Bölüm 26: Onu bulmaya yakın...
Bölüm 26: ''Onu bulmaya yakın...''
''Gözlük, buraya gel.''
Serdar, hızlı adımlarla komiserinin yanına geldi. ''Komiserim, gayet iyi açıklamalar yaptınız. Üzerinizdeki tüm olumsuz iddiaları çürüttünüz. Ne kadar başarılı ve güçlü birisi olduğunuzu kanıtladınız.'' Gururlu ve mutlu görünüyordu, ellerini çırptı.
Ezgi ve Serdar yan yana koridorlarda yürümeye devam ettiler. Arkalarından birkaç polis daha geliyordu, ''Teşekkür ederim gözlük. Bende oldukça hafiflemiş hissediyorum.''
''Gerçekten nokta atışlardı. Doğru mesajlar verdiğinize inanıyorum.''
Ezgi dudaklarını birleştirip başını hafifçe salladı. ''Peki ya, vakanın seyrini değiştireceğinizi söylediniz?'' dedi, soru sorar tarzda. Ezgi Serdar'a yandan bir bakış attı, cevap vermedi. Bir süre sonra arkalarından gelen polisler farklı yerlere dağılınca, Ezgi Serdar'ın omzundan tutup kenara çekti.
''Evet, öyle söyledim çünkü bir şey hatırladım.''
Serdar eğilip etrafa bakındı. Gözlüklerini çıkarıp komiserine merakla yaklaştı. ''Ne hatırladınız komiserim?''
Ezgi'de iyice eğildi, ''Az önce, önümdeki dağınık masa bana küçük bir fotoğraf karesini hatırlattı. O kadar küçük bir ayrıntı ki, bunun önemsiz olduğunu düşündüm. Ancak sonunda fark ettim; küçük detayların benim için ne kadar önemli olduğunu bu vakada geniş açıya bakmaya çalışırken unuttuğumu fark ettim.''
Serdar iyice meraklanmış bir şekilde komiserini daha önce konuştukları odaya çekiştirdi. Boş, kasvetli odaya girdikten hemen sonra Ezgi raflara yaslandı ve kollarını göğsünde bağladı. ''Şimdi anlıyorum, taşlar yerine oturmaya başlıyor.''
Serdar yutkundu, ''Lütfen paylaşın.''
''Masadan bahsettim... O masa, bana Doğu'nun kaçırılmasından önce gittiğim hastanedeki anımı hatırlattı. Doktor Aksel'in odasına girdiğimde, düzenli odanın aksine dağınık masası dikkatimi çekmişti ve masayı dikkatle incelemiştim. Orada, çerçevelerin altında bir şey fark ettim. Orada bir tapu senedi gördüm gözlük. Yakın tarihte imzalanmış bir ada tapusuydu. Bu demek oluyor ki, Doktor Aksel bir ada satın almış.''
Serdar kaşlarını çattı ve bakışlarını yere düşürdü. ''İyi ama bunu neden şimdi almış ki... Doktor Aksel şuanda yurt dışında. Avrupa'daki bir profesör ile iş hakkında görüşmek için günler önce ülkeden gitti. Dönmeyişine bakılırsa, görüşme uzamış ve orada kalma konusunda çokta kararsız değil. İş hayatı böyle güzel bir fırsat ile şekillenmiş ve yoğun bir düzene girmek üzereyken tatil için fırsatı olmayacaktır.''
''Doğru,'' dedi Ezgi. ''İşte bu en önemli nokta gözlük... Şimdi ihtiyacı olmamasına rağmen bir ada satın aldı. Üstelik bir ada satın almak düşünüldüğünden daha yüksek bir miktar.''
''Çok zengin değilsen hayalini bile kuramazsın ama zaten Aksel başarılı bir doktordu,'' dedi Serdar. Biraz sonra duruşunu düzeltti. Bakışları, yüzünde garip bir ifade olan komiserine kaydı. ''Bir dakika! Doğu'nun kaçırılmasından hemen önce yurt dışına çıktı ve ondan hala haber almadık!''
Ezgi elini havaya kaldırıp aniden şıklattı. ''Doğru,'' dedi. ''Onun gerçekten yurt dışında olduğunu elimizdeki belgeler ile söyleyebiliyoruz ancak bu onun için tıpkı kamera kayıtları ile oynamak kadar kolaysa?''
Kamera kayıtları ile oynamak kadar kolaysa...
Serdar ellerini cebinden çıkardı. ''Yok artık!''
''Evet gözlük, hatırla... Doktor Aksel'i ilk gördüğümüzde Doğu'nun ölümünün üzerinden pek bir zaman geçmemişti ve gömleği kan lekeleri ile doluydu. Bunun, acildeki hamile bir kadın yüzünden olduğunu söylemişti ama ya bu Doğu tarafından bıçaklandığı için olduysa?''
''Mümkün, yarası tazeydi.''
Ezgi başını salladı. ''Aksel, Doğu'yu ölmeden önce de tanıyordu; hastalığından haberdardı ve bunun ölüm anında kullanılabilecek yeterli bir bilgi olduğunu biliyorduk.''
''Ve Doğu döndükten sonra ilk görüştürdüğümüz doktorlardan biri Aksel'di. Onunla özenle ilgilendi ve ona iyi davrandı.''
''Tamda onu döndüren kişinin bize belli etmeden yanında olacağını ve onu götürmek için sinsice yaklaşacağını tahmin ettiğimiz gibi...'' dedi Ezgi.
''Üstelik tapuyu gördüğüm gün, yanlışlıkla Aksel'e çarptım ve onun gibi iri bir adam bu çarpışmadan fazlaca etkilendi. Orada, aniden benimle ilgilenmeye başlamıştı. Canının yandığını benden saklamaya çalıştığını şimdi fark ediyorum; çünkü bir gün önce evime gizlice girmiş bir adamı omzundan yaralamıştım.''
Serdar şaşkınlıkla dudaklarını araladı. Ezgi devam etti, ''Üstelik doğum konusunda uzman olduğu için bu Doğu'nun ilginç gebeliğini de açıklar. Onun için bir aylık bir fetüsü başka bir rahme aktarmak düşündüğümüzden kolay olmalı.''
Serdar işaret parmağını havaya kaldırdı. ''Aksel'in hastaneden onu çıkarması çokta zor olmazdı, hastaneyi en iyi bilen kişilerdendi,'' diye devam etti. ''Ama tüm bunları yapması için bir nedeni olmalı değil mi? Onu geri döndürmesi için bir nedeni olmalı... Doğu ile ne gibi bir bağı olabilir? Doğu'nun geçmişinde Aksel'in fazla bir yeri yok.''
''Bilmiyorum. Araştırmalıyız.''
''Hem, bu kadar iyi bir oyunculuk sergilemesi mümkün mü? En son şüphelenilecek kişilerden birisi Aksel. Doğu'ya karşı hiçbir olumsuz davranışını yakalamadım.''
Ezgi başını geriye yatırıp duvara yaslandı. ''Katil yakalanmamak için her türlü yolu deneyecekti gözlük. Bunun için yalan söylemek pekte zor bir şey değil... '' Derin bir nefes aldı. ''Aksel'in nerede olduğunun bulunmasını istiyorum.''
Serdar komiserini hızlıca onaylayıp telefonunu çıkardı. ''Aksel'in hala yurt dışında olup olmadığını araştırıp satın aldığı adayı bulmaya çalışacağım.'' Ezgi Serdar'ın yanına geldi, ''Komiser Vural'a bu konu hakkında açıklama yapacak mısınız?''
Ezgi önce cevap vermedi, ''Basına yaptığınız açıklamadan sonra sizi yanına çağırması uzun sürmez. Açıklamalarınızı kanıtlamanızı isteyecek. Belki, biraz kızabilir de...''
Ezgi hafifçe güldü. ''Sözlerimin elbette arkasında duracağım. Doğru yolda olduğuma eminsem, caydırmaya çalışanları umursamam gözlük.''
Komiser Vural'ın kızıp kızmamasından çok vereceği tepkinin boyutunu merak ediyorum.
''Tamam, öyleyse...'' diye mırıldandı Serdar, komiserinin gülen yüzüne rağmen ağır sözleri onu korkuttu. ''Ben araştırmamı yapayım, siz komiser ile konuşursunuz.''
***
''S-sen...'' diye mırıldandı Doğu. ''Senin b-burada ne işin var!''
Normalde siz diye hitap ettiği adama karşı tüm saygısı artık yerle bir olmuştu. Sorduğu sorunun cevabını içten içe biliyor ancak bir umut yanlış anlamış olabileceğini düşünüyordu.
''Seni görmeye geldim,'' dedi adam. Yeşil gözleri, şaşkın kadının üzerinde hayranlıkla kilitlenmişti. Gülümsüyordu, gözleri umut doluydu. ''Yeni hayatımıza başlamaya geldim.''
Doğu, kolundaki serumu bir çırpıda söküp attı ve yataktan doğruldu. ''Hangi hayattan bahsediyorsun sen!'' Kolundan akan kanın bedenince ince bir sızı bırakıp yatağa damlamasını umursamadı ancak Aksel hızla koluna uzandı. ''Bırak kolumu!''
Doğu öfkelenmişti, neler olduğunu anlamak ve Doktoru Aksel'in neden burada olduğunu açıkça bilmek istiyordu. ''Kimsin sen?'' diye sordu. Göğsü hızla inip kalkarken yüzündeki mutlu ifadesini silmiş Aksel'e öfkeyle baktı.
Doğu, önceden kahverengi olduğuna adı gibi emin olduğu gözlerin şimdi, -tıpkı öldüğü günkü katilin gözleri gibi- yemyeşil parıldadığını görünce anladı.
''Beni buraya getirten sen misin yoksa? Beni öldüren o lanet herif sen misin?!'' Sonlara doğru sesi yükseldi. Aksel hafifçe eğildi. ''Seni yeniden dünyaya kavuşturan kişiyim ben.'' Tok sesi ile Doğu'nun kaşları çatıldı. ''Seni o hak ettiğin hayata kavuşturan kişiyim ben.'' Yüzündeki gururlu ifade Doğu'yu korkuttu.
Yaşamayı hak etmiyorsun...
''S-en...'' dedi, ''B-beni yeniden hayata döndüren sen misin?''
Aksel dudaklarını birbirine bastırdı ve Doğu ne kadar itiraz etse de kolundaki yarayı hızlıca kapattı.
''A-anlamıyorum,'' diye mırıldandı sakin bir tonda. ''Bunlar nasıl olur? Hem...'' Aksel sakince, karşısına çektiği sandalyeye oturdu. ''Hicran dedi ki...''
Aksel Doğu'nun sözünü kesti, bacak bacak üstüne attı. Doğu'nun aklının ne kadar karıştığını biliyordu. Beklediği durum için cevapları da hazırdı.
''Hicran, oğlunun bir katil olduğunu ancak aynı zamanda seni uyandırdığını söyledi değil mi?'' Doğu başını salladı, bacakları üzerine örtülü kalmış battaniyeye tutundu. ''Hicran senin baban mı?''
Eğer öyleyse, bu Doğu'yu öldüren ve dirilten kişinin aynı kişi olduğu anlamına gelirdi ancak Doğu buna inanmıyordu. Duyduğu seslere inanıyordu.
''Hicran...'' derin bir nefes aldı Aksel. ''Hicran benim babam.''
''Öyleyse beni sen öldürdün.''
Aksel tebessüm etti, Doğu durmadan devam etti. ''...Sonra da sana ait olmam için beni yeniden dirilttin. Söylesene,'' kaşları daha çok çatıldı ve tıslar gibi bir ses çıkardı. ''Böyle bir şeyi hak edecek ne yaptım ben! Neden bana bunu yapıyorsun? O gece ansızın boğazımda hissettiğim ellerin acısını, kulağıma fısıldadığın o pis sözlerin zayıf bedenimi yıkışını hak ettim mi ben! Söylesene,'' Gözyaşları yanağında bir bir yer edinirken gerçekten katiline bunları söylemek isteyip istemediğinden emin olamadı. Öfkesi mi, yoksa yaşadıklarının üzüntüsü mü gözyaşlarını akıtıyordu? Yutkundu ve kelimelerin istemsizce dudaklarından dökülmesine izin verdi. ''...Sana ne yaptım da beni böyle bir bilinmezliğin içine çektin? Neden yaşadığım o sakin, kısıtlı hayatı bana çok gördün! Bu kadar bencil bir adam mısın sen?'' Sesi yer yer yükselince sesi çatallaştı. ''Neden ya neden!'' diye bağırdı.
Aksel ise karşısında ellerini saçlarına daldırmış deli gibi sayıklayan kadına öylece gülümsüyordu. Bir süre sessizce durup Doğu'nun odayı inleten çığlıklarını, sorgulayışlarını dinledi. Kollarını göğsünde bağladı ve Doğu'nun çığlıklarının yerini hıçkırıkları doldurana dek bekledi.
''Günbatımım...'' diye mırıldandı. Doğu'nun dolu gözleri gözlerine çıktı. ''Ağlamanı istemiyorum.'' O kadar sakin konuşuyordu ki, Doğu üzerine atlayıp onu paramparça etmek istedi. ''Üzülmeni istemiyorum çünkü zaten sahip olmadığın bir hayatın acısını çektiğini söyleyip duruyorsun.''
Doğu başını iki yana salladı ve hıçkırdı. ''Aptal...'' dedi fısıltı gibi. ''Hayatımın bana ne ifade ettiğini bilmiyorsun bile...''
Küçücük bir çocukken ailesini kaybetmiş, genç yaşta hastalığın pençesinde savaş vermiş ve Kerim gibi mükemmel bir eş için, hayata tutunmak için büyük çabalar sarf etmişti. Bir gün yitip gidecek olsa bile o hayatı öyle çok seviyordu ki, bir gün bile pişman olup isyan etmemişti.
''Hayatının sana bir şeyler ifade edebileceği kadar yaşamadın ki günbatımım. Senin hayatın yeni başlıyor.''
Doğu'nun dudakları öylece aralık kaldı. ''Senin hayatın burada başlıyor.'' Aksel öne doğru eğildi ve işaret parmağını havada salladı. ''Burada, benim yanımda, benimle, sonsuza dek... Sana o sefil hayattan çok daha fazlasını vereceğim.''
Doğu ellerini yatağa yasladı, bedenini dik tutabilmek için. ''Asıl sefil olan şey sensin!'' Bağırdı, boğazı acıdı. ''Bırak beni! Evime götür beni! Ne seni ne de vereceğin yaşamı istemiyorum!''
Aksel'in kaşları havalandı, bunca zamandır gülen yüzü ağırca soldu. ''Öyleyse seni öldürmem gerekir.''
Aksel'in soğuk sesi Doğu'nun tüylerini diken diken etti. Ne kadar korkunç ve bencilce olduğunu bağırıyordu zihni. Onun olmayı reddettiği için ölmesi mi gerekiyordu? Onun olmak istemediği için yeniden ölecek miydi?
''Ama bunu yapmak istemiyorum günbatımım. Bunca zaman uyanman için beklemişken seni o sonsuz uykunun ellerine teslim etmek istemiyorum. Bunu deli gibi istesen bile yapamam.'' Dudaklarını ısladı, biraz daha eğilip Doğu'nun gözlerinin içine baktı. ''Sana bu hayatı ben verdim. İstesen de istemesen de benimle kalacaksın.''
''Bana bu hayatı sen vermedin. Hayatımı benden zorla aldın! Beni bu şekilde zorla yanında tutamazsın. Bu kadar bencil olamazsın.''
Aksel tekrar gülümsedi. ''Bencil benim için söylenecek son şey olurdu bence. Üstelik bunca yıl senin için yaptıklarımdan sonra...''
Aksel Doğu'nun şaşkın bakışlarını umursamadan ayağa kalktı. ''Henüz kafan karışık, biraz dinlen. Hicran gelip yeni bir serum takar sana...''
Birkaç adımda sedyeye yaklaşıp elini Doğu'ya uzattı ancak Doğu hemen başını geri çekti. ''Tedavin uzun bir süre devam edecek. İlaçlarını alırsan gücünü toplarsın.'' Gülümsedi ancak yüzüne çok yakışan o güzel gülümseme Doğu'nun midesini bulandırdı. Ona daha önce minnet duyduğunu söylediği için kendinden nefret etti, ona baktığında tek gördüğü şey ölmeden önceki son saniyeleriydi. Karanlık gecenin soğuk, kanlı hissi tüm bedenini kaplıyordu.
Zihni, ''O senin katilin! O hayatının katili!'' diye isyan ediyor, bedenine bir an önce harekete geçmesi için bağırıyordu. ''Kalk! Kalk Doğu! Şimdi kalk!''
Aksel ağırca arkasını dönüp uzaklaşmaya başladığında Doğu'nun bedeni titredi. Aksel'in bedeninden yayılan o garip his gittikçe kendisinden uzaklaşırken bedenini sakin tutan his aynı anda açığa çıktı. Aksel'in geniş omuzlarına bakarken göğsü sıkıştı, kalbi hızlandı. Kalp atışları kulaklarını doldururken O gece bıçağı sıkıca kavradığı anlar zihninde canlandı.
Yaşamayı hak ettiğini mi sanıyorsun?
Kalk!
Güçlü eller boğazını sardı.
Bıçak, korkusuzca katilin bedenine saplandı.
Senin hayatın burada başlıyor.
Kalk!
Öyleyse seni öldürmem gerekir.
Yeniden...
Kalk!
''Kalk Doğu!''
''Şimdi!''
Eli usulca yastığın altına gitti, soğuk metali sıkıca kavradı. Küçük makas artık tehlikeli bir silaha dönüşmüştü. Doğu doğruldu, bedeni tıpkı bir robotu andırır gibi ağırca havalandı. Yataktan indirdiği tek ayağı zemine basar basmaz bedeni öne doğru adeta savruldu.
Göğsünde fışkırmaya hazır kalbinin komutuna uydu. Makası havaya kaldırdı, bağırıp Aksel'e doğru koştu. Saniyeler içinde, henüz kendisi bile ne olduğunu anlamadan makası Aksel'in omzuna sapladı. Aksel'in bedeni kaskatı kesilirken korkuyla birkaç adım geriledi. Oda Aksel'in acı dolu inleyişlerine şahitlik etti. Acıyla dizleri üzerine düştü, tek eli hızla omzunu kavrarken şaşkınlıkla arkasına döndü. Tepesinde öylece, korku içinde titreyerek kendisine bakan kadına mırıldandı.
''S-sen... Ne yapıyorsun?'' Hayal kırıklığına uğramış, şaşkınlıktan öylece kalakalmıştı adam. Doğu'nun bedeni ise zangır zangır titriyordu. Ne hareket edebiliyor ne de kontrolden çıkmış kalp atışlarını kontrol edebiliyordu. ''Sen ne yapıyorsun!'' diye bağırdı Aksel. Yüzü aniden değişmiş, şaşkınlığı bir çırpıda atıp öfkeyle sıçramıştı. İri bedeni aldığı darbeden hiç etkilenmemiş gibi aniden ayaklandı. Koca cüssesi Doğu ile çıkıp gitmeyi planladığı kapı arasına bir bariyer gibi dikildi. Yeşil gözleri adeta kararmış, yüzü kırış kırış olmuştu. Derin derin nefes alışverişleri ile göğsü hızla inip kalkıyordu.
''Seni-'' diye haykırdı, ileriye doğru bir adım attı ancak sözünün devamını getiremedi. Doğu'nun kırık bir dal parçası gibi sallanan vücudu ve gözyaşları ile ıslanmış yüzü, ona kızmasına engel oldu.
''Bu odadan çıktığını görmeyeceğim,'' dedi, her bir kelimenin üstüne basa basa. Elini tehditkâr bir şekilde salladı ve hızla arkasına dönüp odadan bir hışımla çıktı.
Doğu ise çarpan kapının ardından aniden yere yığıldı. Ellerini ahşap zemine yaslayıp öne doğru eğildi. Hıçkırıkları odayı doldururken ellerini yere vurdu. Ağlıyor, kendine kızıyordu.
Katiline zarar verdiği için mi yoksa zarar veremediği için mi ağlıyordu? Bu dört duvar arasında, bencil bir adamın kollarında öleceği için mi yoksa buna engel olamadığı için mi ağlıyordu?
''Allah'ım!'' diye bir feryat döküldü dudaklarından. ''Lütfen Allah'ım, evime dönmeme izin ver!''
***
''Aptal!'' diye bağırıp kapının yanındaki eşyaları bir hışımla yere devirdi Aksel. Defalarca bağırdı, kızdı ve evdeki tüm eşyaları bir bir yer ile buluşturdu. ''Anlamıyor! Anlamıyor!''
Ellerini saçlarına daldırdı ve derin derin derin nefesler alıp kendini sakinleşmeye zorladı. Hicran'ın ritimsiz ayak sesleri kendine yaklaşırken sinirle arkasını döndü ancak aynı anda Hicran'ın Aksel'in sırtına saplanmış makası görmesi bir oldu.
''Oğlum?'' diye, hem şaşkınlıkla hem de korkuyla sordu. Elini yavaşça omzuna yasladığında Aksel öfkeyle omzunu silkti. ''Bırak! Bir şey yok!''
Hicran ısrarla elini omzuna yasladı ve bastonunu bir kenara bırakıp Aksel'in yarasına baktı. ''O mu yaptı?'' Aksel önce histerik bir şekilde güldü, sonra aniden arkasını döndü.
''Evet! Yıllarımı verdiğim o kadın yaptı! Bu hayatı ona ben vermemişim gibi geldi ve bana saldırdı! Tıpkı o geceki çaresiz kadın gibi planlarımı alt üst ediyor! Onun için adam öldürdüm lan ben! Tüm hayatım boyunca o lanet laboratuvar içinde dolanıp durdum ben! Ona bir çocuk bile verdim. Ama o, hasta bir kadın gibi ortalıkta dolanıp duruyor!''
Hicran gözlerini kapadı ve oğlunun öfkesinin dinmesini diledi. ''Anlamıyorum, anlamıyorum. Nasıl olurda o sefil hayatı hatırlar!''
Hicran hiçbir şey söyleyemezken Aksel ağırca koltuklardan birine geçti. İri cüssesini öne doğru eğip yüzünü ellerine bastırdı. Dudakları arasında hala daha mırıldanmaya devam ederken Hicran ağırca yanına oturdu. Elinde, biraz önce dolaptan aldığı ilk yardım malzemeleri vardı. ''Yarana bakacağım,'' diye mırıldandı.
''Bırak, kalsın. Az sırtımdan bıçaklanmadım.''
Aksel'in garip benzetmesi Hicran'ın göğsünü sıkıştırdı. Söylediği imanın ucu kendisine dokunuyordu ve oğluna, ''Hakkımda yanılıyorsun!'' diye bağıramadığı için kendisine kızıyordu.
''Kıpırdama da işim hızlıca bitsin.''
Aksel'in üzerindekileri ağırca çıkardı. Çantayı açıp içinden spanç ve batikonu hazırladı. Buruşuk, titreyen elleri Aksel'in sırtındaki makası sıkıca kavradı ve yerinden çıkardı. Aksel'in sızlanmalarını kulak ardı etti.
''Böyle davranması normal, kim olsa katiline böyle davranırdı.'' Aksel tısladı. ''Ben onun katili değilim.''
Hicran omuzlarını silkti. ''Doğu Erge'yi öldürdün sen. Hala o yaşamı hatırlıyor. Sana baktığında, ölüm anının aklına geldiğine eminim...''
''Bana Doğu'dan bahsedip durma!'' diye bağırdı Aksel. Hicran korkuyla ellerini geri çekti, biraz sonra başını iki yana salladı. ''Sen ne kadar istemesen de, karşında hala Doğu Erge var. Bu durumdan bu kadar rahatsızsan, onu yeniden öldürürsün.''
Aksel yeniden tısladı. ''Nefret ediyorum,'' dedi. ''O kadından nefret ediyorum. Hala devam ediyor, hala yaşamaya devam ediyor. Bu onun hakkı değil.''
Hicran derin bir nefes aldı ve işini hızlıca bitirmeye çalıştı. ''Bunlar halledilemeyecek şeyler değil. Önünde sonunda kabullenecektir. Sen, Ezgi komiser ile ilgilensen iyi olur.''
Hicran'ın sözlerinin ardından Aksel başını kaldırıp karşısındaki küçük televizyona baktı. Televizyonun cızırtılı ekranında Ezgi'nin güzel yüzü ve kibirli bakışları hâkimdi. Aksel önce yüzünü buruşturdu, ardından da televizyonun sesini açtı.
''Vakadan alınmam söz konusu bile değil, hatta önemli bir ipucu yakaladığımdan vakanın seyrini değiştiriyorum. Katili ve bu vakada parmağı bulunan bütün suçluları en kısa sürede yakalayacağım. Ne olursa olsun, onu kesinlikle yakalayacağım. Yakında, Doğu Erge sağlıklı bir şekilde karşınızda olacak.''
''Onu senden almak için elinden geleni yapacaktır,'' dedi Hicran.
''Anlaşılan balık yemi tutmamış...''
''Ne yapacaksın?''
''Doğu Erge, senin için geleceğim ve bunu yapanların cezasını vereceğiz. Onu yakalayacağız.''
''Bizi yakalamasına izin vermeyeceğim.''
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top