Bölüm 5
O beş metrekare mezarı hatırlıyorum. Kırık dökük çirkin, pis kokulu duvarların birinde duran o soğuk metal kapıyı, zar zor çalışan o eski tungsten lamba ve o lambanın çıkardığı çıtırtı sesleri, yan odalarda bağıran hastaları... Koridorda gezerken hemşirelerin çıkardığı topuklu seslerini ve insanın burada sağ kalmasını sağlayan hemşirelerin uzaktan gelen gülüşme seslerini duyuyorum. Ben Ahmet'im, bu emin olduğum tek şey. Bunu biliyorum ve o mezarı hatırlıyorum.
İlaç saatim geliyor çünkü hemşirelerin gülüşmeleri kesildi. Yatağımın üzerinden gelen gün ışığının yerde yaptığı yansımadan saati de takip edebiliyorum. Öğleden sonra iki üç falan. Ve işte kanıtı. Topuklu sesleri tekrar başladı. Ben ise odamda dört dönüyorum. Arada duvarlardaki dökülmüş sıvalarla oynamaktayım. O hanımın sesini duymam gerekiyor. Mezarda yaşamanın tek yolu o meleği duyabilmek.
Sesler yaklaşıyor, ben ise mezarımın kapısının demir parmaklıklarından meleğimin beni kutsamasını bekliyorum. Bugün sakinim. Çünkü dün sakin değildim, bu yüzden onu üzdüm. Üzünce bana soğuk davranıyor. Bu yüzden mezar daha karanlık oluyor, mecazi anlamda.
"Nasılsın bugün?" diye sordu bana. Yüz ifadeleri ile cevap verdim. Ama o görmedi, çünkü bana verilecek ilaçları ayarlıyordu. Sonra metal kapının yiyecek deliği açıldı. Bir tepsi içerisinde iki tane ilaç. Biri küçük mavi, diğeri ise beyaz ama biraz daha büyük.
"Nasıl hissediyorsun kendini?" diye sordu meleğim.
"İyiyim," dedim. Biliyorum bana bakmaz. Evli galiba. Ancak dediğim gibi, mezardaki tek sağ kalma şansımı sırf o evli diye çöpe atacak değilim.
"Gördüklerin geçti mi?" diye sordu bana. Evet anlamında kafa salladım. O da gülümsedi. Sonra bekledi. Gözlerini benden ayırmıyor. Kaşları ile ilaçları işaret ediyor. O zaman anladım ki, kaçış yok. Suyu aldım ve ilaçlarla birlikte içtim. O da güldü, demir kapının parmaklıkları arasından elini uzattı ve yanağımı sıktı. Ben de onun elini tuttum. Bu soğuk mezarın arasında sıcak bir el hissettim.
Meleğim diğerlerinin yanına gitti. Ben de birazdan dışarı çıkacağım, öyle söz verdiler. O yüzden biraz uyuyayım, enerji toplayayım. Ancak onu aklımdan çıkaramıyorum. Aklımda başka bir şey olmadığındandır. Kendimi yatağa bıraktım. Tavandaki ışık da o anda sönüverdi.
Bir ses duyuyorum. Belirli aralıklarla tekrar eden bir ses. Önce yüksek frekanslı kısa bip sesleri olarak başlıyor, sonra uzun bir bip olarak bitiyor. Bir müddet sonra tekrarlıyor. Gözlerimi açmaya çalışıyorum ama olmuyor. Sanki bir göz bandı ile bağlanmış gibi her yer zifiri karınlık. Hatta o göz bandını hissediyorum. Elimi o banda atmak istiyorum ancak bu da olmuyor. Ellerim de hareket etmiyor. "Yardım edin!" diye çığlık atıyorum ancak o beş metrekare mezarımda yalnızım. Çünkü meleğim yok, Meleğim gerçek mi değil mi o da ayrı bir soru ancak şu anda yok.
Bir ses daha duyuyorum, bu sefer konuşan bir insan sesi. Tanıdık ama tanıyamıyorum. Şöyle diyor, "Merak etmeyin Ahmet Bey, fazla uzun sürmez."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top