sıfır

sıfır kadar kudretlisini görmedim ben.

hiç etmek de hep etmek de onun elinde. 

sıfıra dönmüş bir kız vardı bende, onu yazıyorum.

"Süha Aycan."

Bana seslenildiğini duymuştum ama oyunu yarım bırakamazdım. Cevap vermeden topu sürmeye devam ettim.

"Süha Aycan."

Pas vereceğim çocuk oyunu bıraktı. Başıyla sahanın kenarını gösterdi. Gösterdiği yere baktım.

İşte, orada. Olmasını istediğin yerde seni bekliyor.

Elimdeki topu sahanın tellerine doğru fırlattım. "Oynamayacağım ben." dedim. Kenardaki hırka ve çantamı alıp sahanın dışına çıktım. Kapının önünde bekliyordu. Yanından öylece geçtim.

"Bekle." dedi titreyen sesiyle.

Durdum ama arkama dönüp ona bakmadım. Birkaç adımda önüme geçti.

"Konuşmamız lazım." dedi gözüme bakarak.

Birkaç adım geriledim. Gözlerini es geçerek arkasında bir yere bakıp "Söyle." dedim.

"Daha sakin bir yere gidelim mi?"

"Burası sakin." dedim. Sahanın kenarları çimenlik olduğu için her yer öğrenci doluydu. Omuzlarının düştüğünü fark ettim, buna sebep olduğum için kötü hissettim ama başka türlüsünü yapamazdım.

"Bari banklardan birine geçelim."

"Burası iyi." dedim irademi zorlayarak. Israr etmedi. Bir kere daha sorsa kabul edecek kadar zayıf hissediyordum kendimi. Bunu bana yapan o muydu, ben miydim bilmiyorum.

"Bana bakıyorsun." dediğinde sanki özenle taşıdığım bir kutu yere düştü ve içindeki her şey dağıldı. "Kafeteryada, kütüphanede, koridorda. Sanki gözlerin hep üzerimde." Sakladığımı sandığım her şeyi önüme sermişti. Ben kendime bile söylememiştim.

"Bundan rahatsız değilim." dedi. Gözlerim bir saniye kadar gözlerine değdi. Bunu beklermiş gibiydi ama hemen geri çektim bakışlarımı üzerinden. "Bunu söylediğim için benden saklambaç oynar gibi kaçacağını biliyorum. Kızlar söyledi, senin bazı hassasiyetlerin varmış."

Söylediğiyle birkaç adım daha geriledim. Beni bana hatırlatıyordu sanki. "Şu kızlar her şeyi konuşuyor." dedim. Söylemek istediğim bu değildi ama o, karşıma geçmiş sakladığımı sandığım her şeyi önüme döküyordu.

"Özür dilemeyeceğim. Belli ki sen de yenilebiliyorsun. Seni yenen şeye kızgın olabilirsin. Ama bunun için beni suçlama."

"Gitmem gerek." dedim. O kadar çaresiz hissediyordum ki karşısında küçücük kalmış bir çocuk gibiydim. Bu yüzden gitmem gerekiyordu. Biraz daha konuşursa kaybedecektim. Bu zamana kadar edindiğim tüm irade tuzla buz olacaktı.

"Dur." dedi. "Ben, seni seviyorum."

Nefes almayı bıraktım. Durdum. Zamanın kendisiyle birlikte durdum sanki. Gitmem gerekiyordu. Gitmek için bir şey yapamadım. Adım atamadım. Kaçıp gidemedim. Düzeltmeliydim. Yanlışlarımın hepsini telafi etmeliydim.

Gülümsedim ve "Söylemek için neden bu kadar bekledin?" dedim.

"Kendi kendime oynadığım bir oyun olmasından korkuyordum."

"Artık korkmuyorsun." dedim başımı eğerek.

Söyleyeceklerim için senden özür dilerim, kalbini kıracağım kalbimi muhafaza edebilmek için. Duymasan da bunları, yine de özür dilerim.

"Korkmuyorum, çünkü sen de beni seviyorsun."

Özür dilerim.

"O aklında ne kurduğunu bilmiyorum. Sana baktığımı düşündüren ne, onu da bilmiyorum. Fakültede bin tane öğrenci var ve seni ilk defa görüyorum." dedim yalan söylemenin omuzlarıma bıraktığı büyük azapla.

Gitti. Bir şey söylemedi. Arkasından bakmak istedim ama yapmadım. Ben sadece günaha sürüklenmemek için bunu yapmıştım. En azından kendimi böyle teselli edebilirdim ama yapamıyordum. İçimde bir şeylerin acıdığını hissettim.

Anneme anlatsaydım ondan uzak durmakla iyi bir şey yaptığımı, onu üzerek ise yaptığımın iyilik olmaktan çıktığını söylerdi. Ama ben tüm bunları anneme anlatamayacak kadar neyin içinde olduğumu bilmiyordum.

syml//fear of the water

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top