Bölüm 12

  Ahmet yanındaki adama şaşkınlıkla bakıyordu. Sağ bacağındaki acı artmaya başladı. Bu acı iyice daha dayanılmaz bir hal alıyordu. Bekleme odasındakiler Ahmet'in çektikleri acıyı fark edip onun yanına geldiler. İçlerinden biri yanında bir sedye getirmişti. Ahmet hemen gelen sedyenin üzerine yattı. Acıya dayanamayıp bir anlığına gözlerini kapatmıştı. Ama gözlerini kapaması bacağındaki acıya daha da odaklanmasına neden oldu.

Gelen adamlardan biri eline bir kağıt verdi. Ahmet bu kağıdın da boş olduğunu, üzerinde anlamsız rakam ve harfler fark etmişti. Üçüncü kez boş kağıt bulmuştu ancak bir yandan bu kağıtların bir değeri veya bir anlamı olduğunu düşünüyordu. Bunun için bir sebebi de vardı; Ahmet her boş kağıt bulduğunda biri ile karşılaşmıştı. İlk seferinde sanatçılar, ikincisinde ise gangster benzeri adamlar ile karşılaşmıştı. Ahmet'in cebinden diğer kağıtları çıkarmasına gerek yoktu; artık o anlamsız rakam ve harfleri ezbere biliyordu.

Yanına Ahmet'in tanıdığı bir adam yaklaştı. Binaya girdiğinde muayene ettikleri kişilerden biriydi. Doktor olandı. Veya kendini doktor sanan mı demeliydi? Ancak tıbbi kavramlara hakimdi. Bu nedenle gerçek doktor olma olasılığı yüksekti.

"Hmm!" dedi doktor çenesini kaşıyarak. Sonra bacağını tuttu ve dokunmaya başladı. Dokunuşları tuhaftı; muayene etmekten çok bir kediyi okşar gibiydi. Ahmet kimin ne yapacağını bilmediğinden şimdilik sessiz kalmayı tercih etti. Doktor sonra bir anda bacağına bastırdı. Ahmet acıdan bir çığlık daha attı. Etrafındakiler onu sakinleştirdiler.

"Kırık var ancak siz redükte etmişsiniz," dedi doktor. Sonra Ahmet'e döndü, "Biz de atel ile sabitleyelim, değil mi?" diye sordu Ahmet'e. Ahmet başı ile onayladı.

Doktor yanındakileri, "Hastayı revire götürelim," dedi. Biri Ahmet'in sedyesini itmeye başladı. Ahmet'in hastaları muayene ettikleri odalara doğru gidiyorlardı. Ahmet üçüncü boş kağıdı da diğer ikisinin olduğu cebine koydu.

Odaların duvarları yıkılmış, binanın bu bölümü uzun ve dar bir odaya dönüştürülmüştü. Odanın içindeki yıkılan duvarın parçaları hala duruyordu. Cama yakın tarafa belirli aralıkla sedyeler yerleştirilmişti ancak bazılarının araları çok açıktı. Ahmet'in sedyesini de bu büyük aralıklardan birinde koydular. Ahmet odadakilere baktı. Biri yatağa bağlanmış kurtulmaya çalışan biriydi. Ahmet, kendinden en uzakta yatan diğer kişiyi tanıyordu; onu daha önce görmüştü. O yatan hamile bayandı, yatağında yatmış derin derin nefes alıyordu. Anlaşılan doğum vakti yaklaşıyordu.

Ahmet'in yanına birkaç kişi geldi ve onu tekrar muayene etti. Sonra bacağına bir şey sardılar. Bir yandan da biri divit kalem ile diğerlerinin söylediklerini not alıyordu. Ahmet'in yanına gelenler bir müddet sonra diğer hastaların(?) da durumunu kontrol ettiler. Tam hamile bayanın yanından ayrılacakken doktorun odadan içeri girdiğini gördüler. Hepsi onun yanına gitti. Kendi aralarında kısık sesle konuşuyorlardı. Ahmet söylenenleri duymakta zorlandı. Tahminince, hastalar ile ilgiliydi.

Doktor önce hamilenin yanına gitti. Doktorun yüzü gülüyordu ancak Ahmet söylediklerini duyamıyordu. Bir müddet konuştuktan sonra doktor ve yanındakiler diğer hastanın yanına gittiler. Bu sefer onlar duyulabiliyordu.

"Bu hastamızda ne vardı arkadaşlar?"

"Akut psikotik bozukluk," diye cevap verdi, elinde divit kalem olan adam. Ahmet, divit kalemin kırmızı mürekkebinin yere bir damla döktüğünü görmüştü.

Sedyede yatan adam tekrar kalkmaya çalıştı ancak onu durdurdular. "Bende bir şey yok. Hasta olan sizsiniz. Nöromorfik çekirdeğin etkisi bu," diye bağırdı adam.

"Sanrılar artmış," dedi doktor. Diğerlerine dönüp,"Olanzapin başlamış mıydık?" diye sordu.

Biri(kormuş bir halde), "Olanzapin... kalmadı... elimizde yok," dedi ve geriye doğru bir adım attı.

"Ne demek...!" diye sinirlendi ama cümlesini bitirmedi doktor. Sonra derin bir nefes aldı ve sakinleşti. "Madem öyle anatomi odasına alın. Yapacağımız bir şey yoksa en azından bilime faydası olur."

Adam birkaç çığlık attı ancak diğerleri onun ağzını kapattı. Sonra sedyesinin kilidini açıp itmeye başladılar. Hamile kadını geçip odanın diğer ucunda durdular.

Doktor ve yanındaki bir kişi Ahmet'in yanına geldi. Doktor, Ahmet'in bacağına baktı. "İyi atel yapılmış," dedi ve yanındaki adama döndü. "Hastanın durumu nedir?"

"Muayenesinde bir şey bulamadık."

"Nörolojik muayenesini yaptınız mı?"

Adam korkmuştu, kısık bir sesle "Biz...nörolojik muayene... yapmadık," dedi.

Doktor bir müddet eli çenesinde düşündü. Sakince Ahmet'in yanında duran kısa metal çubuğu göstererek, "Şunu bana verebilir misin?" diye sordu.

Yanındaki adam, sakince çubuğu doktora uzattı. Doktor çubuğu inceledi, iki elinin arasına aldı ve Ahmet'e gösterdi. Sonra hızla çubuğu yanındakinin omzuna sapladı.

Adam omzunun acısına dayanamayıp yere düştü. Yerde acı içinde kıvranmaya başladı. Doktor sakinliğini bozmadan, "Kolunu kaldırmaya çalış," dedi. Adam kolunu kaldırmaya çalıştı ancak başaramadı.

"Gördüğün gibi," dedi doktor, "Bu tarz travmalarda nörolojik muayene elzemdir. Bir sonraki sefere daha dikkatli olun. Tamam mı?"

Yerde acı içinde kıvranan adam, başı ile onayladı. Doktor, odanın diğer ucuna doğru yürümeye başladı. Omzuna demir saplanan adam ayağa kalktı ve hiçbir şey olmamış gibi doktoru takip etmeye başladı.

Doktor ve çalışma arkadaşlarını odanın diğer ucunda duruyordu. Hasta adamı zorla metal bir masaya yatırdılar. Onun kolları ve bacaklarını tutuyorlardı. Doktor masanın altındaki çekmeceden bir bıçak çıkardı. Adam son kez masadan kalmak için çırpındı ancak ona izin vermediler. Doktor adamı kesmeye başladı. Adamın çığlıklarını önlemek için ağına bir bez de sokulmuştu. Bir süre uğraşan adam en sonunda can verdi. Herkes açılan yaranın etrafına üşüşmüştü. Ahmet olayı anlamıştı. Her ne kadar vahşi olsa da bir anatomi dersiydi bu. Neyse ki gerçekte böyle bir şey olmuyor.

Ahmet, doktoru yanına çağırdı. Doktor sakince yanına geldi. Önlüğü kan içindeydi.

"Erken çıkabilir miyim?" diye sakince sordu Ahmet.

Doktor bir miktar durdu. Ahmet de korkmaya başlamıştı. Sonra Ahmet'in yanına iyice yaklaştı.

"Hastanın onamı gerekir," dedi doktor. Ahmet ve doktorun yüzleri birbirine çok yakındı.

"Tabi tabi," dedi Ahmet. Oldukça rahatlamıştı. En azından bir yerine demir girmemişti.

Adamlardan bir Ahmet'e sırtını döndü. Dizlerinin üstüne çöktü. Kol hareketlerine göre bir şeyi sıvazlıyordu. Bir yandan da nefes nefeseydi. "Çık, çıksana!" dedi nefese nefese. Sonra bir anda rahatladı ve "Evet!" diye bağırdı, "Sonunda çıkardım."

Adam arkasını döndüğünde elinde kırmızı mürekkep dolu bir cam hokka vardı. Onu kaldırıp, "İşte sonunda başardım!" diye bağırdı. Sonra Ahmet'e divitle birlikte bir kağıt verdi. Hokkayı da yanına koydu. Ahmet kağıdı inceledi; bu sıradan bir onam formuydu. Ahmet formu kırmızı mürekkepli(!) divit kalemi ile imzaladı. Adam formu doktora götürdü. Doktor da formu inceledikten sonra, "Gidebilirsiniz," dedi.

Ahmet yavaş yavaş ayağa kalktı. Topallayarak yürümeye başladı. Tam odadan çıkmak üzereyken hamile kadının bağırmalarını duydu. Herkes onun etrafına toplandı. Ahmet kapı aralığından hamile kadını izlemeye başladı. Doğum başlamıştı. Daha fazla zaman kaybetmek istemeyen Ahmet yürümeye devam etti.

Ahmet koridorda yürürken bir ses daha duydu. Birileri yaklaşıyordu. Ahmet vücudunun kontrolünü kaybetmeye başladığını hissediyordu. Yere düştü. Dönüp baktığında havada süzülen siyah paçavra giyen bir adamın olduğunu gördü. Adam onu ayağa kaldırdı, ve yürütmeye başlattı. Acıdan kıvranmasına rağmen, Ahmet kırık bacağının üzerine basıyordu. Bu şey neydi? Gerçek olmadığı kesindi. Böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Ancak bir şekilde o şey Ahmet'i kontrol ediyordu. Ahmet tam adam yaklaşırken birinin onu kapıp yan odaya sürükledi. Siyah paçavralı adam onları takip etmeden havada süzülmeye devam etti.

"Neydi bu?" diye sordu Ahmet.

"Onlar," diye cevap verdi.

"Onlar kim?"

"Papaz Efendi yakında anlatır. Merak etme."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top