Üçüncü Bölüm~Savaş Taktiği

Vücudunu yavaş yavaş hissetmeye başladı Riley. Soğuk vücuduna öyle bir etki etmişti ki hareket edememişti. Şimdi ise gevşiyordu. Bu hissi sevdi Riley. Gerçi o her şeyi severdi. Soğuk bedenine işlerken bile bir yanı mutluydu. Şu an nerede olduğunu bilmiyordu. Gözlerini açacak hali bile yoktu. Bununla bile mutlu olmuştu. Farklı duygular yaşamayı o kadar seviyordu ki en kötü şey bile mutlu olmasını sağlıyordu. Vücudu biraz daha gevşeyince uzandığı yerde sağ tarafa döndü. Yastığın kokusu burnunu doldurunca o kadar sevindi ki bir an gözlerini açıp çığlık atacaktı. İlk defa... İlk defa güzel bir şeyi koklamıştı. Bir kez daha mutlu oldu. Mutlu olduğu için daha fazla mutlu oldu. Böyle bir insandı işte hayalleri gerçekleştiği için mutluydu aslında. O odada kaldığı her gün bunları yapmak istedi. Çok büyük bir isteği yoktu.

Kendine gelince gözlerini araladı ancak yüzüne vuran ışık yüzünden gözü acıdı. Ellerini gözüne getirdi ve ovdu. Hemen ayağa kalkmak, koşmak, güzel şeyleri koklamak ve yemek yemek istiyordu. Kalbinin derinlerinde Güneş'e bakmak istiyordu. Bu bir istek değildi aslında bu ihtiyaç gibiydi. Zorunlu. Sanki Güneş'e bakmazsa ölecekmiş gibi... Hemen bu duygudan kurtuldu Riley. Ölmek de neydi? Yeni yaşamaya başlamışken... Mutlu olmalıydı. Ne kadar o odada kaldı bilmiyordu ancak kaldığı süre boyunca yapamadığı her şeyi yapmak istiyordu. Bunlardan önce mutlu olmalıydı. Her zaman olduğu gibi...

Elini gözünden çekti ve gözlerini açtı. Gördüğü ilk şey bir pencere oldu. Yeşil renginde bir perde vardı. Perdenin üzerinde sarmaşık resimleri vardı. Riley perdeyi çok beğendi. İçine huzur yerleşmişti adeta. Oda pek aydınlık değildi. Öyleyse gözleri neden acımıştı Riley'in? Bunu merak etti. Normalde o karanlık odada ışık açılınca çok parlak olduğundan gözleri acırdı. Bu kadar az ışıkta neden acımıştı ki?

Biraz daha kendine gelince sağ eliyle yataktan destek alıp doğruldu. Üzerindeki yorganı yatağın sol tarafına doğru itti. Hayata yeniden başlamanın mutluluğu içerisindeydi. Ne kadar da hayal etmişti bu günleri. Şimdi ise istediğini yapabilirdi. Derin bir nefes alıp gülümsedi. Elyle saçlarını geriye attı. Yataktan destek alarak ayağa kalktı. Hemen odayı inceledi Riley. Bir şeylere bakmayı çok severdi. Yıllarca aynı şeylere bakmıştı sıkılmadan.

Odanın sol tarafında pencere vardı. İçeriye loş bir ışık yayıyordu. Bu sayede içerisi daha farklı görünüyordu. Yatağın hemen karşısında büyük sayılmayan sıyah bir giysi dolabı vardı. Yatağın sol tarafında saksıda yetişen bitkiler vardı. Odayı çok güzel gösteriyorlardı. Riley'in içi ferahlamıştı bu bitkileri görünce. Hava biraz daha kararınca yerdeki halı belli etmişti kendini. Fosforlu renklerle iyice göze çarpıyordu. Halının tam ortasında bir ateş vardı. Etrafında ise insanlar başlarını yukarı kaldırmış ellerini eki yana açmışlardı. Sol yanaklarında kıvrak yeşil bir çizgi vardı. Bir tür sarmaşığa benziyordu. Oldukça tuhaf görünüyorlardı. İnsanların etrafını ağaçlar çevrelemişti. Ağaçlar başlarını eğmişti adeta. Garipti. İnsanların üzerlerinde olan ateş böcekleri resmin tek güzel tarafıydı.

Riley halıya doğru ilerledi. Halının üzerinde bulunan desen onu hem büyülemiş hem de ürkütmüştü. Halının yanına gelince dizlerinin üzerinde çöktü yere. Elini yavaşça uzattı halıya doğru. Aklından binlerce düşünce geçiyordu. Önüne düşen saçlarını düzensizce kulağının arkasına sıkıştırdı. Gözlerini alamıyordu halıdan. Değişik bir his vardı içinde anlam veremdiği... Başını sol tarafa eğdi. Bir şey anlamaya çalışıyordu ancak başaramıyordu. Elini halıya değdirince küçük bir fısıltı duydu. Hemen çekti elini. Çok korkmuştu. Başını hızla sol tarafa doğru çevirdi birini görmek istercesine... Sarı saçları yüzüne döküldü. Bir şey göremeyince aynı hızla sağ tarafa doğru döndü. Saçları tekrar asice yüzüne düşmüştü. Kalbi fırlayacakmış gibi atıyordu. Odada duyduğu tek şey nefes alış verişleriydi. Korkmuştu ilk defa. Bu duyguyu hiç sevmedi. Kötü hissediyordu kendini. Korktuğu zaman bir ağırlık çöküyordu kalbine.

Gözlerini yumdu. Aklımda duyduğu sesler vardı. Evet ses duymuştu! Emindi. Kafasında uydurduğu şeylerden değildi bu. Gözlerini açtı ve derin bir nefes aldı. Seslerin kaynağını çözmeliydi. Elini tekrar uzattı tuhaf halıya. Kalbi göğüs kafesinde çıkacak gibi atıyordu. Elini halıya değdirdiğinde tekrar bir fısıltı duydu. Elini halıdan çekmeden sağına ve soluna bakmıştı. Çok korkuyordu. Bu fısıltının ne olduğunu merak ediyordu. Nefes alış verişleri hızlandı. Alnından terler süzülüyordu Riley'in. Sol eliyle alnındaki terleri sildi. Kolu ıslanmıştı. Diliyle dudaklarını ıslattı ve elini halıda gezdirdi. Bu sefer fısıltıdan daha yüksek bir ses geldi. Sanki iki kişi sohbet ediyor ve gülüşüyorlardı. Tabii bunun dışında fısıltılar, kahkahalar da vardı ancak seçebildiği tek ses oydu. Duyduğu kahkaha sesleri ile biraz rahatladı. Riley elini daha fazla gezdirdi. Kahkaha sesleri, fısıltılar onu mutlu etti. Korkusundan eser kalmamıştı. Gözlerini kısarak mutlu bir şekilde gülümsedi. Eliyle halıda şekiller çizdi. Fısıltı ve kahkaha sesleri devam ediyordu. Ne dediklerini duyabilmek için başını halıya doğru eğdi. Elini halıda bir kez daha gezdirdi. Fısıltılarla seçebildiği tek şey kalbine beyaz bir kelebek gibi kondu.

"Mayka..." uzun bir cümleydi ancak seçebildiği tek şey buydu. O sırada kapı açıldı ve içeriye Ares ve James girdi. Ares'in yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki insanın onunla birlikte gülümsemesi geliyordu. Bir şeyin mutluluğu içerisindeydi. Yıllardır beklediği bir şey gibiydi. Riley yavaşça başını kaldırdı. Gözleri ilk Ares'i buldu. Önüne düşen saçlarını beceriksizce kulağının arkasına sıkıştırdı. İlk defa bu kadar yakından insan görüyordu. Kalbi tekrar hızlı atmaya başlamıştı. Bu sefer korkudan değil heyecandandı. Sağ elini kalbine doğru götürdü gülümserken. Gülümseyince mavi gözleri kısılıyor, çenesi hafifçe yukarı kalkıyor ve insanın büyülenmesini sağlayacak şekilde dudakları aralanıyor ve beyaz dişlerini ortaya serecek şekilde gülümsüyordu. Oldukça sevimli görünüyordu.

Gözlerini Ares'ten ayırıp James'e baktı. James gördüğü şeyin şaskınlığıyla dudakları aralanmıştı. Sonunda... Sonunda Maykalarını bulmuşlardı. Şaka gibi geliyordu. James gördüğü şeyin hayal mi gerçek mi olduğunu ayırt edemiyordu. Yıllardır bekledikleri kişi birkaç adım uzaklarındaydı. Artık yenilmez olmuşlardı. Mutlulukla gözlerini yumdu James. Mutlu olduğunda hep gözlerini yumardı. Şu an o kadar mutluydu ki bu an hiç bitmesine istiyorlardı. Dudakları yana doğru açıldı. Uzun zamandır ilk defa gülümsüyordular.

Riley yerden destek alarak ayağa kalktı. Gülümsemesi hala yerindeydi. Filmlerden hatırladığı kadar insanlar ilk defa tanıştıkları kişilerle tokalaşırlardı. Elini çekinerek uzattı James'e doğru. James dizlerinin üzerine çökecekken Ares kolundan tutu. Eğer James yere çökseydi Riley onlardan korkardı. Bunu bildiği için Ares izin vermemişti. Ares Riley'in uzattığı elini tuttu gülümserken.

"Ben Riley." dedi Riley. İlk defa birine kendini tanıtıyordu. Mutluydu... Hiç olmadığı kadar. Hayalleri gerçekleşiyordu. Daha ne olsun!

"Ben de Ares," dedi gülümserken. Sonra bıraktı Riley'in elini. James de elini uzattı Riley'e. Riley nazikçe uzattı elini James'e.

"James," dedi kaşlarını yukarı kaldırıp aşağıya indirirken. Ares eliyle dışarıyı gösterdi.

"Salona geçelim mi?" diye sordu Ares. Riley başıyla onayladı Ares'i. Ares ve James geriye doğru bir adım atarak yol açtılar Riley'e. Riley birkaç adım atarak kapı eşiğine geldi. İlk defa kendisi yürüyerek bir odadan çıkıyordu. Heyecanlanmıştı doğal olarak. Bir adım atıp odadan çıktı. Elini kalbinin üzerine götürdü. Kalbi yine çok hızlı atıyordu. Gülümsedi yine... Mutluydu. Hayatında hiç olmadığı kadar... Koşmak, oynamak, kahkaha atmak istiyordu. Hayat çok güzeldi.

James ve Ares de birer adım atıp Riley'in yanına gelmişlerdi. Hayat artık onlar için bir savaştı. James ve Ares bunu biliyorlardı. Bu yüzden yüzlerinde buruk bir gülümseme vardı. Maykalarını bulmuşlardı ancak her şey yeni başlıyordu onlar için. Bu savaşı yıllar önce onlar başlatmış ve kaybetmişlerdi. İnsanlar çok zekiydi. Onlarla baş etmeleri için güç yetmiyordu. Önemli olan stratejiydi. Onlar güçleriyle değil beyinleri ile savaşıyorlardı. Bu onları çok güçlü kılıyordu. İnsanlar onlar hakkında neredeyse her şeyi biliyorlardı. Notlar tutmuşlardı onlar hakkında. Ama artık onlar da not tutuyorlardı. Listenin başında ise şu madde vardı.

"Beyin en büyük silahtır. Önce düşün sonra savaş."

~~~~~~~~~~~~~

Merhaba fantastik hikâye severler. Hikayeme yaptığınız yorumlar beni çoook mutlu ediyor. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.

Şunu söylemek istiyorum. Bu bölümde neredeyse hiç diyolog olmadı. Üzgünüm. İnşallah sıkmamışımdır sizi. Diğer bölümleri bol diyolglu olacak inşallah. Okumaya devam edin.

Bu arada destek olmak için arkadaşlarınızı, takipçilerinizi yoruma etiketler mısınız? Bol bol övün ki okusunlar sdffgckg.

Hikayemi kütüphanenize eklemeyi unutmayın.

En kısa zamanda yb yazmaya çalışacağım. Desteklerinizi esirgemeyin.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top