Bölüm 4: Katile dair...

Bölüm 4: ''Katile dair...''

''Bunu gerçekten nasıl yapabilirsin! Sen öldürmek için var olmadın!'' diye bağırdı yaşlı adam, boğazındaki yara sesinin hırıltılı çıkmasına neden olsa da yaşlı bedenini eğip öksürdü ve devam etti. ''Bunun için mi seni yaşattım ha!''

Diğer adam, orman yeşili gözlerini yaşlı adama doğru çevirdi. Beyaz koltuğun üzerinde, bacak bacak üstüne atmış bir şekilde oturuyordu. İri bedeni tekli koltuğa ancak sığabilmişti. Düşünceli görünüyordu, tek eli çenesindeydi.

''Ne için gittiğimi ve amacımı gerçekleştirmeden de dönmeyeceğimi biliyordun. Kapıdan çıkmadan önce bana gitmemi söyledin.''

Yaşlı adam, delirmiş gibi ortalıkta dolandı. Beyaz mermer zeminde sert adımları yankı yapıyordu. ''Geri dönersin sandım! Vazgeçersin sandım! Böyle birisi olmadığına inanmıştım!''

Adam güldü, başını iki yana salladı. ''Bunca zaman tüm bu uğraşımda yanımda olmuş ve yaptığım her işe ortak olmuş olmana rağmen şimdi bana karşı mı çıkıyorsun Hicran! Ne sanıyordun, öylece geri döneceğimi ve bunca yıllık emeğimi boşa götüreceğimi mi?''

İki adamın sesi alanda yankı yaptı, öfkeli iki yeşil birbirine çarpıp adeta kıvılcımlar çıkarıyordu. ''Benimle düzgün konuş! Karşında tüm ömrünü sana adamış bir adam duruyor!''

Adam ayağa kalktı, yaşlı Hicran'ın hemen karşısında durdu. İşaret parmağını havaya kaldırdı, yaşlı adama doğru salladı. ''Unutma, aynı şeyi sende yaptın. Bu yüzden yaptıklarım için beni sorgulayamazsın.''

Hicran başını iki yana salladı ve öfkeli adamın ağır adımlarla bilgisayarların yanına doğru ilerleyişini izledi. ''Zorunda olduğum için, seni hayatta tutmak için yapmıştım. Bu hata olduğu gerçeğini değiştirmiyor...''

Adam hızla başını kaldırdı ve Hicran'a baktı. ''Bende zorunda olduğum için yaptım, senin bana beslediklerinden çok daha fazlasını ona besliyorum.''

Hicran topal ayağı ile yavaşça adama yaklaştı. ''En azından, ben senin kadar büyük ses çıkarmamıştım.''

''Ne?''

''Doğu'nun ölümünün intihar olmadığını anlamaları ne kadar sürer? Zayıf, güçsüz bir kadını öldürmen yara almana neden olacak kadar zahmetli sürmüşken seni gerçekten bulamayacaklarını mı düşünüyorsun?''

Adam düşünceyle başını eğip karnındaki yaraya baktığında, yaşlı Hicran devam etti. ''Üzerinden 40 yıl geçti ama o kadının ölümünden bir an olsun bile şüphelenmediler ama sen... Gerçekten nasıl olurda o zayıf kadının seni yaralamasına izin verirsin?''

Adam öfkeyle başını kaldırdı. ''Kadın uyanıktı... İlaçların onu uykuda tutacağından emindim ama kadın uyanıktı, nasıl olduğunu bilmiyorum.''

Hicran samimiyetten uzak gülümsemesini kırışık yüzüne takındığında diğer adam arkasına yaslandı, yüzünde garip bir hava vardı şimdi. ''Yani tüm bu kargaşa, yakalanacağımdan korktuğun için miydi? Bir an için Doğu'ya üzüldüğünü sanmıştım.''

Hicran arkasını döndü, ağır adımlarla adamdan uzaklaşmaya başladı. ''Doğu ölümü hak etmiyordu. Bunu becerememiş olman en büyük kanıtı.''

Adam, öfkeyle ayağa kalkıp öfkeli yeşillerini Hicran'a diktiğinde yaşlı adam umursamadan odadan çıktı.

''O kadın ölümü hak ediyordu! Doğu yalnızca ölümü hak ediyordu!''


***

''Evet komiserim, çerçeve ve kıyafetler adli tıpta incelemede... Evin geri kalanında da detaylı incelemeler başlattık. Artık bir cinayet vakası olduğundan, tüm dikkatimizi bu vakaya yönelteceğiz.''

Komiser Vural, saçlarını öylesine karıştırıp elini cebine attı. Arkasını dönüp genç polisi süzdü. ''Ezgi'nin vakayı kabul etmesine sevindim, onun bu konulardaki başarısını biliyoruz. Sanırım, ölü kadınların intikamını almakta ondan daha iyi bir polis bulamayacağız.''

Serdar başını eğip hafifçe güldü. ''Bu yanı beni fazlasıyla şaşırtıyor efendim.''
Komiser soru sorar tarzda kaşlarını kaldırdı. ''Yani Ezgi komiser, çok sert ve soğuk bir kadın olmasına rağmen... Daha önceki vakadan da hareketle şunu söyleyebilirim ki... Göründüğünden daha fazla umursuyor, zayıf kadınları ve çocukları sonuna dek koruyor. Bu tarz vakaları seçmesinin bir nedeni olduğunu düşünüyorum.''

Serdar gözlüklerini düzelttikten hemen sonra komiser Vural'ın cevabı için tüm dikkatini ona verdi. Vural'ın ardından vuran ışıktan dolayı kırışmaya başlamış yüzünü görebilmek için gözlerini kısmıştı. Vural, masanın etrafını ağırca adımladı, Serdar'ın yanında durdu.
''Bunu neden ona sormuyorsun?''

Serdar hızlıca başını iki yana salladı. ''Soramam...''
Vural güldü, ensesini kaşıdı. ''Nedenini bilmiyorum Serdar ama öğrenmek isterdim. O zamana dek kim bilir... Ezgi çok gizemli bir kadın ama en önemlisi, başarılı bir polis... Vakayı kabul ettiğine göre, katili en kısa sürede bulacağınıza eminim.''

Serdar eğildi ve komiserine selam verdi. ''Buna emin olabilirsiniz efendim...''

Komiser Vural odadan çıktığında, Serdar'da hemen çıktı ve masalarında çalışan meslektaşlarını hızla geçerek masasına ulaştı. Komiser Ezgi, bir süre sonra elinde kahve bardağı ile geldiğinde ise hemen onu selamladı.

''Günaydın gözlük, Komiser ile konuştun mu?''

''Evet, vakayı kabul ettiğiniz için sevindi. Adli tıbbın çalışmalarını bizim için hızlandıracağını söyledi. Sadece basın için bir açıklama yapacak mıyız?''

Ezgi, kaşlarını çattı ve omuzlarındaki dalgalı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp Serdar'a döndü. ''Basın derken?''

Serdar, gözlüğünü düzeltti. ''İntihar süsü verilen bir cinayet olduğu için komiser basına dosya hazırlamamızı istedi.''

Ezgi tek kaşını kaldırdı, sinirli görünüyordu. Uykusuz gözleri şimdi aniden aydınlanmış, dikkatle Serdar'a bakıyordu. ''Hiçbir vakamı basın ile paylaşmadığımı bilmediğinden değildir herhalde!'' diye öfkeyle sordu.

''Ona basına sunacağı başka bir dosya hazırlamasını söyle; Vaka sonuçlanana kadar ihtiyacım olmadıktan sonra basınla muhatap olmayacağım.''
Serdar gömleğinin düğmelerini gevşetti, ''Siz söyleseniz olmaz mı?''
Ezgi ayağa kalktı, elindeki kahveyi ayılabilmek adına hızlıca bitirdi. Tek elini Serdar'ın omzuna yasladı, ''Sen polissin gözlük, biraz sert ol!''

Serdar kaşlarını çattı. ''Ne?''

''Acele et! Güvenlik kameraları ile ilgili araştırma yapmamız gerek!''


***

''Evet, evin yakınındaki her türlü kameraya bakma istiyorum. Doğu'nun eve girdiği an dahil polislerin geldiği saate kadarkilere bakabilir miyiz? 2 günlük kayıt gerek.''

Genç adam hızla başını salladı ve bilgisayar ekranına döndü. ''Hazırlaman ne kadar sürer?''

''Tamamını CD olarak aktarıp karakola ulaştırabilirim, gün içinde elinizde olur.''
Ezgi, eğildiği yerden doğrulup genç adama baktı. ''Hayır, kendim almak istiyorum.''
Serdar, başını kaldırıp komiserine baktı. ''Bu sürede aşağıda yemek yiyebiliriz?''

Ezgi, kaşlarını havaya kaldırdı ve güldü. ''Başka bir işimiz daha var gözlük.''


***

''Aaa, bunlar yeğeniniz Cansu için miydi?''
Ezgi başını salladı, rüzgârdan önüne gelen kısa saçlarını çekiştirdi. ''Bu aralar iyice huysuzlandı, boyama kitapları dışında pek bir şey yapmayı sevmiyor. Saatlerce duvara bakmaktansa, boyama yapmasını tercih ederim.''

Serdar, anladığını belirtir şekilde başını salladı. ''Sizin için zor olmalı... Benim yapabileceğim bir şey var mı? Size yardımcı olmayı çok isterim.''

Ezgi güldü, poşeti çantasına sıkıştırdı. ''Ona yardım edebilecek tek kişi annesi...'' dedi. ''O da uzun zaman önce gitti.''

Serdar, ne olduğunu bilmediğinden susmayı tercih etti. Yanlış bir şey sorup canını sıkmak ya da üzmek istemiyordu. Yolun karşısına geçerken, bakışlarını komiserden ayırmadı. ''Keşke geri getirebilsem, her şey daha kolay olurdu.''

Serdar, elini komiserinin omzuna şakacıktan vurdu. ''Sizin üstesinden gelemeyeceğiniz şey yoktur, endişelenmeyin.''

Ezgi kaşlarını havaya kaldırıp abartılı bir şekilde bağırdı. ''Bana akıl mı veriyorsun gözlük!? Yürü hadi, şu videoları alıp karnımızı doyuralım.''

Doğu Erge'nin evini gören güvenlik kameralarının olduğu CD'yi alıp yakınlardaki bir kafeye oturmayı tercih ettiler. Geldikleri kafe, mavi tonlarının ağırlıkta kullanıldığı fazla kalabalık olmayan, hoş bir ortama sahipti. Boş masalardan birine geçip oturduklarında, Serdar sipariş verirken Komiser Ezgi'de laptopu çıkarıp CD'yi hızlıca taktı.

İki polis, sandalyelerine yerleşip görüntüleri dikkatle izlemeye başladılar. Doğu'nun evini gören 2 kamera, yakınlardaki sokakları takip eden 3 kamera vardı. Görüntüler, öğle vakitlerinden itibaren başlıyordu. İlki, Doğu'nun ön kapısını gören bir açıdan kayıt edilmişti. Koyu yeşil renkli bina ve cam kapısı, Doğu'nun iş çıkış vaktine kadar yalnızca iki defa açılmıştı, sonunda Doğu geldiğinde ise saat 19:05'i gösteriyordu. Hava karanlıktı, sokak lambaları Doğu'nun yolunu aydınlatıyor ve zayıf, yorgun bedenini açığa çıkartıyordu.

''Not alıyor musun?'' diye seslendi Ezgi, Serdar hemen defteri karalamaya başladı. Doğu eve girdikten sonra, yeniden sabah oluncaya kadar hiç kimse görünmemişti, kayıtlarda. Doğu binadan tekrar çıkmadı. İki gün sonra, pazartesi, erken vakitlerde ise eşi Kerim Erge gelmiş ve yaklaşık 5 dakika içinde binadan koşarak çıkmış, kaldırıma çöküp ağlamaya başlamıştı. Komşular telaşla etrafına toplanıp polisler geldikten sonra kayıt yarım gün daha devam ediyor ve bitiyordu. Geri kalan görüntülerin kopyası karakola gönderilecekti.

''Eve ön kapıdan girilmemiş, katilin anahtarı olduğuna emin miyiz?''
Ezgi dudaklarını büktü. ''Apartmana başka giriş var mıydı?''

Serdar hızlıca düşündü. ''Yangın merdiveni için yapılmış bir giriş daha var, kimse kullanmazmış.''

Ezgi başını salladı. ''Orayı gören kamera yok, katil orayı kullanmış olabilir, adli tıbbın merdivenleri kontrol ettiğinde emin olalım''

Ezgi bir diğer kaydı açtı; Kayıtta bu defa evin sağ cephesi, ilk 2 katına dek görünüyordu. Hızlandırılmış halde kaydı izleseler de göze çarpan pek bir hareketlilik göremediler. ''Sokağı gören kameralara bakalım.''
Kaydı başlattıktan bir süre sonra, saatler 02.19'yı gösterdiğinde sokakta yalnız başına ilerleyen iri yarı bir adam göründü. Sokak lambalarından bir hayli uzakta, simsiyah görünüşü ile dikkat çeken bu adam, Doğu'nun apartmanına ters yönde ilerliyordu. Adımları hızlıydı, hafif eğilerek yürüyordu. ''Kaydı geri al.'' diye mırıldandı Ezgi.

Kaydı tekrar başa aldılar, ekranı olabildiğince yaklaştırıp adamı daha net görmeye çalıştılar. Ezgi, elindeki kalemi ekranda sabitlenmiş resme yaklaştırdı. ''Cinayetin üzerinden dakikalar geçtikten sonra apartmandan ayrılıyor, bu katil olabilir.''

Serdar başını iki yana salladı, ''Apartmana girerken görülmüyor, o olduğuna nasıl emin olabiliriz.''
Katil olduğunu düşündükleri adam, ekran tekrar hareket ettiğinde hızlı adımlarla karanlığa karıştı. ''Adam telaşlı, gecenin bir vakti sokakta yalnızca o var ve yaralıymış gibi görünüyor. Belki apartmana girerken kameraları dikkate almıştı ancak dönüşte yaralı olduğu için bunu unuttu. Onu listeye alalım...''
Serdar mecburen başını salladı. ''Boyu, ağacın şu hizasına geliyor; Yani yaklaşık olarak 1.85 boyunda, iri yapılı bir adam. Yürüyüşünü dikkate alırsak, çokta genç birisi değil. 30 yaşın üstü olmalı...'' Serdar hızla not aldı. ''Elini yasladığı yere bakarsak, yarası belinde, karnında ya da sırtında olabilir.''

Serdar, başını iki yana salladı. ''İyi de, bu tarife uyabilecek birçok kişi bulunabilir.''
Ezgi, soğumuş yemeğini yemeye başladı. ''Katil, kurbanı ile bir şekilde iletişime geçmiş olmalı. Onun hastalığını biliyordu, kendisini gizlemek için hastalığını kullandı; İntihar süsü vermesinin sebebi buydu.''

Serdar yemeğine devam etti. ''Kameralardan onu takip ederiz, mutlaka başka bir kameraya yakalanmış olmalı.''
Ezgi hızla ekledi. ''Unutmadan, eşinin Cuma günü şehirde olmadığı onaylandı mı?''

Serdar telefonuna baktı. ''PQ şirketinin çalışanları bunu doğruluyor, kamera kayıtlarını göndereceklerini söylediler.''
Ezgi biraz düşündü, katilin fiziksel görüntüsünün eşine uyup uymadığını tarttı. '' Peki doktorlara ne zaman gideceğiz?'' Ezgi saatine baktı. ''Yemekten sonra hastane de oluruz.''

Serdar, boğazına takılan yemek ile öksürüp suyundan bir yudum oldu. ''Bugün öğleden sonra randevum olduğunu biliyordunuz.''

Ezgi düşündü, sonra hatırladığını belli eder şekilde başını salladı. ''Randevunu iptal etmene gerek yok, sadece ertele.''

Serdar başını iki yana salladı, ''Günlerdir erteliyorum zaten, hayatta kabul etmez.''
Ezgi, kaşlarını çattı. ''Saçmalama, elbette kabul ederim. Benim gibi bir partner ile her zaman yemek yiyebilirsin.''

''Ne?'' diye şaşkınca sordu Serdar.
Ezgi, uzanıp Serdar'ın sarı saçlarını dağıttı. ''Randevun benimle gözlük, şık bir şeyler giyinmene gerek yok.''

***

''Bugün erken çıkmışsın.'' diye mırıldandı Doğu. ''Yetişemezsin sanmıştım.''
Kerim eşine sıkıca sarılıp alnına küçük bir öpücük kondurdu. ''Seni yalnız bırakmak istemedim. Uzun zamandır bu konu hakkında konuşuyoruz ve bence benimde yanında olmam gerek.''

Doğu gülümsedi, ''Birlikte olmak her zaman güzel...'' dedi. Kerim'de güldü, birlikte hastane koridorlarında ilerleyip kadın hastalıkları polikliniğinde durdular. ''Randevu kaçtaydı?'' diye sordu Kerim. Doğu'da hemen karşıdaki ekranı işaret etti. ''Bir sonraki sıra benim...''

Koltuklara oturup sabırsızlıkla beklemeye başladılar. Bugün, evlendiklerinden bu yana uğraşıp durdukları bebek sahibi olma hayallerinde ilerleme kaydedip etmediklerini öğreneceklerdi. Genç çift, bir bebekleri olması için çok uğraşmış ve birçok doktora muayene olmuşlardı. Kanser tedavisi gördükleri Doktor Kazım Bey'in önerisi ile aynı hastanede bulunan Doktor Sibel Elbis'e muayene olmuşlar ve umut dolu gelişmeler yaşamışlardı. Şimdi, gebe kalıp kalmadığını öğreneceklerdi.

Bir süre sonra genç çifte sıra geldi, hemen muayene odasına girdiler. Doktor Sibel, onları sıcakkanlılıkla karşıladı. Sarı, kısa saçlara sahip doktorun yüzündeki gülümseme bir süre devam etti. Çift, doktorun karşısına oturup heyecanla onun ela gözlerine baktılar. ''Doğu Hanım, bu zamana kadar gerçekten sizin için çok umutluydum. Ancak, test sonuçları elime ulaştı ve... Gebe değilsiniz...''
Doğu, ellerini yumruk yaptı ve bakışlarını yere indirdi. İkinci bir darbeyi daha yemek, tüm umut dolu kırıntılarını adeta savurmuştu. Ölüme bu kadar yakınken, anne duygusunu tadamayacak olmasına üzüldü, canı yandı.

Doktor devam etti. ''Yakın zamanda, Doktor Kazım Bey ile de görüştüm ve bu hastalık seyrinde, maalesef ki çocuk sahibi olmanın sizi çok zorlayacağı kararını size sunmak zorundayım.''

Kerim telaşla eşine baktı, mavi gözlerinin şimdiden dolduğunu gördü. ''Yani,çocuk sahibi olamayacak mıyız?''

Doktor, öne doğru eğildi, sarı saçlarını omuzlarından geriye attı. ''Çocuk sahibi olmak için Doğu Hanım'ın hormonlarında bir sıkıntı olduğunu zaten biliyorduk. Şimdi ise, hem hastalığınızın gittikçe kötüleşeceğinden, hem de ilaçların kemoterapi ilaçları ile uyumsuzluğundan maalesef tedaviye devam edemeyeceğiz. Zaten, eğer gebe kalmış olsaydınız, bebeği almak zorunda kalabilirdik. Çok üzgünüm Doğu Hanım, hastalıkta kurtulmadığınız sürece tedavinize devam edemeyiz...''

Oda da bir süre sessizlik oluştu.

Doğu başını ağırca salladı. ''Zaten...çocuğu aldırmak istemezdim ve... '' devam etmek için derin bir nefes almak zorunda kaldı, narin bedeninin. ''Bu kadar hastayken ona bakabileceğimden emin değildim... Sağlıklı bir anne onunda hakkı...''
Kerim eşine sarıldı, onun bu tehlikeli hastalığında dahi kendini değil de çocuğunu düşünüyor olması kalbini sızlatmıştı.

''İyileştikten sonra yeniden deneyelim.'' dedi sonunda Kerim. ''Biz çocuk sahibi olmak istiyoruz ve hastalığımızı atlattıktan sonra yeniden tedaviye geleceğiz.''

Doktor onları hızlıca onayladı. ''İlaçları bırakacağız ancak yine de kanamalarınız için beni görmeye gelebilirsiniz.'' Kerim doktoru onayladı.''Geleceğiz, teşekkür ederiz.'' dedi ve eşinin zayıf bedenini ayağa kaldırdı, ''İyi günler dileriz.''

Odadan çıktıklarında, Doğu'nun düşünceli bedeninin yürümeye devam edebilmesi için eşinden destek alması gerekti. Bir süre, sessizce hastane koridorlarını aştıklarında, Doğu'nun bedeni eşinin kolları arasına yığıldı. Kerim, genç kadını telaşla hastane önündeki banklara oturttu ve saçlarını yüzünden çekti.

''Hey, tatlım! İyi misin? Acile gidelim mi?''
Doğu, usul usul akan gözyaşları arasında başını iki yana salladı. Dudakları arasından kaçan hıçkırıkları zorlukla engellediğinde, Kerim saçlarını geriye doğru taradı ve yanaklarına, benlerinin üzerine buseler kondurdu.

''Neden ağlıyorsun, her şey yoluna girecek. Ağlamanı istemiyorum...''

Doğu başını sallayıp omuzlarını dikleştirdi, yine de eşinin başındaki baskısı yüzünden başını omzundan kaldıramadı. Masmavi gözleri, eşinin mavilerine değince, gözlerini hafifçe kırpıştırıp birkaç yaşında daha düşmesine neden oldu.

''Ben... Eğer başaramazsam...''
Kerim hemen Doğu'nun narin dudaklarına dokundu. ''Öyle bir şey olmayacak...''
Genç kadın itiraz etti. ''Başaramayacak olursam ve doğum gerçekleşirse...Çocuğumun annesiz büyümesini zaten istemezdim Kerim. Bu yüzden şimdi hamile olmadığıma üzülmüyorum...''

Kerim eşinin saçlarını okşayarak onu rahatlatmaya çalıştı. Genç kadın ağlamaktan cümlelerini tam anlamıyla kuramıyordu bile. ''Ben... Senin beni çok sevdiğini biliyorum ve... Eğer iyileşemezsem ya da daha sonra hiç hamile kalamazsam...'' ağlamaktan devamını getiremedi, eşi defalarca onu öpüp böyle bir şeyin olmayacağını, mutlu olacaklarını fısıldadı.

''Sen sağlıklısın... Benim gibi hasta, yaralı bir kadın ile ömrünü geçirmek zorunda değilsin.'' dedi, içi yana yana, kalbi sızlaya sızlaya bu sözleri sarf etmek zorunda kaldı. Genç adam, hızla eşinin gözlerini sildi ve dudaklarına öpücükler kondurdu, nerede oldukları umurunda bile değildi.

''Saçmalama, seni öyle çok seviyorum ki... Evlendiğimiz andaki halinden daha farklı değilsin gözümde... Hala çok güzelsin, hala sapasağlamsın... En önemlisi, bu sözleri sarf edemeyecek kadar hala güçlüsün...''
Doğu öylesine güldü. ''Yapma Kerim... Bende seni öyle çok seviyorum ki... Bu hayatta sağlıklı olmana rağmen baba olma hissini tatmadan gitmeni istemiyorum.''

Kerim'de güldü. ''Bunu nereden biliyorsun ki? Tedavimize devam ettiğimizde, bir bebek sahibi olacağız. Hatta belki ikinciyi ya da dördüncüyü bile düşünebiliriz. Düşünsene, sana benzeyen, masmavi gözleri olan bebeklerimiz olacak...''
Doğu, hızlanan gözyaşları ile bir süre hayal alemine daldı. ''Tedavi olamazsam diye söylüyorum... Sözümü kesme lütfen.'' dedi, cümlesinin arasında hareketlenen eşine hitaben. ''Tedavi olamazsam ya da başka bir şey olursa, lütfen evlen ve çocuk sahibi ol Kerim. Acımı yaşama ya da... Sadece baba olmanı istiyorum. Mutlu olmanı, yoluna devam etmeni ve...''

Kerim, eşinin gözyaşlarını sildi, kendi gözyaşlarını sildi. ''Evlat edinebiliriz.''
Doğu'nun donup kalan bedeni bir süre sonra eşine döndü. ''Evlat edinebiliriz Doğu, çocuk sahibi olmanın başka yolları da var. Sevimli birkaç çocuk evlat edinip onlara kendi kanımızdanmışçasına bakabiliriz. Sen anne, ben de baba olabilirim. Mutlu hayatımıza devam edebiliriz.'' Öpücük kondurdu, yanağındaki üç benin üzerine.

''Üzülme, seni bırakmayacağım ve ikimizde harika bir ebeveyn olacağımızı gösterme şansı bulacağız.''
Doğu'nun dudakları önce kıpırdandı, sonra iki yana kıvrıldı. ''Gerçekten... Evlat edinebilir miyiz?''
Kerim başını salladı. ''Yeter ki sen iste...''

Genç çift güldü, bir an için mutlu olmuşlardı. Birlikte, evlat edindikten sonraki geleceklerine dair hayal kurdular. Mutlu oldukları anı en azından hayallerinde yaşadılar.
''Artık eve gidelim, dinlenmen gerek.'' dedi Kerim.

''Akşam güzel bir yemek yiyip sonra da film izleriz. Yarın, terapi vaktinde uyuklamana neden olacak kadar çok film izleyebiliriz.''
Doğu güldü. ''Beni erkenden uyutacağına eminim. Yoksa doktorumun dırdırlarını sen dinlemek zorunda kalacaksın.'' Kerim, burnunu genç kadının burnuna sürttü.''Bilmem, belki canım bugün erken uyumak istemiyordur.''


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top