Tuhaf Bir Çengelli İğne Durumu

Perdenin arkasında tarifsiz bir kalabalık vardı. Sanatçılar, dekor sorumluları, dansçılar, figüranlar, koro şarkıcıları ve abonelerin hepsi sorular soruyor, bağırıyor, birbirlerini dürtüyorlardı.

"Ona ne oldu?"

"Kaçıp gitti." "Elbette Vikont Chagny'yle!'' "Hayır. Kontla!" "Ah, işte Carlotta! Bu iş onun başının altından çıkmış olmalı!" "Hayır, hayaletin işi bu!"

Bazıları güldü. Özellikle traplar ve sahne büyük bir özenle incelendiği için, kaza olasılığı ortadan kalkmıştı. Bu gürültücü kalabalığın ortasında duran üç adam, çaresiz ifadelerle ve kısık sesle konuşuyorlardı. Bunlar Koro Şefi Gabriel, Tiyatro Müdürü Mercier ve Sekreter Remy'ydi.

Lobide, sahneyi bale fuayesine çıkan geniş koridora bağlayan bir köşeye çekilmişlerdi. Burada durup bazı devasa malların arkasında tartıyorlardı.

"Kapıyı çaldım." dedi Remy. "Cevap vermediler. Belki ofiste değildirler. Ne olursa olsun öğrenmemize imkan yok, çünkü anahtarları da yanlarına almışlar."

"Onlar" elbette son antraktta, hiçbir şekilde rahatsız edilmemek istediklerini söyleyen yöneticilerdi. Kimse umurlarında değildi.

"Gel gelelim," diye bağırdı Gabriel, "sahnenin ortasından her gün bir şarkıcı kaybolmuyor ki!" "Bunu onlara yüksek sesle söyledin mi?" diye sordu Mercier sabırsızca."Yine gideceğim yanlarına." dedi Remy ve bir koşu gözden kayboldu. Bunun ardından sahne amiri de gelmişti. "Geliyor musunuz, Mösyö Mercier? Siz ikiniz ne yapıyorsunuz burada? Size ihtiyacımız var, sayın tiyatro müdürü."

"Komiser gelmeden herhangi bir şey öğrenmeyi ya da yapmayı reddediyorum," dedi Mercier. "Milfroid'i çağırdım. Gelince anlayacağız her şeyi!" "Size söylüyorum, hemen orgun yanına gitmelisiniz." "Komiser gelmeden olmaz."

"Ben daha az önce orgun oradaydım." "Ya? Peki ne gördünüz?"

"Şey, kimseyi görmedim! Siz kimseyi duydunuz mu?"

"O zaman benim neden aşağı inmemi istiyorsunuz ki?"

"Haklısınız!" dedi sahne amiri, ellerini dikilmiş saçlarına telaşla daldırarak. "Haklısınız! Fakat orgun başında sahnenin aniden nasıl karardığını bize açıklayacak birilerini bulabiliriz. Mauclair hiçbir yerde bulunamıyor. Anlıyor musunuz?" Mauclair, gecesini gündüzünü kendi isteğiyle operada geçiren hava gazı memuruydu.

"Mauclair kayıp!" dedi tekrar Mercier, şaşkın bir halde.

"Ya asistanları?" Sahne amiri, "Mauclair de, asistanları da ortada yok!

Işıklarla ilgilenen kimse yok, diyorum!" diye kükredi. "Bu küçük kızın birileri tarafından kaçırıldığını düşünmenizde hiçbir sakınca yok. Çünkü kendi başına kaçmadı! Bu, planlı bir hareketti. Bizim olayı mutlaka çözmemiz gerek. Bunca zamandır yöneticiler ne yapıyor Tanrı aşkına? Ben, herkesin aşağıya inişini yasakladım ve orgun yanındaki hava gazı kulübesinin önüne bir kazancı yolladım, iyi değil mi?"

"Evet, evet, iyi yapmışsınız. Artık komiseri bekleyelim."

Sahne amiri, tüm bina allak bullak olmuşken hala bir köşede çömelip kalmış bu muhallebi çocuklarına omuzlarını silkerek ve burnundan solur halde homurdanarak oradan uzaklaştı.

Gabriel ve Mercier aslında göründükleri kadar sakin değildi. Yalnızca, ellerini kollarını bağlayan bir talimat almışlardı. Yöneticiler hiçbir durumda rahatsız edilmek istemiyorlardı. Remy bu emre karşı gelmişti ama sonuç başarısız olmuştu.

Bu sırada Remy, yeni keşif seferinden dönüyordu. Garip şekilde ürkek görünüyordu.

Mercier. "Ee? Gördün mü onları?" diye sordu. "Sonunda Moncharmin kapıyı açtı. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bana vuracak sandım. Daha ben tek kelime edemeden. Bana ne diye bağırdı dersiniz? 'Çengelli iğnen var mı?' 'Hayır!' 'O halde, defol!' Ona sahnede daha önce duyulmamış bir olay yaşandığını anlatmaya çalıştım ama o, 'Çengelli iğne! Bana hemen bir çengelli iğne ver!' diyerek kükredi. Onu duyan bir çocuk elinde bir çengelli iğneyle koşup geldi ve iğneyi ona verdi. Bunun üzerine Moncharmin kapıyı yüzüme kapattı. Ve işte, karşınızdayım!"

"Sen Christine Daae bile diyemedin mi?"

"Benim yerimde olsaydın ne yapacağım görmek isterdim. Adam resmen öfkeden köpürmüştü. Çengelli iğnesinden başka bir şey düşünemiyordu. O kadar çabuk bir tane getirmeselerdi, bence hemen yere yığılı verirdi! Ah, bunların hiçbiri normal değil. Sonunda yöneticilerimiz de akıllarını kaçırıyorlar. Ayrıca, bu böyle devam edemez! Bana bu şekilde davranılmasına alışık değilim!"

Gabriel aniden fısıldadı. "Bu, O.H.'nin başka bir numarası olmalı."

Remy pis pis sırıttı. Mercier ise iç çekti. Konuşacak gibiydi ama Gabriel'le göz göze gelince, tek kelime etmedi.

Yine de Mercier yöneticilerin orada bulunmadığı dakikalar akıp giderken sorumluluğunun da arttığını hissediyordu. Sonunda, daha fazla dayanamadı.

"Yahu, gidip kendim arayıp bulacağım onları!"

Epey kederli ve ciddi bir hal alan Gabriel onu durdurdu. "Hareketlerine dikkat et, Mercier! Eğer ofislerinde duruyorlarsa, muhtemelen mecbur oldukları içindir. O.H.'de kim bilir daha ne numaralar vardır!"

Fakat Mercier kafasını hayır anlamında salladı.

"Bu onların sorunu! Ben gidiyorum! Eğer insanlar beni dinleselerdi, polis her şeyi uzun zaman önce öğrenirdi!" gitti.

"Ne demek her şeyi?" diye sordu Remy. "Polise söylenecek ne var ki? Neden cevap vermiyorsun, Gabriel? Ah, demek bildiğin bir şeyler var ha? Hepinizin delirdiğini duyurmamı istemiyorsan, bana her şeyi anlatsan iyi edersin!"

Gabriel aptal bir tavır takınıp özel sekreterin münasebetsiz taşkınlığını anlamazlıktan geldi.

"Ne tür bir şeyler' biliyor olmam gerek?" dedi. "Ne demek istediğini anlamıyorum."

Remy çileden çıkmaya başlıyordu. "Bu akşam, Richard ve Mocharmin perde aralarında çılgın gibi davranıyorlardı."

"Hiç fark etmemişim." diye homurdandı Gabriel epey rahatsız olmuştu.

"Demek fark etmeyen bir sen kalmışsın! Onları görmediğimi mi sanıyorsun? Ya Kredi Merkezi Yöneticisi Mösyö Parabise'in de bir şey fark etmediğini mi zannediyorsun? Büyük elçi Mösyö de La Borderie'nin olanları görmekten aciz gözleri olduğunu mu düşünüyorsun? Resmen bütün seyirciler bizim yöneticileri gösteriyordu!" "İyi de bizim yöneticiler ne yapıyordu ki?" diye sordu Gabriel.

En saf haliyle. "Ne mi yapıyorlardı? Ne yaptıklarını en iyi sen bilirsin! Oradaydın! Onları seyrediyordunuz. Sen ve Mercier! Gülmeyenler sadece ikinizdiniz." "Anlamıyorum!" Gabriel.

Bu sorunun onu zerre kadar ilgilendirmediğini gösteren bir hareketle, kollarını havaya kaldırıp sonra tekrar vücudunun yanlarına bıraktı. Remy sözlerine devam etti. "Bu yeni çılgınlıklarının manası ne ki? Şimdi neden kimseyi yanlarına yaklaştırmıyorlar?" "Ne? Kimseyi yanlarına yaklaştırmıyorlar mı?" "Kimsenin onlara dokunmasına da izin vermiyorlar!" "Gerçekten mi? Başkasının onlara dokunmasına izin vermediklerini mi fark ettin? Bu gerçekten garip!" "Ah, demek kabul ediyorsun! Artık vakti gelmişti! Bir de geri geri yürüyorlar!" "Geri geri mi? Yöneticilerimizi geri geri yürürken mi gördün? Ben yalnızca yengeçlerin geri geri yürüdüğünü zannediyordum!" "Gülme, Gabriel gülme!"

"Gülmüyorum ki," diye itiraz etti Gabriel. Bir hakim kadar ciddi görünüyordu.

"Yönetimle aran sıkı fıkı olduğuna göre. Gabriel, belki sen bana açıklarsın. Bahçe sahnesinde verilen arada, fuayenin dışında duran Mösyö Richard'ın yanına ellerimi uzatarak gittiğimde, Mösyö Moncharmin neden bana telaşla, 'Uzaklaş! Uzaklaş! Ne yaparsan yap, sakın yönetici beye dokunma!' diye fısıldadı? Bulaşıcı bir maraz mı var bende?"

"Bu inanılmaz!"

"Bundan az sonra, Mösyö de La Borderie, Mösyö Richard'a yöneldiğinde, Mösyö Moncharmin'in kendini siper edip, 'Elçi Bey, rica ediyorum sayın yöneticiye dokunmayın,' dediğini de mi duymadın?"

"Ne feci! Peki, bu sırada Richard ne yapıyordu?" "Ne mi yapıyordu? E, gördün ya! Arkasını dönüp önünde kimse olmamasına rağmen eğildi ve reverans yaparak geri geri çekildi."

"Geri geri?"

"Richard'ın arkasındaki Moncharmin de yerinde döndü. Yani, Richard'ın arkasında bir yarım daire çizerek o da geri geri yürüdü! Bu şekilde, yönetim odasına çıkan merdivene kadar gittiler. Geri geri! Eh, eğer akıllarını kaçırmadıysalar, tüm bunların anlamı neydi, açıklar mısın?"

"Belki bir bale figürünü çalışıyorlardır," diye fikrini öne sürdü Gabriel ama kendisinin de buna inanmadığı ses tonundan belli oluyordu.

Sekreter, böylesine dramatik bir anda yapılan bu espri karşısında deliye dönmüştü. Kaşlarını çatıp dudaklarını büktü. Ardından ağzını Gabriel'in kulağına götürdü.

"Böyle kurnazlıklar etme. Gabriel. Senin ve Mercier'in kısmen de olsa sorumlu olduğunuz bir şeyler dönüyor."

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Gabriel.

"Bu gece kaybolan tek kişi Christine Daae değil."

"Amma saçmaladın!"

"Bunda saçma bir taraf yok. Anne Giry az önce fuayeye geldiğinde, neden Mercier'in onu elinden tutup aceleyle buradan götürdüğünü belki sen bana anlatabilirsin, ha?"

"Cidden mi?" diye sordu Gabriel. "Görmemişim."

"Gördün Gabriel! Çünkü sen de onlarla birlikte Mercier'in ofisine gittin. Sonrasında sen ve Mercier buraya döndünüz ama Anne Giry hala ortalarda yok."

"Onu yedik mi dersin?"

"Hayır, ama onu ofise kapattınız ve ofisin yanından geçen herkes onun, 'Ah, alçaklar! ' diye bağırdığını duyabilir!"

Bu eşsiz sohbetin tam da bu noktasında, yanlarına Mercier geldi. Soluk soluğaydı.

"İşte!" dedi kasvetli bir ses tonuyla. "Her şey her zamankinden daha da beter durumda! 'Ciddi bir sorun var!

Açın kapıyı! Benim, Mercier!'diye bağırdım. Ayak seslerini duydum. Kapı açıldı. Moncharmin karşıma çıktı. Oldukça solgun görünüyordu. 'Ne istiyorsun?' diye sordu. 'Birisi Christine Daae'yi götürdü,' diyerek cevap verdim. Ne dedi dersiniz? 'Aferin ona!' dedi ve bunu avucuma tutuşturup kapıyı kapattı."

Remy ve Gabriel, Mercicr'in açtığı avucuna baktılar.

"Çengelli iğne! "diye bağırdı Remy.

"Tuhaf! Tuhaf!" diye mırıldandı Gabriel. Elinde olmadan titriyordu.Aniden, bir ses üçünün de dönmesine neden oldu.

"Affedersiniz Baylar, söyler misiniz, Christine Daae nerede acaba?"

Eğer acıma duygusuyla hemen akıllarına kazınan bu keder kaplı yüzü görmemiş olsalardı, şartların ciddiyetine rağmen, bu sorunun saçmalığı onları kahkahaya boğabilirdi. Bu, Vikont Raoul de Changy'ydi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top