Loca Beş
Armand Moncharmin, yöneticiliği sırasında öyle çok hatıra yazmış ki, operada olan biteni anlatmaktan orada yaşananlara dahil olmaya vakit bulup bulamadığını sormak gerek. Mösyö Moncharmin tek bir müzik notası bilmezdi ama eğitim ve güzel sanatlar bakanına ilk adı olan "Christian" diye hitap eder, sosyete haberciliğiyle amatör olarak ilgilenir ve hatırı sayılır bollukta bir gelirin keyfini sürerdi. Çekici olduğu kadar zekadan da nasibini aldığından dolayı, operanın pasif ortağı olmaya karar verir vermez, olabilecek en etkin yönetici ortağı kendine seçmiş ve doğruca Firmin Richard'ın yanma koşmuştu.
Firmin Richard oldukça seçkin bir bestekârdı. Hemen her tür müzikten ve müzisyenden hoşlanan Richard' m birçok farklı müzik türünde ve başarı kazanmış eserleri yayınlanmıştı. Bunlardan ötürü. Mösyö Firmin Richard'ı sevmek, her tür müzisyenin vazifesiydi. Onun için söylenebilecek tel; olumsuz şey, çalışırken hayli buyurgan davranması ve doğuştan gelen bir asabiyetle aniden sinirlenebilmesiydi.
Yeni ortaklar, ilk birkaç günlerini, kollarına terk edilen ve kendilerini bir anda başında buldukları Opera'da geçirdiler. Hayalet'le ilgili garip, saçma hikâye tamamen akıllarından çıkmıştı. Ancak, gerçekleşen bir olay, şakanın tabii, bu bir şakaysa henüz sona ermediğini onlara gösterdi. Mösyö Firmin Richard o sabah saat on birde ofisine ulaşmıştı. Sekreteri Mösyö Remy ona, üzerinde özel yazdığından dolayı açmadığı, yarım düzine kadar mektup göstermişti. Mektuplardan biri, derhal Richard'ın dikkatini çekti. Bunun sebebi, sadece zarftaki yazının kırmızı mürekkeple yazılmış olması değil, Richard'ın bu el yazısını daha önce gördüğünü düşünmesiydi. Kısa süre sonra, garip şekilde eklemeler yapılmış protokoldeki kırmızı yazıyı hatırladı. Biçimsiz, çocuksu el yazısını tanıdı. Mektubu açıp okumaya başladı.
Sayın Yönetici,
Önemli anlaşmaları yenilediğiniz, yenilerine imza attığınız ve o muhteşem zevkinizi genellikle ortaya serdiğini böylesine yoğun bir zamanda size sıkıntı yarattığım için (ot üzgünüm. Carlotta, Sorelli ve küçük Jammes ile takdire değer bir ses yeteneğine ya da dehaya sahip olduğunu düşündüğünüz diğer birkaçı için yaptıklarınızdan haberdarım. Elbette, bu kelimeleri kullanırken ne tam bir ukala şarkı söyleyen ve Ambassadeurs ya da Cafe Jacquin'den ayrılması yasaklanması gereken Carlotta 'dan, ne başarısının büyük kısmını karoser ustalarına borçlu olan Sorelli 'den, ne de tarladaki bir dana gibi dans eden küçük Jammes'ten bahsediyorum. Dehasına hiç şüphe olmamasına rağmen, kıskançlığınızdan ötürü onu herhangi bir önemli role atamadığınız için, Christine Daae'den de bahsetmiyorum. Sonuçta, küçük işinizi nasıl idare edeceğiniz konusunda özgürsünüz, değil mi?
Bununla birlikte, geçen geceki zaferinden buyana kendisine Margarita rolününü oynama olanağı tekrar verilmeyen Christine Daae'yi, bu akşam da Siebel rolünde dinledikten sonra bile, kapının önüne koymamamış olmanız gerçeğinden faydalanmak istiyorum. Ayrıca, sizden locamı başkalarına ne bugün ne de ilerleyen günlerde vermemenizi rica edeceğim. Sizin talimatınızla locamın biletlerinin gişeden satıldığını öğrendiğimde ne denli can sıkıcı bir şaşkınlık yaşadığımı söylemeden mektubuma son veremem.
İtirazımı hemen dile getirmememin nedeni, öncelikle, skandallardan hoşlanmamam. İkinci olarak ise, selefleriniz olan ve bana her zaman kibar davranan Mösyö Debienne ile Poligny'nin size benim küçük heveslerimi aktarmayı ihmal ettiğini düşünmemdi. Onlardan bir açıklama istediğim mektubuma bu iki beyefendinin gönderdiği cevap elime henüz ulaştı. Bu cevap gösteriyor ki, yazdığım protokolden tamamen haberdarmışsınız ve sonuç olarak, bana son derece saygısızca davranıyormuşsunuz. Burada huzur içinde yaşamak istiyorsanız, öncelikle özel locamı benden alarak işe başlamamalısınız.
Bu yorumlarıma ön yargıyla yaklaşmadan, var olduğuma inanın lütfen Sayın Yönetici.
Naçiz ve sadık kulunuz.
Opera Hayaleti
Mektubun yanında bir de Revue Theatrale'in okur mektupları köşesinden kesilmiş bir parça vardı. Üzerinde şunlar yazıyordu:
O.H. (Operadaki Hayalet) R. ve M. hiçbir şekilde mazur görülemez. Onlara protokolünden bahsetmiş ve nüshasını da teslim etmiştik. Saygılarımızla.
Mösyö Armand Moncharmin elinde tıpatıp aynı bir mektupla içeri girdiğinde, Mösyö Firmin Richard mektubunu okumayı henüz bitirmişti. Birbirlerine bakıp kahkahayı patlattılar.
"Şakayı devam ettiriyorlar." dedi Mösyö Richard. "Ama ben komik bulmadım." diye ekledi.
"Tüm bunların anlamı ne?" diye sordu Mösyö Moncharmin. "Yani, sırf opera yöneticiliği yaptılar diye, localar dan birini sonsuza dek onlara tahsis edeceğimizi mi hayal ediyorlar?"
"Kimseyi kendime o kadar uzun süre güldürecek değilim," dedi Firmin Richard. "Bir zararı olmaz," dedi Armand Moncharmin. "Asıl istedikleri ne peki? Bu gecelik bir loca mı?"
Mösyö Firmin Richard, sekreterine ana balkondaki Loca Beş'in, eğer henüz satılmadıysa. Mösyö Debienne ile Poligny'ye ayrılmasını söyledi. Henüz satılmamıştı. Loca biletleri Debienne ile Poligny'ye gönderildi. Debienne, Scribe Sokağı ile Capucines Bulvarı'nın köşesinde oturuyordu. Poligny ise Auber Sokağı'nda yaşıyordu. Opera hayaletinin iki mektubu da Capucines Bulvarı postanesinden gönderilmişti. Moncharmin bunu, daha sonra zarfları incelerken fark etmişti.
"Görüyorsun işte!" dedi Richard. İkisi de omuzları yukarı kaldırıp, bu iki ihtiyar adamın böylesine çocukça oyunlar oynamasını esefle karşıladılar. "Yine de daha nazik olabilirlerdi!" dedi Moncharmin. "Carlotta, Sorelli ve küçük Jammes konusunda bize nasıl davrandıklarına dikkat ettin mi?"
"Ah, sevgili dostum. Bu ikisi resmen kıskançlıktan deliye dönmüş! Öyle ki, Revue Theatrale'e ilan verecek kadar! Bunların yapacak daha iyi bir şeyleri yok mu?"
"Bu arada," dedi Moncharmin, "Şu küçük Christine Daae ile feci ilgili görünüyorlar!" "Senin de bildiğin gibi, oldukça iyi olduğuna dair nam salmış durumda." dedi Richard. "Nam dediğin kolayca elde edilebilir," diye cevap verdi Moncharmin. "Benim de müzik bilgim nam salmamış mı? Ama bir notayı diğerinden ayıramam." "Meraklanma. Zaten öyle bir namın yok." dedi Richard. Bunun ardından, son iki saattir kapının dışında bir aşağı bir yukarı volta atıp duran sanatçıların içeri alınmasını buyurdu. Şöhret ve servet ya da reddedilme onları bekliyordu.
Tüm gün tartışma, anlaşma, sözleşme imzalama ya da iptal etme işleriyle geçmişti. Çok çalışmış olan iki yönetici de. Mösyö Debienne ile Poligny'nin gösteriye gelip gelmediğini görmek için loca beşe tek bir bakış bile atmadan, erkenden yatmıştı.
Sonraki sabah, yöneticilere Hayalet'in teşekkür kartı ulaştı:
Sayın Yönetici,
Teşekkürler. Olağanüstü bir akşamdı. Daae harikuladeydi. Ama koronun biraz daha canlanması gerek. Carlotta ise sıradan bir enstrüman için muhteşem denebilir. Yakında size 240,000 frank için, daha doğrusu 233,424 frank 70 sent için tekrar yazacağım. Mösyö Debienne ve Poligny, bu yılın ilk on gününe istinaden bana 6575 frank 30 sent ödenek göndermişlerdi. İmtiyazları, onuncu günün akşamı son buldu.
Saygılarımla,
Operadaki Hayalet
Diğer yandan, Mösyö Debienne ve Poligny'den de bir başka mektup gelmişti:
Beyefendiler,
Bizi düşünme inceliği gösterdiğiniz için minnettarız .Ancak, sizin de anlayacağınız gibi. Faust'u bir kez daha dinlemeyi arzu etsek de. bu arzu protokol metninin üzerinden son kez geçerken bahsettiğimiz kişiye ait olan, ana balkondaki loca beşi işgal etme hakkımız olmadığını bize unutturmaya yetmiyor. 98. maddenin son paragrafına bakın.
Kabullenin, Beyler.
"Bu adamlar artık benim canımı sıkmaya başladılar!" diye bağırdı Firmin Richard, mektubu yırtarak. O akşam loca beş satışa sunuldu. Sonraki sabah Mösyö Richard ile Moncharmin, ofislerinde, önceki gece loca beşte gerçekleşen bir olayla ilgili bir denetim raporu buldular. Raporun ana hatları şöyle: O akşam, büyük balkondaki loca beşi boşaltmak için iki kez zabıta çağırmak zorunda kaldım. Bir, gösterinin başında. Bir de ikinci perdenin ortasında. İkinci perde sahnelenmeye haşlarken locaya varan misafirler kahkahaları ve saçma yorumlarıyla sıradan bir skandala imza attılar. Çevrelerindekiler, "Şşşşt! " diye bağırıyordu; loca görevlisi beni yukarı çıkarmaya geldiğinde binadaki herkes onları uyarmaya başlamıştı. Locaya girip söylemem gerekenleri söyledim. Bana pek aklı başında insanlar gibi görünmediler. Aptalca konuşup durdular. Gürültünün devam etmesi halinde locayı boşaltmak zorunda kalacağımı söyledim. Oradan ayrıldığım anda, tekrar bir kahkaha ve hemen ardından binadan yükselmeye başlayan yeni tepkileri duydum.
Locaya, onları dışarı çıkaracak bir zabıtayla birlikte döndüm. Başta itiraz ettiler. Kahkahalarını devam ettirirken, bir yandan da paralarını geri almadan oradan ayrılmayacaklarını söylüyorlardı. Sonunda sustular ve böylece locaya dönmelerine izin verdim. Fakat kahkahaları tekrar başladığı anda, bu kez onları doğruca dışarı çıkarttım. Richard. raporu önceden okumuş ve üzerini mavi kalemle işaretlemiş olan sekreterine, "Denetçiyi çağır," dedi. Sekreteri Mösyö Remy, bu emri öngörmüş olacak ki, denetçiyi şıp diye getiriverdi. "Bize olanları anlat," dedi Richard doğruca. Denetçi tükürükler saçarak konuşmaya ve raporda yazanları anlatmaya başladı. "İyi ama bu insanlar neye böyle kahkahalarla gülüyorlardı?" diye sordu Moncharmin. "Yemekten gelmiş olmalılar, efendim. Görünen o ki, iyi müzik dinlemekten ziyade sohbet etmeye hevesliydiler. Locaya girer girmez dışarı çıkıp loca görevlisini çağırmışlar. Görevli de ne istediklerini sormuş. 'Locaya bir bak bakalım, içeride kimse yok, değil mi?' demişler. 'Hayır,' demiş görevli kadın. 'Ama biz içeri girdiğimizde bu locanın sahibi var diyen bir ses duyduk!' demiş konuklar." Mösyö Moncharmin, Mösyö Richard'a bakarak, elinde olmadan gülümsüyordu. Ama Mösyö Richard'm yüzünde tebessümden eser yoktu. Baştan beri, denetçinin hikayesinin kurbanı önce eğlendiren, sonra da çileden çıkaran eşek şakalarından birinin tüm emarelerine sahip olduğunu fark etmemek için elinden geleni yapmıştı. Denetçi, gülüm sem ekte olan Mösyö Moncharmin'e yaltaklanmanın en iyi yolunun gülümsemesine eşlik etmek olduğunu düşünmüştü. Ne talihsiz bir düşünce! Mösyö Richard astına öyle bir baktı ki, denetçi o andan itibaren tam bir afallama ifadesi takınmaya karar verdi.
"Ancak, insanlar içeri girdiklerinde." diye gürledi Richard, "Locada kimse yoktu, değil mi?" "Hiç kimse, efendim. Tek kişi bile! Ne sağdaki ne de soldaki locada; kimsecikler yoktu efendim, yemin ederim! Loca görevlisi bundan öyle sık bahsetti ki, şaka olduğu çok bariz." "Hah, demek sen de aynı fikirdesin, öyle mi?" dedi Richard.
"Sen de hem fikirsin! Hepsi bir şakadan ibaret! Elbette bunun komik olduğunu da düşünüyorsundur, ha?" "Bence epey tatsız bir şaka, efendim ." "Peki loca görevlisi ne diyor bu konuda?" "O, Opera Hayaleti olduğunu söylüyor. Söylediği tek şey bu!" Denetçi pis pis sırıttı ama sırıtmakla hata ettiğini hemen anladı; çünkü bu sözler ağzından dökülür dökülmez, o ana kadar sıkıntılı duran Mösyö Richard anında küplere binmişti. "Loca görevlisini çağırın!" diye bağırdı. "Çağırın onu! Derhal! Derhal! Onu hemen bana getirin! Şu insanları da çıkarın hemen buradan!" Denetçi karşı çıkmaya çalışsa da Richard öfkeyle, dilini tutmasını söyleyerek lafını ağzına tıkıverdi.
Böylece, perişan haldeki adamcağızın dudakları, yönetici tekrar açmasını emredene dek. adeta sonsuza dek mühürlendi.
"Kimmiş şu Opera Hayaleti?" diye söylendi Richard. Ancak denetçi o sırada tek kelime konuşamayacak durumdaydı. Sadece konuyla ilgili hiçbir şey bilmediğini, daha doğrusu hiçbir şey bilmek istemediğini belirten bir hareket yaparak cevap verdi.
"Sen onu hiç gördün mü? Opera hayaletini yani, gördün mü?"
Denetçi, kafasını kuvvetle sallayarak, söz konusu hayaleti daha önce hiç görmediğini söyledi. "Pekala!" dedi Mösyö Richard soğuk bir ifadeyle.
Denetçi, yöneticinin ağzından çıkan kaygı verici pekala sözünün anlamını öğrenmek ister gibi, şaşkın bir ifadeyle bakakaldı. Yönetici, "Çünkü onu görmeyenlerle tek tek hesaplaşacağım!" diyerek açıklama yaptı. "Madem her yerde ortaya çıkıyor, o halde onu hiçbir yerde görmemiş insanları yanımda çalıştıramam. İşe aldığım insanların işime yaramasını isterim!" Bunun ardından Mösyö Richard, o sırada içeri girmiş olan tiyatro müdürü ile denetçiye aldırış etmeden, işle ilgili çeşitli konular hakkında konuşmaya başladı. Denetçi usulca kapıdan çıkıp gidebileceğini düşünüyordu ki, Mösyö Richard gürlemesiyle adamı yerine çiviledi. "Olduğun yerde kal!" Mösyö Remy, Opera yakınlarındaki Provence Sokağında hademe olarak işe başlayan loca görevlisini çağırttı. Kadın kısa süre sonra gelmişti. "Adın ne?" "Madam Giry. Beni tanırsınız, efendim. Ben küçük Giry'nin, hani küçük Meg'in annesiyim." Bunları öyle sert ve ağırbaşlı bir tonda söylemişti ki, Mösyö Richard bir an için etkilenmişti. Madam Giry'ye ve onun soluk renkli şalına, yıpranmış ayakkabılarına, eski tafta elbisesine ve rengi atmış başlığına baktı. Yöneticinin tavrından, Madam Giry'yle ya da küçük Giry ve hatta küçük Meg'le tanıştığım hatırlamadığı ya da onları hiç tanımadığı açıkça belli oluyordu. Ancak, Madam Giry öyle gururluydu ki, bu meşhur loca görevlisi herkesin kendini tanıdığını zannediyordu. "Adını daha önce hiç duymadım!" dedi yönetici. "Ama dün gece denetçiyle birlikte bir zabıta çağırmanıza neden olacak ne olduğunu sormamın nedeni de bu değil zaten." "Mösyö Debienne ile Mösyö Poligny'nin yaşadığı tatsızlığın aynısını yaşamamanız için sizinle konuşmak istemiştim sadece. Onlar da başta bana kulak asmamışlardı." "Sana sorduğum şey bu değil. Dün gece olanları soruyorum." Madam Giry öfkeyle morardı. Daha önce kimse onunla böyle konuşmamıştı. Gitmek üzere ayağa kalkıp eteğinin kıvrımlarını düzeltti ve soluk renkli başlığının tüylerini salladı. O anda fikrini değiştirdi. Tekrar oturup mağrur bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Size olanları anlatayım. Hayalet'i yine öfkelendirdiler! "
Bunun üzerine Mösyö Richard öfkeden deliye dönünce Mösyö Moncharmin araya girip Madam Giry'ye kimsenin olmadığı bir locada, o locanın tutulduğunu söyleyen bir ses duymanın kendisine neden doğal geldiğini sordu. Kadın, ne zamandır aşina olduğu bu fenomeni, Hayalet'in müdahalesi dışında bir fikirle açıklamaktan acizdi.
Kimse locadaki Hayalet'i görememiş ama herkes onu duyabilmişti. O da birçok kez Hayalet'i duymuştu. Yöneticiler, kadının doğruyu söylediğine emin olabilirlerdi. Mösyö Debienne'e, Mösyö Poligny'ye, hatta kadını Madam Giry'yi tanıyan herkese, hatta bacağı Hayalet tarafından kırılan Mösyö Isidore Saack'e de sorabilirlerdi! Moncharmin, "Öyle mi?" diyerek kadının sözünü kesti.
"Zavallı Isidore Saack'in bacağını Hayalet mi kırmış?" Madam Giry, bu cehalet karşısında şaşkına dönmüştü. Yine de, bu iki masum zavallıyı aydınlatmaya kararlıydı. Olay, Mösyö Debienne ile Poligny'nin zamanında hem de loca beşte ve bir Faust gösterisi sırasında gerçekleşmişti. Madam Giry, Gounod'un* eserini baştan sona söylemeye hazırlanırcasına, öksürerek boğazını temizledi ve anlatmaya başladı "Şöyle bir şeydi, efendim. O gece, Mösyö Maniera ve eşi hani şu Mogador Sokağındaki kuyumcular, yakın arkadaşları olan ve Madam Maniera'nın arkasında oturmakta olan Mösyö Isidore Saack'le birlikte locanın önündelerdi şeytan şarkısını söylüyordu." Madam Giry, şarkıyı söylemeye başladı "Catarina, uyur gibi yaparken sen." ve Mösy Maniera sağ kulağında (karısı solunda oturuyordu) şöyle diyen bir ses duydu: 'Ha ha! Julie hiç de uyur gibi yapmıyor!' Karısına Julie diye sesleniyormuş. Sağ tarafına dönüp onunla kimin böyle konuştuğuna bakmış. Ama orada kimse yokmuş! Kulağını ovuşturup kendi kendine, acaba hayal mi gördüm? demiş. Ardından, şeytan serenadına devam etmiş... Ama, yoksa siz Beyefendileri sıktım mı?"
"Yo, yo. Devam edin." Yapmacık bir tebessümle, "Çok naziksiniz," dedi. "Pekala sonra, şeytan serenadına devam etmiş." Madam Giry tekrar şarkıya başladı "Ey aziz, kapatma kutsal kapılarını ve önünde alçak gönüllülükle boyun eğen bu ölümlüye, bir mağfiret busesinin saadetini ihsan eyle." Sonra, Mösyö Maniera sağ kulağının dibinde bu kez şu sözleri duymuş, 'Ha ha! Julie'nin de Isidore'a bir öpücük vermeye itirazı olmazdı!' Adam tekrar yanına dönmüş ama bu kez sol yanına ve ne görmüş dersiniz? İsidore, adamın karısının elini tutmuş, eldivendeki küçük yuvarlak yerden öpücüklere boğuyormuş. "İşte böyle." diyerek file eldivenin ortasındaki çıplak noktadan avuç içini coşkuyla öpmeye başladı. "Sonra, aralarında pek civcivli olaylar yaşanmış! Dan! Dan! Mösyö Maniera tıpkı sizin gibi iri ve güçlüymüş. Mösyö Richard ve Mösyö isidore Saack'e iki tane indirmiş. Kusura bakmayın Mösyö Moncharmin ama kendisi de tıpkı sizin gibi minyon ve zayıfmış. Büyük curcuna yaşanmış. Oradaki diğer insanlar 'Yeter artık! Durdurun onları! Onu öldürecek!'diye bağrışmışlar.
Ardından, Mösyö isidore Saack kaçmayı başarmış." "Hayalet bacağını kırmamış mı?" diye sordu, Madam Giry'yı fazla etkileyememekten biraz gücenmiş olmalı Mösyö Moncharmin. "Mösyö Maniera için yapmış bunu, efendim," diyerek cevap verdi Madam Giry mağrur bir ifadeyle. "Bacağını hayalet yüzünden hızla aşağı indiği ana merdivenlerde kırmıştı zavallı adamın o merdivenleri tekrar çıkması için epey bir beklemesi gerekecek!" "Mösyö Maniera'nın sağ kulağına neler söylediğini Hayalet'ten mi öğrendiniz?" diye sordu Mösyö Moncharmin. son derece komik olduğunu düşündüğü bir ciddiyetle. "Hayır, efendim. Mösyö Maniera'nın kendisinden öğrendim. Yani..." "Ama Hayalet'le de konuştunuz, değil mi Hanımefendi'' "Aynen şu an sizinle konuştuğum gibi, Beyefendi!" diye cevap verdi Madam Giry. "Peki, Hayalet sizinle konuşurken neler söyledi?" "Kendisine bir ayak taburesi getirmemi istedi!" Bu kez Richard da Moncharmin ve sekreteri Remy ile birlikte kahkahalara boğuldu. Yalnızca denetçi, daha önce ağzı yandığından, kahkaha atma konusunda çok dikkatliydi Bu sırada Madam Giry tam anlamıyla tehditkar bir tutum takınma cüretini göstermişti. "Gülmek yerine," diyerek haykırdı kızgın bir şekilde "siz de Mösyö Poligny gibi gidip görün en iyisi." "Neyi görelim?" diye sordu Moncharmin, hayatında bu kadar eğlenmemişti.
Bunun, hayatındaki önemli anlardan biri olduğunu düşünerek, birden sakinleşti. "Bakın," diye tekrarladı. "La Juive sahneleniyordu. Mösyö Poligny gösteriyi Hayalet'in locasından izleyebileceğini düşünmüştü. Leopold, 'Uçalım!' diye bağırdığında, sizin de bildiğiniz gibi, Alelacele onları durdurup, 'Nereye gidiyorsunuz?' diye sorar. Ben, Mösyö Poligny'yi yandaki boş kalmış locadan takip ediyordum. Mösyö Poligny ayağa kalıp dimdik, adeta bir heykel gibi dışarı çıktı. Ben daha ona. Alelacele, nereye gidiyorsunuz? diye soramadan, merdivenleri inmişti bile ama onun bacakları kırılmamıştı." Mösyö Moncharmin, "Ama bunların hiçbiri bize opera hayaletinin sizden nasıl ayak taburesi istediğini anlatmıyor," diyerek konuyu üsteledi.
"Evet, o akşamdan sonra, kimse Hayalet'in özel locasını almaya tenezzül etmedi. Yönetici, her gösteride o locanın hayalete ayrılması emrini verdi. Hayalet her geldiğinde, benden bir ayak taburesi istedi." "Hay aksi! Ayak taburesi isteyen bir hayalet! O halde sizin bu hayalet kadın olmalı, ha?" "Hayır, hayalet bir erkek." "Nereden biliyorsunuz?"
"Sesi bir erkeğin, hem de çok hoş bir erkeğin sesi! İşte, olan şu: operaya geldiğinde, genellikle ilk perdenin ortasına gelinmiştir. Loca beşin kapısına üç kez hafifçe vurur. Bu üç vuruşu ilk duyduğumda, locada kimse olmadığını biliyordum kafamın ne denli karıştığını tahmin edersiniz! Kapıyı, açıp etrafa kulak kabarttım, bakındım ama kimsecikler yok. Sonra şu sözleri duydum: 'Madam Jules.' rahmetli kocamın soyadı Jules'ti 'bir ayak taburesi lütfen.' Sözlerimi mazur görün. Beyler ama bu sesi duymak beni resmen bitirmişti ama konuşmaya devam etti."
"Korkmayın, Madam Jules. Ben opera hayaletiyim" ses öyle yumuşak ve nazikti ki neredeyse hiç korkmadım. Sesin sahibi, ön sıranın sağ köşesindeki koltukta oturuyordu." "Yani, loca beşin sağ tarafında oturan birileri mi vardı?" diye sordu Moncharmin. "Hayır, loca yedi ve sol taraftaki loca üç de boştu. Perde henüz açılmıştı." "Peki siz ne yaptınız?" "Ayak taburesini getirdim. Elbette, onu kendisi için değil hanımı için istemişti! Ama o hanımı ne gördüm ne de duydum."
"Ha? Ne? Hayalet bir de evliymiş!" İki yöneticinin gözleri Madam Giry'den, loca görevlisinin arkasında el kol hareketleriyle onların dikkatini çekmeye çalışan denetçiye kaydı. İşaret parmağını alnına kederle vurarak, dul Jules Giry'nin kesinlikle deli olduğunu düşündüğünü anlatmaya çalışıyordu. Bu mini pantomim gösterisinin ardından denetçi, Mösyö Richard'ın onu emrinde bir delinin çalışmasına izin vermesi nedeniyle işten çıkarmak istemesinin ne denli yerinde olduğunu kanıtlamış oldu. Bu sırada, muhterem bayan, Hayalet'le ilgili sözlerin devam ediyor, bu kez onun cömertliğinden dem vuruyordu.
"Gösterilerin sonunda bana her seferinde iki bazen beş frank verir. Uzun süre gelmediğinde ise on frank verdiği bile olur. Ancak, insanlar onu tekrar sinirlendirmeye başladığından beri, hiçbir şey verdiği yok." "Kusura bakmayın, Bayan," dedi Moncharmin, Madam Giry şapkasının ısrarla aynı yöne bakan tüylerini silkelerken "kusura bakmayın ama Hayalet size iki frankınızı nasıl verebiliyor?"
"Onları locadaki küçük rafa bırakıyor elbette. Paraları, ona her zaman verdiğim gösteri programıyla birlikte buluyorum. Bazı akşamlar locada çiçek, bir gül de bulduğum oluyor herhalde hanımının korsesinden düşüyor. Bazen yanında bir bayan da getiriyor. Bir gün bir yelpaze bırakmışlardı."
"Hah! Demek hayalet bir yelpaze bıraktı, ha? Peki siz o yelpazeyi ne yaptınız?" "Sonraki gece locaya geri götürdüm tabii." Bu noktada denetçinin sesi duyuldu.
"Kuralları bozdunuz. Sizi cezalandırmalıyım Madam Giry." "Dilini tut, seni sersem!" diye homurdandı Mösyö Firmin Richard. "Yelpazeyi geri götürdünüz. Ya sonra?" "Sonra, yelpazeyi yanlarında götürdüler, efendim. Gösterinin sonunda yelpaze orada yoktu. Onun yerine bana, hayli düşkün olduğum İngiliz şekerlerinden bir kutu bırakmışlardı. Hayaletin ne denli düşünceli olduğuna verilebilecek örneklerden biri bu."
"Bu kadar yeterli. Madam Giry gidebilirsiniz." Madam Giry, asla bırakmadığı ağır başlılığıyla yanlarından çekildikten sonra yönetici, denetçiye bu yaşlı çılgın kadının hizmetine son verilmesine karar verdiklerini söyledi.Denetçi odadan çıktıktan sonra ise bu kez tiyatro müdüründen denetçinin ilişkisinin kesilmesini istediler. Onun da odadan çıkışıyla yalnız kalan yöneticiler, birbirlerine akıllarından geçenleri söyleme fırsatı yakaladılar. İkisi de hem fikirdi loca beş meselesiyle kendileri ilgilenmelilerdi.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top