Part 1
Ve adalet bir kez daha yıkılır, küçük bir kızın göz yaşlarında yada bir başka mağdurun çığlıklarında. İnsanlar kördür, insanlar sağır. Bense en çok görebilecek kabiliyete sahip gözleri olmasına rağmen bütün gerçeklere gözlerini sıkı sıkı kapatanlara acıyorum. Çünkü biliyorum ki herkes değişir onlar değişmez. Bazı insanlara göre savcılık hakimlik avukatlık polislik kutsal mesleklerdir. Çünkü onlar düzeni sağlar adaleti sağlar. Bu sadece basit bir görüş. Kutsal meslek diye bir şey yok. Hatta benim görüşümse onlar alt sınıf meslekler çünkü bir meslek amacına hizmet etmelidir ama bu meslekler asla amacına hizmet etmiyor. Bu dünyada adalet yokken hukuk hiçbir şeyi düzeltemez. Bu dünyada umut yokken bir avuç kanun kimin neyine yarar ki. Hukuk cüppelerinde düğmeler yoktur ki kimsenin önünde önlerini iliklemesin bir tek adaleti sağlasınlar. Ve yine hukuk cüppelerinde cep yoktur ki kimseden rüşvet almasınlar tek düşündükleri kimsenin hakkını yememek olsun. Artık hakimlerin savcıların cüppelerinde düğmeler ve cepler varken kimse adaletin lafını etmemeli. Adalet sadece anayasa kitabı değildir ve anayasa kitabı ise asla adalet değildir. Bu dünyanın adaleti en çok sokak köşelerinde büzüşmüş insanların arasında anlaşılır ve bu dünyanın adaleti en çok da suçlulara işlemez. Mağdurlar mahkemeden gülerek çıkmalı ağlayarak değil! Ve mağdurlar dışarıda eğleniyor olmalı hapisanede gün sayıyor değil. Hala bana hukukun adaleti sağladığını, hukukun adaletli olduğunu söyleyebilir misin? Adliyelerde ki Themis heykelinin gözündeki bandaj çıktı elinde hassas terazi düştü artık kılıçla adalet için değil para için savaşmakta.
Gözlerim masamın üstündeki küçük Themis heykeline takıldığında makalemin burada bitebileceğine karar verdim. Yazdığım makaleler konusunda oldukça hassastım çünkü en korktuğum şey yanlış anlaşılmaktı. Zaten halkın büyük bir kısmı sadece adaleti eleştirdiğim için en başından yazdıklarımı ciddiye almıyor yada sert bir dille yazdığım için bana demediklerini bırakmıyorlardı. Bazı insanlarsa dünyayı siyah beyaz görmelerini sağlayan gözlüklerini çıkarıp yazdıklarımı üstünde düşünerek okuyorlardı ve dünyadan biraz olsun haberdarlarsa bana hak veriyorlardı. Adaletin olmadığı ülkeleri gece gündüz eleştirip aynı zamanda da hukun doğru işlemediği bir ülkede hakim olmam ise işin ayrı bir ironisiydi. Fakat ben en çok kanunları iyi bilen suçlulardan korkarım ve eğer bir konuyu eleştireceksen o konuyu çok iyi bilmek gerekiyor. Tek başıma dünyayı kurtaramam ama belki bir kişininde olsa hayatına dokunurum belki bir kişide olsa tek tük de olsa bazı mahkeme salonlarında adalet hala var diye düşünür umudu ile bu mesleği seçmiştim. En korktuğum şey bir gün eleştirdiğim adaletin esiri olmak. Şimdilik gündüzleri bir hakim olarak davalara bakıyor ve elimden geldiğince mağdurun hakkını gözetmeye çalışıyorum geceleri ise sokaklarda dolaşıyor ve eleştirdiğim adaletin mağdurlarını korumaya onlara yardım etmeye çalışıyorum.
Genelde birçok genelleme yaparım bunun pek doğru olmadığını bilsemde yinede sürekli dünyada hiç adalet yok diyerek büyük bir genelleme yapıyorum fakat hala dünyanın bir yerlerinde kusursuz olmasa bile en azında iyi denebilecek bir adalet var biliyorum. Sadece bazı ülkelerin iyice çivisi çıkmış bir halde. Bunda daha önce bir çok kez yurtdışına çıkma orada yaşama şansım oldu bütün bu pislikten kurtulma şansım oldu ama nedense gidemedim buradan. Hani derler ya nefret sevgiden bile güçlü bir duygudur sevgi biter nefret bitmez, nefret ettiğinden ayrılamazsın diye işte benimki de bunun gibi bir şey olsa gerek. Öte bir yandan da hala bu bozuk düzenin mağdurları olduğunu biliyorum ve onların kurtulmaya dair hiçbir umudu olmaması beni iyice buraya bağlıyor. Tek amacım gece kondularda yada yüksek binalarda artık umutları tükenmiş insanlara biraz olsun umut olmak.
**********************************************************************************************
Alarmımın rahatsız edici yüksek sesi ile uyandığımda tam bir sinir küpü gibiydim. Sabahları ciddi anlamda erken kalkmaktan nefret ediyordum ama işlerim ve yaşım gereği erken kalkmam gerekiyor. Sonunda uyanmayı başarıp apar topar mutfağa geçtim ve bügünkü davama göz atarken aynı zamanda kendima basit bir yemek hazırladım. Şuan yaşadığım şehre geldiğimde yaşım çok küçüktü ve hem yarı zamanlı birçok işte çalışmam hemde okul derslerime çalışmam gerekiyordu. Bende uykumdam yemeğimden kısabildiğim her zamanı ders çalışmaya ayırıyordum. Kahvaltı yaparken dava okumakta o zamanlar getirdiğim alışkanlıklardan sadece bir tanesi.
Herzaman ki gibi söylene söylenede kalksam saat tam 7 de takside adliyeye doğru yola çıkmış olmayı başarmıştım. Bugünkü davam bir vurkaç davasıydı. Basit bir davaya benziyor ama tabii dosyada yazanlar yeterli değil o yüzden bütün detayları öğrenmeden bir yorumda bulunmak istemiyorum. Taksi ağaçların arasında öylece akıp gidiyor bir an hayatıma benzetmeden edemedim nedense. Bende bazen tıpkı o ağaçlar gibi hissediyorum kendimi hayat yanımda akıp gidiyor bense öylece duruyorum. Kafamda bir sürü plan uçuşuyor ama bazen sanki hiçbirini yapamayacakmışım gibi hissediyorum. Hayata çok küçük yaşımda atıldım hep kendi ayaklarım üzerinde durdum hatta genelde akıntıya karşı yüzen birkaç balıktan biri oldum. Şuanda olduğum gibi. Ama yinede dışarıdan ne kadar güçlü görünürsen görün her kız çocuğu gibi bazen ağlayarak yorganın altına saklanmak istiyorum annem başımı okşasın istiyorum bana birkaç motivasyon sözü söylesin ve ben bunlarla beraber tekrar daha güçlü bir şekilde ayağa kalkayım istiyorum. Ama ben bunlara asla sahip olamadım. Hayat herkeze her zaman aynı şarttları sağlamıyor ama herkesi aynı derecede rekabet ettiriyor. Bu oldukça acımasız.
Taksinin durması ile hızlıca silkinip kendime geldim ve parayı ödeyip taksiden indim. Adliyeye girdiğimde birkaç çalışana gülümseyip hemen odama geçtim ve davayı araştırmaya koyuldum. İçinde ölen bir mağdurun olduğu davalardan ciddi anlamda nefret ediyorum çünkü artık onlar için değiştirebileceğim bir şey kalmıyor. Bir içinde ölüm olan davalar iki tecavüz davalarının yaraları mağdurlarda asla kabuk tutmuyor onlar hep mağdur kalıyorlar. Hele bide suçlular gençse veya çocuklu biriyse onları anlamak çok zor oluyor. Genelde suçlulara önyargı ile yaklaşmayıp hem suçluyla hem mağdurla empati kurmaya çalışıyorum ama genç ve çocuklu suçlu suçlularla empati kurmak oldukça zor oluyor.
Bir orman yolunda fail aşırı hız yaparak ilk önce bir ceylan yavrusuna ardında küçük bir çocuğa çarpmış. Çocuğun ailesi kişiye dava açmış fakat asıl sorun kaza orman yolunda yaşandığı ve ortalıkta hiçbir kamera veya görgü tanığı olmadığı için failin kim olduğu bilinmemesi. Dava vurkaç davası diye işlenmiş fakat bana kalırsa adli tıptan gelen sonuçlara bakacak olursak fail kazayı yaptıkdan sonra olay yerinden ayrılmamış hatta profesyenel bir ilk yardım yapılmış çocuğa. Kazadan 20 dakika sonra ismini vermeden bir kişinin arayıp olayı ihbar etmeside başka bir şüpheli durum. Vurkaç olsa çocuğu ölüme sürükleyecek bir kaza olmuş aslında ama ne hikmetse çocuğun durumu ambulanslar geldiğinde olması beklenenden oldukça iyiymiş. Bütün bunlar bile tek başına davanın vurkaç olmadığını göstermesine rağmen olaydan 20 dakika sonra arayıp olayı ihbar eden kişi olayı gördüğünü savunup ısrarla vurkaç olduğunu savunmasından dolayı kayıtlara vurkaç davası diye geçmiş. İşin bir diğer garip yanı ise arayan kişi kesinlikle adını veya kendi hakkında herhangi bir biilgiye vermemesi ve ifade vermeye gelmeyi reddetmesi. Mağdurlar için oldukça umutsuz bir dava yani. Baktığın zaman bir sonuca varamadan davanın kapanacağını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Çünkü hakimlerin görevi dava dosyalrının eksikleri hakkında dedektiflik yapmak değil elinde olanla karar vermek. Ki bana kalırsa mağdur ve ailesi için oldukça saçma ve üzücü bir olay bu çünkü olaya bakan polis ekibi yeterli özeni göstermemiş ise hiçbir sonuca varılmyor. Hatta daha kötüsü bazen yanlış sonuçlara bile sebeb olabiliyor bu olay.
Ama tabii ki bunlar benim için geçerli değil. Yada en azından geçerli olmaması için elimden geleni yapıyorum. Eğer davada bir eksik sezdiysem bunun için kimseye fark ettirmeden elimden geldiğince dedektiflik yapıyordum. Bu genelde benim gece uykularıma maal olsada sonucuna değiyor. Bu gecede yine birçok davada da yaptığım gibi olayın dosyada yazmayan detaylarını bulmak için uğramam gereken yerleri ve yapmam gereken şeyleri hemen not alıp bugün yapmam gereken diğer şeylere göz attım ve kendime bir yorgunluk kahvesi yapmaya karar verdim.
Beynimde aynı anda birden fazla fikir uçuştuğu için yapmam gereken şeyleri çoğu zaman aklımda tutamıyorum o yüzden yanımda her zaman yapmam gereken şeyleri yazdığım bir liste bulundururum. Ofisde birkaç saat daha geçirip ardında önce polis merkezine uğrayıp olayı ihbar eden kişinin telefon görüşme kaydını aldım ve sonrasında günde 10 dakika da olsa uğramaktan çok hoşlandığım internet kafeye geldim. Kafenin çok tatlı bir havası olmasının yanı sıra çalışanlarında inanılmaz sempatik olmaları kafenin benim için uğrak yerlerimden biri olmasına yetiyor. Tabii bütün bunların yanı sıra araştırdığım davalarda dijital bir uğraş gerektiren işleri yapmak içinde oldukça ideal bir yer. İçeri girer girmez nerdeyse hergün çalıştığını gördüğüm Banu ile burun buruna geldik.
'' Tünaydınn Kıyı Hanım''
Banuya selam verip hızlıca kendi köşeme geçtim. Kafeye sürekli uğradığım için kameraların almadığı en köşede kalan masa hep benim üzerime rezerve oluyordu. Küçüklüğümden beri yazılıma ilgim olduğu için bu tarz işler yapmak beni hiç zorlamıyordu. İlk önce ses kaydını hızlıce bir teste soktum sesde yada genel olarak görüşmede bir oynama olup olmadığına bakmak için. O yüklenirken aynı zamanda Banuyu inceliyordum sezdirmeden. Nedense bugün içimde ona karşı bir huzursuzluk var.
Testin sonucunun çıktığını haber veren zil sesi ile kelimenin tam anlamı ile yerimden sıçradım. Gece uyumak yerine sokaklardan avlanmanın sonucu orada burada dalmak olması kesinlikle işime gelmiyordu. Bir gün sırf bu yüzden yakalanıcam ya neyse. Tahmin ettiğim gibi ne sesde nede kayıtta herhangi bir oynama yoktu. Zaten polisdeki karakter uzmanının raporuna görede arayan kişi oldukça paniklemiş bir ifade ile ihbarı yapmıştı ki buda ona muhtemelen başka bir şeyi düşünme fırsatı vermemiştir. Burada ki işim bittiği için tam çıkacağım sırada Banu yu bana bakarken yakalayınca içimdeki huzursuzluk iyice arttı ama aldırmamaya çalışarak kafeden çıktım ve akşamdan önce biraz olsun dinlenmek için eve doğru yola çıktım.
Biz insan oğlunun acımasızlığı bir çok vaka da ciddi anlamda gözlerimi yaşartıyor. Bir insanın bir başka insana bu kadar canice şeyler yapması gerçekten çok ürkütücü. Yapılan şeyi görüp de tek yaptğı kafasını çevirmek olan insanlarsa kendisi eziyet yapmış kadar oluyor benim görüşümce. Söze geldiğinde hepimiz empati doluyuz ama sokaklarda yada kapalı kapılar ardında bu kadar çok acı çeken insana görmezden geliyor ve üç maymunu oynuyoruz. Bir arabanın son sürat düdük çalarak dibimde geçmesiyle anında silkindim ve kendime bir tokat atma isteğimi bastırdım. Bugün ne kadar da dikkatsizim böyle!
Saat tam 23.00 da kazanın yaşandığı olay yerinde arabamın içinde oturup çıldırmış gibi telefon kaydını tekrar ve tekrar dinliyordum. Eğer kimin ihbar ettiğini bilsem işim çok daha kolay olucaktı aslında. İhbarı yapan kişi ile kazayı yapan kişi arasında kesin bir bağlantı olduğuna nerdeyse eminim ama bir şey çıkmıyor. Son çare olarak arabadan indim ve belki olay yerinde polisin kaçırdığı bir ipucu vardır diye aramaya başladım.Aynı zamanda da aklımda bugün Banu nun oldukça şüpheli davranmasında kalmıştı.
Ayağım metal bir şeye değince aniden duraksadım. Yanlış görüp görmediğimden emin olmak için tekrar tekrar baktım ama yerde basbayağı metal bir anahtarlık vardı. Dikkatlice yere eğildim ve elime alıp inceleye başladım. Biraz çamur olmuştu ama baktığında HTM partisindeki politikacıların kullandıkları amblemin olduğu bir anahtarlık olduğunu rahatlıkla anlayabiliyordunuz. Anahtarlığı tekrar yere bıraktım ve birkaç adım uzaklaşıp dışarıdan bakıldığında görülüyor mu diye baktım. Gayet iyi görünüyordu. Polisler bunu atlamış olamaz ben bile bu dalgınlıkla fark ettiysem polislerin yaptığu detaylı aramada bulunmamış olması imkansız. Peki ama o zaman neden anahtarlık kanıt dosyasında değilde burada.
Tekrar arabaya geçtiğimde bir parti ambleminin neden burada olduğunu gerçekten anlamıyordum. Ayrıca polislerin bunu bulamamış olmasının tek açıklamasıda anahtarlığın sahibinin olay yeri inclemeden sonra buraya gelmiş olması ve o zaman düşürmüş olması. Fakat yol kazadan beri hem araçlara hemde yayalara kapalı. Ancak benim gibi gecenim bir yarısı gizlice olay yerine girmişse durum değişir. Günün sonunda bütün mağdurlar kürkçü dükkanına suçlular ise olay yerine döner hipotezim üzerinden gidecek olursak eğer zanlıyla ilgili çok önemli bir ipucu yakalamış olabilirim.
HTM partisi şuanlık en büyük partilerden biri olduğu için oradaki temizlikçiyi bile ifadeye çağırabilmek için mahkeme emri ve izni gerekeceği kesin ki buda benim dolambaçlı yoldan ilerlemem gerektiği anlamına geliyor. Aslında bulduğum anahtarlığı savcılığa sunsam mahkeme emri almak çok zor olmaz fakat bu kadar güçlü bir partinin herhangi bir üyesini suçlayacak isem elimde çürütülemez kanıt olmadan onları bu işe uyandırmak hiçde mantıklı bir fikir değil. Sonra bir bakarım yarın kanıt odasından anahtarlık hiçbir şey olmamış gibi kaybolmuş. O yüzden en iyisi bu işi kendi yöntemlerim ile çözmek.
Arabamı yavaşça çalıştırdım ve girdiğim yoldan tekrar olay yerinden çıktım. Bomboş yolda sürerken içim bir an hız yapma isteği ile doldu. Birkaç yıl öncesine kadar araba yarışlarına katılmaya bayılıradım aynı zaman herhangi bir yakalanma riskime karşı bulunduğum yerden kaçmama yardımcı olacak bir özellik olduğunu düşünüyordum. Fakat sonrasında yarış yaparken yakalanma riskimin daha yüksek olduğuna ve kendimi yeterince geliştirdiğime kanaat edince yarışmalara katılmayı bırakmıştım. Ama yinede hala bundan büyük bir zevk aldığımı inkar edemem. Bir anlık gelen cesaret ile arabamı yolun kenarına park ettim ve kendim kodladığım uygulamadan yoldaki bütün mobese ve kameralardan uzak bir rota çizdim kendime. Ardında yinede ne olur ne olmaz diyerek plakamın üzerini basit örtü ile kapladım ve modifiye ettiğim arabamla bütün hız sınırlarını kırarak gizli evime doğru yola çıktım.
Genelde tehlikeli hiçbir hobi ne severim nede hoşgörürüm bana kalırsa insan elinde olan bu birtek hayatına iyice sahip çıkmalı ve çılgın, sonunun nereye gittiği belli olmayan şeyler yapmak yerine daha faydalı şeyler ile uğraşmalı. Mesela hayatında bu tarz yapacak çılgın şeyleri aklından geçirmeye bile fırsatı yada imkanı olmayan birinin bir hayalini gerçekleştirmek. Emin ol bu yapacağınö, bütün o sonu belli olmayan deliliklerinden daha çok zevk vericek sana. Bütün bunları adım gibi bilmeme rağmen bazen hız konusunda kendime bir türlü söz geçiremiyordum. İşin kötü yanı ne zaman hız yapsam'pişman olacağın şeyleri yapma, birşeyi yaptıysanda pişman olma' politikama tamamen ihanet ediyorum. Yola çıkmadan hız yaparsam pişman olacağımı biliyorum yapmak istemiyorum fakat bazen kendime engel olamıyorum ve sonunda da kaçınılmaz son olan pişmanlığa ulaşıyorum. Birgün ya dalgınlığım yada bu hız tutkum beni tahtalı köye göndericek ama bakalım.
Bulunması hiç işime gelmeyen eşyaları tuttuğum ve bilinmesi işimi ve diğer bir çok şeyi tehlikeye atıcak işleri yaptığım şehir dışında minik bir kulubem vardı. Bu şehre ilk geldiğimde sahip olduğum tek mülkümdü ve içinde birçok acı anı barındırıyordu bende o yüzden bu evi başka insanların acı anılarını biraz olsun sarmak için kullanmaya karar vermiştim. Ne kadar kabul etmek istemesemde bunun belki benimde kanayan yaralarımı kapatacağını ummuştum sanırım. Oysaki biliyorum, bir yara, açan kişi tarafından sarılmalıdır, yoksa denesen belki dikiş bile tutmayacak yaralara yara bandı yapıştırmak ne işe yarar ki. Yinede bir umut işte benimkisi. Herkesi ayakta tutanda bu değil mi zaten olmayacağını bilsede umut etmek istiyor insan. Son bir şeye tutunmak istiyor belkide. Bugünlerde git gide daha çok duygusallaştığımın farkınndaydım 12 şubatın yaklaştığınında farkındaydım. Şuan Efe burada olsun psikıyatr seanslarımı bıraktığım için kafamı şişireceğininde farkındaydım, bu konuda haklı olduğununda. Birçak konuda birçok şeyin farkındaydım fakat bunun pek birşeyi değiştitmemesi benimde bu konuları düşünmekten kaçınmamı sağlıyordu. Biz insanlar böyleydik bir yerde bir problem varsa sadece bakıp geçerdik belki biraz daha duyarlı olanlarımızsa bir iki kere bir şeyler yapmaya çalışır sonrasında onlar da pes ederdi. Bir sonraki sefere ise yeniden yenilgi yaşamaktan korktuğumuz için hiç otarafa bakmadın orada olanları düşünmeden geçip giderdik. Aslında yanından geçip gittiğimiz hayattı ama farkına varamıyorduk bir türlü.
***********************************************************************************************
Saatlerdir bir umut internette HTM partisi üyelerinin seslerini bulup telefon kaydındaki ses ile karşılaştırıyordum fakat elimde olan tam bir sıfır. Olay örgüsünde bir şeyi kaçırıyordum ama neyi. Eğer kazayı yapan kişi yetkili biriyse yakalanmak istememesi ve olay yerinden ayrılması çok şaşırtıcı bir durum değildi fakat sonrasında arayıp kendini tekrar ihbar etmesi ve olaydan sonra olay yerine geri dönmesi hiç mantıklı hareketler değildi. Yani en azından yakalanmak istemeyen birinin yapacağı hareketler değildi. Özellikle olay yerinden kaçtıktan sonra gelen ihbar çok şüpheli bir durumdu ve eğer kazayı yapan kişi gerçekten partide yetkili biri ise ihbarı yapan kişinin başka biri olma ihtimali oldukça yüksek. Ama içimde hala insanlığa karşı umut besleyen tarafım belki vicdana gelmişde kendini ihbar etmişdir umudu ile saatlerdir ses taraması yapıyordu. Ayrıca düşünüldüğünde kaza çok tenha bir orman yolunda yapılmış ve bu durumda olayda gerçekten bir görgü tanığının olması ve ihbarı başka birinin yapmış olması ihtimalide düşüyor. Ama bu saate kadar yaptığım ses kayıtlarıda mantığımın yanıldığını işin içinde belki bir görgü tanığının olduğunu söylüyor. Gerçekten iki arada bir derede kalmış durumdayım.
Hala saatler sonra hala kazayı yapan kişi ile ihbarı yapan kişinin aynı kişi olduğunu düşünüyorum ama elimde hiçbir kanıt veya hiçbir veri yok. Anlamadığım bir diğer şey ise kazanın olduğu gece partinin bir basın toplantısı var diye biliyorum ve o orman yolu şehrin oldukça dışında yani eğer gerçekten o gece kazayı yapan kişi yetkili biri ise şehir dışında yaşıyor olması lazım ve hiçbir akıllı gecenin bir yarısı o orman yolunu tercıh etmiyeceğine göre kaybolmuş olması lazım. Ama bildiğim kadarıyla hiçbir üye şehir dışında yaşamıyor. Tam kafayı yemelik dava gerçekten. Ne bir adım ileri gidebiliyorum nede her herhangi bir fikir üretebiliyorum.
Biraz hava almak için kapıya doğru ayaklanmam ile alarmımında çalması bir oldu. Normal şartlarda sabah uyanmak için kullandığım alarmım. Bütün gece araştırma yapmıştım. Ve yinede elime hiçbir şeyin geçmemiş olması gerçekten çok can sıkıcı. Tam bilgisayarımı toplayıp hazırlanıyordum ki bilgisayarda bir hareketlilik dikkatimi çekti. Hemen oturup arka ekranda çalışan uygulamaları kontrol ederken birden birşey fark ettim. Daha az önce kapattığım bir uygulama tekrar çalışıyordu. Bu kadar dalgın olamam o uygulamayı kapattığıma emindim. Geriye bir tek birisinin bilgisayarımı hacklemiş olması ihtimali kalıyordu. Ama sabahın bu saatinde kim neden benim bilgisayarımı heclesin ki. Ki zaten olası bir saldırıya karşı bilgisayarımda inanılmaz bir koruma vardı hatta oluşturduğum bir exploit hack sayesinde herhangi biri bilgisayarıma girmeye çalıştığında kendi bilgisayarının çökmesine sebep oluyordu. İnanılmaz usta bir hacker olmadığı sürece bu exploiti savuşturup billgisayarıma girmesi tamamen imkansızdı yani. Pek ihtimal vermesemde bilgisayarımı gece boyunca herhangi bir saldırı olmuşmu diye bir test soktum.
5 dakikalık gergin bekleyişin sonucu tamamen şok ediciydi. Gece boyunca bilgisayarıma birçok saldırı gerçekleştirilmiş. Ve daha da şaşırtıcı olanı ise aralarında başarılı olmuş saldırılar da vardı. Birisi bütün gece boyunca bilgisayarıma girmeye çalışmıştı ve bu kişi kesinlikle usta bir hacker dı. Ama neden. Hemen ne olur ne olmaz diye oluşturduğum bir diyer exploiti çalıştırdım ve bana saldıran bilgisayarın İP adresini aldım. Tahmin ettiğim gibi sadece bir değil birkaç bilgisayardan aynı anda saldırılmıştı. Normal bir bilgisayar olsa bu kadar saldırı karşısında çoktan çökmüştü. Ufak bir gururlanma seansından sonra bilgisayarıma attığım telefon kaydını hemen bir flaşa aktardım ve kendi bilgisayarımı önce içten çökertip ardından parçalara ayırdım ve ölen diğer 17 bilgisayarımın olduğu dolaba kaldırdım. Bana çok bile dayanmıştı zaten. Genelde bilgisayarlarım yaptığım programları kaldıramayıp bir süre sonra çökerdi dolayısıyla bilgisayrlarımda eski vakalarla ilgili hiçbir şey bulundurmazdım o yüzden sevgili hackerımız muhtemelen amacına ulaşamamıştı çünkü hackeldiği sırada bilgisayarımda bulunan tek şey telefon görüşmesi kaydıydı. Saldırı yapan bilgisayarların İP adreslerini daha sonra araştırmak için bir kağıda not aldım ve hazırlanmaya başladım. Saldırı bu gece yapıldığına göre olayın kaza ile bir bağlantısı vardı ve hackerın uzaktan benim bilgisayarım hacklemeyi başardığına göre daha önce bir kerede olsa aynı interneti paylaşmışlığımız vardı. Saldırı eğer kaza ile bağlantılıysa ortada gerçekten oldukça organize bir suç var yada bazı hackerlerın canı gerçekten çok sıkılıyor. Şahsen ikinci ihtimal olmasını umuyorum.
Gizli kulübemi iyice toplayıp çıkmam gereken saatten yarım saat daha erken yola çıkmıştım. Kafamın içi çorba gibiydi. Bir yandan telfon kaydı bir yandan bilgisayarımın uğradığı saldırı. Adliyeye giden yol ayrımına vardığımda ani bir kararla yolumu değiştirdim ve internet kafeye gitmeye karar verdim. Madem dava ile ilgili bir gelişme bulamıyorum bende bu sürede sevgili hackerımızı bulabilirim. Saldırıyı muhtemelen internet kafenin interneti sayesinde gerçekleştirdi o yüzden onu bulmak için internet kafeye gitmek en mantıklı çözüm.
Hem sürekli fikir üretmekte olan beynimi durdurabilmek için hemde kafamı biraz dinledirebilmek için radyodan şuan başhekim olan gelecek sağlık bakanlığı seçimlerinde ki de en güçlü aday olan Zeki Korkmazın ülkenin sağlık durumunu ve bunun ülke yönetimiylede bağlantılı olduğunu anlattığı bir açık oturum açmaya karar verdim. Bu adamı gerçekten çok seviyordum ve fikirlerinede oldukça saygı duyuyordum. Zeki Korkmazın sesi arabaya yayıldığı sırada aklımda şimşek çaktı. Farkına vardığım şey ile bir anda frene bastım. Bunu nasıl daha önce fark edememiştim. Zeki Korkmazın sesi telefon kaydındaki adamın sesi ile tıpatıp aynı idi. Resmen hergün dinlediğim adamın sesini tanıyamamıştım. Şaka gibi. Ama onun bu işle ilgisi neydi. Bu kadar örnek alarak takip ettiğim bu adamın kirli bir işe karışmış olması beni inanılmaz hayal kırıklığına uratacağı kesindi.
Arkadaki arabaların kornaları ile arabayı nereye durdurduğumu fark ettim ve hemen panikle tekrar arabayı çalıştırdım. Yaşadığım şok ile arabayı anayolun orta yerinde durdurmuştum resmen. Bir kazayada benim yol açmamam tam bir mucize. Kafeye uğramaktan da vazgeçip arabayı kendi evime doğru sürmeye başladım. Şuan elime inanılmaz bir ipucu ve şüphe geçmişti. Zanlıyı bulma isteğim bu ipucu ile havalara uçmuş olsada Zeki Korkmaza hayran olan tarafım olayda kaçırdığım birşey olmasını yada bir şeyleri yanlış anlıyor olmamı umuyordu. Eve gidip şimdiye kadar elimde olanları şüphelerimi ve hala bulmam gerekenleri kendi oluşturduğum vaka dosyasına yazmam gerekiyordu. Sonrasında da kesinlikle biraz dinlenmem yoksa bu dalgınlığımı başıma iş açıcak. Davanın resmi duruşmasına da sadece beş gün kaldı ama savcılığın elinde ne bir zanlı ne de bir şüpheli var. Yani eğer bu beş gün içinde olayı bir çözüme ulaştıramazsam davanın kapanacağını anlamak için çokda zeki olmaya gerek yok. Bir mağdurun daha hakkının bu mahkemede kalmasını istemiyorsam kesinlikle acele etmem gerekiyordu.
***********************************************************************************************
Doğuştan lagoftalmisi semptomuna sahabim yani genelde gözlerim açık uyuyorum. Gözlerimi günlük hayatta kırpabiliyorum fakata uzun bir süre kapalı tutamıyorum ki buda lagoftalmusa sebep oluyor. Şaka gibi gelebilir ama geceleri gözlerim açık oluyor ama birşey görmüyorum. Ama bazı insanlar sanki bütün gün lagftalmisi semptomuna sahipmiş de aynı zamanda uyuyarak etrafta dolaşıyormuş gibi. Etraflarında birçok şey olup bitiyor ama gözleri açık olmalarına rağmen görmüyorlar. Sokakta yürürken bir çocuk senden para istiyor öylece onu görmeden yanından geçip gidiyorsun. Belkide umursamadığından, ama belki o minik yüreğin bugünkü umudu sendin senden alacağı birkaç lira ile karnını doyuracak bugünüde çıkartmış olucaktı. Ama biz insanlar uyurgezerler gibi etrafta dolaşıyor ve ucu bize dokunmayan hiçbir şeyi ne görüyor nede umursuyorduk.
Düşünceler zihnimi tekrardan doldurmaya başladığında bir saatlik uykumdan uyandım ve kendime sert bir kahve yapıp masama geçtim. Hem zihnimi hem bedenimi bir saatte olsa dinlendirdikten sonra Zeki Korkmazı araştırmak için hazırdım. Hiçbir zaman işe duygu karıştırılmamalıdır yada işler duygularım ile de yönetilmelidir şeklinde keskin düşüncelerim olmadı olduysa da onlara pek tutunmam. Bana kalırsa her zaman durumuna göre hareket etmelisin. Bazı davalara duygusal yaklaşmak daha sağlıklı sonuç verirken bazı davalarda tamamen nötr olmak gerekiyor bence. Zeki Korkmazı araştırıkense duygularımı bir kenara bırakmam gerektiği kesin. Ona olan hayranlığımı ve çıkacak sonuca göre oluşacak hayal kırıklığımı şuanlık boşverip sadece objektif bir şekilde işime odaklanmalıyım.
İlk olarak başhekimin o gece nerede olduğuna dair bir ipucu bulabilirmiyim diye baktım fakat bir programa yada herhangi bir görüşmeye katıldığına dair herhangi bir kayıt yoktu. İşin enteresan tarafı internet sitesinde yayınladığı hergün ne yaptığı ile ilgili planı tamda kazanın olduğu gün bomboştu. O güne hiçbirşey yazmamıştı. Güçlü insanların saklayacak çok şeyi olur derler ya görünüşe göre Zeki Korkmazın da saklayacak şeyleri vardı. Başhekimi kafamda iyice suçlu ilan etmeden birazda ailesini araştırmaya başladım. Mağdurun yakınlarının şüphelinin bulunmadığı vakalarda isim vermeden arayıp ihbar yapması görülen bir durumdu. Belki Zeki Korkmaz da ailesinden biri için o gece panik halinde bir ihbar yapmış olabilirdi. Başhekimin bilgileri ekranıma düştüğünde bugün kaçıncı olduğunu bilmediğim şokumu yaşıyordum. Herhangi bir çocuğu yoktu fakat evliydi. Tabii bu durumda asıl şaşırtıcı olan şey evli olması değil eşinin kim olmasıydı. Banu Korkmaz. Kafede nerdeyse hergün karşılaştığım sempatik kız ile evliydi. İşin garip yanlarında biride başhekimin eşinin bir kafede çalışmasıydı. Aklıma bir an Banu nun onu en son gördüğümdeki şüpheli halleri gelince sertçe yutkundum. Ardından aklıma gelen bir diğer ihtimal ile önce Zeki Korkmazın numarasına takip edilemez ve isimsiz bir reklam mesajı ve linki attım. Eğer linke girerse ki girecekti telefonuna bir virus anında sızacaktı ve bana telefonunda ki herşeye erişim hakkı sağlayacaktı. Ardından onun linke girmesini beklerken Banu ya bir sabıka taraması yapttım. Yaklaşık bir yıl önce başka bir vaka için bir günlük uğraşlarımın sonucunda polisin sistemine girmeyi başarmıştım. Onların tarafından baktığında sisteme sanki teşkilattan biri girmiş gibi gözüktüğüm için bu zamana kadarda beni bulup atmayı başaramamışlardı. O yüzden Banu ya sabıka taraması yaptırmak çok da zor olmadı. O günkü Banu nun kaçamak bakışlarından ve Zeki Korkmazın kocası olmasından dolayı aklıma bir fikir gelmişti. Hackerlar yakalanmış olsun olmasın illa ki bir kere polislerin gözlerine batarlar ki buda fikrimin doğruluğunu kontrol etmeyi kolaylaştırıyor benim için. 2 dakikalık bir bekleyişin sonunda tahmin ettiğim gibi hackerlıktan dolayı bir kere yakalanmışlığı bile vardı. Şimdi taşlar yerine oturuyordu. Zeki Korkmazın kazayı yapmamış olsa bile kaza ile direkten bir bağlantısı vardı ve eşi Banu nerden olduğu meçhul bir şekilde benim bu dava sorumlu olduğumu öğrenmişti. Ardından da muhtemelen hem eşini hemde eşinin muhteşem kariyerini korrumak için bilgisayarıma girmeye çalışmıştı. Şuan bu denklemde yanında hala soru işareti olan kısın ise HTM partisinin bu işe nereden karıştığıydı. Rüşvet her zaman para ile olmaz benim görüşümse. Mesela ben bu araştırmamın içine duygularımı da katsaydım sağlıklı bir sonuç alamayabilirdim hayranlığım hukuk anlayışımın önüne geçebilirdi ki buda alabileceğim en kötü rüşvet olurdu. Ortada üçüncü bir etken bile olmaksızın kendi kendimi ikna etmiş olurdum. Fakat yinede oldukça hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim.
Telefonumdan saatin kaç olduğunu kontrol ettiğimde hala 2 saatim olduğunu fark ettim. Cumayı Cumartesine bağlayan geceler asla çalışmazdım. O gün benim kurtulduğum gündü bu yüzden her Cuma gecesi başka atan kalpleri kurtarmaya çalışıyorum. Atmayan kalpler ise hep olduğu gibi tam bir pişmanlık. Uzun süredir mezarlığa girmediğimi fark edince bugün Efe yi arayıp ne zaman geri buraya dönebileceğini sormaya karar verdim. Oraya tek başıma gitmeyi göze alamıyordum. Sokaklara çıkmama kalan son iki saatimde çalışmaya devam mı etsem yoksa biraz daha kestirsem mi diye düşünürken birden aklıma tamamen başka bir fikir geldi. Hemen telefonumu çıkartıp başhekimin attığım mesaja girmiş diye kontrol ettim girmişti artık telefonunda ki bütün bilgilere erişim sağlayabiliyordum. Hemen sonrasında silinmiş mesajlarına girdim ve tam tahmin ettiğim gibi HTM parti başkanı ile gerçekleştirmiş oldukları bir konuşma vardı. Okumadan hepsini bilgisayarıma ve kendi telefonuma kaydettim ardından hızlıca hazırlanıp alışveriş merkezine gitmek üzere yola çıktım. Daha olayları birbirine bağlayıp herhangi bir şeyi netleştirememiştim fakat artık olayın başhekim ve parti başkanı ile alakalı olduğunu yüzde doksan biliyordum. O yüzden dört gün sonra olucak içinde birçok parti başkanı ve başhekiminde olacağı baloya katılmak zorundaydım. O balo onları yakalatmak için muhteşem bir fırsattı. Daha vakayı çözememiş olsamda iflas etmek üzere olan zihnimi biraz olsun dinlendirmek için kendime elbise ve baloya benimle katılmak zorunda kalacak olan Efe ye de bir takım elbise almak için alışveriş merkezine gidiyordum.
Kıyafet seçme konusunda berbat olduğumu bildiğim için ne kadar bir önce ki 300 mesajıma cevap vermemesi meşgul olduğunu göstersede Efe yi aramaya karar verdim. Efe ile bundan tam 10 yıl önce bu boğucu şehirde birbirmiz bulmuş ve birbirimiz herşeyi olmuştuk. Gerçi daha çok o beni bulmuş gibi olmuştu ama olsun. O günden beride aramıza hiçbir şey girememişti samimiyetimizi hiçbir zaman kaybetmemiştik. Üçüncü aramamın sonucunda tam çemkirmeye hazırlanıyordum ki arkadan gelen seslerden duruşmada olduğunu fark ettim. Ben o kadar ısrarla arayınca çokda önemli bir şey olmadığını bilmesine rağmen beni kıramayıp açmıştı fakat hem beni susturmayı hemde konuşma imkanı olmadığını anlatmayı oldukça iyi bir şekilde başarmıştı. Efenin beni bulduğu zamanlarda hayattan artık ümüdini kesmiş okulu bırakmak üzere olan benin aksine Efe gece gündüz çalışarak hukuk okuyordu. İlk başta ısrarla yapamayacağımı söylesemde ite kaka benide zorla hukuk fakültesine sokmaktı. Benim tek amacım okulu bitirmeyi başarım basit bir avukat olmaktı ama Efe hakim olmak istiyordu fakat sonrasında mezun olduk ve nasıl olduysa Efe avukat bende hakim oldum. Ama Efe oldukça başarılı bir avukat olmuştu ki zaten o asla susmayan çenesinide mutlu ediyordu duruşmalarda. El ele vermiş eleştirdiğimiz adaletin esiri olmamak için çabalıyorduk onunla.
Bir çalışanın ''Yardımcı olabileceğim birşey var mı hanfendi'' demesiyle eski anılarımdan sıyrılıda ona kibarca teşekkür ettim ve dükkandan çıktım. Anlaşılan bu gün ne elbise nede takım elbise alabilecektim. Zaten dükkandan dükkana boş boş dolaşırken akşamı ettiğimi fark ettiğimde daha fazla oyalanmanın bir anlamı olmadığı için eve gidip kıyafetlerimi değiştirmeye karar verdim. Bu şehrin sokaklarında bütün günümü geçirdiğim bir şeylerin ters gittiğini de yine bu sokaklarda fark ettiğim dönemlerimden kalma kıyafetlerimi özenle üzerime geçirdim saçlarımı iyice dağıttım ve yüzümdeki makayajı sildim. Artık tam bir sokak çocuğu olmuştum tekrardan. Her hafta olduğu gibi Efenin bu haftada geç kalıcağını fark ettiğimde onunda giyeceği kıyafetlerini yanıma aldım ve arabamı es geçip otobüse binerek çalıştığı avukat bürosuna doğru yola çıktım. Otobüsten koşa koşa indim ve tam arabasına binmek üzere iken Efeye yetişip sırtına atladım.
''Koskoca hakim olmuş olmasına rağmen hala çocuk olan Kıyı Hanım?'' diyerek beni sırtından indirdi ve içimi sımsıcak yaparak sıkıca sarıldı bana.
''Ben sadece size çocuğum Efe bey çocukluğum sizde kaldı'' diyereke bende ona kıyafetlerini uzattım
''Yine yetişemeyeceğini tahmin ettiğim için ben getireyim kıyafetlerini dedim, hem bak ben hazırlandım bile'' diyereke etrafımda bir tur döndüm
Ardından da sırıtarak ekledim '' Acele et yoksa giderim biliyorsun sokak çocukları sabırsız olur''
Onunda aklına onu cidden bırakıp gittiğim gün gelince sırıtarak eliyle zaten dağınık olan saçlarımı iyice dağıttı ve '' Tamam tamam çabuk giyinirim hakim oldun hala seninde onlardan kalır yanın yok zaten merak etme minik sokak haşeresi'' diye homurdanarak geldiği yoldan tekrar içeri girdi.
Bana söylediği şey ile suratımı buruşturarak arkasından ''sokak kedisi diyecektin herhalde'' diye bağırdım. Yinede suartımda şapşal bir gülümseme duruyordu. 7 24 sürekli ciddi olan ben cuma gecesi bütün ciddiyetimi bırakıp efe ile birlikte tam bir sokak çocuğu oluyordum. Hoş bundan çokda rahatsız olduğum söylenemezdi. Adliyede fazla ciddi olduğumu söyleyen iş arkadaşlarım benimle bir cuma gecesinde karşılaşsalar nasıl tepki verirlerdi acaba?
Benim yırtık pırtık kıyafetimin aksine Efe nin kıyafeti biraz daha düzgündü çünkü karşılaştığımız gün okuldan geliyordu. Biz iki yaralı çocuk hep o gün de kalmıştık o yüzden cuma geceleri ikimizde o günkü çocukların kıyafetlerini giyip onların o gün kurduğu hayallerini gerçekleştiriyorduk. Sokaklarda gezip çocuklara kıyafet ayakkabı yiyecek oyuncak ve umut veriyorduk. Benim çocukken sahip olamadığım herşeyi.
Efe arabasının anahtarını asistanına verdiğinde kızın garip bakışları altında otobüs durağına ilerledik. Gözüm saçlarına kaydığımda ağzımdan istemsiz bir kıkırtı kaçtı. Saçlarını yine jöleye bulayıp havaya dikmişti. Ama itiraf etmeliyim tamda o gün gördüğüm çocuk gibi olmuştu.
Hala saçlarına baktığımı gören Efenin isyanı gecikmedi ''Sus sus Kıyı zaten o yıllarda ki bu jöle sevdam yüzünden her hafta bütün ofise rezil oluyorum bir de sen gülme''
Bu söylediği ile gülümsemem iyice kahkaya dönüşürken '' Tamam tamam gülmüyorum'' deyip elimle ağzımı kapattım.
Benim şehir dışında ki gizli kulubem gibi Efenin de gizli olduğunu iddia ettiği ama şehrin göbeğinde olduğu için bana kalırsa gizlilikle uzaktan yakından alakası olmayan dairesine içinde çocuklara dağıtmak için aldığımız eşyaların olduğu kutuları almaya geldik. Efe ye kalırsa birşeyi saklamak istiyorsan onu herkesin gözünün önüne koymalıymışsın. Bazı durumlarda gerçekten işe yarıyordu bu yöntem ama bence gizli evin şehrin göbeğinde olması çokda mantıklı değil.
İçlerinde 4 farklı kıyafet bir çift ayakkabı birkaç oyuncak ve iki haftalık yiyeceklerin olduğu paketleri büyük 4 kutuya yerleştirdik ve bu sefer otobüse binmek yerine yürüyerek tenha bir sokağa girdik. Gerçek yetimler gerçek umutlar ve en kırık kalpler hep bir sokak arkamızda olurdu ama kimse kalkıpda onlara yardım etmek istemezdi. Hatta bazen yanlırnda geçerdi öylece ama yinede kimse yardım etmeye yeltenmezdi. Nereden mi biliyorum? Efe beni kurtarmadan önce bende kırık bir kalple ve asla gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm umutlarımla şuan üstümde olan kıyafetlerimle birlikte bir arka sokakta oturuyordum. Ne kadar kendime itiraf etmek istemesem de aslında her cuma gecesi o çocuklara yardım etmemin sebeplerinden biride kendi çocukluğumu kurtarmak istemem.
Benim durguunlaştığımı fark eden Efe cebinden eski püskü bir paket çıkardı ve bana uzattı.
''Ne bu'' diyerek pakete uzandım
Yüzünde muzip bir sırıtma ile '' aç bakalım neymiş'' diyerek cevapladı sorumu
''Yüzündeki ifade bu paketi hiç hayra alamet olmadığını söylüyor ama'' diyerek takıldım ona
Paketin normal bir hediye paketinden değilde eskimiş bir gazete kağıdından yapılmış olması yine bu sokaklarda kalan minik bene verdiği bir hediye olduğunu düşündürtmüştü bana ama yüzündeki muzıplikde paketten pek normal bir şey çıkmayacağını bas bas bağırıyordu.
Paketi açtığımda içinde açılmış bir sakız paketi çıktı. Baya baya bir sakız paketi. Ben tam ne olduğunu anlamak için paketi elimde çevirirken birden Efe sakız paketini elimden çekti açık tarafını bana uzattı. Tek kaşımı kaldırıp yani? dercesine bakınca oda paketi işaret etti içinden sakız almamı istiyordu anlaşılan. Bu saçma anı daha fazla uzatmamak adına elimle tam sakızı tutmuştum ki bir anda elektirik çarptı. Sonunda bu hediyenin ne anlama geldiğini anladığımda gülsem mi duygulansam mı karar verememiştim. Gülmeye karar verip boş sokakta bir kahkaha patlattım. Bunu nasıl da unutabilmiştim.
Efe ile tanışmamızın ikinci günü ona bu şakayı yapmıştım ve eğer şakaya kanmazsa onunla arkadaş kalabileceğimizi düşünmüştüm. O zamanlarda ki felseme göre teklif edilse bile kimse benim yiyeceğime dokunmamalıydı. Fakat o şakaya kanıp paketten sakız almaya çalışınca bende ona elektirik çarptırmak istememiş ve paketi bir anda tekrar cebime koymuş ve ona ''Seni test ettim'' deyip yanından öylece gitmiştim. Daha sonnralarda Efe nin ısrarlarıyla o paketin ne olduğunu söylemiştim ve oda tıpkı aynen benim şuan güldüğüm gibi gülmüştü.
Efe hatırladığımı anlayınca eliyle tekrardan saçlarımı karıştırdı ve ''hoş sen o gün bana kıyamamıştın ama ben sana şakayı doğru düzgün yapmak istedim. Hem zaten sokak kedileri on canlı olur onalara birşey olmaz'' diyerek kaş yapayım derken göz çıkartmıştı yine
''Özrün kabahattinden beter biliyorsun değil mi'' diye homurdanırken aynı zamanda da gülmemi durdurmaya çalışıyordum dolayısıylada beni ciddiye alamıyordu
''Vakalarla uğraşırken bu içindeki muzip çocuk nereye gidiyor anlamıyorum ki'' diye söylenerek tekrar yürümeye başlamıştı.
Ben de ona yetişmeye çalışırken aniden bana dönüp baş parmağını tehdikar bir şekilde sallamaya başladı '' Yoksa onu bir yerlere mi kitliyorsun'' ardından da gözlerini daha da irileştirerek ''yoksa sen gerçek Kıyı değil misin'' deyince artık kahkamı tutamadım. Bugün ne de çok gülmüştüm böyle.
Gülmekten nefes almaya çalışırken aynı zamanda da Efe ye laf yetiştirmeye çalışıyordum. ''Tabii ki de ben gerçek Kıyı yım ama o gerçek Kıyı seni bir yerlere kitlesin istemiyorsan hadi yürü çocuklara geç kalıcaz. ''
Ara sıra kıkırdasak da geriye kalan yolu sessiz sakin geçirmeyi başarmıştık. Duvarın yanında hep beraber sarılmış duran çocukları görünce bir anda gözlerim doldu. Kim bilir bu minicik yaşlarına kadar ne kadar çok acı biriktirmişlerdi körpecik vücudlarında. Çocuklar bizi fark ettiklerinde neşeyle ayaklandılar. Onların gülümsemelerini görünce bende ağlamaya utandım hemen gözlerimi sildim ve koşarak bana gelen miniklere sarılmak için elimdeki kutuları yere bıraktım. Ben onlara sarılırken Efe de onun yanına gelen bücürüklerle beraber kutuları açıyordu. Hepsinin suratında aynı ifade heyecanla Efe yi bekliyorlardı. Onları daha fazla bekletmemek için bende bir yandan diğer kutuları açıyordu. Bu sokak arası evsiz bütün çocukların uğrak yeriydi o yüzden hep buraya gelirdik ve getirdiğimiz fazla paketleride burada bırakırdık bizden sonra gelen çocuklarda alabilsin diye.
Bir saat daha çocuklarla oyalandıktan sonra sessizce geri dönüyorduk. Yaşadıkları herşeye rağmen hayat dolu pırıl pırıl gözleri aklıma geldikçe kalbim daha çok kırılıyordu. Onlar için yapabileceğimiz başka bir şey olmaması ise beni kahrediyordu. Hakim olmamdaki dedektif gibi bütün vakaları araştırmamın arkasında ki sebepleri ise o minik yürekleri gördükçe daha iyi anlıyordum. Bir ülkede çocuklar buz gibi havalarda dışarıda senden benden gelicek bir yardıma muhtaç ise o ülkede düzeltilmesi gereken şeyler var demektir. Duygularımın iyice kabardığını fark edince bugün kimsesizler mezarlığına gitmekten vaz geçtim. Oraya gidersem ağlayacaktım ve benim ağlamaya vaktim yoktu.
Bir kimsesiz çocuğun kalbi kırıldığında gökten bir yıldız düşerdi her geçen gün gökyüzünde daha az yıldızın görünmesinin sebebi de buydu. Bizler o minik kalpleri hoyratça kırıyorduk belki onlara olan bir bakışımızla yada bakmayışımızla. Belki bıçaktan bile keskin olan o aşyalayıcı sözlerimizle tek yaptığımız kalp kırmak oluyor. Benim görevimse bütün o düşmüş yıldızları toplayıp tekrar gökyüzüne asmak ve bir daha hiçbir yıldızın düşmemsini sağlamak.
Efe yol ayrımında kendi evine doğru yönelince kolundan çekiştirip onuda yanıma çektim.
''Şimdi ne oldu yaramaz çocuk'' deyince gülümseyip
''Şimdi çalışma vakti bu gece sanada uyku yok hakim Kıyı geri döndü bu kadar muziplik yeter'' deyince çoktan uyuumak istediğine dair bir şeyler homurdanmaya başlamıştı bile ama onu dinlemediğimin de farkındaydı.
Saat çoktan gece yarısını geçmişti dolayısıyla bir otobüs bulmamız imkansızdı. Bugün cuma gecesi olduğu için ve bugün tekrar o günkü çocuklar olduğumuz için takside tutmak istemiyorduk. Dolayısıyla ya benim evime kadar yürüyecektik yada hemen bir sokak ileride olan Efe nin gizli evine gidecektik. Bunu fark ettiğimizde ikimizde bir an bile birbirmize bakma ihtiyacı hissetmeden yolumuzu değiştirip ciddi bir ifade ile Efenin evine doğru gitmeye başladık. Ne kadar çalışkan olursanız olun bazen üşenince üşeniyordunuz işte. Birbirimizide hiç bozmadan yürürken bu yaptığımızın farkına varıp bir anda gülmeye başladık. Saat gecenin bir yarısıydı ve biz sokağın ortasında öylece gülüyorduk. Sanki bu dünyada güzel de birşeyler oluyormuş gibi.
***********************************************************************************************
Efenin evine vardığımızda ikimizinde üstüne bir durgunluk çökmüştü. Her cuma gecesi olduğu gibi kendimize basit bir yer sofrası hazırladık ve aç olmasak da birşeyler yemeye başladık. İlk tanıştığımız gecenin ilerleyen saatlerinde sanırm bana acıdığı için tekrar yanıma gelmiş ve beni okulunun yurduna götürüp bir yer sofrası hazırlamıştı. Biz iki afacan arkadaşsa her hafta aynı deja vu yu yaşamayı çoktan adet edinmiştik.
Üstümüzdeki ölü toprağı atmak için sesime neşe katarak konuşmaya başladım ''tarih tekkerürden ibarettir derler Efe bey bizim tarih her hafta tekrarlıyor acaba biz zamana falan mı sıkıştık'' dedim yüzümdeki gülümseme ile.
Efe gülürek elini yeniden saçlarıma uzattınca bu sefer geri çekildim bu günlük bu kadar çocukluk yeterdi. Ardından ciddi ifademe takındım ve çantamdan kendim oluşturduğum vaka dosyamı çıkardım. Evden çıkarken belki geri benim evime dönmeyiz diye yanıma almıştım. Dosyayı masaya açtım ve önce bakması için Efe ye verdim. Zaten avukat olduğu yorum yeteneği de oldukça iyiydi o yüzden vakanın son adımlarını onunla atmayı seviyordum. O da ciddiyetini takınıp hazırladığım dosyaları incilemeye başladı. Arada kaşlarını çatarak bütün dosyaları incilemeyi bitirdiğinde ''sen polis olmalıymışsın azizim diyorum ben sana harcıyorlar bak seni adliyede. Bune kızım böyle resmen bir vurkaç davasının altından neler çıkmış böyle nereden aklına geldi bunlar böyle'' diye söylenmeyi de ihmal etmedi gözlerini büyüte büyüte. Zaten Efe nin en büyük pişmanlığı benim polis akademisine girmememdi, her davada bunu bbelirtmeyi ihmal etmiyordu.
''Hadi hadi seni kıskanıyorum diyemiyorsunda hep bahane hep bahane'' diye takıldım bende ona ardından konu daha da dağılmasın diye cevap vermesine fırsat vermeden konuşmaya devam ettim.
''Şimdilik bunları toparlayacak olursak benim düşüncemse gece orman yolunda çocuğa vuran kişi başhekimdi çünkü adli tıptan gelen rapora ve benim yorumda da yazdığım gibi çocuk ölümcül bir darbe almış olsada hızlı bir şekilde aldığı ilk yardım sayesinde kurtulmuş. Bu durumda bu kadar profesyenel bir ilk yardımı ancak bir doktor yapabilirdi zaten. Fakat Zeki Korkmaz ilk yardımı yaptıktan sonra ne olduysa çocuğa yardım etmekten vazgeçip olay yerinden tabiri caizse resmen kaçmış. Ulaşabildiğim kayıtlara göre o gün yetişmesi gereken herhangi bir program yokmuş ama yinede kayıtlara geçirmemiş bir görüşmesi varsa bilemem. Çocuğu orada bırakıp kaçtıktan sonra sanırım vicdana gelmiş çünkü olay yerinden ayrıldıktan yaklaşık 20 dakika sonra isim vermeden kendini ihbar etmiş ama bunu bir panik halinde ve kararsız bir şekilde yaptığı oldukça belli ayrıca kendini ihbar etmiş fakat ihbar ettiği kişi-ki bu kendisi oluyor-hakkında hiçbir bilgide vermemiş ki buda bana belki bu işin içinde başka birinin daha olduğu izlenimini verdi. Ayrıca vakayı aldıktan sonraki gün olay yerinde bu HTM partisine ait bir anahtarlık buldum ki buda kafamı çok karıştırdı. Yani bu demek oluyordu ki partiden birisi olaydan sonra gizlice olay yerine girmiş. Ayrıca olayın ihbar edildiği telefon kaydını dinlediğim gece biri bilgisayarımı hackledi ve çok araştırmama gerek kalmadan bu kişininde Zeki Korkmazın eşi olduğu ortaya çıktı''
Efe dayanamayıp sözümü kesti ''Zeki Korkmazın eşi mi varmış'' dedi ve ekledi ''birisinin senin bilgisayarını hackelemeyi başardığını mı söylüyorsun'' dedi giderek yükselen sesi ile
Gülerek ''Yiğidi öldür hakkını yeme demişler ne diyeyim yetenekli kadınmış'' diye cevapladım omuz silkerek '' ayrıca evet eşi varmış fakat daha önce hackerlıktan ceza aldığı için Zeki Korkmaz onun pek göze batmasını istemediği için saklamış anladığım kadarıyla. Kadın resmen başhekimin eşi ama kafede çalışıyor. Şaka gibi.'' diye de ekledim
''Olay buraya kadar tamam ama HTM partisi ile başhekimin arasında ki bağlantıyı çözebilmek için başhekimin telefonuna girdim ve HTM partisinin başkanıyla olan silinmiş konuşmalarını buldum. Daha mesajlara bakma şansım olmadı fakat artık başkanında bu işin içinde olduğuna emin olduğum için onları ifşa etmek için bir plan yaptım. Onları şikayet edip birde polise kanıtlamaya çalışmaktansa bütün medyanın olduğu bir programda onları ifşa edip ardından tutuklanmalarını sağlayarak olayı kökten çözmek daha mantıklı geldi açıkcası. Hee tabi bir de Banu Korkmaz yani başhekimin eşi var ama maalesef onu yaptığı yanına kalacak çünkü eğer onuda ifşa etmeye yada şikayet etmeye kalkarsam bende ifşa olurum, takdir edersin ki bu hiç işime gelmez. Başhekim ve parti başkanına geri gelirsek aralarındaki ilişkinin sebebinin başhekimin sağlık bakanlığına aday olmasından kaynaklandığını düşünüyorum ama tabii bunu mesajları okuduğumuzda daha iyi anlarız. Onları dört gün sonra olucak maskelide baloda ifşa etmeyi düşünüyorum daha nasıl olacağına tam olarak karar vermedim ama bunu yarın seninle planlarız diye düşünüyorum.'' Tam efe birşey söylemeye yeltenince elimi kaldırıp onu susturdum ve yüzüme sevimli olduğunu umduğum bir ifade takınıp devam ettim. ''Ayrıca baloya tek gidemeyeceğime ve orada onları ifşa eden kişi ben olamayacağıma göre oraya benim eşim olarak gelmek gerekicek.'' dedim
Başını sallayarak ''Seni fazla iyi tanıyorum o yüz ifadesinden sonra birşey isteyeceğini anlamıştım'' dedi ve ekledi ''Herşey iyi hoş ama eğer onları orada ifşa eden figüran ben olacaksam ve içeriye eş olarak gireceksek ufak bir araştırma sonucu polislerin benden sana ulaşması çok kolay olacaktır. Ayrıca hayatımda yeterince aksiyon var zaten hiç avukatlığımı riske atasım da yok Kıyı Hanımlar'' dedi tek kaşını kaldırarak.
Yüzüme bilmiş ifade takınıp ''Onuda düşündüm Bayım seneler önce okul için hazırladığımız sahte kimlikler vardı ya işte onlar ile gireceğiz içeri yani bizi yada seni araştırsalar bile ulaşabilecekleri en fazla bilgi kimsesiz sokak çocukları olacak.'' dedim
''Niye bu kadar zeki bu çocuk'' diye homurdandı takdir etmeyen bir ifade ile ama fikrimden gurur duyduğunu da görebiliyordum.
''Peki madem hadi önce şu mesajlara bir bakalım daha kesin zanlın yada azmettiricin yok ifşa planları yapıyorsun'' dedi ve bilgisayarımı önüne çekip mesajları bulmaya çalıştı
Bense gülerek onu izliyordum ne kadar dayanacak diye. Bir dakika uğraştıktan sonra bilgisayarı yine bana çevirip ''maşallah labirent gibi bilgisayarın var hiçbir şey bulunmuyor'' diye somurttu. Gülümseyerek bilgisayarı aldım ve mesajları kaydettiğim klasöre girdim. Bilgisayarı ikimizin de görebileceği şekilde yerleştirdim ve okumaya başladık.
Sen aptal mısınn!!
Kendi kendini mi ihbar ettin Zeki!?!?!
Eh ben ne anladım o zaman bu işten, birde aptal gibi vurkaç diye diretmişsin
Vurup kaçtım çünkü..
Zeki Korkmaz!
Bilmem farkındamısın ama gelecek sağlık bakanlığı seçimlerine adaysın, hemde benim partimin adı altında.
Takdir edersin ki bu yaptığın aptallık yüzünden eğer yakalanırsan bizim partimizde zarar görücek!!!
Ne yapayım vicdanım el vermedi o çocuğu orada öylece bırakmaya
İlk yardım yaptın ya başhekim bulan kişide hastaneye verirdi hiçbir sorun çıkmazdı.
Tabii sen herşeyi mahvetmeseydin
O orman yolunda bir gün içinde kimse görmeyebilirdi o çocuğu bu durumda da ilk yardımın hiçbir faydası olmazdı!
Ha birde çocuğu kucağında götürüp verseydin polise bu arada bende bu çocuğa çarptımda öyle çok önemli bir olay değil siz çocuğu yaşatın yeter deseydin!!!!
Ya arabada benimde olduğum ortaya çıkarsa
İşte o zaman yaşatmam seni başhekim
Eğer çocuğa vurduğumuzda olay yerinden kaçmamızı çocuğu orada bırakmamızda diretmeseydin eğer olay bu kadar sarpa sarmayabilirdi başkan!
Değil mi kolayında ikimizde hapsi boylardık söyleyecek düzgün bir şeyin yoksa lütfen sus başhekim.
Zeki Korkmazın telefonundan aldığım mesajlar burada bitiyordu ama zaten bu mesajlarda parti başkanının olayın neresinde olduğunu anlamak için oldukça yeterliydi. Efenin ellerini çırpıp ''Hayırlı olsun artık bir zanlımız birde azmettiricimiz var'' dedi coşkuyla. ''Ve benimde muhteşem bir fikrim var'' dedim bende aynı çoşkuyla.
Efenin meraklı bakışları eşliğinde bilgisayarımı tekrar kendime çektim ve mesaj kayıtlarını sildim. Zaten bir kopyasıda telefonumda vardı zanlının eşi hackerken bilgisayarda da kanıt bulundurmanın bir manası yoktu. Bütün kanıtları yok ettikten sonra bilgisayarımı kapatıp Efenin sorularına cevap vermek üzere kenara kaldırdım. Efe ye yine bir konuşma fırsatı vermeden planımı anlatmaya başladım.
''Şimdi Efe bey plan şu ben birşekilde başhekimin parti başkanının ve bir sürü gazeticinin olduğu maskeli baloya katılmak için davetiye bulacağım orası bende. Ardından Salı akşamı sahte kimliklerimizle o baloya katılacağız ve herkes gibi eylenip keyfimize bakacağız. Ta ki başhekim ve parti başkanı konuşma yapmak için kursüye çıkan dek. Güvenilir kaynaklarım sayesinde başhekimin sağlık bakanlığına HTM partisinin adı altında aday olduğunu maskeli baloda açıklayacağını öğrendim. Onlar kursüye çıktıklarında biz devreye gireceğiz ve ilk önce salondaki büyük ekrana vurkaç davası hakkında belli başlı bilgiler gelicek ki insanları kafası karışmasın ardından ekrana vurulan çocuğu hastaneye ilk yatırıldığında ki görüntüler gelicek ki insanlar olayın ciddiyetini anlasın. Ardından bizim seninle az önce okuduğumuz mesajları seslendireceğiz ve ben o kayıtlarla oynayıp sanki seslendiren kişiler başhekim ve pari başkanıymış gibi gösterceğim. Ses kaydı oynarken aynı zamanda da mesajlarda yazılı bir şekilde ekrana yansıyor olucak. Bu sıralarda başhekim ve parti başkanı olayın şokundan çıkmış olacağı için görevlileri falan devreye sokucak medyayı, insanları dışarı çıkarmaya çalışacak dolayısıyla buradan sonrasında acele etmemiz gerekicek. Ses kaydı bittiğinde ben araba kamerasından çekilmiş başhekim ve parti başkanının kaza anındaki konuşmalarını yansıtacağım ekrana. Ond-''
Sözüme devam edemeden Efe ''Araba kamerası kayıtları mı var sende ee o zaten tek başına yeterince büyük kayıt niye tekrar mesaj kayıtlarına felan ulaşmaya uğraştınn!?'' diye atıldı bir anda.
Gülümseyerek '' bir bekle sabırsız çocuk sözümü tamamlasaydım anlayacaktın. Hayır bende araba kamerası kayıtları felan yok daha fakat koskoca başhekimin arabasında kamera vardır diye düşünüyorum yarın bulmaya çalışacağım. Bulacağımı da düşünüyorum zaten ama eğer bulamazsam o kısmı atlarız. Ben kamera kayıtları yansıttıktan sonra minik showumuz biter diye düşünmüştüm fakat başhekim ile parti başkanının mesajlarını okuyunca aklıma bir fikir daha geldi. Ki bu kısmı sana devretmeyi düşünüyorum ki seninde çorbada bir tuzun olsun. Yoksa yorgunluktan ölmemle hiçbir alakası yok.''
''Tabi tabii biliyorum ben onu ben kendimi kötü hissetmeyeyim diye herşey. Peki söyle bakalım ne yapacağım ben?'' dedi Efe gülerek.
Tekrar ciddiyetimi takınarak devam ettim anlatmaya '' Parti başkanının yakalanmaktan bu kadar korkması bende sakladığı başka şeylerde olduğunu düşündürdü o yüzden sen onun sakladığını düşündüğün saklayabileceği bütün şeyeleri bulacaksın ve hepsini döküman haline getirip ardından hepsinden otuz kopya oluşturup bunları yazıcıdan çıkarıcaksın. Sonrasında ekranda araba kamerası kayıtları oynamayı bıraktığında kursüde duran başhekim ve parti başkanının üstüne bir anda siyahımsı grimsi bir renk su boşalıcak. Aynı anda da içeriye sokacağım birkaç farklı kişininde yardımı ile havalandırma kapakları açılacak ve senin oluşturduğun parti başkanının yaptığı illegal işlerin olduğu dökümanlar yağmaya başlıyacak. Sonrasında da biz yangın alarmını çalıştırıp etrafa iyice kaos hakim olmuşken bir gazetecinin eline bütün evrakların ve benim kendi oluşturduğum dava dosyasını tutuşturup oradan çıkacağız. Salonda olanları canlı bir şekilde yayınlayan kanallarda olacağını tahmin ettiğim için muhtemelen polis bu sıralarda çoktan yola çıkmış olucak. Bizde bu sırada hem içeride hemde dışarıda oluşmuş kaostan yararlanıp oradan kaybolucağız. Gecenin ilerleyen saatlerinde ben davetli listesinden ne olur ne olmaz diye sahte isimlerimizi ve kimliklerimizi de sileceğim ve sanki o gece hiç orada değilmişiz gibi olucak.'' diye anlattım Efe nin hayran bakışları eşliğinde planımı geri kalanını
Efe diyecek birşey bulamamış gibi başını iki yana sallayarak ''Sen çokmu zekisin ne senin eline düşenlere acıyorum gerçekten'' dedi
Yüzümde ki sırıtışı büyütüp bu sefer ben onun saçlarını karıştırdım ve ''biliyorum şekerim'' dedim.
Saçlarını benim elimden kurtarmaya çalışırkende ''çokda mütevazi'' diye söylenmeyi de ihmal etmedi.
Ona gülümseyerek pekde birşey yemedeiğimiz yer sofrasını toplamaya başladım. Oda sessizce bana uyum sağladı ve arkadan doğan güneş eşliğinde sofrayı toplamaya başladık. Anlaşılan bütün gece çalışmıştık. Yeniden bir gün doğuyordu bazıları için yeni bir ümit bazıları içinse sadece harcayacak bir yeni 24 saat daha. Oysa benim için başka insanların bir güne daha umut içinde başlamasını sağlamak için bir fırsat daha demek.
**********************************************************************************************
Sofrayı topladıktan sonra Efe ile resmen bayılmışız gün içinde çalışmaktan biraz kafamı kaldırmayı unutmayayım diye kurduğum alarm olmasa herhalde bütün gün uyurmuşuz. Alarmı kapatırken saati gördüğümde can havli ile koltuktan atladım ve etrafa dağıttığımız vaka dosyalarını ve bilgisayarımı toplarken Efe ye bağırmaya başladım.
''Efe kalk kalk saat iki olmuş resmen 5 saattir horul horul uyuyormuşuz. Hem senin bugün duruşman yokmuydu baloyada sadece üç gün kalmışken yapılır mı bu ama yaa'' diyerek bu sefer efe yi sarsmaya başladım. Efe ise dünya yansa umrunda olmazmışcasına uyuyordu. En sonunda mutfaktan bir bardak soğuk su doldurdum ve kafasında boca ettim.
''Amanın ne oluyor!! Sel mi bastı çatı mı uçtu fırtına mı var yine uykumda dışarı mı çıktım bu su ne böyle'' diyerek can havli ile aklına gelen herşeyi sıraladı galiba birazda korktu ama olsun olur o kadar sonuçta kaldırdım mı kaldırdım.
Efeyi afallamış hali ile salonda bırakıp kapıya doğru yürümeye başladım '' yanlış yanlış yanlış ne sel bastı ne çatı uçtu sadece Kıyı uyandırma hizmetlerine maruz kaldınız Efe bey şimdi bugüngü duruşmanıza geç kalmak istemiyorsanız hemen hazırlanmanız lazım ayrıca durşmadan sonrada beni ara balo için kıyafet almaya gidiceğiz'' diyerek cümlemi bitirdim ve Efenin gazabına maruz kalmamak için kendimi hemen dışarıya attım. Yazık çocukcağız biraz fazla korkmuştu galiba. Efe kendine gelmeden buradan uzaklaşsam çok iyi olacaktı. Bende bir taksi çağırdım ve evime doğru yola çıktım. Aslında adliyeye gitemyi planlamıştım ama üstümde ki bu kıyafetler ile gidemeyeceğim için eve gitmeye karar verdim.
Evde üstümü değiştirip günlük birşeyler giydikten sonra kendi arabama bindim ve gizli evime doğru yola çıktım. Efenin duruşması bitene kadar araba kamerasının görüntülerini bulabilirdim ondan sonrada Efe ile alışveriş merkezine giderdik. Bomboş yolda giderken aynı zamanda da Zeki Korkmazın arabasının Tesla olması için dua ediyordum. Herkes Tesla arabam olsun diye dua ediyordu ama aslında arabanın herşeyi elektronik olduğu için dışarıdan arabaya mudahele etmek çok kolaydı. Bu sefer evime sakin bir hız ile vardığımda hızlıca arabamdan indim ve içeri geçtim. Bu kulübeye her girdiğimde boğazıma oturan yumruğu bu sefer düşünecek vaktim olmadığı için hızlıca bilgisayarımı açtım ve araştırmalarıma başladım.
Bir saatlik bir uğraşın sonunda başhekimin arabasının kayıtlarına ulaşmış ve kazaya ait bütün görüntüleri almıştım. Umduğum gibi arabası Tesla idi ama sanırım eşinin hacker olmasından kaynaklı bilemiyorum ama tahmin ettiğimden daha fazla güvenlik duvarı vardı arabada. Fakat yinede mutlu sona ulaşmıştım, bütün kayıtları almıştım. Kayıtlarda tahmin ettiğimden çok daha fazla şey vardı. Arabanın hem içeriyi çeken hemde dışarı çeken bir kamerası olması ise ekmeyime bal sürmüştü. Kaza olduğu sırada başhekim parti başkanını basın toplantısına yetiştirmeye çalışıyormuş ve kazayı yaptığında hemen dışarı fırlayıp çocukla ilgilenmiş fakat sonra ambulansı arayacağı sırada parti başkanı onu engellemiş biraz da tehdit ederek onu olay yerinden ayrılmaya zorlamış. Fakat kayıtlar o kadar netti ki onları sadece bu kayıtla direk polise şikayet etsem bile bu işten sıyrılabileceklerinden şüpheliyim. Ama biz yinede işimizi riske atmayıp onları direk bir sürü medya mensubunun önünde rezil etmeyi seçmiştik.
Kamera kaydını güvenceye almak için hem flaşa hemde telefonuma attığım sırada Efe aramaya başladı. Anlaşılan duruşması bitmişti. Aramayı meşgule mesajlara girip atıp gizli evimde olduğumu yarım saat sonra Mavi Alışveriş merkezinde olması gerektiğini yazdım. Hızlıca bilgisayarımı çantama koyup yola çıktım. Efe ye yarım saat sonra buluşacağımızı söylediğim için dönüş yolunda hız sınırlarını biraz geçmem gerekecekti ama arabayı çılgın gibi kullanmamada gerek yoktu.
Hayatım oradan oraya koşturmak ile geçiyordu son birkaç yılda. Her davada illa eksik bir şeyler oluyordu ki hakim olarak görevim bu eksikleri bulmak olmasa göz yumamıyordum bu eksiklere. Gece uykumdan boş olan her zamanımdan kısıp hem hakimlik hem dedektiflik yapıyordum. Bu koşuşturmacada ise kendime ayıracak hiç vaktim olmuyordu. Hoş bundan pek rahatsız olduğum da söylenemezdi ya. Boş vakit demek eskileri düşünmek için fırsat demenk ve ben bu zamana kadar bunun hiçbir faydasını görmedim. O yüzden bu tempoyla hem kendi kendime yaralarımı unutturuyordum hemde başka insanların yaralarını sarıyordum. Belki herkesin hayallerini süsleyen bir hayat değildi ama ben memnundum. Sahip olduğum en boş zamansa şuan beklediğim gibi kırmızı ışıkta beklerken sahip olduğum zamandı. Ve yeşil yandığında arabalar serbest kaldığı gibi benim fikir üretmekten bıkmayan aklımda serbest kalmıştı.
Tam yarım saat sonra söylediğim gibi alışveriş merkezinin oraya varabilmiştim. Tam Efe yi geç kaldığı için azarlamak niyetiyle arıyordum ki alışveriş merkezinin kapısında otuz iki diş gülümseyerek bana bakan Efe yi gördüm. Yanına gittiğimde benimle dalga geçiceğini fark ettiğimde hemen telefonumu kaldırıp saati gösterdim.
''Geç kalmadım aksine tam vaktinde geldim sen erken gelmişsin'' diyerek savunmaya geçtim. Efe ise hiçbir şey söylemeden gülerek kolunu benim omzuma attı ve beni alışveriş merkezine yönlendirdi. Maskeli balo oldukça elit kesim için yapıldığı için bizde onlara uyum sağlamak adına bir abiyeciye girmiştik. Ve hukuk okumasa kesinlikle stilist olacağından emin olduğum Efe bana kaç saattir çeşit çeşit elbise denettiriyordu. En sonunda elinde aslen beyaz olan fakat askılı kol kısmına kemer kısmında kalın bir lacivert çiçek halkası geçen kumaşı oldukça rahat görünen bel kısmına kadar dar ve bel kısmından sonra zarifçe bollaşıp tül kumaş ile diz kapağının biraz altına kadar uzanan bir elbise ile yanıma geldiğinde dayanamayıp ''Tamam bak bu elbise muhteşem hem beyaz adaleti felan temsil eder lacivert çiceklerde adaletteki doğru işlemeyen kısımları, muhteşem bir uyum yeter artık Efe bunu alalım da çıkalımm kaç saattir kaç farklı elbise denediğimin haddi hesabı yok'' diye isyan ettim.
Efe ise sırıtarak ''bir dene bakalım muhteşem olup olmadığına sonra karar veririz'' diyerek beni yine giyinme kabinine yönlendirdi. Artık isyan bayraklarını çeken beynim içten içe bu alışverişe Efe ile çıktığı için bana söyleniyordu. Ayy sanki beynim benden başka biriymiş gibide konuşmaya başladığıma göre Efe birkaç saatte beni delirtmeyi başarmış demekti. Saatlerce vaka hakkında binlerce fikir üreten beynimin iki saatlik kıyafet alışverişinde iflas edeceğini kim tahmin ederdi ki. Kıyafeti üstümde düzeltip dışarı çıkarken ''Bak Efe bunada olmamış dersen yemin ederim seni burada bırakıp giderim elbiseleri kendi üstünde denemek zorunda kalırsın'' diye söyleniyordum ki Efe nin ''Muhteşem olmuş!'' demesiyle derin bir nefes verdim.
''Sonunda birşeyi beğenebildiniz Efe bey hadi alalım şunuda çıkalım artık bu dükkandan artık bu maceradan sonra bir bir yıl felan abiye dükkanı görmek istemiyorum, hem daha sana takım elbise alıcaz.'' diye homurdanarak elbiseyi üzerimden çıkarmak için geri kabine girdim.
***********************************************************************************************
Efe ye de başka bir dükkandan takım elbise aldıktan sonra ben artık alışveriş merkezinden çıkıcaz diye sevinirken efe beni bir anda içinde takı ve başka süs malzemeleri olan bir dükkana yönlendirince oradan koşarak kaçmamak için kendimi çok zor tuttum. Efe benim iyice bıktığımı fark edince gülerek ''Merak etme burada sadece kombinlerimiz için hızlıca birkaç eksik parçayı alıcaz sonrasında gideriz eve''dedi. ''Sen elbiseyi de hızlıca seçeriz demiştin ama hadi bakalım'' diye homurdanmadan duramadım.
Efe sanki herşeyi eliyle koymuş gibi bulup seçerken tek yaptığım onu izlemekti. Elbisem için boynu açık olduğundan dolayı zarif bir kolye almıştı ve saçlarım içinde kendi belirlediği model için gerekli olduğunu söylediği bir çok hoş zarif bir çubukla saça tutturulan bir saç aksesuarı almıştı. Ardından kasada ki kadın ile konuşarak ikimiz için de birer maske getitirmişti. Benim maskem bembeyazdı ve kenarlarında mütevazi taşlar ve tüyler vardı. Efenin ki ise aynı modelin siyah hali idi. Efe bey sonunda herşeyi tamaladığımıza ikna olduğunda dükkandan çıktık ve arabaya doğru yürümeye başladık.
Ben sürücü koltuğuna geçtiğimde Efenin hala binmediğini fark ettim ve camı açıp seslendim ''binmeyi düşünmüyor musunuz Efe bey''
Efe ise bir yere dalmış gibiydi benim seslenmem ile hafifçe irkilip ''sen bunları al gizli evine geç bende birkaç şeyi halledip oraya gelicem sonrasında planın detaylarının üzerinden bir kere daha geçeriz'' deyip tekrar dan alışveriş merkezine girince gözlerimi devirmeden edemedim daha ne almayı düşünüyordu acaba. Onu dinleyip tekrar gizli evime dönmek üzere yola çıktım. Umarım oda kendi arabasıyla gelirdi taksiyle gelmek gibi bir aptallık yapmazdı.
Eve vardığımda inanılmaz yorulmuştum bir alışverişin beni bu kadar yorabileceğini cidden tahmin etmemiştim. Efe ye beklerken biraz kestirmeye karar verdim ne kadar bugün 5 saat uyumuş olsam da iki gündür uykusuz olduğum için bana kesinlikle 5 saat uyku yetmemişti. Balonun detaylarını düşünürken şaşırtıcı bir hızla uykuya dalmıştım.
''Efe abi Kıyı ablam ölmüşşş!!!''
''Ölmemiştir ölmemiştir o on canlı o''
''Yok valla Efe abi resmen ölmüş hemde gözleri açık gitmiş Kıyı abla''
Kulağımın yanında ki çığlıklarla bir anda uyanıp kalkmaya çalıştığımda burnumun dibinde Ayzanın yüzünü görünce çığlığı bastım. Ölü sandığı benim uyanmamdan dolayı mı yoksa çığlık attığımdan mı bilmiyorum ama benimle birlikte bir anda Ayza da bağırmaya başladı. Bizim çığlıklarımızla Efe ''yahu ne bağrıyorsunuz hayalet görmüş kediler gibi benimde kulaklarım var hani ve onları gayet seviyorum o yüzden susarsanız çok memnun olurum'' diyerek salona girdi
''Ne yapayım uyandığım gibi burnumun dibinde Ayza yı gördüm sandım, sonunda beni de delirtin Efe, hem ayrıca sen hiç bağıran kedi mi gördün'' diye söylenerek ayağa kalktığımda bana afallamış bir şekilde bakan Ayza yı görünce ufak bir çığlık daha kopardım ''ama ben Ayzayı hala görüyorum yaa. Efe seninle bir alışverişe çıktık olanları görüyor musun şizofren oldum sayendee!''
''Sen varsın ya işte çığlık atan kedi olarak ayrıca artık bağırmayı kes şizofren falan olmadın Ayza gerçekten burada hatta kafanı biraz daha çevirirsen Asırın da burada olduğunu görebilirsin ben getirdim onları buraya'' diyerek beni susturdu Efe
Afallamış bir şekilde çocuklara bakerken onların da bana bembeyaz olmuş suratlarla baktığını gördüm. ''İkizler? Ne işiniz var burada? Hem bakmayın bana öyle ölmedim ben, ben gözlerim açık uyuyorum zombi felan değilim yani'' diye hem aklımdaki soruları cevapladım hemde onları biraz rahatlattım.
İkizlerden önce Efe cevapladı sorumu '' hani mesajlaşmalarım ses kaydını yapıcaktık ya onu ikizler yaparsa bizim için daha risksiz olur diye düşündüm. Sen ne kadar seslerimizi değiştirecek olsan da kaydın orjinaline ulaşırlarsa diye işi riske atmayalım dedim. İkizlerde kabul etti bize yardım etmeye bende buraya getirdim. Aslında senide bir yaklaşık on kere felan aradım ama açmadın''
Şaşırarak telefonumu aldım ve gerçekten Efe den gelen bir sürü cevapsız arama olduğunu fark ettim. ''Gerçektenn ölü gibi uyumuşum artık ne kadar yorulduysam alışveriş merkezinde'' diye söylenerek kalktım ve mutfaktan hepimiz için birer kahve yapmaya koyuldum. Fakat sonra aklıma ikizlerin aç olabileceği gelince kahve yapmaktan vaz geçip daha önce geceleri çalışırken acıkırsam diye dolaba depoladığım pizzaları fırına attım ve o hazır olurken biraz sohbet etmek için salona onların yanına oturdum.
Bir nasılsın ne yapıyorsun faslından sonra ben tam onlara yapacakları şeyi açıklamaya girişmiştim ki Efe araya girdi ve ''sen hiç zahmet etme ben zaten anlattım onlara'' dedi. Peki madem dercesine omzumu silktim ve mutfağa pizzaları çıkarmaya gittim. Pizzaları fırndan çıkardım ve Efe ile bana bir dilim alıp geri kalanları çocuklarını vermek için başka bir tabağa koydum. Kim bilir hayatlarında kaç kere pizza yemişlerdi.
İkizlerin heyecanlı bakışları eşliğinde pizzaları getirdim ve önlerine koyup yerken utanmasınlar diye Efe ile sohbet etmeye başladım. Onların bu heycanı içimi parçlanmıştı ama bugün işime odaklanmak gerekiyordu o yüzden Efe yukarı kata gönderdim parti başkanını araştırması için. Ardından bende çocuklar yerken Efe nin kapının yanına bıraktığı poşetleri boşaltmaya başladım. Muhtemelen kararsız kaldığı için bana altarnetif birkaç takı daha almıştı ve benim bile ne olduğundan emin olmadığım makyaj malzemeleri. Hep diyorum bu çocuk kız olucakmışta son anda vaz geçmiş. Diğer poşetlere bakarken içinden bir çift lacivert topuklu ayakkabı ve lacivert bir kol çantası çıkmıştı. Gülerek yukarıya Efe nin olduğu odaya girdim.
Elimde ki poşetleri kaldırarak ''Aklımda kalacağına alayım sende kalsın diyorsun ha'' dedim tek kaşımı kaldırarak. Oda gülümseyerek ''Aslında onları da seninle almayı düşünüyordum fakat en son girdiğimiz dükkandan sonra başka bir yere daha girersek beni ayakkabılarınla dövecekmkişsin gibi bakıyordun'' diye açıklama yaptı. ''Oldukça yerinde bir düşünce olmuş eğer beni bir yere daha soksaydın seni kıyafet, ayakkabı ile bütün alışveriş merkezinde kovalardım'' dedim ve şirin bir gülümseme takınıp araştırmasına devam etsin diye tekrar odadan çıktım. Arkamdan ''Tahmin etmiştiiim'' diye bağırmasıyla gülümsememi büyütüp tekrar salona indim.
Aşağı indiğimde ikizler pizzalarını bitirmiş sohbet ediyorlardı. Benim geldiğimi gören asır ''çok güzel olmuşlardı Kıyı abla ellerine sağlık'' diyerek tabağı gösterdi.
''Afiyet olsun yakışıklı haşereler sizi'' diye ccevapladım ve ciddi ifademi takınıp konuşmaya devam ettim. ''Şimdi ikizler galiba Efe abiniz size ses kayıtlarını ve onları nerede kullanacağınızı anlatmış fakat ben sizden bir iyilik daha isteyeceğim ki bu ele avuca sığmaz halinizle bu görevide çok güzel yerine getireceğinizi düşünüyorum''
''Tabii ki Kıyı abla yeterki sen iste'' diyerek cevapladı Ayza
''Peki o zaman yapacağınız şeyi anlatayım bende size. Şimdi bildiğiniz üzerebir parti başkanını yada bir başhekimi yakalatmak oldukça zor bir iştir çünkü onlar oldukça güçlü insanlar ve kolları her yere uzanıyor dolayısıyla bizde Efe abiniz ile polisle uğraşmadan bütün foyalarını medyanının önünde ortaya dökmeye karar verdik. Planın ilk devrelerinde siz olmayacaksınız o kısmı Efe abiniz ile ben halledicez fakat son kısımda siz ve seçeceğiniz iki arkadaşınız devreye girecek. Plan için dört kişiye ihtiyacımız var çünkü. Biz en son ekrana arabanın kamera kayıtlarınnı yansıttığımda çatıda olacak olan sizlere bir işaret vereceğim ve dördünüzde daha öncesinden size göstermiş olduğum dört farklı havalandırma borusuna gireceksiniz. Ardından siz ikiniz girdiğiniz havalandırma borusunda şuan Efe abinizin hazırladığı kağıtları fırlatıcaksınız diğer iki kişide ki ben onların Dolunay ve Eylül olmasını teklif ediyorum onlarda girdikleri diğer iki borudan benim hazırladığım su dolu kovaları boşaltacaklar. Dördünüzde elinizdeki şeyleri boşalltığınız da tekrar çatıya döneceksiniz ve oradan hepberaber ayrılacağız. Nasıl fikir? Katılmak ister misiniz bu plana?'' diye sorarak tek nefeste anlattığım planımı bitirdim.
İkizler ise aynı anda ''Muhteşem bir plan bu!'' dediler mest olmuş bir şekilde ardından Asır ''Şimdiden kendimi James Bond fliminde gibi hissediyorum tabi ki katılmak isteriz'' diye heyecan ile ekledi.
İkizler ile biraz daha sohbet ettikten sonra Efe ile oonları bu gece benim evimde kalmaları için ikna etmeyi başardık. Aslında kabul ediceklerini bilsem sokaklarda ki bütün yetim çocukları evimde toplar onlara bakardım ama işte bir türlü kabul ettiremiyordum bunu onlara. Biz Efe ile geceleri uykusuz kalmaya alışık olsak da ikizler iyice mayışınca onlara yukarda ki odalardan birini hazırladım ve yatırdım. Benim sokaklarda kaldığım dönemlerde nedense diğer çocuklar bana hiç yaklaşmak istemezlerdi hatta bazı günler ben geceleri uyurken saçlarımı keser erkek gibi yaparlardı.Hatta bir keresinde okul üniformamı mahvetmişlerdi o gün ilk kez onlara bağırmış karşı çıkmıştım ama zorbalıkları bitmemiş hatta artarak devam etmişti. O yüzden sokaklardan kurtulduğum zamanlarda çocuklardan özelliklede sokak çocuklarından nefret ediyordum fakat daha sonralarda o çocuklarında bu kadar saldırgan olmasının arkasında nedenler olduğunu öğrendim. Ben sokaklarda yaşamama rağmen okuyordum kör topal da olsa orada burada çalışarak okul paramı çıkartıyordum ama onlar bunuda yapamıyorlardı ki buda onların bana karşı iyice saldırganlaşmalarına sebep oluyordu. Bana karşı bu kadar kötü olmalarının sebeplerini iyice anladığım zamanlarda daha hukuk fakültesini bitirememiştim yani herhangi bir sabit gelirim yoktu fakat o zamanlarda başlamıştık Efe ile Cuma geceleri çocuklara yardım etmeye. Bizi zaten okul yurdu doyuruyordu bizde Efe ile bütün hafta para biriktirip Cuma geceleri çocukları doyuruyorduk.
Yattıkları gibi uykuya dalmış olan Ayza ve Asırı izlerken aklım yeniden hala sırtımdan atamadığım geçmişime gitmişti. Efe nin hiç bir şey söylemeden elimden tutup beni odadan çıkarmasıyla kendime geldim. ''Üç gün sonra resmen operasyona gidicez ki üç gün sonranın bunun dışında da hangi gün olduğunu eminim fark etmişsindir. O yüzden bende biraz dertleşip rahatlayalım diyerekten aşağıya bize özel bir masa hazırladım hadi gel'' diyerek beni aşağıya çekiştirmeye başladı. Evet üç gün sonranın aynı zamanda da 12 Şubat olduğunu fark etmiştim tabii ki ama bu özel sofra saçmalığıda nereden çıkmıştı gecenin bu saati ben içmiyordum ki?
Efenin çekiştirmeleriyle aşağıya indiğimde çatık kaşlarla ona bakıyordum '' Evet fark ettim senin deyiminle 'operasyonun' hangi güne denk geldiğini ama merak etme batırmam hiçbir şeyi. Hem ayrıca özel sofrada nereden çıktı sen ne zaman gördün benim içtiğimi?'' diye sordum
Efe ise gülerek bana bakıyordu '' hiç görmedim bundan sonrada göreceğimi sanmıyorum dolayısıyla bizim özel soframız süt ve vişneden oluşuyor kızgın sokak kedisi'' diye cevapladı benim sorumu.
''Benimle niye dalga geçicek yer arıyorsunuz Efe bey madem süt içicez süt sofrası bilmem vişne masası felan desene özel sofra da nereden çıktıysa'' diye homurdanarak yere kurduğu masanın başına geçtim. Oda benim karşıma geçti.
Fakat haklı olduğu konularda vardı üstümde inaılmaz bir duygusallık vardı ve geçmişim hayeletleriyle beni rahatsız etmek için her fırsatı değerlendiriyordu. Bizse oldukça saçma bir ana sıkışmış gecenin bir yarısı Efe ile süt içerek sessizce süt içiyorduk. Efe benim konuşmayacağımı fark ettiğinde derin bir nefes aldı ve yüzünde buruk bir gülümseme ile ''Seninle ilk tanıştığımız günü hatırlıyor musun?'' diye sordu. Cevap vermek yerine gülümseyerek bardağıma biraz da vişne suyu koydum ve kalkıp dolaptan eskiden tek zevkim olan patlayan şekerlerden çıkardım biraz ve bu sefer Efe nin yanına oturdum. Efe de gülümseyerek getirdiğim şeker paketlerinden birini aldı ve açtı.
''İtiraf etmeleyim o gün senden biraz korkmuştum. Saçları havaya dikmiş zayıf uzun kabuslarımdaki adamlar gibiydin'' dedim gülerek fakat ben daha sözümü bitiremeden Efe kahkaha atmaya başlamıştı. ''Seninde hayallerimde ki prensesler gibi olduğunu söyleyemiyeceğim Kıyı hanım'' diyerek yinede altta kalmamıştı. Sonrasında sanki yeniden o güne gitmişçesine yüzü düştü ve anlatmaya devam etti.
''O gün okuldan çıkmış bir hafta önce aldığım haberin hala üzerimde duran etkisiyle dalgın dalgın sokaklarda yürüyordum. Ayrıca bir hafta sonra olucak insan hakları sınavına da bu kafa ile nasıl gireceğim hakkında kafa patlatıyordum. Bütün hayatım boyunca sahip olduğum tekk varlığım babam ölmüştü ve ben tamamen kimsesiz kalmıştım. Arka sokakların birinde öylece dikilmiş geçmişe dalmışken bir anda sen seslenmiştin bana her zaman ki huysuzluğun ile. Anılarımı böldüğün için o zaman sana çok kızmıştım tabii o zamanlar daha sonraları en değerli anlılarımın sen olacağını bilemezdim. Tam sana laf atmak üzereydim ki üstün başından sokakta kaldığını fark etmiştim nedense bir an içimden sana kötü bir şey söylemek geçmemişti. O sırada gözüme çok savunmasız görünmüştün. Hiçbir zaman okulda yada başka yerlerde bir arkadaş bulmayı başaramamıştım bir süre sonrada çabalamayı bırakmıştım zaten. Fakat seni görünce içimde tekrar bir umut filizlenmişti belki o benimle arkadaş olur diyerek yanına gelmiştim. Yanına geldiğimi fark ettiğinde o ürkek görüntün gitmiş yerine pençelerini çıkarmış bir kediye dönüşmüştün. Biraz çekinsemde zaten kaybedicek bir şeyim kalmadı diye düşünerek yanına gelmiş ve tanışmaya çalışmıştım'' biraz nefeslenmek için sustuğunda elimdeki bardağı masaya bıraktım ve dizlerine yattım.
''Biraz kavga dövüşlede olsa tanışmayı başarmıştık başarmasına ama insanlar seni bu zamana kadar öyle korkutmuştu ki bir insanın seninle hiçbir çıkarı olmadan konuşacağına hiç inanmıyordun. Bir süre seninle konuştuktan sonra çok rahatladığımı hissetmiştim ama saat geç olduğu için yurda dönmem gerekiyordu. Yolda giderken seni o sokaklara düşüren şeyin ne olduğunu merak ediyordum bana kalırsa çok zekiydin ve kesinlikle bir avukat felan olman gerekiyordu o bilmiş sözlerinden bunu çıkarmıştım.'' burnundan nefes vererek güldü ama neşeli bir gülümseme değildi bu ''sana bakan biri özel birisi olduğunu hemen anlıyordu o sözlerin bunu bas bas bağırıyordu ama sense konaklarda köşklerde yaşamayı hak ederken bir sokak köşesinde kalıyordun. O gün ilk defa hayran olduğum adalete sinirlendim o sinirle kendimi yatağa atacakken bir anda bu haksızlığa neden göz yumduğumu anlayamadım ve gerisin geri yurtan çıkıp senin yanına geldim. Herkes öylece geçip gidiyordu belki bir üzülüyordu ama bununla ilgili hiçbir şey yapmıyordu bende onlar gibi olmak istemediğimi fark ettim belki dünyayı kurtaramazdım ama seni kurtarabilirdim. Tekrar seni bulduğum sokak arasına geldiğimde birkaç serseri çocuğun seni saçlarını kestiğini gördüğümde içim parçalanmıştı. Dayanamayıp seni onlardan alıp kucağımda yurda götürdüm. Tabii sen bilmediğin bir odada benim yanımda uyanınca kıyameti kopardın seni sakinleştireyim derken canımdan can gitmişti. Sonrasında da zaten her Cuma tekrarladığımız gibi bir yer sofrası hazırladık ve yedik. O zamanlar bilmiyordum bu kimsesizlik çukurunda birbirimizin kimsesi olacağımızı ama iyiki de getirmişim o gün seni yurda'' dedi ve sustu. Nedense kendimi ondan dinlemek garip gelmişti. Saçlarımı okşayıp bana bakarken benden de o günü kendi gözlerimden anlatmamı beklediğini biliyordum. Onu kıramadım ve anlatmaya başladım.
''O zamanlar lise sondaydım hem okul paramı herhangi bir pisliğe bulaşmadan ödemek için bütün gün yarı zamanlı işlerde çalışıyordum hemde üniversite sınavına çalışmaya çalışıyordum. Okumak istiyordum o yüzden katlanmıştım bu kadar zorluğa ama yinede pes etmenin eşiğindeydim. Hergün kafelerde pestilin çıkana kadar çalışmanın sonrasında da bir sonraki gün için okula çalışmanın ne demek olduğunu bilmiyordu insanlar Efe'' gözlerim dolu dolu olunca saçlarımı hala okşayan Efe baktım ve sonra devam ettim. ''Hayatları hakkında hiçbir şey bilmedikleri o sokakk çocuklarını hoyratça kırıyor onlara hayvan muamelesi yapıyorlardı. O günde kafede müşterilerden arrdından patrondan tonla laf yedikten sonra geçmiştim yine sokakta ki köşeme. Artık bırakmayı düşünüyordum. Belki okulu bırakır tam zamanlı bir ağır işe girersem en azından sokaklardan kurtulurum diye düşünüyordum. Sonra seni fark ettim sokağın ortasında öylece durmuş duvarları seyrediyordun. Sokak çocuğuna pek benzemiyordun fakat yinede çok dağılmış duruyordun. Normalde önümden geçen kimseyle iletişim kurmazdım ama nedense o gün sana laf atasım tutmuştu. İyike seslenmişim o gün sana. Sen yanıma doğru gelmeye başlayınca ilk başta ürkmüştüm fakat sonrasında yanıma oturup öylece dertlerini anlatmaya başlayınca konuşacak birine ihtiyacın olduğunu fark etmiştim. Öyle pek anlayışlı birii falan değilimdir ama nedense seni daha da üzmek istememiştim o zaman. Acılarımız çok farklıydı ama aynı zamanda aynıydı. Sanırım beni susturan da oydu o gün. Sonrasında sen gittiğinde babanı düşündüm senin onun ölümüyle nasıl da kahrolduğunu sonrasında kendi babamı düşündüm o ölürse mutlu bile olacağımı fark ettim ve çok uzun bir süre sonra ağladım o gece. Gecenin devamını da biliyorsun işte senin odanda uyandım ve yemek yedik beraber. O gün tekrar doğmuşum gibi oldu ama çok da uzun sürmedi 12 Şubatta tekrar öldüm zaten'' gülümsedim ve uzanığım yerden kalkmaya çalıştım ama o izin vermedi.
''Yat Kıyı bırak okşayayım saçını belli ki kimse okşamamış daha önce'' dedi kısık bir sesle ama ben duymuştum. İyice mayışmıştım kendimi uykunun kollarına bırakmadan önce ''ne oldu böyle 12 şubatta ne oldu da anısı hala senin bu gözlerinde kırık bir şekilde duruyor'' dediğini duymuştum.
***********************************************************************************************
Bütün gece kabustan kabusa koşmuştum iki gün kalmıştı bütün hayatımı mahveden o güne. Ve ben bugün o kadar kötü hissediyordum ki kendimi yataktan bile kalkmak istemiyordum. Resmen o saat 5 lerde çalışmak için hortlayan Kıyı gitmiş yerine o Efenin kurtardığı savunmasız Kıyı gelmişti. Yattığım yerde dönerken aklıma dün gece geldi Efe ye onunla tanıştığımız günü anlatmıştım sonrasında ise uyuya kalmıştım. Fakat bu pek iyi bir fikir değilmiş anlaşılan çünkü Efe nin ben uyumadan sorduğu sorunun cevabını bütün gece tekrar ve tekrar yaşamıştım. Efe benim hayatım ile ilgili birçok şey biliyor olsada o günü bilmiyordu. O beni bulduktan sonra yurtta beraber kalmaya başlamıştık ve Efe bana üniversite sınavına çalışmam için yardım ediyordu yurtta gizlice kalıyordum ama kimse fark etmemişti beni. Herşey çok iyi gidiyor gibiydi taki 5 gün sonraya dek beş gün sonra 12 Şubatta ortadan kaybolmuştum ve Efe beni iki hafta sonrasında bir sokak arasında tamamen çökmüş bir halde bulmuştu. O gün ne olduğu ile ilgili iki hafta boyunca ne yaptığım ile ilgili hiç konuşmamıştım. Hayatımla ilgili en çok şeyi anlattığım tek kişi olsada o gün zihnimin derinliklerinde kilitliydi ve o kutuyu daha Efe ye bile açmamıştım. Şuansa bütün zihnimi kaplayan hayaletlerim beni rahatsız ediyor zihnimi bir daha hiç hatırlamak istemediğim görüntülerle dolduruyordu. En sonunda dayanamayıp çekmecemden uyku haplarımı aldım ve kendimi tekrardan uykuya teslim ettim.
Kalkmam gerektiğini biliyordum fakat sorun şu ki bunu bir türlü başaramıyordum. Uyandıkça gördüğüm kabusların etkisine giriyordum ve bundan da korktuğum için uyandıkça yeni bir hap alıp tekrar uyuyordum. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama Efe nin bir kaç kez başıma gelip beni kaldırmaya çalıştığını duymuştum fakat her ikimizi de şaşırtarak kalkmayı başaramamıştım.
Artık kesinlikle kalkmam gerekiyordu bu aldığım on ikinci haptı ve en az bir gün geçtiğinden emindim hatta muhtemelen iki gün geçmişti ki bu da demek oluyordu ki bugün balo vardı. Balo, çocuklar, planlarım, mağdurun hakkı, emeklerim hayır hayır hayır hepsini çöpe atamazdım kesinlikle. Ama kalkmaya yeltendiğim an düşünceler beynimi ele geçiriyordu ve ben kalkmayı bir türlü başaramıyordum. Vakit gelse Efe beni kaldırırdı zaten bir kere daha uyusam bir şey olmaz bence. Evet evet son bir kere de uyuyayım zaten çok uzun süre uyuyamıyorum uyanınca kalkarım.
***********************************************************************************************
EFENİN AĞIZINDAN 10 ŞUBAT KIYI İLE SOHBET ETTİKLERİ GECEDEN İTİBAREN:
Dizlerimde yatan Kıyının uyuduğunu fark edince saçları ile oynamayı bırakıp onu dikkatlice yukarıya odasına çıkardım. Uyandırmamaya özen göstererek yatağına yatırdım ve sessizce aşağı indim. Bu yaşına kadar o ciddi sert görünüşünün arkasında kim bilir ne acılar gizlemişti. Aslında doğru anı yakaladığımda bana anlatıyordu geçmişini bu gecede olduğu gibi. Yani bugün 12 Şubatı sorsaydım muhtemelen anlatırdı ama gözlerinde öyle bir acı vardı ki bunu ona en acı veren anısını anlattırıp daha da artırmak istemiyordum. Normalda Kıyı her yıl 12 Şubattan bir hafta önce ortadan kaybolur ve iki hafta sonrasında geri dönerdi. Genelde kendine bir şey yapmasından korktuğum için onu takip etmesi birkaç koruma gönderirdim ama onlara hiçbir zaman bu iki haftada ne yaptığını yada nereye gittiğini sormamıştım. Eğer bir şeyi bana söylemiyorsa buna saygı gösteriyordum. Sabaha kadar biraz dinlenmek adına bende koltuğa yattım nasıl olsa sabah olduğunda Kıyı benide uyandırırdı o yüzden herhangi bir alarm kurma zahmetinde bulunmadım.
Yanılmışım! Kıyının sanırım hayatında ilk defa sabah uyanmayacağı tutmuş onunda bana denk gelmesi büyük bir şansızlık. Bugün herhangi bir duruşmam yoktu fakat Parti Başkanının yaptığı usulsüz işleri doküment haline getirmem gerekiyordu. Ki baloya iki gün kaldığı için de bunun için acale etmem gerekiyordu. Yarın çocuklarla prova yapmak balonun olacağı salonu biz kiralamıştık yani hazır etmemiz gereken son şeyler için sadece bugünümüz vardı. Bu kız niye uyuyuyordu o zaman. Uzun süre deliksiz uyuyamadığını bilidiğim için uyumak isterse bile hap almak için kalkması gerekiyordu ve baloya iki gün kalmışken niye yatmıştı ki geri. Birkaç gündürdür sürekli uykusuz kaldığı için uyumasına izin vermeye karar verdim. Zaten yarın çocuklar ile yapacağımız provaya katılsa yeterdi. Bu arada ikizler nerede? Bu dağın başından tek başlarına ayrılmaya kalkışamayacaklarına göre hala odalarından olmalılar diye düşünürken dışardan gelen çığlık ile çok yanıldığımı fark ettim.
''AYZAAAA YILAN VAR BURADAA!!!'' ikizler sanırım bizi hala şehrin göbeğinden zannediyorlardı ki gerçekten tek başlarına gitmeye kalkışmışlardı. Tam dış kapıyı açıcaktım ki yere bıraktıkları görünce gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Saat geç oldukları için gittiklerini yazmışlardı ama dışardan gelen seslerden anlaşılan o ki daha bahçeden çıkmayı bile başaramamışlardı. Kıyı birilerinin bu evin konumunu bulması ihtimalinde eve giremesinler diye bahçesine resmen bir labirent oluşturmuştu sütün halindeki sarmaşıklardan. Çocukları farklı bir yoldan direk evin garajına soktuğum için bu bahçeyi görmemişlerdi o yüzden ikizler bahçede görecekleri şeylerden dolayı daha çok şok olmadan onları kurtarmak için dışarı çıktım.
Kapıyı açtığımda ki sahne kesinlikle görülmeye değerdi ama Asırın bacağına dolanmış yılandan dolayı bembeyaz olduğunu gördüğüm için yanına gidip yılanı onu bacaklarından aldım ve tekrar labirentin içine bıraktım. Kendimi gülmemek için zor tutarken elimdeki kağıdı salladım ve ''anlaşılan pek de uzağa gidememişsiniz ha'' dedim.
Ayza hemen savunmaya geçerek ''abi bahçeden bir çıkabilsek gidecektik ama kaç saattir bahçeden bile çıkamadık ki''dedi bıkkın bir sesle
Asır titreyen bir sesle ''beni galiba o yılan ıssırdı'' demeseyle bu sefer gülmemi tutamadım ve kahkalarla gülmeye başladım. ''Sizde ki bu cesaret de kesinlikle takdir edilmelik ama ikizler ben Kıyı ablanızın bile bu labirentin çıkış yolunu bildiğini sanmıyorum ayrıca asır merak etme o yılan gerçek değildi sadece Kıyı ablanızın biri burayı bulacak paranoyaklığının sonucuydu. Açıkcası bu labirentden ayı bile çıkabilir ben Kıyı ablanıza hiç güvenmiyorum'' diye açıkladım gülerek.
Çocuklar söylediklerimle biraz rahatlasalar da hala labirente korkan gözler ile bakıyorlardı. Gülerek onları içeri yönlendirdim ve ''Kıyı ablanız uyuya kaldığı için siz şimdilik şehre sürecek kimse yok ben akşamı doğru gider Dolunay ve Eylül ü de getiririm buraya balo gecesine kadar burada kalırsınız. Mesleki deformasyon olarak düşününün bunuda sadece baloya kadar.'' dedim. Normalde itiraz edeceklerini biliyordum hepsi bize güvenmesine rağmen bizlerin evinde kalmayı nedense şiddetle reddediyorlardı. Yoksa Kıyı çoktan hepsine bir ev ayarlamıştı ama hiçbiri kabul etmiyordu işte. Şuanda reddedip gitmek istediklerini görebiliyordum fakat anlaşılan bahçede kaldıkları bu sırada buradan çıkamayacaklarını fark ettikleri için hiçbir şey söylemeden içeri geçtiler. Bende arkalarında gülerek mutfağa geçtim. Dolapı açarken hazır birşeyler olması için dua ediyordum ben zaten aç değildim fakat çocuklar söylemeselerde aç olmalılardı ve ben yemek hazırlamakta berbat olduğum için dolapta hazır birşeylerin olması kesinlikle çok işime gelirdi. Kıyınında kırk yılın başında uyuyacağı tuttuğu için iş başa düşmüştü.
Umduğum gibi hazır birşeyler bulamayınca hayal kırıklığı ile dolaptan iki yumurta çıkardım ve onları kaynatmaya başladım. ''İkizler size güzel krepler falan vermek isterdim ama oldukça hamarat olan Kıyı ablanızın dolabında hazır hiçbir şey yok ve eğer ben birşeyler yapmaya kalkışırsam evi yakma ihtimalim olduğu için yumurta ile idare etmek zorundasınız'' diye seslendim içeriye doğru.
İçerden kıkırtalar eşliğinde Asırın sesi duyuldu ''olsun Efe abi yumurta candır zaten sen bırak evi yakmayı bir duvara çizik atarsan asıl Kıyı ablam seni yakar malum bu kadar uğraşmış bu eve''. Benimle ve Kıyının bahçesiyle dalga geçmeleri ile gülümsemem büyüdü anlaşılan bugün bu afacanlar ile oldukça eğlenceli geçecekti. Dolaptan peynir ekmeyi çıkarırken aklıma Kıyı nın akşamki hali aklıma gelince yüzüm düştü. Acaba konuştuğumuz şeylerden dolayı mı kalkmak istememişti sabah. En son ''O gün tekrar doğmuşum gibi oldu ama çok da uzun sürmedi 12 Şubatta tekrar öldüm zaten'' derken çok kötü gözüküyordu. Hem bu sene her sene yaptığı gibi bir hafta öncesinden ortadan da kaybolmamıştı bakalım balo gecesi nasıl olacaktı. Aklımı yine düşünceler doldururken yumurtaların içinde olduğu su taşınca bir anda irkildim ve çocuklarında canını sıkmamak için Kıyıyı düşünürken girdiğim melonkonik ruh halinden kurtuldum. Nasıl olsa onu yarın düşünebilirdim isterse yarına kadar uyuyabilirdi.
İkizlerle şakalaşarak kahvaltıyı yapmıştık. Bu sırada da Kıyının bana anlatmaya fırsat bulamadığı planın çocuklara ait kısmını da dinlemiştim. Ne diyebilirim oldukça mantıklı bir plan olmuştu. Eğer çocukları güvenliklerer yakalanmadan çatıya çıkarmayı başarabilirsek herşey yolunda gidecek gibi gözüküyordu. Çocuklara oynaması için yukarıda odalardan birinden satranç bulmuştum ve parti başkanını araştırmak için masanın başına sonunda oturabilmiştim.
Ben küçükken babam sayesinde birçok dövüş sanatı öğrenmiştim Kıyı ise nereden olduğu meçhul bir şekilde kodlamayı ve hacklemeyi öğrenmişti. Bizde beraber kaldığım süre boyuncu bunları birbirimize öğretmiştik dolayısla Kıyı kadar iyi olmasamda bende bilgisayarların dilinden anlıyordum. O yüzden biraz uğraştırsada sonunda başkanın yaptığı işleri dosyaladığı yere girmeyi başarmıştım. Kıyı haklı çıkmıştı adamın karışmadığı pis iş yoktu vergi kaçakçılığında mafyatik işlere insanlara harç kesmekde seçimlerde hilelere kadar bir sürü veri bulmuştum. Birşeyler illa ki olur diyordum fakat bu kadar olacağını hiç tahmin etmemiştim. Bence bu kadarı Kıyı da düşünmemiştir. Kıyı aklıma geldiğinde saate baktım ve saatin 18.00 olduğunu fark ettiğimde gözlerim açılmıştı. Uyuması çok güzeldi tabii ki ama ne olur ne olmaz diye odasına gidip bir kontrol etmeye karar verdim.
Odaya girdiğimde gerçekten de hala uyuduğunu fark ettim bu hiç hayra alamet değildi. Acaba hasta mı oldu diye yanına giderken uyku hapı kutusunu yarıladığını fark ettim. Bu da birçok kez uyandığını ama tekrar uyuduğunu gösteriyordu. Oldukça afallasam da yarına kadar uyuyabileceği konusunda hala aynı fikirdeydim eğer yarında hala uyuyor olursa o zaman bir çözüm düşünürdüm. Umarım yarın iyi bir halde olurdu. Kendime itiraf etmek istemiyordum ama aslında uyandığında nasıl olacağından biraz korkuyordum sonuçta her yıl bugünler ortadan kaybolmuş olduğu için nasıl bir halde olduğunu bilmiyordum. Aklıma gelen fikir ile tam her yıl onun peşine taktığım korumaları arayacaktım ki vaz geçtim eğer o bana anlatmıyorsa benimde onun sınırlarını işgal etmemem gerekirdi.
Aşağıya inip bulduğum bütün kanıtları Kıyı nın söylediği gibi belgeleştirdim ve hepsinden 33 kopya çıkardım. Kıyı 30 kopya yeter demişti ama ben ne olur ne olmaz diye hepsinden üç kopya daha çıkarmıştım. Ardından hepsini ikiye bölüp poşetlere koydum ve aslında Kıyı nın hazırlayacağını söylediği ama bu gidişle bana kalacak olan gri suları hazırlamaya başladım. Başhekimin ve parti başkanının kaza ile ilgili yaptıkları herşeyi gösterdikten sonra tam onların üzerine dökeceğimiz bu sular onların yaptıkları pis işleri temsil edicekti. Zaten ardında parti başkanının yaptığı bütün pis işlerin yazdığı kağıtlar dökülmeye başlıyacaktı havalandırma kapaklarından. Çok iyi bir plandı ve Kıyı bütün bunları bu davanın mağdurları için yapıyordu kendisinin hiçbir çıkarı olmaksızın birde olay kendisiyle alakalı olsa birinden intikam almak istese falan artık neler yapar bilemiyorum. Dün alışveriş merkezinden suları hazırlamak için büyük bidon boya ve değişik sıvılar almıştı. Sanırım hepsini karıştırsam doğru karışımı elde edebilirim. Aldığı bütün sıvıları karıştırdım ve küçük bir şişeye koydum yarın çocuklar için provaya giderken normal suylada karıştırdığımda hazır olacağını umuyordum. Baloda bir çok önemli insan olacaktı dolayısıla birçok da güvenlik olacaktı o yüzden planımızın kusursuz işlemesi için bir kere balonun olacağı salona gidip hem etraf hakkında bilgi edinmemiz hemde yapacaklarımızı prova etmemiz oldukça önemliydi. Ayrıca ekrana yansıtacağımız görüntüler için salonun veri toplama sistemini hacklemesi gerekecekti Kıyının ki bunun içinde daha önce bir kere veri tabanına girmiş ve salona sanal olarak bağlanmış olması gerekiyordu o yüzden Kıyı bizim için salonu kiralamıştı. Ayrıca Salı balonun başlayacağı saatten bir saat öncesi içinde balonun yapılacağı salonun üst katını kiralamıştı böylece çocuklar zorlanmadan çatıda bulunacaktı. Kıyı bu kadar önlemin yeterli olacağını ters giden bir şey olursa onuda o zaman düşüneceğimizi söylemişti. Gerekirse güvenlikleri döver yine alırız çocukları demesi aklıma gelince kendi kendime gülmeye başladım. Dışarıdan ne kadar sıkıcı biri gibi görünsede aslında oldukça çılgın bir tipdi. Gülerek salona girdiğimde Ayza ''Efe abi de delirdi hayırlı olsun artık bu labirentden hiç çıkamayacağız'' diye atıldı. Ona gülerek Dolunay ve Eylülü saat daha da geç olmadan almak için kapıya yöneldim. Fakat sonra gerisin geri salona geri döndüm çünkü çocukları koltuğun üstünde boğuşurken görünce aklıma çok daha farklı bir fikir geldi çok vaktimiz yoktu ama bu gece çocukların uyku vaktinden biraz çalarsam oluru vardı.
''Böyle boğuşup durduğuklarına göre gerçekten dövüş öğrenseler acil bir durumda çok işlerine yaradı aslında'' diye mırıldanarak hala koltukta birbirlerine dengesiz yumruklar atan ikizleri birbirinden ayırdım birini bir koltuk altıma diğerini diğer koltuk altıma aldım ve evin garajına doğru gitmeye başladım. İkizler ise afallamış şaşkın bir şekilde ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyorlardı ''ben aslında ağırlık yerine her gün sizi kaldırsam baya kas yaparmışım'' diye takıldım onlara ama aslında beklediğimden çok daha zayıftılar. Kıyı yı bulduğumda oda çok zayıftı, sokakda yaşayınca sonun böyle oluyordu anlaşılan.
Ayzanın şaşkın bir sesle ''Efe abi sorması ayıp ama bizi kucakladın nereye götürüyorsun'' diye sormasıyla düşüncelerimden sıyrıldım ve gülürek ''boksör yapıcam sizi'' diyerek ikisini de arabanın arka koltuğuna bıraktım. İkizleri daha şaşkın bir şekilde artan sorularına sadece gülümseyerek ve onları çıldırtarak geçirdiğimiz bir yolculuk sonunda Eylül ve Dolunayın kaldığı yetimhaneye gelmiştik. Sokakta kalan çocuklar genelde yetimhaneye cehennem gözüyle bakarlar ama Dolunay ve Eylül sokakta yaşadıkları bir şey sonucunda yetimhaneye gitmeyi kabul etmişlerdi. Aslında Kıyı onun evinde kalsınlar diye her çocuğa yaptığı gibi oldukça ısrar etmişti ama kabul etmemişlerdi. Yetimhanenin önünde durmam ile ikizler biraz gerilmişlerdi ama ben '' Dolunay ve Eylülü almaya geldim merak etmeyin sizi yetimhane yönetimine karşı dövüştürmeyeceğim'' diyerek onları biraz daha rahatlamalarını sağladım.
Eylül ve Dolunay aslında arkadaşlardı ama doğduklarından beraber oldukları için onları da ikizler olarak adlandırıyorduk. Kıyı da bir kız ikizler bir erkek ikizler olsun diye muhtemelen onları seçmişti. Kızlara Kıyının vakasını planını ve onlardan istediğimiz şeyi anlattığımda hemen kabul etmişlerdi ve Asır ve Ayzayı arabada çok bekletmeden geri dönmüştük. Tabii ne Ayza ile Asıra nede kızlara şuan ki planımı anlatmamıştım. Kıyının söylediği gibi bir sorun çıkması ve çocukların yakalanması durumunda güvenlikleri biz dövemezdik ki zaten o da şakasına söylemişti bunu. Fakat eğer çocukları temel savunma ve atak taktiklerini öğretirsem bir aksilik olursa onlar kendilerini koruyabilirdi ayrıca bu öğrettiklerim sokaklarda işlerine yarardı muhtemelen. O yüzden evde Kıyı yı iyice rahatsız etmemek için çocukları benim içinde minik bir yasa dışı dövüş alanı olma potansiyelindeki depoma götürdüm. Kıyı ya da dövüşmeyi burada öğretmeştim şimdi sinirlendiğinde beni bir güzel dövüyordu. Eğer bu gece ve yarın salonda provadan önce ve sonra çocuklara sıkı bir eğitim uygularsam onlarda Kıyı kadar olmasada oldukça gelişirlerdi zaten. Hayır şiddet eğilimli bir sadist falan değilim ama çocukluktan beri dövüş yaptığım için hem dövüş yapmaktan hemende yapılan maçları izlemekten kesinlikle inanılmaz zevk alıyorum bu akşam da çocuklarla hep beraber eğleniceğimizi umuyorum. Keşke Kıyı da burada olsa gerçi o muhtemelen sürekli çocukların birşeyi olup olmadığını kontrol eder bir türlü doğru düzgün dövüştürtmezdi onları. Eğer atak yapmayı öğrenmek istiyorsan önce kendini savunmayı öğrenmen gerekiyor ve eğer savunmayı öğrenmek istiyorsan maalesef biraz dayak yemek gerekiyor. Deponun yolu biraz uzak olduğu için yolda çocukları onları nereye götürdüğümü anlatmaya karar verdim.
''Biliyorum hepiniz dövüşçü olmanın hayalleriyle yatıp kalkıyorsunuz hergün Efe abim keşke bize öğretmenlik yapsa diye dua ediyorsunuz, itiraf etmenize gerek yok biliyorum. Hayalleriniz gerçek oluyor çocuklar!! Bu gece ve yarın balo provası öncesi ve sonrası size kendinizi savunmayı ve atakta bulunmayı temel haraketler ile öğreticem. Alkışa gerek yok çiçekler odama çok düşünceliyim biliyorum.'' diye anlattım ne yapacağımı ama arabada oluşan sezlikten anladığım üzere konuşmaya girmek için biraz daha ciddi ve açıklayıcı bir konuşma yapmamın gerektiğini fark ettim. ''Ben Kıyı değilim çocuklar öyle ciddi konuşmaları yada alıştıra alıştıra anlatmayı pek bilmem dümdüz söylüyorum işte, ne olur ne olmaz diye size dövüşmeyi öğreteceğim'' dedim sanki bu da biraz damdan düşer gibi olmuştu erkekler gülerek onayladıklarından bu seferkinin daha açıklayıcı olduğu kesin. Depoya geldiğimiz için arkamı dönüp hala bir tepki vermemiş kızlara ''eee kızlar siz ne diyorsunuz hem burada öğrendikleriniz sokaklarda ve yetimhanede de işinize yarar. Tabi ki ortalıkta dolaşıp önüne gelen döven serseri tiplerden olmayacağınızı umuyorum ama eğer biri size bulaşırsa bu öğrettiklerim çok işinize yarar sonra söylemedi demeyin'' diyerek kızları biraz daha motive ettim. En sonunda kızlarda onayladıklarında arabadan indik ve depoya girdik.
Herkez etrafa hayran hayran bakarken Asır ''Yok artık Efe abi burasıda ne böyle bizi yasa dışı dövüş maçı alanına falan mı getirdi. Yanlız itiraf edeyim eğer burada öğreneceksek dövüşmeyi ben şimdiden çok gaza geldim'' diyerek herkesin duygularına tercüman oldu. Gülerek ''karşında bir avukat var küçük adam yasa dışı dövüş yapan birine mi benziyorum burası benim kendi dövüş yaptığım depom.'' dedim sahte bir kızgınlıkla ardında '' ama itiraf etmeliyim Kıyı ablanda buraya ilk geldiğinde buna çok benzer bir tepki vermişti yani dövüş maçlarının yapıldığı yerlere biraz benzediğini kabul ediyorum. Babamın bulduğu yerde ancak bu kadar ilkel olabiliyor'' diye ekledim omuz silkerek. Ben ortaokulu bitirdiğimde babam bana bu depoyu almıştı o zamanlar çok sevinmiştim o zamana kadar hep babamın adamları beni farklı yerlerde çalıştırmıştı ama sonunda kendime ait bir yerim olabilecekti. Babamın uğraştığı işlerden hiçbir zaman hiç hoşlanmamış olsam dövüş yapmak hoşlanıyordum. Dolunayın ''baban mafya falan mıydı Efe abi'' demesiyle bir an boşluğa gelip tam gerçekten cevap verecektim ki dalga geçtiğini fark ettim. Bu kızın hisleri çok kuvettli diye diyorum hep Kıyı ya zaten. Kız resmen dalga ayağına bütün geçmişini önüne seriyor insanın. Hepsi depoyu incelemeye başladığı için kimse bir an afallayan suratıma görmemişti bende dalgayla ''asıl mafyayı şimdi göreceksiniz, konsiglieri olduğumu hala bilmiyor musunuz'' diyerek dolaptan hepsinin eline sarmak için bezleri çıkarmaya başladım. Depoya sessizlik çöktüğünü fark edince ne oldu arkamı döndüğümde hepsinin afallamış suratlarla bana baktığını gördüm. Sonrasında onları getirdiğim bu depoyu da göz önüne alınca yaptığım şakayı gerçek sandıklarını fark ettim.
Şakamı biraz daha devam ettirmeye karar vererek ''tabii ki mafya adamıyım ben ve eğer bunu Kıyı ablanıza söylerseniz sizin için hiç iyi şeyler olmaz'' dedim yüz ifademi ciddi tutmaya çalışırken.
Eylülün ''Kıyı ablam bilmiyor mu bunu''demesiyle daha fazla ciddi kalamadım ve kahkaha atmaya başladım. ''Şaka yapıyorum çocuklar tabii ki mafya falan değilim. Konsiglieri de değilim dövüşmeyi seven normal bir avukatım sadece'' dedim gülerek çocukları rahatlayarak nefes vermeleri daha çok gülmeme sebep oldu. Sonunda gülmemi durdurabildiğimde ciddileşerek üstlerine hazırladığım sargı bezlerini attım. ''Şimdi dikkatle beni izleyin sonrasında aynı şekilde sizlerde saracaksınız bunlar ellerinize. Daha ilk saatten yaralanmanıza gerek yok sonuçta'' diyerek bezi yavaşça elime sardım. Çocuklarda aynen benim gösterdiğim gibi bezleri ellerini sararken bende tavana asılı olan 5 tane kum torbasını serbest bıraktım.
''İlk önce kum torbasına size gösterdiğim teknik ile yumruk atarak biraz ısınacaksınız. Doğru dövüşte en ufak şeyin bile bir taktiği vardır. Şimdi hepiniz bir kum torbasının arkasına geçin sol ayağınızı bir adım öne atıp yerede sağlam bir duruş elde edin ardından önünüzdeki kum torbasını ittirin sonrasında bırakın size çarpsın ve dengenizin nasıl olduğuna bakın. Sırtınızı dik tutun ve nefes kontrolünüzü sağlayın ardından odaklanın ve bütün gücünüzü ayak ve kol bileklerinizde toplayın sonrasında bir nefes alın ve nefesinizi verirken torbaya bir yumruk atın. Yumruk atarken kendinizi savurmayın pozisyonunuzu koruyun ve sadecce el bileklerinizde ki gücü kullanarak yumruk atın. Dövüşte duruş çok önemlidir hem odaklanabilmek için hemde karşıdan gelen saldırıya karşı ayakta durabilmek için eğer yumruk atıcam ayağına tek yaptığınız kendinizi savurmak olursa hem ayakta duramazsınız duruşunuz bozulur hemde çok çabuk yorulursunuz. Şimdi anlattığım şeyleri uygulayarak kum torbasına yumruk atmaya başlayın.'' söylediklerimi uygulayıp uygulayamadıklarını görmek için hepsinin arkasına geçtim ve tekrar başlayabilmeleri için direktif vermeye başladım. ''Önce duruşunuzu ayarlayın yere sağlam basın sırtınızı dikleştirin ve kum torbasını yavaşça itip bırakın size çarptığında dengenizi koruyun. Şimdi odaklanın ve vücudunuzda ki gücü ayak ve kol bileğinize verin. Derin bir nefes alın sırtınızı dikleştirin ve nefesini verirken kendinizi savurmadan yumruk atın. '' Hepsi oldukça başaralı bir şekilde atmışlardı ilk yumruklarını. ''Dövüşte odak hayati önem taşır dikkatiniz kesinlikle dağılmamalı şimdi kum torbasına aynı şekile yumruklarınıla saldırmaya başlayın sanki karşınızda gerçek biri varmış gibi hayal edin. Hep sabit durmayın hareket ederek torbanın farklı yerlerine vurun fakat hareket ederken pozisyonuzu bozmayın yere hep sağlam basın sırtınız dik tutun nefes alırken kendiniz hazırlayın bütün gücünüzü bileklerinizde hissedin ve boom vurun. Bravo bravo!'' diyerek hem öğüt verip hemde çocukları gaza getirerek bir süre ısınıp hemde yumruk atmayı öğrenmelerini sağladığımı umuyorum. Hepsi şaşırtıcı bir hızda kapmışlardı çalışırken sıkılmasınlar diye kendim kurduğum ses sisteminden onlara müzik açtım ve karşılarını oturup izlemeye başladım.
''Asır duruşunu düzelt kendini savurmadan sadece ellerinle at yumruklarını''
''Dolunay arada sırada yer değiştir hep aynı yerde durma''
Ben çocuklara yanlış yaptıkları söylerken hala bir isyan gelmemişti. Bir saattir kum torbalarına yumruk atıyorlardı ve yumruk konusunda oldukça iyi gidiyorlardı. Yüzümde memnun bir ifade ile onları izlerken Dolunayın bir an dikkati dağıldı ve hızla vurduğu kum torbası yüzüne çarpması ile yeri boyladı.
Gülerek yanına gittim ve elimi uzattım ''Dikkat önemli demiştim yere düşmediğin sürece rakibini yenebilirsin ki buda iyi bir odak ile oluyor Dolunay Hanım'' dedim tek kaşımı kaldırarak. Dolunay somurtarak elime uzandı ve ayağa kalktı ''Efe abi sen bize ısınıcaksınız dedin ama biz kaç saattir burada yumruk sallıyoruz ısınmak bu kadarsa asıl eğitim ne kadar sürecek'' diye isyan etti. Eh çokda fena değildi biraz daha dayansalar Kıyının isyan etmeme rekorunu kıracaklardı ama olsun. Kıyı o zamanlar biraz daha büyüktü ve dirençliydi. Nefes nefese kalmış çocuklara bakınca onlara biraz acıdım ve ellerimi çırpıp herkesin dikkatini üzereme çektim.
''Peki bu kadar ısınma yeterli bence şuanlık gayet iyi gidiyorsunuz şimdi biraz oturup dikkat ve odak çalışmaları yapıcağız ardından sa kendinizi savunmayı öğreniceksiniz. Aslında Kıyı ablanız burada olsaydı odak çalışmalarında çok iyi olduğu için bu işi ona bırakırdım fakat maalesef o şuan evde horul horul uyuyor. Fakat hiçbir güç bana odak alıştırmalarını birisinin önünde yaptıramayacağı için daha önce Kıyı ablanızı gizlice çektiğim bir videosu eşliğinde bir saat meditasyon yoga ve bir sürü çeşitli şeyler yapacaksınız. Ben küçükken dikkat toplamayı tecrübelerle yani daha çok dayak yiyerek öğrenmiştim fakat dua edin ki Kıyı ablanız buna daha acısız bir çözüm buldu. Şimdi ben yukardaki odadan yarın ve balo günü için bir kaç küçük detayı halledirken sizde burada sanal Kıyı ablanız ile güzelce odak alıştırmalarınızı yapın'' diyerek onlara Kıyının videosunu açıp yukarı çıktım. Kıyının beni hala aramamış olması beni gittikçe endişelendiriyordu o yüzden şansımı denemek için onu ben aramaya karar verdim. Tamam normalda uyursa yarına kadar onu uyandırmamayı düşünmüştüm fakat gerçekten uyuyacağını hiç düşünmemiştim. Telefon telesekretere düşünce kapattım ve iyice artan endişelerimi boş verip balo gecesi ekrana yansıtacağımız görüntüleri düzenlemeye hepsini sırasıyla ayarlamaya başladım. Asır ve Ayza bugün ben parti başkanını araştırırken onlara anlattığım şekilde ses kaydını almışlardı. Şimdi ise Kıyı Hanımlar güzellik uykusunda olduğu için ses ile oynayıp Asırın sesini başhekimin sesi haline Ayzanın sesini ise parti başkanının sesi haline getirmek bana kalmıştı. Yanıma kendi bilgisayarım yerine Kıyı nın muhtemelen bilgisayarında bu iş için bir kodlama hazırladığını düşünerek onun bilgisayarını almıştım. Labirent gibi olan bilgisayarında bulmak biraz zor olsada sonunda tahmin ettiğim gibi oluşturduğu kodları ve programı bulmuştum. Muhtemelen bunun sonrasında da işe yarayacağını düşündüğü için sadece kod yazmakla yetinmeyip birde program hazırlamıştı. Muhtemelen sonra yaparım diye düşündüğü için kodlamayı tamamen bitirmemişti ama ana kısmı hallettiği için geriye kalan kodları bende yazabilirdim.
Bir süre uğraştıktan sonra sonunda programın kodlarını tamamlayı ve Asır ile Ayzanın seslerini değiştirmeyi başarmıştım. Hoş bu işi Kıyı yapsa çok daha az zaman alacağı ve daha kusursuz olacağı kesindi ama neyse. Eylülün aşağıdan dikkat egzersizlerini bitirdiklerini söylediğinde Kıyının bilgisayarını topladım ve aşağı indim asıl eğlenceli kısım şimdi başlıyordu.
Aşağı indikten sonra çocukları 1 saatte daha farklı teknikler ile boşlukla dövüştürdükten sonra sıra savunmadaydı. Şaşırtıcı bir şekilde çok iyi gidiyorlardı bir boksör olmasada kendi çaplarında oldukça iyi dövüşüyorlardı tabii daha şuana kadar hep ya boşlukla yada kum torbasıyla dövüştükleri için daha savunma namına hiçbir şey bilmiyorlardı. Tekrar ellerimi çırptığımda bu sefer başka bir şeye geçeceğimizi anlayan çocuklar yumrak atmayı bırakıpbben konuşurken dinlenebilmek için yerlere serildiler. ''Eveet artık atak kısmında kendinizi yeterince geliştirdiğinize göre şimdi kendinizi savunmayı öğrennme vakti. Tahmin edebileceğiniz üzere eğer biriyle bir kavgaya yada dövüşe geçtiğinizde siz onlara saldırırken kum torbaları gibi hiçbir şey yapmadan durmayacaklar onlarda size saldıracak o yüzden kendini savunmayı da öğrenmeniz gerekiyor. Biri size karşı saldırdığında onun atağını savuşturup kendiniz atağa geçmelisiniz. Eğitimin bu kısmının biraz acılı olacağını kabul ediyorum fakat dövüşmeyi öğrenirken sapasağlam kalmayı bekleyemezsiniz zaten. Yaşlarınızı da göz önünde bulundurarak size Kıyı ya davrandığımdan biraz daha insaflı davranacağım ama eğitimin bu kısmında önce benimle sonrasında birbirnizle dövüşeceğiniz için kendinizi savunmayı öğrenemezsiniz biraz dayak yiyeceğiniz oldukça aşikar olsa gerek.'' çocuklar ne kadar 2 saattir saldırı taktikleri öğreniyor olsalarda hala pek güvenmiyorlar olsalar gerek birbirlerine tedirgin bakışlar atıyorlardı. Eylül hariç. Nedense o kendine güveniyor gibi duruyordu saldırı taktikleri çalışırken hareketleinin diğerlerinden daha sağlam ve hatasız olduğu gözümden kaçmamıştı.
''Şimdi sırayla her biriniz buraya gelicekseniz ve kişisel bir şekilde savunma taktikleri üzerinde çalışacağız bu sırada da diğerleri isterlerse dinlenebilir isterse çalışmaya devam edebilir isterlersede bizi izleyebilir. Ben açıkcası ilk seçenek dışındakileri öneriyorum ama tabii siz bilirsiniz. Eylül ilk sen gel çalışmaya başlayalım.'' diyerek elimle Eylülü yanıma çağırdım.
''Savunmada refleks çok önemlidir o yüzden şuan refkles çalışmayacağız fakat çalışmayı bitirdiğimizde diğerlerini beklerken refklesklerine çalışmanı istiyorum. Eğer yeteri kadar hızlı bir şekilde tepki verirsen gelen her saldırıyı savuşturabilirsin.'' deyip bir anda elimle çok hafif bir yumruk atmaya kalkıştım ama Eylül beni şaşırtarak hızla geriye çekildi ve benim saldırımı savuşturup oda bana tekme atmaya kalkıştı, kaldırdığı ayağını afallamış bir ifade ile tuttum ve ayağım ile de onun kalkıştığı ama başaramadığı işi tamamlayıp diğer ayağına çelme taktım böylelikle dengesini kaybedip düştü. Kafasını yere vurmasın diye yere tamamen serilemeden belinden tutup onu geri kaldırdım. Tek kaşımı kaldırdım ve ''saldırı taktiklerine çalışırken de fark etmiştim ama şimdi emin oldum bu konuda deneyimin var ama bilgin yok. Bir yerlerde hem dövüşmeyi hemde savunmayı öğrenmişsin ama temel bilgilerin yok yaptığın şeyleri otamatik yapıyorsun. Savunman çok güzeldi senden uzun biri sana yumruk attığında başını sağa sola çekmek yerine geriye çekilmen yada yer eğilmen gerekir. Ama eğer yer eğilseydin tekme atmak için dengeni sağlayamayabilirdim yada yeterince hızlı davranamayabilirdin o yüzden geriye çekildin. Saldırıyı savuşturduktan sonra ne yapacağını biliyordun fakat daha sonrasına yeterince odaklanamadın ve ben senin tekme attığın ayağını tuttuğumda ne yapacağını şaşırdın ve bana sana çelme takma hakkı tanıdın.'' diyerek yaptığı harektleri analiz ettim fakat Eylül pek beni dinliyor gibi değildi daha çok onu yenmemi düşünüyor gibi duruyordu
''Tecrübesiz biri karşısında bu hareketlerin onu yere sermek için muhtemelen yeterli olurdu ama bizim daha profesyonel olmaya ihtiyacımız var'' diyerek ayağımı tekrar uzattım çelme takmak için ama bu sefer hızlı davranıp yere sağlam bastı ve benim onu düşürmeme izin vermeden karnıma bir yumruk attı. Ben refleks ile elime karnıma götürünce yere eğildi ve bacaklarıma sarılıp ikimizi de yere düşürdü. Ben daha kendime gelemeden burnuma oldukça hafif bir yumruk attı ve üzerim çekildi. Gülümseyerek kalkmam için elini uzattı ''burnunu kırabilirdim biliyorsun değil mi'' dedi. Evet kırabilirdi hareketleri ile ona karşı önyargılı davrandığımı fark etmiştim kesinlikle iyi dövüşüyordu ve çok güç kullanmadan karşıdaki kişinin nasıl canını yakacağını da muhtemelen biliyordu ki buda benim o afallamış halim ile muhtemelen burnumu kırabilmesine olanak tanıyacaktı. Elini tutarak ayağa kalktım ve ellerimi teslim olmuş bir ifade ile havaya kaldırdım '' tamam kabul ediyor ne kadar biraz da benim afallamış halimden faydalanmış olsanda çok iyi dövüşüyorsun. Yılların eğitimini alan beni bile yere serdiğine göre cidden oldukça iyi dövüşüyorsun. Bu yaşta kafes dövüş olamayacağına göre nereden öğrendin böyle dövüşmeyi'' diye sorduğumda bir anlık o garip bakışını yakalamıştım fakat hızlıca toparlanıp ''yetenek işte yetenek ne yaparsın'' diye geçiştirdi beni. Ben tam daha fazla şey sormaya kalkışacaktım ki arakadan bir alkış tufanı koptu. Çocuklar inanmayan bakışlarla bizi izliyordu özellikle Dolunay oldukça şaşırmış görünüyordu.
''Kızım kocaman adamı yere serdin ya o neydi öyle'' diye atıldı Dolunay en sonunda
Çocukların şok olmuş ifadelerine bakarak yarının sonuna kadar sizde öyle olmalısınız işte diyerek, Eylülü ben burada çocuklara savunma dersi verirken onunda kendisi çalışabilmesi için deponun daha profsyenel aletlerinin olduğu odasına gönderdim. Ardından Asırı çağırdım yanıma ve onunla çalışmaya başladım.
4 SAAT SONRA
Bütün çocuklarla savunma çalışmaları yaptıktan sonra Eylülü de çağırıp bir kız bir erkek olacak şeklinde grup oluşturduktan sonra deponun ortasında olan ringlere gönderdim ve öğrendikleri şeyleri kullanıp iyice pekiştirmeleri için benim yönlendirmelerim eşliğinde dövüşmeye başladılar. Nerdeyse bütün gece çalıştıkları için hepsi çok yorulmuştu fakat bir şeyleri yapabildikçe daha çok hırslandıklarından dolayı hala pes etmemişlerdi. Normalde ben birazda beraber birbirlerine güç uygulamadan taktik üzerinden çalışır sonra Kıyının kulübesine döneriz diye düşünmüştüm fakat çocuklar çok ısrar ettikleri için küçük bir maç hazırladık hep beraber. Şuan ise ikili guruplar birbirlerine güç uygulayarak dövüşeceklerdi ve karşı tarafın pes edip bırakmasını sağlayan kişi kazanacaktı daha sonrasında kazanan iki kişi birbirleri ile dövüşeceklerdi sona kazanan bir kişi kalacaktı. Umarım biribirlerini bayıltmadan bitirebilirlerdi bu işi çünkü hepsi çok hırslıydılar ve kolay kolay pes edecek gibi durmuyorlardı. Çocuklar ringlerdi yerlerini alınca ''Yarın hepiniz bana sağlam lazımsınız ve eğer Kıyı ablanız sizi her tarafınız morarmış bir halde görürse beni mahveder o yüzden lütfen birbirinize kibar davranın ve birbirinizi en azından bayıltmadan bırakın.'' diyerek kısa bir uyarı yaptım ve dövüşlerine başladılar.
İtiraf etmeliyim oldukça kısa bir sürede inanılmaz bir gelişme kaydetmişlerdi gerçekten etkilenmiştim. Zaten sokaklarda yaşadıklarında hayatlarında en az bir kere de olsa bir kavgaya karışmışlardı, çıtkırıldım çocuklarda olmadıkları için çok iyi bir başarı göstermişlerdi hem eğitim sırasında hemde düzenlediğimiz minik dövüş maçında. Grup dövüşlerinde kazanan Eylül ve Asır olmuştu ikiside grupla yaptıkları dövüşten ve 6 saattir çalıştıkları için ayakta durmakta bile zorlanıyorlardı fakat yinede inat edip dövüşmeye başlayınca ikiside bayılmıştı. Dolunay ile Ayza ise kendi hallerinde yaralarına buz tutup pansuman yapıyorlardı. Bu kadar abartmamaları gerektiğini biliyordum ya neyse. Benim amacım sadece temel şeyleri öğretmekti fakat çocuklu fazla hevesli çıkmıştı. Eylülü ve Asırı kucağıma alıp aslında seneler önce Kıyı için hazırladığım ilk yardım odasına taşıdım. Oda fazla hırslıydı ve ne zaman çalışsak başına bir şey gelmeden durmazdı o yüzden onun için bu odayı hazırlamıştım. Kim tahmin eder ki yıllar sonra bun odayı geleceğin Kıyıları ve Efeleri için kullanayım. Fazla yoruldukları için bayıldıklarını bildiğim için ikisine de oldukça hafif bir serum verdim aslında buna bile ihtiyaçları yoktu ama hem uyanma sürelerini kısaltmak için hemde ne olur olmaz sonra Kıyı dan azar işitmemek için yineden serumu kollarına taktım. Sonrasında yerlere serilmiş hala dövüş konuşan Dolunay ve Ayza nın yanından biraz buz pansuman alıp onlar uyanana kadar bütün yaralarını sardım ve kızarmış yerlere de buz koydum ki morarmasın. Yinede her tarafları yara olmuştu. ''Kıyı beni öldürecek'' diye mırıldanarak depodan çıktım ve arabanın arkasında ki koltukları yatay haline getirip çocukları çağırdım. Zaten hepsi yorgunluktan öldükleri için koltuğa yattıkları gibi sızmışlardı. Gururlu bir anne edasıyla hepsini biraz izleyip sonrasında yola koyuldum.
***********************************************************************************************
Eve vardığımızda hepimiz kelimenin tam anlamıyla bayılmıştık. Bugün sonunda baloya bir gün kalmıştı planımızın üstünden geçecek ve balonun yapılacağı salonda prova yapacaktık. Bir aksilik çıkmasına ve güvenliklerin çatıda ki çocukları fark etmesi durumuna karşı çocuklarda oldukça hazırdılar. Yani herşey hazır gibiydi. Bir şey hariç, Kıyı. Kıyı hala uyuyordu ve sabah uyandırmak için odaya girdiğimde sanırım gördüğü rüyanın etkisiyle çığlık atarken bulmuştum onu. Uyku hapı kutusunu kontrol ettiğimde artık ihtiyaçı olduğu için değilde bilerek uyanmak istemediği için kendisini uyuttuğunu fark etmiştim. Bir iki kere denesemde bir türlü uyandıramamıştım onu. Şuan çocuklar yukarıda balo salonuna provaya gitmek için hazırlanıyorlardı ve ben salonda oturmuş ne yapabileceğimi düşünüyordum. Kıyının bu halini aklım almıyordu. Hep karınca gibi çalışan kız bu kadar önemli bir günde uyuyordu. En sonunda dayanamayıp her sene bu günlerde Kıyının peşine taktığım korumayı aramaya karar verdim.
Koruma ile olan konuşmam hüsran dı her sene öylesine otele gidip iki hafta boyunca odasından hiç çıkmıyormuş. Aslında bu aklımda bir fikir oluşturmuş olsada bunun olmasını kesinlikle istemiyordum. Görünen o ki Kıyı her sene 12 Şubattan bir hafta öncesinde korktuğu ona acı veren o anılardan kaçmak için kış uykusuna yatar gibi yatıyordu ve sonrasında da iki hafta boyunca uyku hapları ile sürekli uyuyordu. Bu yıl bunun böyle olmaması için gerçekten uğraşmıştı fakat en son onunla konuştuğumuz gece uykuya dalınca anıları onu ele geçirmişti ve tekrar kalkmayı başaramamıştı.
TEKRAR KIYININ AĞIZINDAN EFENİN KALDIĞI YERDEN:
Uyanıyordum ve uyuyordum bu döngüden çıkamıyordum. Her uyandığım gördüğüm kabuslardan dolayı kalkmaya cesaret edemiyordum ve tekrar uyuyordum. Her yıl içine haps olduğum bu döngüden kurtulurum umudu ile bu yıl 12 Şubattan bir hafta önce yattığım kış uykusuna yatmamıştım fakat en son dün gece uyuduğumda kabbuslar yine beni bulmuştu. Yaklaşık bir saat önce Efe bugün 6. kez odama gelmiş balo için olan planımızı prova etmeye gittiklerini söylemişti. Onu duymuştum ama kalkmayı başaramamıştı. Geçmişimin hayaletleri yıllardır kurduğum düzenini bozmaya yemin etmişcesine beni serbest bırakmıyordu. İlk defa bir davamın mağdurlarını yarı yolda bıraktığımı hissediyordum. İrademe güvenip son davayı almamalıydım. Her yıl yaptığım gibi davamı adliyedeki başka birine devredip evime çekilmeliydim. Şimdi bu kadar plan yapmış herşeyi hazırlamışken bu olduğum aciz durum beni kahrediyordu.
Tekrar uyandığımda Efe yi yanımda oturuken buldum. Onaa fark ettirmeden uyku hapımı alabilmek için uzandığım da Efe kibarca elimi tuttu ve kutuyu bende önce aldı. Ardından bir tane kendisi içti ve kutuyu benden uzak bir yere koyup yere yattı.
''Kabus görüyorsun değil mi. Bütün yılda çalışmayı bırakıp uyuduğun en uzun uykuların sana zehir oluyor. '' Elini uzatıp az önce benden uzaklaştırdığı hap kutusunu aldı ve elinde çevirmeye başladı. Şuan uyandığım rüyanın etkisiyle onu pekde dinleyemediğimi biliyor muydu acaba?
''Yakında bu haplar da işe yaramayacak biliyorsun değil mi'' diyerek devam etti direk olarak gözlerime bakıyordu ama ben ona bakamıyordum ondan bana zarar gelmezdi biliyordum fakat yinede korkuyordum. ''Bende artık hiçbir işe yaramıyor'' Kutuyu açıp bir hap daha içti. Bu kadar kısa aralıkla bu kadar içmemeliydi. O da gözlerime bakarken onu uyarmamı bekliyor onunla konuşmamı istiyordu bunu bende istiyordum ama yapamıyordum. Bir şey söylemeyeceğimi fark ettiğinde kutudan bir hap daha aldı ve avcuma koydu. ''İç, uyut yeniden kendini ama uyandığında hiçbir şey değişmeyecek hala kabus görüyor olacaksın. Ayağa kalkıp kendini gördüğün kabuslların artık gerçek olmadığına kendini indırmadığın sürece bu döngüden kurtulamayacaksın. '' dedi bu seferde biraz daha sert bir sesle derin bir nefes aldı ve yattığı yerden elimi tuttu '' içine düştüğün bu döngüden kendini kurtarabilecek tek kişi sensin Kıyı sen benim tanıdığım en güçlü kadınsın ne oldu sana böyle her şartta hayata tırnaklarıyla tutunan bu kadın nereye gitti? Bugün balo planını prova etmeye gittik, sensiz. Kendini bu dipsiz kuyuya bırakma Kıyı yarın sana ihtiyacımız var yarın şuan hastanede yatan çocuğun sana ihtiyacı var, o çocuğun ailesininn sana ihtiyacı var. En önemlisi de senin çocukluğunun sana ihtiyacı var senin onu haps olduğu kabuslarından kurtarmana ihtiyacı var. Eğer şuan kalkamazsan bir evde daha bir çığlık kopacak ve gökyüzü bir gece için bütün yıldızlarını atacak. Lütfen benim o sokakta bulduğum Kıyı yı öldürme'' dedi ve az önce elime koyduğu hapa dokunmadan geri kalan uyku haplarımı aldı ve çıktı. Gözlerim dolu dolu olmuştu o güçlü kadın hiçbir zaman ben olmadım diyemedim. O sadece minik Kıyı daha fazla üzülmesin diye üstüme ördüğüm bir kalkan diyemedim. Ben hiçbir zaman hayata tırnaklarımla tutunmak istemedim hep buna zorunda bırakıldım diyemedim. Ben hakim olmakta ki tek amacımı çiğnemek üzereyim bana yardım et diyemedim. Bana edebileceği en büyük yardımı etmişti zaten. Bana beni hatırlatmıştı bana amacımı hatırlatmıştı. Tekrar içerim korkusuyla hapı odanın benden en uzak köşesine fırlattım. Ayağa kalktığımda tekrar bembeyaz olan duvarlarım kanla kaplanmıştı ve kabuslarım gözlerimin önünde oynamaya başlamıştı. ''Buna dayanamıyorum!!'' diye çığlık attığımda kapının yavaşça açıldığını fark ettim. Dolunay içeriye bir simsiyah bir göz bandı bırakmıştı ''hayaletler seni rahat bırakmadığında gözlerini kapatıp onları yok sayman yeterli ama bunu yapamıyorsan bunları takabilirsin'' deyip hızlıca geldiği gibi geri çıktı. Çocuklar benimde bir zamanlar sokaklarda kaldığımı biliyordu o yüzden şuan evde olduğunu tahmin ettiğim 4 minik yüreğin içinde bulunduğum durum ile ilgili muhtemelen tahminleri vardı. Gözlerimde acıyla akan yaşlarla beraber ayağa kalktım ve Dolunayın dediği gibi gözlerimi sıkı sıkı kapatıp bir ilki başarıp odamdan çıktım.
Tahminimce ya şuan 11 Şubatın gecesinddeydik yada çoktan 12 Şubata geçmiştik yani bu yaptığım kesinlikle oldukça cesurca bir haraketti benim nazarımda. Özellikle baktığım her yerde bütün hayatımı mahveden o adamı ve bolca kan görüyorken. Dışarı ilk adımımı attığım da dayanamayıp yere düşüyordum ki 8 minik el beni sıkıca tuttu ve hayatımda bu zamana kadar ilk defa birileri bu kadar içten bir şekilde sarıldı bana. Karşıdan bana gururlu gözlerle bakan Efe den sonra tabii. Kendimi zorlayarak gözlerimin önünde reply e alımnış gibi sürekli tekrarlayan görüntüleri atıp zorlama olduğu oldukça belli olan bir gülümseme ile Efe ye baktım ve çocukluğumu bu yıl kilitli kapılar ardına koymak yerine yaşatmaya karar verdim. Sırtımı dikleştirdim ve ''ne o çocuğu yürümeyi öğrenmiş annenin çocuğunu izlediği beni izliyorsun'' dedim alaylı bir ifade ile. Efe bu dediğim ile söylediklerini tesir ettiğini anlayıp koşarak yanıma geldi ve oda sarıldı. ''Gözlerininin dolduğunu görmedim sanma burnunu üstüme sürersen seni mahvederim Efe'' dedim. Dört minik yürek ve Efe hep beraber el ele tutup beni düştüğüm dipsiz kuyudan çıkarmışlardı. Efe söylediğim şey ile homurdanarak geri çekildi ''sonunda eski haline döndü'' dedi suratını buruşturarak. Çocuklar tekrar salona dönerken Efe de kolunu omzuma attı artık baktığım yerler tertemizdi, bunu başarmıştı. Merdivenlere yöneldiğimizde sessizce '' teşekkür ederim Efe Can yine başardın beni kurtarmayı'' dedim ama Efenin ''ben hiçbir şey yapmadım minik amazon herşeyi sen başardın ve başarmayada devam edeceksin'' diyerek beni cevaplamasıyla, beni duyduğunu anladım.
Bizde salona indiğimizde yeni doğan güneşten 12 Şubat günününe girdiğimizi fark ettim fakat bu sefer bunun üzerinde durmamaya çalıştım. ''Eee söyleyin bakalım Kıyı ablanız kış uykusundayken neler yaptınız?'' diye sordum ortamı biraz yumşatmak için. Herkesin gülürek Efe ye bakmasıyla bende Efe ye döndüm ve kalktığım dan beri ilk kez yüzündeki morlukları fark ettim. Efe dayak mı yemişti? Bunun mümkünatı olmadığını bildiğim için soru işaretleri ile dolu olan bir ifade ile ona baktım.
Efe biraz çekinerek anlatmaya başladı '' Şimdi şöylekii sen uyurken bende onlara ne olur ne olmaz çatıda bir sorun çıkarsa kendilerini koruyabilsinler diye dövüşmeyi öğrettim.'' Kurduğu cümle ile gözlerim açıldı ve hemen çocukları oturduğu koltuğun önüne geldim. ''Çocuklar iyi misiniz bu cani sizi eğitim adı altında haşlamadı değil mi?'' dedim endişeyle. Efenin bana sözde dövüş eğitimi verdiği günleri bir ben biliyordum birde Tanrı. Hoş şuan kafes dövüşü yapsam yara almadan kafesden çıkabilecek kadar iyi dövüşüyordum ama sözde eğitim süresince bütün hayatım boyunca yiyebileceğim kadar dayak yemiştim. Efenin pek normal bir dövüş eğitimi almadığı için öğretim teknikleri de pek ilkel değildi.
Çocuklar söylediklerime gülerek '' Aslında tam tersi de oldu diyebiliriz Kıyı abla, Efe abinin yüzündeki yaraları biz yaptık'' diye cevapladı. Bu sefer gözlerim daha da açıldı ve Efe ye döndüm. Cidden de baya baya dayak yemişti. Aklıma sinirlenip Efeyi ilk dövdüğüm gün gelince kahkaha attım. Efe gülmem ile suratını asarak ''plan için prova yaparken çocuklar bir güveenlik onları yakalarsa diye de prova yapmamız gerektiğini söyledi. Bende bu senaryoda maalesef ki güvenlik görevlisi rolu oynamak zorunda kaldım. Ama artık en azından çocukların başına bir şey gelmeyeceğini garantilemiş olduk.'' diye açıklama yaptı. Yaptığı açıklama ile gülüşüm iyice arttı. ''Sen eğitimde çocukların canını çıkarmışsındır onlarda öcünü almışlar işte ne güzel'' dedim gülerek.
Sonrasında ciddileşip ''peki provanın gerisi nasıl gitti eksik bir şey var mı bu akşam'' diye sordum.
''Hayır ben herşeyi hallettim bize artık sadece hazırlıklı olup akşama kadar beklemek kaldı'' diye cevapladı sorumu Efe. Bu seferde ben ona gururla ve minnetle bakmaya başlayınca beni rahatlatmak adına otuz iki diş gülümsedi ve ağzını oynatarak ''plan senindi biz sadece uyguladık'' dedi. Ardından çocukların ısrarlarıyla Efenin nereden buluduğunu bilmediğim kutu oyunlarını oynamaya başladık.
BALOYA 3 SAAT KALA
Akşama kadar çocuklarla şakalaşıp güle oynaya sohbet etmiş kutu oyunları oynamıştık. Zaman inanılmaz hızlı geçmişti ve baloya sadece üç saat kalmıştı. Bugün gerçekten çok iyi idare etmiştim bütün gün uyanık olmama rağmen hiç kontrolümü kaybetmemiştim vey kriz geçirmemiştim. Tabii Efe ve çocuklarda beni hiç yanlız bırakmamıştı onlarında emeği azımsanamazdı. Şimdi ise Efe ile ben odalara geçmiş üstümüzü giymekteydik. Balonun olacağın salonun üst katını balo saatinden 1 saat öncesinden itibaren kiraladığımız için ve benim gizli evimde şehrin oldukça dışında olduğu için artık evden çıkmalıydık. Efe ile oldukça uzun süren bir alışverişin sonunda aldığımız elbisemi giydim. Efe nin daha sonrasında aldığı takılara bakarken gözlerim anında üstünde minik bir hassas terzi olan oldukça zarif bir kolyeyi buldu. Tam ben onu elime almış takmaya çalışırken Efe arkamdan gülerek geldi ve takmama yardım etmeye başladı.
''Bunu seçeceğinden öyle emindim ki'' dedi gülerek. Bende ona nazaran daha ciddi bir sesle ''madem emindin neden diğerlerine de para verdin ki'' dedim aynanın önünde kendimi süzerken. Bana cevap vermeden aynanın önüne bir sandalye çekti ve oturmamı işaret etti. Ben ne yapacağını anladığımda gülümseyerek çektiği sandalye ye oturdum. O da nereden bulduğunu anlamadığım maşayı prize taktı ve saçlarıma hafif dalgalar yapmaya başladı. O saçlarımı yapmak ile meşgulken bende ortamda ki sessizliği bozmak için telefonumdan bir şarkı açtım. Yarım saat boyunca Efe saçımla uğraştı ve bende kalkıp gitmemek için kendimi cidden zor tuttum, Efe de bunun farkındalığıyla olabildiğince hızlı olmaya çalışmıştı aslında ama yinede çok sıkılmıştım. Efe nin saçımı yapmasının son dakikalarında çocuklarda hazır bir şekilde yanımıza gelmiş bizi izliyorlardı. Çocukların Efeyi alkışlamaya başlamasıyla sonunda bittiğini anladım ve nasıl olduğunu görmek için Dolunaya hemen fotorafımı çektirdim. Şimdi hakkını yememeliyim beklediğime kesinlikle değmişti Efe muhteşem bir şey yapmıştı saçımı. Önlerden biraz saçımı alıp hafif bir balıksırtı gibi öğrümüştü sonrasında arkasında bir saç daha alıp küçük bir dağınık topuz yapıp dükkanda aldığımız kuş tüylü demir toka ile birleştirmişti, geriye kalan saçlar ise dalgalı bir şekilde topuzdan ve örgüden aşağıya doğru devam ediyordu. Serbest bıraktığı saçlarımın üstünede ufak tefek boncuklar ve simler serpmişti. Peri kızı gibi bir saç yaptığını itiraf etmek zorundayım gerçekten hayran kalmıştım.
Efenin ''hayran oldun biliyorum ama artık çıkmamız lazım yoksa geç kalıcaz'' deyip beni aşağıya çekiştirmesiyle birlikte kendime geldim ve Efe ye teşekkür edip masanın üzerinden çantamı aldım ve arabaya bindik. Bizim aksimize çocukların üzerinde çok rahat ve spor kıyafetler vardı onlar balonun içine girmeyecek daha çok çatılarda dolaşacakları için içinde rahat hareket edecekleri kıyafetler giymişlerdi.
Efe anayola çıktığımızda benim evimin labirent halindeki ön bahçesinin yanından geçerken arkaya dönüp Asır ve Ayza ya muzip bir bakışla bakınca ben ne olduğunu anlayamamıştım ikizler anında itiraz edip isyan etmeye başlamıştı. Kızlara baktığımda onların da hiçbir şey anlamadığını gördüm tam ne olacağını soracaktım ki Efe ikizlerin itirazlarını boşverip anlatmaya başladı. ''Dün sabah uyandığımda ne gördüm dersin Kıyıcığım?'' diye sordu Efe oldukça eğlenen bir ifade ile. ''Ne gördün Efeciğim'' diyerek bende ona eşlik ettim. '' İki tane kaçak kapının önüne biz gidiyoruz diye not bırakıp senin bahçene girmişler'' çocukları artık pes etmiş bir ifade ile Efe yi dinliyorlardı ama ben işin nereye varacağını anlamıştım. '' Ayza bahçede nereye gitceklerini şaşırmış bir halde oturuyor Ayza bembeyaz olmuş suratıyla ayağına dolanan yılandan kurtulmaya çalışıyor. Ama manzara süperdi Kıyı görmeliydin çok komiklerdi tabii sonuç olarak paşa paşa eve geri dönmek zorunda kaldılar.'' diye özetledi olayı. Ben gülerken ikizler arkadan bir ağızdan ''bizde bu saate kadar niye anlatmadı diye merak ediyorduk'' diye homurdanıyorlardı.
Efenin ikizlerle dalga geçmeleri ile geçen bir yolculuğun ardından sonunda balonun yapılacağı salona varmıştık. Balonun başlamasına daha 1 saat vardı fakat güvenlikler salonun önünde yerlerini almıştı biz zaten bir üst katı kiraladığımız için sahte kimliklerimiz gösterip içeri girdik. Üst kat daha çok boş bir çatı katı odası gibiydi ki buda bizim için mükemmeldi. Çocuklar buradan direk olarak çatıya çıkabileceklerdi ve işleri bittiğin de de tekrar buradan ineceklerdi. Biz çocuklar ile planın son bir kez daha üstünden geçerken Efe de arabadan ikizlerin atacakları belgeleri ve kızların dökecekleri suları almaya gitmişti.
Şuanlık herşey kusursuz gibi göründüğü için çocukları orada bırakıp Efe ile tekrar dışarı çıkmıştık ve maskelerimiz takıp balonun yapılacağı salona girdik. Etraf çok güzel süslenmişti sade ama şıktı daha çok beyaz, krem tonlarının hakim olduğu salonda yüzlerinde çeşit çeşit maskeler ile sohbet eden insanlar ile dolu idi. Yanımıza gelen görevliye davetiyemizi gösterdik ve kol kola girip gülmemeye çalışarak oturacağımız masaya geldik. Aslında ikimizde oldukça gergindik fakat kol kola sessiz sakin yürürken ikizimizinde birazdan ortalığı birbirine katacağımızı bildiğimiz için şuan bulunduğumuz durum oldukça komikti. Bir süre herkes sadec ortalıkta dolaşıp birbirlerini selamladı bizse Efe ile gergin bir şekilde oturup göze batmayalım diye sohbet etmeye çalışıyorduk.
Bir saat sonrasında sonunda beklediğimiz an geldi bir sunucu birazdan başhekim ve HTM partisi başkanının bir konuşma yapacağını söyledi ve medyayı salonun içine alıp onlara bir yer ayarladı. Beklediğimiz zamanın gelmesi ile oturduğumuz masadan sakin bir şekilde kalktık ve salonun en köşesinde kalan kameraların kör noktası olan masaya geçtik. Ben hemen bilgisayarımı çıkardım ve Efenin daha önce girdiği salonun veri ağına bağlandım bu sırada da başhekim ve parti başkanı sahneye çıkmıştı. Efe beni rahatlatmak için bana göz kırpıp herkesin yapılacak konuşmayı yakından izlemek için gittikleri yere gitti. İkimizin de burada oturması dikkat çekerdi o yüzden ben bütün bağlantıları sağlayana kadar burada yalnız oturacaktım. Hızlıca ekrana yansıtacağımız bütün görüntüleri ve sıralarını kontrol ettim ve ekrana bağlandım. Tam başhekim sağlık bakanlığına HTM partisi altında aday olacağını söylemiştim ki hazırladığımız showu başlattım ve bilgisayarımı hemen kapatıp Efe nin yanına geçtim. Başhekimin ve Parti başkanının önünde durduğu ekrana bir anda bir kaza görüntüsü yansıyınca bütün salona bir sessizlik çöktü. Sonrasında planladığımız gibi görüntüler ekrana yansımaya başladı ilk önce vurkaç davası hakkında bazı bilgiler ardından vurulan çocuğun hastanede ki görüntüleri, ciddi bir şekilde yaralanmış çocuğun fotorafıyla salondaki sessizlik yerini bir uğultuya bıraktı. Ekranda bir anda başhekimin ve parti başkanının mesajları ve ses kaydı oynamaya başlayınca bu sefer salona daha derin bir sessizlik çöktü. Başhekim ile Parti başkanı ise tamamen afallamış bir haldeydi mesajlar bitmek üzereyken tahmin ettiğimiz gibi sinirden kıpkırmızı olmuş parti başkanı güvenliklere direktifler yağdırmaya başlamıştı. Ses kayıtları bittiğinde başhekim bitti diye tam bir nefes vermişti ki bu sefer araba kamerasından aldığım görüntüler ekrana yansıyınca ikiside artık buradan dönüşleri olmadığını fark etmiş bir şekilde çaresizce yansıttığım görüntüleri izlemeye başladılar. Bu görüntüden memnun bir ifade ile aynı anda Efe ile birbirimize dönmüş ve elimizde ki bardakları tokuşturmuştuk. Kamera kaydı da sonlara doğru geldiğinde salona çoktan bir kaos hakim olmuştu bile Efe ile çıkışa doğru yürürken Efe telefonunu çıkardı ve çocuklara bekledikleri işareti verdi. Tam 1 dakika 23 saniye sonra başhekimin ve parti başkanının başından aşağı gri bir sıvı döküldü ve havalandırma pervanelerinden aşağı kağıtlar uçuşmaya başladı. Herkes iyice afallamışken planladığımız gibi ilk karşılaştığımız gazeteciye bütün evrakların bir kopyasını verdik ve salondan koşar adım çıktık.
İkimizde salonda çıkıp çocuklar ile buluşmak için çatıya giden merdivenlere giderken kahkalar ile gülüyorduk. Planımız gerçekten de kusursuz bir şekilde işlemişti ve itiraf edemesek de ikimizde çok eğlenmiştik. Tam çatıya ulaşmıştık ki aklıma gelen şey ile durdum. Ve yanımızda getirdiğimiz yedek günlük kıyafetleri hızlıca üstüme geçirip çocukları hızlıca tebrik edip Efeyi çekiştererek tekrar merdivenlerden inmeye başladım. Merdivenleri bitirdiğimizde Efenin afallamış bir şekilde sorduğu soruları duymazlıktan geldim ve hemen polisi arayıp telefonun hopörlör kısmını biraz ıslattıp sesimi olabildiğince değiştirip burayı ihbar ettim. Ardından rahatlayarak Efe ye döndüm ''birileri illa ihbar etmiştir ama işimizi riske atamayız yaptığımız bu kadar şeyden sonra o ikisi bu salondan kaçarlarsa bu kadar emeğimiz boşa gider'' diye açıkladım binanın önüne doğru yürürken. Tam Efe ye çocukları çağırmasını söyleyecektim ki köşeyi dönmemiz ile burun buruna geldiğim surat ile donakaldım. Bugün herşeyin fazla iyi gittiğini anlamalıydım.
Şık takım elbisesinin içinde ne kadar da masum duruyordu. Oysaki ben hayatımda ki en büyük yaraları hep ondan ve eşi olacak o kadın da almıştım. İçeride ki birçok kişi gibi oda güzel giysileri ile içinde ki pisliğini gizleyebileceğini sanıyordu. Değişen yüzüne bakarsak o da beni tanımıştı. Oysaki ben onu tanımamış olmak için herşeyi yapardım. Tam içimdeki çığlık çığlığa alarma geçmiş bütün anılarımı susturup yanından geçiyordum ki bütün hayatımı mahvetmiş olmasına rağmen anlaşılan hala hiç utanması olmayan adamın ''kızım..'' diye seslenmesi ile bende ki bütün ipler kopmuştu. Geçmişimin bütün hayatlerinin üstüme çullanması ile bayılmadan önce son gördüğüm şey Efe nin ''sen ona kızım deme hakkını nereden buluyorsun bize bir kere bile babalık yapmamışken'' diye haykırıp şok adamın yüzüne yumruk attığı olmuştu. Bize derken?
***********************************************************************************************
Uyumadığımı biliyorum ama uyanık da değilim çünkü bu gördüklerim gerçek olmaz. O zaman ne yapıyorum ben. Tamamen uyuşmuş beynim yavaş yavaş bana son olanları hatırlattığın kabuslarıma geri dönmek istedim. Kabuslarım bile bundan daha katlanılırdı. O adamı görmüştüm. Hemde gerçek hayatta. Kabuslarımın baş rolünü, bütün hayatımı tepetaklak eden o adamı. İçinde vicdan, merhamet namına hiçbir şey bulundurmayan adamı. Seneler sonra sanki hiç bir şey olmamış gibi baloda gördüğü kızının karşına çıkabilecek kadar utanmaz bir adamdı o. Hoş niye utansın ki onun nazarında onun bana yaptığı şeylerin hepsinin suçlusu bendim zaten. Kim bilir o baloda da ne arıyordu. Onun da orada olduğu olacağını bilsem kesinlikle onunda oluşturduğu artık her neyse o kariyerini mahvetmek için elimden geleni yapardım. Kendi kanından olan çocuğuna bile yapmadığı kalmamış bu adam oluşturduğu o kariyerinde adil olması ihtimali yoktu zaten. Anılarım tekrar beynimi ele geçirmeye çalıştığı için onlara teslim olmamak için etrafımı inceleyemeye başladım. O sırada bayıldığım yerde balo salonunun önünde olmadığımı aksine hastanede olduğumu fark ettim. Yanımda ise Efe bir sandalye ye oturmuş uyukluyordu. Doğrulmaya çalışırkan beynime bayılmadan önce en son gördüğüm görüntü düştü. Efe babam olacak o adama bize babalık yapmadın demişti biz ne demekti? Kafam karışmış bir şekilde doğrulduğumda Efe sanırım çıkardığım sesten dolayı uyandı.
Benimde uyandığımı fark ettiğinde bir anda doğruldu ve endişeyle bana bakmaya başladı ''iyi misin Kıyı çok korktum sen öylece bayılınca'' dedi bir çırpıda ve bana konuşma fırsatı vermeden ayağa fırlayıp odadan çıktı. Ben arkasından öylece bakarken bu sefer de yanında bir hemşire ile geri geldi hemşire değerlerimi kontrol edip iyi olduğumu sadece tansiyonumun düştüğünü söyleyene kadarda rahatlamadı. En son biraz sakinleştiğine karar verdiğimde ''eğitim adı altında benim canımı çıkarıp bayıldığım günleri ne çabuk unuttunuz Efe Bey ne bu telaş biraz sakin ol iyiyim ben'' diyerek hem ona takıldım hemde biraz rahatlattım. Yada ben rahatlattığımı sandım. Efe bana hala aynı endişeli gözler ile bakıyordu ''iyi olduğuna emin misin Kıyı? Bayılmadan önce ne olduğunu hatırlıyor musun?'' diye sorunca entersan bir şekilde gerçektende çok sakin olduğumu fark ettim. Ne görüşüme eski anılar karışıyordu nede hayaletlerim beynimi ele geçirmeye çalışıyordu. O adamı tamda bu gece karşılaşmış olmama rağmen üstümde bir sakinlik vardı.
''Evet gayet iyiyim hatta o kadar iyiyim ki ben bayılmadan önce o adama dediklerini bile hatırlıyorum'' dedim tek kaşımı kaldırarak. Yattığım yataktan kalkıp kapıya yönelmeden önce Efe nin sertçe yutkunduğunu gördüm. ''Burası çok havasız gel dışarı çıkalım sonrasında bana bu zamana kadar benden sakladığın herşeyi anlatacaksın.'' dedim tehditkar bir sesle ve kapıdan çıktım. Efe tam aşağıya inen merdivenlere yönelmişti ki kolundan tutup onu yukarıya doğru sürüklemeye başladım. "Dışarıya çıkacağız sanıyordum'' desede bana karşı çıkmadı ve oda yukarıya çıkmaya başladı.
Çatı kapısını açtığımda dışarı derken neyi kastettiğimi anlayıp gülümseyerek bana kapıyı tuttu ve ''Hanımlar önden'' diyerek göz kırptı. Çatının ortasında ki bank a geçtiğimiz de o konuya nereden gireceğini düşünürken ilk ben anlatmaya karar verdim ve derin bir nefes aldım ve konuşma başladım.
''Anlaşılan her ikimizin birbirimize anlatmadığı şeyler var sen konuya giremediğine göre madem ilk ben anlatayım. 12 Şubatta ne olduğunu hep merak ettiğini ama soramadığını biliyorum bugün seni bu meraktan kurtaracağım. Bunun içinde taa benim doğduğum zamana dönmeliyiz. Ben doğduğum zamanlarda babam işinden istifa etmiş ve gece gündüz içmeye başlamış. Zaten öncelerden de araları iyi olmadığı için annem olacak kadın daha fazla babam olacak adama katlanamamış ve ben bir yaşıma girdiğimde evi terk etmiş. Onu hiç hatırlamıyorum yani daha sonrasında birçok kez beni büyütmeyecekse neden doğurduğunu merak ettim ama tahmin edersin ki hiç bunu sorma imkanım olmadı. Daha sonralarda ise babam önce bana bir süre bakmayı denemiş fakat hepte içinde bana karşı bir nefret varmış. Ona göre annemin babamı terk etmesinin sebebi benmişim. Ben yedi yaşına gelip artık birşeylerin farkına varmaya başladığım dönemlerde nedense babam tekrar içmeye başladı eve çok nadiren uğrardı ve uğradığında ise ağzına ne geliyorsa söyler bana nefretini haykırırdı. Bana pek vurmaya kalkışmazdı genelde evdeki eşyaları kırmakla yetinirdi sadece ama tabii bana söylediği sözler uğradığım psikolojik şiddet bana yetiyordu zaten. Babam eve pek uğramadığı için evde herhangi bir parada olmuyordu. Daha o zamanlar başlamıştım çalışmaya küçücük yaşım ile mahallemizde zengin bir dedeye yardım ederdim hergün, evini toplar elimden geldiğince ona yiyecek bir şeyler hazırlardım oda bana para verirdi. Bu şekilde ortaokul sona kadar bir şekilde idare etmeyi başardım fakat ben ortaokul sondayken babam eve daha sık gelmeye başladı ve artık sadece bağırmakla kalmıyor bana vuruyordu da. Bende en sonunda kararımı verdim ve lisebirde kaydımı bir şekilde buraya aldırmayı başardım sonrasında da bir gece birkaç parça olan eşyalarımı topladım ve kaçtım o evden. Bir haftadır biriktirdiğim para ile otobüse binip buraya geldim artık büyüğüm kafelerde çalış kendime bakarım hemde babamdan kurtulurum kendime bir geçmiş hazırlarım diye düşünmüştüm. Büyük şehirlerde işlerin öyle islemediğini anlamak çok zamanımı almadı tabi. Yaz tatilinde bütün çalıştığım için kendime eski çok küçük bir daire kiralamayı başarmıştım ama okul başlayınca doğal olarak bu düzenim bozuldu öğlene kadar okulda olduğum için bazı yarı zamanlı işlerimi bırakmak zorunda kaldım bir ortaya okul massrafları çıkınca tabii ben iyice sıkıntıya girdim. Yarı dönem bitene kadar bir şekilde idare ettim fakat en sonunda ev sahibi kirayı ödeyemediğim için beni evden attı. Sokakta kalmak en korktuğum şeydi dolayısıyla bu ihtimali tamamen eleyip gizlice okulun kütüphanesinde kalmaya başladım sene bitene kadar da hiç yakalanmadım. Bu şekilde bütün gün kafelerde çalışıp bütün gecede yarınkı derse çalışarak bir şekilde götürüyordum fakat çokda zorlanıyordum. Fakat sonrasında birşey oldu ve lisede ki son dönemimde ben yakalandım. Ve aslında en başından beri kaçınılmaz son olan sokaklara düştüm. Sokaklarda ki maceralarımın nerdeyse hepsini biliyorsun zaten o yüzden o kısmı geçiyorum. Artık pes etmek üzere olduğum zamanlarda da sen buldun beni tam artık herşey düzelecek derken bu seferde babam buldu beni tekrardan. 12 Şubat gecesi işten çıktığımda bir anda önümde onu buldum. Hiçbir şey söylemeden beni şuan gizli evim olarak kullandığım kulübeme götürdü ve o gece beni ölesiye dövdü. Meğersem ben ortadan kaybolunca hergün evini temizlediğim dede babamı ihbar etmiş babamda 4 yıl ceza almış o günde bu zamana kadar içinde biriktirdiği herşeyi döktü ve beni öldürmeye çalıştı. Beni en son kendimden geçtiğimde öldü diye bırakmış. İnanabiliyormusun Efe? Babam benim babam beni öldü diye dövmeyi bırakmış.'' Daha fazla dayanamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Efe hemen yanıma gelip sıkıca sarıldı bana. ''Özür dilerim Kıyı, seni koruyamadığım için çok özür dilerim.''
''Hiç geçmeyecek değil mi Efe. Ben normala dönmeye çalıştıkça hayat bir darbe daha vuracak bana hep zorlanacağım değil mi Efe'' dedim yaşlı gözler ile yüzüne bakarken.
''Maalesef geçmeyecek Kıyı bu dünyada kötü insanlar olduğu, kötülük olduğu sürece senin gibiler çok zorlanacak.''
Gecenin bir yarısı Efe ile bir hastanin çatısında oturmuş öylece gökyüzünü izliyorduk. Bugün yeniden yıkılmıştım ve Efe beni tekrar ayağa kaldırmak için yine yanımdaydı. O da olmasa ne yapardım bilemiyorum. Bir anda kar yağmaya başlayınca oturduğumuz bankta biraz dikleşti konuşmaya başladı.
''O günde aynı bugünkü gibi yumuşak bir hava vardı fakat kar yağıyordu ben sadece iki yaşındaydım o yüzden annemin anlattığı kadar biliyorum. Fakat ne kadar küçük olursam olayım senin yüzünü hiç unutamadım. Seni yurda götürdüğüm gün kendimi bir türlü ikna edemedim gerçekten sen olduğuna ama sendin işte. O gün annemin terk ettiği iki kişiden biriydin. Kardeşimdin sen Kıyı.'' susup yüzüme bakmaya başladığında hiçbir şey anlayamıyordum bugün herşey çok fazla üst üste gelmişti artık algılayamıyordum. Kardeşim mi?
''Efe ne demek istediğini gerçekten anlayamıyorum, lütfen daha açık konuşabilir misin?''
Bu konuşmadan artık kaçışı olmadığını anladığında derin bir nefes aldı ve anlatmaya devam etti. ''O babamız olacak adam sana hiç anlattı mı bilmiyorum fakat sen evin tek çocuğu değilsin sadece annemiz evden babamdan kaçarken yanında beni götürdüğü için seninle hiç yaşayamadık. Sen muhtemelen bir abin olduğunu bile hatırlamıyorsundur. Annem yanında beni alarak buraya kaçtığında oldukça kötü bir durumdaymış ben erkek olduğum için saçma sapan bir değer düşüncesi ile almış benide yanına fakat daha sonrasında pişman olmuş. Keşke en başından benide almasaymış bu şekilde beraber büyüme şansımız olacaktı fakat olmadı işte. Birkaç yıl sonra annem benden de bıkmış ve beni bir yetimhaneye bırakmış. Herkes çocuk doğurabiliyor ama herkes aile olamıyor işte. Beni yetimhaneye bırakırken anlatmıştı bunları ondan öncesinde hep babam öldü diye biliyordum. Beni bir eşyaymış gibi yetimhaneye bıraktıktan çok kısa bir süre sonra bir adam evşat edindi beni. Ondan sonrada bütün ailem o oldu zaten. Beni şuanda olduğum kişi yapan kişi de o zaten. Bana hiç sahip olmadığım baba sevgisini o vermişti. Fakat ne yazık ki pek tekin işler ile uğraşmıyordu ve ben üniversite birinci sınıftayken öldürüldü. O öldürüldükten çok kısa bir süre sonrasında da seni buldum o sokakta. İlk başta tanıyamadım seni fakat sonrasında gecenin ilerleyen saatlerinde seni yurda götürürken fark ettim kim olduğunu. Cebindeki kimliğini de görünce tam olarak emin oldum. Sana söylemeyi birçok kez düşündüm ama çok kırgındın Kıyı, bende senin yaralarını daha çok deşmeden sarmak istedim. Seni düştüğün yerden kaldırmak istedim. O yaşına kadar hiç yanında olamamıştım bundan sonra hep yanında olayım istedim. Aslında babamızın burada yaşadığını ve neler yaptığını çok önceden bulmuştum fakat sen ondan hiç bahsetmeyince benden birşey yapmak istemedim. Lütfen bana kırılma Kıyı, lütfen beni yanlış anlama. Ne yaptıysam seni sevdiğim için yaptım. Artık beni hala arkadaş olarak mı görürsün abi olarak mı bu sana kalmış ama lütfen benden uzaklaşma. Buna katlanamam''
Herşeyi açıkladıktan sonra teredüttle yüzüme bakıyordu vereceğim tepkiyi bekiyordu. Fakat ben tepki veremeyecek kadar şaşırmıştım. Benim bir abim mi vardı. Efe benim abim miydi. Bunun bana ne hissetirmesi gerekiyordu bilmiyorum ama nedense çok mutlu olmuştum. Bu hayatta bir kardeşim olacaksa Efe isteyeceğim tek kişi olurdu.
Ayağa kalktım ve bu sefer mutlukluktan akan göz yaşlarım ile Efeye sıkıca sarıldım. ''Efe sana asla kırılmam, kırılamam. Sen benim kardeşim olmasını isteyeceğim tek kişisin. Seninle tanıştıktan sonra sensiz bir hayat hayal edemez oldum. Her düştüğümde yanımda olup beni kaldırdın. Bana asla bakmayan ailemin yerine bir kerer daha aile oldun sen.'' İyice kısılan sesim ile ''Teşekkür ederim Efe, seni hep sevdim ve halada çok seviyorum abi'' demem ile Efe de ağlamaya başladı.
Yağan karın altında birbirimize sarılmış öylece ağlıyorduk. İki yaralı çocuk birbirmizi iyileştiriyorduk. Bu dünyada adalet yoktu ama hala sevgi vardı ve belki bu birşeyleri düzeltebilirdi. Ben ve Efe ulaşabildiğimiz kadar mağdura yardım etmeye devam edecektik ama herkes birşeylerin düzelmesi için çabalamadıkça biz hep yetersiz kalacaktık.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top