On Birinci Bölüm~ Yalaz Devri

  "Sadece sesime odaklan. Başka hiçbir şey düşünme. Çünkü düşünce insanı bozguna uğratır. " Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.  Ares, sabır diler gibi iç çekti ve tekrar konsantre olmaya çalıştı. Evet, şu an onun dikkatini dağıtmamalıydım ancak elime fırsat geçmişken kullanmak istiyordum. Bir gün önce o bana işkence eder gibi başımda konuşmuş, hiçbir şey düşünmememi istemişti. Tamam, onu öldürmeye çalışarak intikamımı kısmen de olsa almıştım ancak bu daha güzeldi. Onun kullandığı kelimelerin aynısını kullanıyordum ve o da sinirleniyordu. Var mıydı bundan güzeli?

  "Ares, sesime odaklan ve hiçbir şey düşünme. Hadi ama bu o kadar zor olamaz!"  Ağzımdan küçük bir kıkırtı kaçınca elimle ağzımı kapattım. O ise beni umursamayarak bir şeyler mırıldandı. Hafif bir rüzgar esince yaptığı şeyin işe yaradığını düşündüm ve ellerimi göğsümde kavuşturdum. Ares, sesini biraz daha yükseltti ve tekrar bir şeyler söyledi. Ardından sustu ve gözlerini açtı. Gözleri gözlerimi bulunca içime küçük bir huzursuzluk düştü. 

"Riley, onlar çok yakınımızdalar." Söylediği sözlerle kaşlarım istemsizce çatıldı. Bize yakın olsaydılar bizim onları bulmamız gerekirdi. 

"Yakın derken, tam olarak neredeler?" diye sordum tereddütle. Umarım bu sorunun cevabını biliyordur. Yoksa yaptığı onca büyü boşa gidecektir.

"Sana bu ormanda bir yer göstermiştim ya? Oraya gitme demiştim. İşte orası Kutsal Orman'dı. James ve Anna orada."

"Tamam, madem bize bu denli yakınlar onları bulalım." Ares ayağa kalktı ve yanıma geldi. Gözlerinde garip bir endişe vardı ve bu beni korkutuyordu. 

"Oraya girmek yasak, Riley. Ben... oraya giremem. Yapamam." Ares'in sözleri karşısında şaşkına uğrarken dudaklarım bunu belli edercesine aralanmıştı. Yine uydurduğu bir mazeret ile önüme taş koyuyordu. Derdi neydi? Kutsal Ormanmış. Anna ve James girebiliyorsa biz neden giremeyelim ki?

"Ares, hiçbir mazereti kabul etmiyorum. Oraya gideceğiz ve onları getireceğiz." dedim öfke kokan sesimle. Gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Bir seçim yapıyormuş gibiydi.  Dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra gözlerini açtı. "Pekala, senin dediğin olsun, gidelim. Ama bunu bil, o orman normal bir orman değil," dediğinde gözlerimi devirdim. "Tamam, biliyorum, orası Kutsal Orman. Anlama özürlüsü gibi mi görünüyorum acaba?" Göz devirme sırası ondaydı. Ellerini beline yerleştirip "Hayır, çok bilememiş kız. Onu kastetmiyorum. O ormana Kıdemli Biyrexler girebilir. Bizler, ormanın izni olmadan gireceğimiz için, orman bizimle oynayacaktır. Bu yüzden sana şimdiye kadar ne öğrettiysem, hiçbirini aklından çıkarma. Ha, bu arada, ormanın büyüsüne kapılma ve beni takip et." deyip ormanın içinde ilerlemeye başladı. Derin bir nefes aldım. Aptal Biyrexler tarafından kutsanmış saçma bir ormandı işte. Neden bu kadar abartıyordu?

Ares'in peşinden gittim. Kısa bir süre sonra kulübeye varmıştım. Ares, geleceğimi bildiğinde kapıyı kapatmamıştı. İçeri girdim. Ares orman için hazırlık yapıyordu. Açıkçası biraz heyecanlıydım. İlk defa önemli bir şey yapacaktım ve bu çok güzeldi. Ares'in anlattıkları içimde bir yerlerde huzursuzluğa sebep olmuştu.  Yine de aldırış etmemeye özen gösterdim.

Ares, bir çantayı ağzına kadar doldurduktan sonra elime garip bir şey tutuşturdu. Ne olduğuna bakamamıştım bile.

"Bu bir hançer. Biz Biyrexler böyle şeyleri kullanamayız. Bu yüzden sana veriyorum. Biliyorum, daha önce hiç kullanmadın ancak umuyorum ki zor bir durumda iç güdüsel olarak çok iyi kullanabileceksin. Şimdi üzerine bir şeyler giyin de kararımı değiştirmeden gidelim."

Ben ne olduğunu anlayamadan bunları söyleyip dışarı çıkmıştı. Elimdeki hançere baktım bir süre. Sonra hançeri kılıfından çıkardım. Oldukça parlaktı ve keskin görünüyordu. Odanın içinde tanıdık bir fısıltı yayıldı. Hemen etrafıma bakındım ancak kimseyi göremedim. Tekrar bakışlarımı hançere yönlendirdim. Hançeri tuttuğum yerde, garip yeşil bir taş vardı. Kılıfında ise garip desenler ve mor taşlar vardı. Daha fazla oyalanmadan hançeri kılıfına koydum ve hazırlanmaya başladım.

Kulübeden çıkınca gözlerim Ares'i aradı. Biraz ileride yerde oturmuştu. Ağır adımlarla yanına ilerledim. Biraz ilerlemiştim ki Ares ayağa kalktı. Muhtemelen ayak seslerimden anlamıştı geldiğimi. Siyah sırt çantasını yerden alıp bana döndü. "Oraya gitme konusunda hala kararlı mısın?" diye sorduğunda gözlerimi devirdim ve ilerlemeye başladım. Bir süre bekledi ardından peşimden geldiğini ayak seslerinden anladım. Yanıma geldi ve birlikte ormanın içinde ilerlemeye başladık.

Bir karar almıştım. Bir şeyi ne kadar merak edersem edeyim, sormayacaktım ancak şu an beynimin içinde dönüp dolaşan soru işaretleri beni çılgına döndürüyordu. Dudaklarımı dişledim. Hayır, sormayacaktım!

"Ares, sen Anna ve James'in güvenlik duvarlarından geçemeyeceklerini söylemiştin. Buraya gelemeyeceklerini... Şimdi ise yakında bir yerlerde olduğunu söylüyorsun. Buraya nasıl gelebildiler? Eğer Kutsal Orman'a kadar gelebildiyseler, neden bizim bulunduğumuz yere gelemiyorlar? Eğer insanlar tarafından oraya getirildiyseler neden ölmediler?" diye peşi ardına soru sormuştum. Daha bunun gibi birçok soru vardı, dönüp dolaşan. Nefes nefese kalmıştım bunları söylerken. Konuşmaya alışık değildim. Zaten aksanım da biraz farklıydı onlara göre. Konuşmayı yeni sökmüş çocuklar gibiydi biraz işte. En azından kekelemiyordum!

"Riley, o hançeri sana boşuna vermedim. Bir gariplik var bu işin içinde ve anlayamıyorum. Kutsan Orman bana ipucu göstermiyor. Benim yerime başka bir Biyrex olsaydı gösterirdi." deyip iç çekti. Güldüm. 

"Kutsal Orman bile olmayan beyniyle anlamış kötü bir Biyrex olduğunu." deyip kahkaha attım. Tabi bu çok uzun sürmedi.

"Sen anladıysan Kutsal Orman niye anlamasın? Ben senin anlamayacağını düşünmüştüm." Bana bakıp yarım ağız sırıtıp göz kırptı. Yüzüme doğru hücum eden bir sıcaklık vardı. Yüzüm anında solmuştu. Birkaç saniyeliğine dondum kaldım. O ise sırıtarak ilerlemeye başladı. Sinirle ayağımı kaldırıp tekme savurdum. O an çok kötü bir şekilde fark etmiştim uzun olduğunu. Benden henüz tam olarak uzaklaşamayan Ares'in tam da poposuna isabet etmişti attığım tekme. O an aklımın bulanıklığı ile akıl edememiştim ayağımı indirmeyi. Bitmek bilmeyen birkaç saniye öyle kalmıştı ayağım, olayın şokuyla. Daha sonra aklıma geldi ayağımı çekmek. Tek ayak üzerinde öylece duruyordum. Yüksek adrenalin ile çektim ayağımı. Dengemi koruyamayıp düştüm yere. Ares de olayın şokunu atlatmış olmalı ki öfkeyle döndü arkasına. Burnundan soluyordu. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum ve bu ürkütücüydü.

Bir şeyler mırıldandı ve yerden sarmaşıklar çıkmaya başladı. Ares bunu yaparken zorlanıyordu. Yerde geriye doğru sürünerek ilerlemeye çalıştım. Korkuyordum. Sarmaşıklar büyüdü ve üzerime doğru gelmeye başladı. Boğazımda bir yumru oluştu. Yutkundum, acıdı. Sarmaşıklar bana ulaştı ve bileklerimi sıkıca sardı. Ares mırıldandığı şeyleri kesti ve bana yaklaştı.

"Sakın bir daha böyle bir şey yapayım deme. Sakın!" Diye uyardı beni. İçimi büyük bir öfke kapladı. Nasıl oldu bilmiyorum ama birden çığlık atmaya başladım. Ağaçlar sağa sola savruldu. Ares'in altındaki toprak yukarı doğru yükseldi ve Ares'i üzerinden attı. Ares göremediğim bir yere düşerken yükselen toprak eski hali almış, bileklerimdeki sarmaşıktan da kurtulmuştum.

Hemen doğruldum ve bunu nasıl yapabildiğimi düşündüm. Bu güçleri istemiyordum. Ellerimi saçlarıma geçirmiştim ki başıma vurulan sert bir cisimle bilincimi kaybetmiştim.

***

"Her şey daha yeni başlıyor." Zihnim bulanıktı. Gözlerim kapalıydı ve aralayacak kadar güç bulamıyordum kendimde. Ensemde çok kötü bir ağrı vardı ve bileklerimdeki baskı bu ağrıya ekleniyordu. Kendimi fazlasıyla aciz hissediyordum. Boğazım kurumuştu ve su içme isteğiyle savaşıyordum. Başımı bir yere yaslamıştım ve dizlerimin üzerinde yere çökmüştüm. Kollarımı hareket ettirmeye çalışınca arkaya doğru uzanmış ve bileklerimden bağlı olduğunu hissetim. Gözlerimi açacak gücü kendimde bulamıyordum. En son ne olmuştu? Neredeydim?

"Kaç, Riley. Kaç!" Zihnimin içinde bir kadının fısıltısını duydum. Ne demek istediğini anlayamadım, zihnimin bulanıklığıyla. Nereye kaçmalıydım?,

"Mayka, gözlerini aç." dedi bir adam. Bu sefer zihniminin içinden değil de gerçek hayattan geliyor gibiydi. Vücudumdaki bütün enerji kırıntılarını süpürdüm ve gözlerimi az da olsa aralayacak kadar güç buldum kendimde. Gözlerim ışığa tepki olarak kapandı bir süre  ancak tekrar araladım. Karşımda bir adam vardı. Orta yaşlı gibi görünüyordu. Saçlarında beyaz birkaç tel vardı. Kahverengi gözlerinde garip bir anlam vardı. Zorlukla yutkundum. Terlemiştim ve bu yüzden saçlarım yüzüme yapışmıştı. Dilimle dudaklarımı ıslatmaya çalıştım. Adam iyice bana yaklaştı. Henüz etrafıma bakmamıştım ancak ormanda olduğunu biliyordum. Yaslandığım şey de duvar değil, ağaçtı.

"Ve sonunda başaracağım. Yıllardır bu günü beklediğimi söylemiş miydim?" Dedi ve ardından büyük bir kahkaha attı. Ne olduğunu anlayamıyordum. Çok fazla güçsüz kalmıştım. Bunun yanı sıra bir de ensemde feci halde bir ağrı mevcuttu. Olanları algılamam zorlaşıyordu. Bazen kulaklarım uğulduyordu.

"Seni pislik. Yalaz devri başlamayacak! Mayka dirilmeden olmayacak!" Bu ses... oldukça tanıdıktı ancak kime aitti? Adam bir kez daha kahkaha attı keyifle ve arkasına dönüp ilerlemeye başladı. Gözlerim kapandı ve bir süre sadece sesleri dinlemeye çalıştım. O an, o odada olmak istedim. Orada sadece sıkılıyordum. Burada acı çekiyordum.

"Hiçbir şey bilmiyorsun. Yazık." Dedi tekrar adam. Kendimi zorladım ve gözlerimi araladım. Nereye bakmam gerektiğini bilmiyordum. Her şey oldukça karışıktı.

"Riley, Riley! Bana bak tamam mı? Yalaz devri başlamayacak. Sadece uyanık kalmaya çalış." Bu ses James'e aitti. Biliyordum. O burada mıydı? James burada benimle miydi? Bu durum içinde bir yerlerde bir gücün oluşmasına sebep oldu. Gözlerim onu aradı. Adam sağa doğru ilerleyince bir ağaca bağlanmış olan James'i gördüm. Biraz değişmişti. Hafif dalgalı saçları uzamış, kulağının altına geliyordu. Sakalları çıkmıştı. Gözünün altında siyah halkalar vardı. Yorgun görünüyordu ama yine de bana cesaret verircesine gülümsemişti. Onun burada olması beni güvende hissettirmişti. Gülümsedim.

"James, neden güçlerini kullanıp beni kurtarmıyorsun?" Sesim buğulu çıkmıştı ve ona kadar ulaştığına emin değildim. Adam bana doğru ilerleyince içgüdüsel olarak geriye yaslandım. Eğildi ve yüzüme yapışmıştı olan saçlarını geriye attı.

"Seni karların içine bilerek bıraktım. İnsanlar çok aptallar. Yalaz Devri'ni başlatmak için kızılarımı kullanacağımı düşünemediler. Onlara elçilerin yerini söylediğim için bana güvenmişlerdi." Gülümsedi. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Ne diyordu bu adam? Hiçbir şey anlayamıyordum.

"Ama şu var. Elçiler, insanlardan da aptal. Mayka'ya ihanet etmeme rağmen Ares bana güvendi ve kanımdan bir Biyrex yarattı. Sanırım aklına kehanet gelmedi, Ares?" Adam geri çekilince etrafıma bakındım. James'in yanındaki ağaçta Anna bağlıydı. Saçları kirli görünüyordu. Dudakları kurumuş, gözlerinin altında halkalar oluşmuştu. Çok güçsüz görünüyordu. Sağ tarafımdaki ağaçta ise Ares bağlıydı. Neden kimse güçlerini kullanıp bizi buradan kurtarmıyordu?

"Buradan kurtulduğum ilk an seni öldürmeye geleceğim." dedi Ares. Ses tonu ürkmeme sebep olsa da belli etmedim. Adam başını iki yana salladı. "Bir şeyi unutuyorsun Ares; Biyerxler insan öldüremezler." dedi ve biraz ilerleyip eline metal bir şey aldı. Ucunda beyaz, kristalimsi bir yapı vardı. Daha sonra bir kap aldı eline.  Dört ağaç garip bir şekilde bir karenin köşelerini andırıyordu. Garip bir şekilde belirli aralıklardaydılar ve bu ürkütücüydü. Ortaya geçti ve elindeki bizlere gösterdi.  James adama doğru ilerlemeye çalıştı ancak bağlı olduğu için yerinde saydı. Ares'in alnında bir damar belirginleşmişti.

"Korkunun dünyaya hakim olacağı Yalaz Devri başlıyor. Kan dökülecek ve ortalığı karanlık kaplayacak. Ben ise karanlık ve korkudan besleneceğim." dedi adam ve derin bir nefes aldı. Ardından gözleri gözlerimi buldu.

"Biliyor musun Riley? Annen beni çok seviyordu. Zaten sevgisi yüzünden öldü." dedi ve bana doğru yaklaştı. Birkaç adım ileride durdu. "Seni o soğukta bırakmadan önce bunu aldım senden. İnsanlar bununla yeni silahlar yapabileceklerini düşündüler. Senin bu parçan, kızım, bu parçan neredeyse Öfke Taşı kadar güçlü. Öfke Taşını kimse bulamıyor. Yalaz Devri'nin başlaması için çok büyük bir güç gerekliydi. Bak, öz kızım sayesinde Yalaz Devri başlayacak." Aklıma binlerce soru işareti hücum etti ancak şaşkınlığımdan oluşan duvara bir bir çarpıp yere düştüler. Soru işaretlerinin kırılma sesini duyabildim bir an. Sinirlenmiştim. Babam olduğunu söyleyen bu adam bizimle oynuyordu. Adama doğru ilerlemeye çalıştım ama olmadı.

"Riley, burası Kutsal Orman. Burada orman istemediği sürece güçlerimizi kullanamayız."dedi Anna. Sesi çatallıydı ve ne kadar yorgun olduğu belli oluyordu. Adam sırıttı ve yerden bir bıçak aldı. Bana doğru yaklaştı. Kalbim korkudan hızla atarken başımı ağaca yaslamıştım. Gözlerim dolmuştu. Korkuyordum. Nefes alışverişlerim hızlanmıştı.

Adam kolumu tuttu. James küfürler savuruyor, Anna çığlık atıyor, Ares ise yalvarıyordu. Bunun sebebi ben değildim. Herkesin korkacağı Yalaz Devri'ydi. Gözümden bir damla yaş süzülürken, adam kolumu kesti. Acının etkisiyle çığlık attım. Orası yanıyordu. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kolumdan aşağıya sıcak bir sıvı yayılıyordu. Acının etkisiyle bir kez daha çığlık attım. Hemen bunun bitmesini istiyordum. Adam akan kanımdan biraz kaba doldurdu. Ardından aynı işlemi diğerlerine de uyguladı. Ares bana sesleniyordi ancak ağlamaktan dolayı ona bakamıyordum.

"İzleyin, Yalaz Devri kehanete göre başlıyor." Öfkeyle adama baktım. Kanımızı toprağa akıttı. Garip bir fısıltı yankılandı ormanda. Adam bir şeyler söyledi ve benden aldığı kristalimsi parçayı attı kanın üzerine. Sonra avucunu kesti ve kanını damlattı. Ares, "Hayır!" Diye bağırdı ama çok geçti.

Büyük bir ışık patlamasının ardından topraktan kırmızı bir ışık çıktı ve gökyüzüne ulaştı. Bağlandığımız ağaçlar yeşil bir ışıkla etrafımızı sardı ve kare şeklinde göğe yükseldi.

Kan çağı başlamıştı.

Korkunun hakim olacağı çağ başlamıştı.

Yalaz Devri tüm karanlığıyla bizi sarmıştı.

Ve artık kaçış yoktu!

****

Merhaba arkadaşlar! Benim çok fazla beğendiğim bir bölüm oldu. Siz beğendiniz mi? Lütfen destek olmak için arkadaşlarınızı yoruma etiketleyin!

*Riley'nin babası hakkında görüşleriniz neler?
*Riley'nin babası her iki tarafın yanında da değilse neden Yalaz Devri'ni başlattı?
*Yalaz Devri hakkında görüşleriniz neler?

Veee son olarak bir önceki kapağı yapan wattpad hikaye kapakları sayfasına teşekkür ediyorum.

Şu an kullandığım kapağı yapan Wattpad kitap Kapakları sayfasına da teşekkür ediyorum.

Bir sonraki bölüme kadar görüşmek üzere😂😂

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top