ekonomik kopuştur. Yani, boş konuşurken milyonlar kazan, bir yandan da vergiden kaçın.

Ahmet, sanatçı(?) beyin resmini bitirmesini bekledi. Çizimin sonunda çıkan belliydi. Ancak ben bu kısmı geçiyorum. Daha sonra kalan odaları aramaya devam etti. Hiçbir şey bulamamıştı. Odaları aramayı bitirince camdan dışarı baktı. Hastahanenin ön tarafına bakıyordu. Birkaç insanın koşuşturduğunu gördü. Ancak neden koştukları hakkında bir fikri yoktu. Sonra daha önceden gördüğü göğsü çıplak adamları gördü. Bu sefer adamlar ellerinde paspaslarla diğer adamların peşinden koşuyordu koşuyordu. Bakınmaya devam etti. Sağ tarafta içinde bulunduğu binaya bağlı olmayan başka bir bina görüyordu. Kare şeklinde bir kuleydi bu bina. Kulenin üstünde metal bir platform vardı. Orada açık bir kapı görünüyordu. Kapıdan bir adam çıktı. Metal korkuluklara dayandı ve bir sigara yaktı. Bu adamı görünce çılgına döndü Ahmet. Kim olduğu anlaşılmıştı herhalde. Elini yumruk yapıp tüm gücü ile sıkan Ahmet planını değiştirdi. O kuleye gidip onunla yüzleşecekti.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top