♕Olivia♕Market


Tamam keskin zekaya sahip değilim, tamam Liv kadar iyi plan da yapamıyorum ama kesinlikle ailemin paçasını kurtarabilirim. Hayatım tehlikeye girse dahi tereddüt etmem. Aile bağları illaki kan yoluyla olmaz, eğer öyleyse Liv'e bir köpekle nasıl kardeş olduğunu sormalıyız. 

"Onlar peşimizde! Evin oradaki adamlar mavi Pickup ile peşimizden geliyorlar!" O an sadece arkanıza yaslanıp şerefsizlik kraliçesinin neler yapabileceğini izlemeliydiniz. Evet, kendime böyle diyordum. Adrien dikiz aynasından bakmaya çalıştığında atabildiğim en büyük çığlığı atmış, arabanın kontrolünü kısa süreliğine kaybetmesine yol açmıştım.  "Onlara ateş edeceğim." Arkama dönüyormuş gibi yaptım, dikiz aynasına ateş ettim. "Ç-çok ö-özür dilerim ka-kazayla oldu." Tabi ki kazayla ateş etmemiştim, numara yapıyordum.

Gerimize iki-üç el ateş ettim. Planlarım anlık olurdu, sonrasını pek düşünmezdim, kısacası olay çıkararak zaman kazandırdım. Eninde sonunda başka silahlarımızın da olduğunu öğrenip  alacaklardı, en azından ilk hamleyi yapan biz olduk. İkisinin elinde de silah varken gerçek anlamda ateş edemezdim, bizi vurmaları saniyelerini alırdı. Bu yüzden dikiz aynasını param parça edip derin yaralar almalarını sağladım. Dövüşmemiz gerekirse sapa sağlam kişilerle değil, yara bere içindeki kişilerle dövüşecektik. 

"Yol çok kavisli! Peşimizden gelip gelmediklerini anlayamıyorum." Beysbol sopasını ön tarafta bırakıp arka koltuğa geçti.  Kaşlarının ortasına cam parçası saplanmış, yüzünü kanlar içinde bırakmıştı. Ayrıca gerçekten de yol aşırı kavisliydi. Kavislerden dönemeyen arabaların büyük kazalar ortaya çıkarmaması için yol kenarlarına çam ağaçları dikilmişti, hayatınızda görebileceğiniz en güzel  ağaçlar olabilirdi.   "Güzellik alayım ben o silahı." Pars'ın bacak kemerindeki silahı kavradı. "Teşekkürler." 

"Aranızda araba kullanmayı bileniniz vardır diye düşünüyorum." On altınca yaş günümde hediye alınan aracımla sokaktaki ağaca çarpmıştık, o zamandan beridir aramızda araba kullanan yoktu. Adrien gözüne Pars'ı kestirdi, muhtemelen yaşı büyük durduğundan dolayı araç kullanmayı bildiğini sanmıştı. "Sen öne." 

"Ne? O mu öne?" Kardeşini ittirip öne atıldı. "Ben geçerim, emin olun bu salaktan iyi araba kullanıyorum." İşte benim kızım diye düşündüm, planıma uymaya çalışıyordu. Not: Araba sürmeyi hiç öğrenmedi.

Dikiz aynasını hallettik, ön tarafta oturmaya devam etselerdi düz yola girdiğimizde aynadan arkamızı görebilirlerdi veya Cherly direkt olarak bakardı. Ayrıca arabanın kontrolü kimdeyse o emir verirdi. Özellikle de süratle yol alırken arkaya oturmaları daha iyiydi, kavga ederken şoförü vurmak yapabilecekleri en büyük aptallık olurdu. Liv'in ardından öne geçip yanına oturdum. Belki de Pars'ı da yanıma almalıydım. 

"Silahlarınızı bırakın yoksa tam gaz benzinliğe dalarız. Konserve püre olmak istemiyorsunuzdur umarım." Beysbol sopasını alıp gelişigüzel hareketlerle salladım, tek kelimeyle muhteşemdi. Üzerindeki tuhaf bıçakların hastalıklıların kafasına girip çıktığını hayal edebiliyordum. Cherly sinirle gözlerle ona dokunan elime odaklanmıştı, sanki ailesinden birine zarar veriyormuşum gibiydi. "Ayrıca bebeğini camdan dışarı atarım." Son tehdittim kesinlikle şahaneydi, kendimle gurur duyuyordum. 

 "Birincisi asla çarpamazsınız, ikincisi sağ kalırsam bebeğime dokunduğun için seni  köprüden aşağı sarkıtacağım." Gözlerini kıstı, artık tamamen bize odaklanmıştılar. "Ayrıca numaraydı değil mi?" Yüzündeki cam kesiğini çıkardı, kanının akış hızı artmıştı. Kan damlaları saçından daha koyu kırmızı akıyordu. "Birkaç tane manyağı kurtaracağız diye kendi canımızdan olmak üzereyiz, aman ne hoş!" Kurtarma yalanına öldürseler dahi inanmazdım, daha güzel bir yalan bulmalıydılar.

Liv'in gaza basmayı çözmüştü, fren yapmayı da çözdüğünü ummuyordum. Yolun kenarlarındaki nesneleri geçiş hızımızdan ne kadar süratle gittiğimizi tahmin etmeye çalışıyordum. Bina vb. hiçbir yapı yoktu, sadece çam ağaçları vardı. Bazılarının pürleri koyu kızıl hali almıştı, bazılarıysa hâlâ açık yeşil renkteydi. Aslında ağaç demek yanlış olurdu, hepsi o an silik objelerdi. Gereğinden de fazla hızlı gidiyorduk. Eğer silahları bırakan olmazsa Liv manyağı tereddüt etmeden çarpacak, hepimizi öldürecekti. 

Açıkçası planımı çarpmama üzerine yapmıştım. Olayların bu denli çok ileriye gideceğini bilemezdim, suratıma garip bir ifade yayılmıştı. Gözlerimin önüne gelen saçlarımı kulağımın arkasına atarken herkesin suratını teker teker inceledim. Sıcaklık basmıştı, hissediyordum. 

 "Ya bırakın ya da püre olun! Çarpmama otuz saniyeden az kaldı." Direksiyonu sıkıca kavradığı parmaklarını gevşetti. 

 "Kafanıza ateş etmeyi tercih ediyorum." Silahı doğrulttuğu an da silah sesi duyuldu.

Hayır, vuran Adrien değildi, Pars'tı. Onu omzundan vurmuştu. Şükürler olsun ki  evcil hayvanımızın on beş yıldır ilk kez işe yaradığını görmüştüm. Cidden çarpmak üzere olmasaydık sevinçten ağlayabilirdim. Gözlerim adamın arkadaşına kaydı, kargaşayı devam ettirmekte ısrarcıydı. Neredeyse vurmak üzereydik.

"Son uyarım Cherly!" Beysbol sopasını camdan dışarı sarkıttım. "Bak gidiyor canın bebeğin. Tahminimce son yirmi saniye. On dokuz, on sekiz, on altı, on beş, on dört, on üç, yedi, altı, beş, ik-" Silahlarını camdan dışarı fırlattığında derince nefes almış, rahatlamıştım. Aynısı arkadaşım için söylenemezdi. Elinden geldiğince yumuşak şekilde arabayı durdurmuştu.

Yine de yumuşak demek doğru olmazdı. Araba sokak lambasına çarpmış, tekerlerinden çıkan ciyaklama benzeri ses kulaklarımızı acıtmıştı. Ses sadece bizim dikkatimizi çekmemişti, benzinliğin marketindeki hastalıklılar karınlarını doyurma umuduyla cama yapışmıştılar. Kendimi kontrol eder etmez aile üyelerimin geri kalanını inceledim, Liv'in bacakları sıkışmıştı. Küfür ederek kapımı açtım, onun tarafına gidip Pars'a da arabadan çıkmasını işaret ettim. Cherly silahı olmadan üç kişiye hamle yapamazdı, Adrien da omzuna giren kurşun ile yeterince kan kaybetmişti. Rahat olabilirdik.

"Liv minik kuşum... Seni buradan çıkaracağız güzelim." Bacaklarını inceledim. "Fazla sıkışmamış, demir makası tarzı bir şey bulmalıyız." Kırık olmamasını dua ediyordum, kanaması yoktu ama zarar vermeden çıkaramazdık. 

Liv'i yalnız bırakırsak kesinlikle saldırırlardı, Pars'ın başında beklemesi gerekliydi. Ben de acilen demiri kesmeye malzeme bulmalıyım. Yakınlarda bina yoktu, markete girmeliyim. İhtiyacım olan eşyaları bulabileceğime adım gibi emindim. Sıradan benzinlik marketlerinden değil, süper marketti. Şehirden uzak olmasına rağmen bu büyüklükte inşa edilmesi şaşırtıcıydı. 

Üstelik dış süslemeleri de oldukça göz alıcıydı. Dizaynında siyah renkler tercih edilmişti, etraftaki yolu dahi kırmızıya boyamıştılar. Boyaların netliğinden dahi çok para harcandığı anlaşılıyordu, ilerdeki dinlenme masalarının etrafına saksılar içerisinde minik bitkiler konulmuştu. Bazı yerlerde yenilmek için hazır bırakılmış sandviçler duruyordu, sahipleri kıyamete yemeklerini yemeden yakalanmıştı. 

Siyah duvarlara ilk baktığımda fark etmemiştim, şimdi yeniden baktığımda kanla kaplandıklarını görmüştüm. Etrafımız da genel olarak çarpışmış araçlar, cam kırıkları, et parçaları vardı. Markettin içerisi dışarısının aksine oldukça karanlık olmalıydı. Çürümüş et kokuları burnuma geliyordu. Marketin daha beter koktuğuna bahse girerdim, günlerdir havalandırılmamıştı. 

"Ben gidiyorum, malzeme bulacağım. Adrien ile Cherly'e dikkat  kesil. Hareket ettikleri an da ateş et, bu sefer omzundan olmasın." Yanımızda olan tek kullanılabilir haldeki silahı uzatmıştım. Liv'in silahı hurdaların altında kalmış, diğer silahları ise Cherly camdan dışarı fırlatmıştı. Bunu yapma sebebi tamamen onlara ateş etmemizi engellemek istemesiydi, hak veriyordum. Sonuçta kimse cephanesiz savaşmak istemezdi. "Market kapısını açtığımda birkaç tane hastalıklı gelecektir, mermilerinin hepsini harcama." 

 "Oliv aptallaşma orası küçük marketlerden değil, içeride otuzdan fazla hastalıklı olduğuna yemin edebilirim." Bacaklarını çekmeye çalıştı. "Yenilerek ölmek istemiyorum ama cidden koşup ormana girmeniz, beni bırakmanız daha mantıklı olur. Markette bulabileceğin tüm demir makasları çok küçük kalır." En zekiler bile salaklık yapar sözüne Liv çok uyuyordu. 

 "Anlaşma yapabiliriz." Bu herif her konuştuğunda kıl oluyordum. Yerinde doğrularak sanki hiç vurulmamış gibi davrandı. Suratına sinir bozucu gülümsemesini de yaymıştı. "Cherly de ben de omuzlarımızdan vurulduk. Aslında ben vuruldum, onunki sıyrık. İkimize yetecek dikiş ipi, sargı bezi vb. malzemeleri getirirseniz onu oradan çıkarırım. Hatta taşırım da..." Elini uzattı. "Sözlerime sadığımdır leydim." Kafasını uçurmam gereken kişilerin sayısı artıyordu. "Cherly sana yardımcı olacaktır, yakın mücadelede oldukça iyi." 

Diyelim ki kabul ettim, sözünü tutup tutmayacağını nasıl bileceğim?  Yalan atıyor olma ihtimali de yüksek. Demir makası ile dahi çıkaramıyorsak o nasıl çıkaracak? Bana son hamlelerini oynayan yalancıları anımsatıyor, güvenemiyordum.

"Kanıtla." 

Tatlı bir bölümün sonuna daha geldik, nasılsınız? Ben oldukça iyiyim. ✨✨🎃

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top