Dördüncü Bölüm~Çizgi
Hayat her zaman ince bir çizgidedir. Bu dünyanın kuralıdır. Bu çizgiyi sen belirlersin. Ölüm ya da yaşam bunlardan biridir. İnce çizginin üzerinde fazla kalamazsın. Çizginin bir tarafına geçmen gerekir. Hâlâ yaşamak istiyorsan yaşam tarafına geçersin. Yaşamaktan, hayatın zorluklarından bıkmışsan ölümü seçersin. Bu seçim o kadar kolay değildir. Yaptığımız seçimler hayatımızı iyi ya da kötü yönde şekillendirir. Çoğu zaman bu durumda olduğumuzu anlayamayız. Çünkü beynimiz bu seçim arasında çok meşguldür.
İşte bu durum kesinlikle James ve Ares'i anlatıyordu. Yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgideydiler ve bunun farkında bile değillerdi. Köşeye sıkışmışlardı. Mayka'yı bulunca her şeyin daha kolay olacağını düşünmüştüler ancak kesinlikle yanılıyorladı. Riley, Mayka olmak için hazır değildi. O Mayka olmak için fazlasıyla iyi kalpliydi. Ona gerçekleri anlatarak ruhundan onlarca parça alıp götürmek istemiyorlardı. Riley insan öldüremezdi. Kişiliği bunu kaldırmaz, kaldıramazdı. Başka bir çözüm yolu olmalıydı. Defalarca düşündüler ancak hiçbir yolu yoktu.
Ya şimdi her şeyi bu masum, temiz kalpli kıza anlatırlardı ya da yaklaşık bir hafta sonra ölümün onları gelip almasını beklerlerdi. İşte seçim yapmak bu kadar zordu. Nefes alamaz hale geliyorlardı. Çaresizlik en kötü duyguydu ve onlar bu duyguyu Maykalarının yanında tadıyorlardı. Bundan daha kötü bir duygu mu vardı?
Ares ayağa kalkıp başıyla James'e onunla gelmesi için haraket yaptı. Salondan çıkıp mutfağa girdi. Eliyle saçlarını geriye doğru attı. Ne yapacağını bilmiyordu. Derince bir iç çekti. Aklına ilk Mayka geldi. Ne kadar da güçlüydü. Hiçbir zaman kararsız kaldığını duymamıştı Ares. Her zaman kesin konuşurdu. Yaptığı şeylerden hiçbir zaman suçluluk duymamıştı. İnsan öldürdürdüğünde hiç tereddüt etmemişti. Ares de insan öldüremezdi. Aslında sadece o değil Bütün Biyrexler insan öldüremezdi. Bir Şifacı nasıl olur da insan öldürebilirdi ki? İnsanları genelde Taroslar öldürürdü.
James içereriye sesli bir şekilde nefesini dışarıya vererek girdi. Onun da düşünceleri Ares ile aynıydı. James Ares'in karşısına geçip ellerini göğsünde bağladı.
"Ne yapacağız?" diye sordu James kararsızlıkla. Kalbinde bir taş vardı sanki. (Yazar burda içine öküz oturmuştu dememek için kendini zor tuttu.) Hep orada olacakmış gibi...
"Ölmek istemiyorum." dedi Ares. Ölüm çok acı bir şeydi ve onu tatmak istemiyordu.
"Bende," dedi James. Kim ölmek isterdi ki sonsuz bir yaşam onlara bahşedilmişken. Bu aptallıktı.
"Ona söylemeyi düşünüyor musun?" diye sordu James sol kaşını havaya kaldırarak. Şifacılar kimsenin kalbinden bir parça almak istemezdi. Ki bu bir parça bile değildi. Şifacılar bencil değillerdi. Kendilerinden önce başkalarını düşünürlerdi. Durum bir şifacıyı bencilleştirecek kadar ciddiydi.
"Aklımda bir şey var." Yapacağı şeyden belki de pişmanlık duyacaktı. Ailesini hayata döndürdüğünde ailesinin hayal kırıklığı dolu bakışlarına maruz kalacaktı. Belki de çok daha kötü bir şey olacaktı ancak Ares bu ihtimali düşünmek dahi istemiyordu.
James onu başıyla onayladıktan sonra mutfaktan çıkıp salona girdiler. Ares terlemiş olan ellerini pantolonuna sildi. Kalbi hızlı bir şekilde çarpıyordu. Ne yaptığını anlayamıyordu. Hiçbir şifacı bu şekilde davranmazdı. Söz konusu ölüm olsa bile. Aklına kaçtıkları gün geldi.
Nefesi hızlanmış, kulaklarında oluşan tek ses olmuştu. Koşuyordu korkuyla... Her şey hızlı bir şekilde geçiyordu gözlerinin önünden. Nereye gittiğini bilmiyordu. Tek bildiği Kutsal Ormanda olduğuydu. Buraya daha önce hiç girmemişti. Ebeveyinleri tek girebiliyordu. Lanetlenmekten korkuyordu ancak ölümden daha çok korktuğu için bu yolu seçmişti. Arkadan ayak sesleri gelince başını arkaya çevirdi koşarken. Gördüğü kişiler karşısında rahatladı. Tommy ve James idi. James onunun en yakın arkadaşıydı. Tommy ise onun bir tür düşmanı gibiydi. Birbirlerinden nefret eder, her zaman kavga ederlerdi. Şu an onu bile gördüğü için mutluydu. Tommy Ares'e doğru koşuyordu ancak James ağacı devirmeye çalışıyordu. Ares'in gözleri ve ağızı şaşkınlıkla açıldı. James nasıl böyle bir şey yapabilirdi? Buranın Kutsal Orman olduğunu nasıl bilmezdi? İçine bir öfke yerleşti Ares'in. Şimdiye kadar hiç doğayı kullanamamıştı. Ancak şu anki öfkesi o kadar büyüktü ki yapabileceğine inanıyordu. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Ellerini havaya kaldırdı ve toprağın altından bir şeyler çıkmasını diledi. Bir şeyler fısıldadı. Tam bir şeyler yapacakken tommy' nin sesini duyup gözlerini araladı.
"Ares!"
Önüne bariyer gibi onu koruyacak sarmaşıklar yükseldi ve bir duvar gibi etrafını sardı. Sarmaşıkların arasından gördüğü şeyler karşısında yanağından bir damla yaş süzüldü aşağıya doğru.
Tommy'nin arkasında bir adam vardı. Elinde bulunan silahı ona doğrultmuştu. Tommy bunu görmüştü ancak kendisi yerine Ares'i korumayı tercih etmişti. Adam Tommy'i boynundan vurdu. İğne hızla boynuna enjekkte oldu. Ağızından beyaz şeyler çıkmaya başladı Tommy'nin. Anında yere yığıldı. James bağırarak elindeki ağacı adama fırlattı ve adam öldü.
Ares sarmaşıkların arasından çıkıp Tommy'e doğru koşmaya başladı. Yanına gidince dizlerinin üzerine çöktü. Gözyaşları ondan habersiz akıp gidiyordu. Kalbini büyük bir el eziyordu sanki. Nefes almakta zorluk çekiyordu. Tommy'nin elini tuttu. Henüz ölmemişti. Son sözleri karşısında Ares başını gökyüzüne kaldırıp büyük bir çıglık attı. Tommy'nin son sözleri şunlardı:
"Yaşa... Yaşa ki Mayka'yı bul. Onu götürdüler Ares. Ben yapamazdım Ares. Ben onlarla baş edemezdim. Sen yaşa... Yaşarken tek bir şeyi aklından çıkarma. Bizler şifacıyız. Kendimizden önce karşımızdakini düşünürüz. Kendi hayatımız bizim umurumuzda değildir. İşte biz bu düşünceyle doğayı kontrol ederiz. Eğer... Eğer kontrol etmek istiyorsan öfkeyle bu işi yapma Ares. Bir işe yaramaz."
Bu sözleriyle Ares'i parçalara bölmüştü Tommy. Onlar şifacıydılar, doğru. Ancak şifacıların özellikleri Ares'e göre çok zordu. Ares bencildi. İçinde bitmek bilmeyen bir öfke vardı. Tıpkı... Tıpkı Taroslar gibi...
***
Vampir filmi açıp izlemişlerdi. Riley ilk defa böyle bir şey görmüştü. Biraz ürkse de filmi sonuna kadar izlemişti. Film boyunca aklında tek bir soru vardı. Biraz utansa da başını usalca çevirdi Ares'e doğru. Boğazını temizledi.
"Bunlar gerçek mi?" Ares başını yavaşça Riley'e doğru çevirdi. Film boyunca Riley' e yapacağı açıklamayı düşünmüştü. Riley'in böyle bir soru soracağını biliyordu. Derin bir nefes aldı.
"Hayır, bunlar gerçek değil ancak benzer bir şey var." Riley'in gözleri şaşkınlıktan dolayı açıldı. Olmayan şeylerin filmini insanların neden çektiğini merak ediyordu. Bu oldukça saçmaydı ona göre. Bir yandan da gerçekte var olan olağanüstü yaratıkların ne olduğunu merak ediyordu.
"Anlatır mısın?" diye sorunca Riley, planının tam da düşündüğü gibi ilerlediği için tutmuş olduğu nefesini sesli bir şekilde verdi. İşler her zaman yolunda gitmezdi. Riley nasıl bir tepki verirdi keatiremiyordu. Çok korkuyordu. Onu incitmekten. Bu yüzden lanetlenebilirdi. Mayka onu lanetleyebilirdi... Aklında defalarca dönüp durmuştu bu cümle. Sonuçta güçlerini kontrol etmeyi daha bilmiyordu. Bunu göze almıştı Ares. Korkarak da olsa...
James alnında oluşan teri elinin tersiye sildi. Ne zaman tedirgin ya da endişeli olsa bu denli terlerdi. Ta ki bir şeyleri yumruklayana kadar... Sadece o zaman geçerdi. Şu an fazlasıyla tedirgindi. Ares ne planlamıştı hiçbir fikri yoktu. Sadece nedensizce güveniyordu Ares'e. İyi bir şeyler çıkaracağına adı kadar emindi.
Nedenini bilmiyordu, sadece emindi.
"Peki," deyip oturduğu yerde dikleşti. Terleyen avuçlarını pantolonuna sildi. Boğazını temizleyip kaderin onlara sunduğu yoldan ilerlemeye başladı. İlk adımın ona ne getireceğini kestiremiyordu. İyi ya da kötü. Her şeye kendini hazırlamıştı. Ya da öyle zannediyordu. Emin değildi.
"Elli yıl kadar önce dünyaya güneşten bir parça düştü. Kendisi küçük ; ışığı oldukça büyüktü. Seçtiği insanlara güçler bahşetti. Seçtiği insanların özelliklerine göreydi bu güçler. Öfke taşının ışığını orta seviyede almışlardı. Ruhları iyi olanlara şifacılığı verdi. Doğayı kullanabilyorlardı. Onların temel amacı insanlardı. Kendileri değildi önemli olan. Onlar için önemli olan karşılarındaki kişiydi. Hiç umursamadan karşılarındaki kişi için canlarını verirlerdi. Bu türe Biyrex deniyordu.
Öfke Taşının ışığını en az alan tür Taros'tu. Öfke Taşı ruhları nefret ile büyümüş insanlara bu gücü verdi. Onlar güç perisi idiler. Bir bakıma Güneşin Elçilerinin koruyucusuydular da." Riley, Ares'in kurduğu son cümle ile aklında oluşan soru işaretini gidermek amacıyla sözünü kesti.
"Güneşin Elçileri mi?" diye sorunca Ares gülümsedi .
"Öfke Taşı bizlere bu gücü verdiğinde Güneşin Elçileri olmuştuk." diye cümlesini bitirdiğinde Riley'in aklında çok büyük bir soru işareti oluşmuştu. Büyük bir heyecan, aynı zamanda korku dalgası vücüdunu ele geçirmişti. Yutkundu sorusunu sormak için.
"Ben de mi Güneşin Elçisiyim?" diye sordu gözlerini açarak. Ares'in ağzından kelimelerin olumlu mu olumsuz mu çıkmasını istediğine karar verememişti.
"Bitirmeme izin ver." Riley başını olumlu anlamda sallayınca Ares kaldığı yerden devam etti:
"Öfke Taşının ışığını en fazla anlan kişi Mayka idi. Kişi diyorum çünkü Maykadan sadece bir tane vardı. Ölüm Meleği idi. En güçlümüz oydu. Onu tanrı olarak görüyorduk. Herkesi kıskandıracak kadar güzeldi. Ölüm Meleği olduğu o kadar belliydi ki...
Taroslar o zamanlar güçlerini kontrol etmekte büyük zorluklar çekiyorlarmış. Yıllarca insanları öldürdüler. Biyrexler bu duruma çok sinirlenmişlerdi. Aynı zamanda insanlarda...
Güneşin Elçileri o zamanlar beraber yaşarlardı. Bunu Taroslar bozdu. Biyrexlerle araları bozuldu ve onları bir daha insanlara karşı korumayacağına dair yemin etti. Birkaç yıl onlardan ayrı yaşadılar. İnsanları öldürmeye devam ediyorlardı. Hiç bilinmedik bir anda
insanlar biyolojik silahlarla bizlere saldırdı. Taroslardan bir tek James kaçmıştı. Bizlerin yanına geldi habersizce. Ancak bizim de durumumuz aynıydı. Tek çaremiz Maykaydı. O da savaşın başladığı gün seni doğurdu Riley. Mayka çok güçsüz kaldı. Onu... Onu gözlerimizin önünde öldürdüler Riley. Elimizden hiçbir şey gelmedi. Seni de öldürmeye çalıştılar ancak öldüremediler. Sen büyük bir ışık patlaması yaptın. Nasıl oldu bilmiyoruz ancak senin sayende kaçabildik. Yıllarca tek başımıza hayatta kalmaya çalıştık. Tüm dünyayı dolaştık. Tek amacımız seni bulmaktı Riley." Riley'in gözyaşları ondan izin yanaklarından süzülüyordu. Nedensizce ağlıyordu. Kolay bir şey değildi Ölüm Meleği olmak. Düşüncesi bile ürpermesine sebep oluyordu.
"Üzgünüm Riley. Mayka olduğun için..."
~~~~~~
Arkadaşlar size bir sorum olacak. Lütfen herkes cevaplasın.
Özgürlük hakındaki düşünceleriniz nedir? Özgürlük etrafımızdaki insanlar tarafından oluşturulmuş bir kısıtlama mı?
Lütfen soruda bir art niyet aramayın. Sadece bilmek istiyorum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top