Bölüm 1: Bir güneş battı...
İlk bölüm hakkındaki görüşlerinizi beklerim ^^
BÖLÜM 1 ''Bir güneş battı...''
''Bundan emin misin?'' diye sordu yaşlı adam. ''Bunu gerçekten yapmak istiyor musun?''
Adamın orman yeşili gözleri yaşlı adamın gözlerini buldu. ''Evet, eminim.'' dedi, kendinden emin bir sesle.
''Peki öyleyse, git.'' dedi yaşlı adam. ''Git ve...''
Adam, arkasını döndü ve yaşlı adamın sözlerini tamamlamasına izin vermeden hızlı adımlarla dışarıya çıktı.
Yaşlı adam, öylece arkasından baktı.
***
Doğu, gözlüklerini çıkarıp gözlerini ovuşturduktan sonra ağır adımlarla salona ilerledi. Çantasını koltukların üzerine, kabanı ile birlikte bırakıp mutfağa doğru adımladı. Ev karanlıktı, gece vaktiydi ve ışıkları açmamıştı ancak gece körü olmasına rağmen ezbere bildiği duvarların arasından mutfağı kolayca bulmuştu.
Önce bir bardak su doldurdu kendine, ardından ilk çekmecedeki ilaçlarını çıkardı. İncecik parmakları arasında duran 3 tablet ilaca baktı bir süre, tadının kötü olduğunu bile bile onları birer şeker olarak düşünmeye devam etti. Tıpkı küçük bir çocuğu kandırır gibiydi...
İlaçlarını içtikten hemen sonra sabah giderken açık bıraktığı perdelerini kapamak için salona adımladı. Evi küçüktü ancak eşiyle kendisine bir hayli yetiyordu. Salonda iki tane koltuk, masa ve boş bir vitrin dışında hiçbir şey yoktu. Adım sesleri dört duvar arasında yankı yapıyormuş gibiydi. Yalnız hissediyordu, kalbinde bir ağırlık vardı sanki.
Koyu renkli, solmuş perdelerini kapamadan önce dışarıya baktı; Dışarısı onun için tamamen karanlıktı, sokak lambalarının ışığı dışında hiçbir şeyi göremiyordu. Işıkların altındaki gölgeleri göremiyordu. Perdeleri kapadı ve yatak odasına geçti.
Bir an önce uyumak istiyordu. Önce banyoya gitti ve yüzünü yıkadı. Başını kaldırdığında aynadaki yansıması, gözlerini birkaç saniye kırpıştırmasına neden oldu. Islak yüzü tamamıyla çökmüştü; ten rengi soluktu, zayıflamıştı ve bu yüzüne de yansımıştı. Gözlerinin altında koyu renkli halkalar vardı ve gri renkli gözleri tamamen cansız bakıyordu. Dudağının kenarında, birkaç gün önceki yaranın izi vardı.
İnce parmakları yüzünün keskin hatlarında dolaştı. İçe çökmüş yanaklarını ve çıkık elmacık kemiklerini okşadı. Güzeldi ama hastalığı güzelliğini gölgeliyordu. Yanağındaki küçük bene takıldı gözleri. Sol yanağında yan yana duran üç tane küçük beni vardı, bu onu farklı kılıyordu. Hayatı boyunca sevdiği en güzel ayrıntısı olmuştu, Eşinin beni üzerinden öpüşü aklına gelince hafifçe gülümsedi. Onu şimdiden özlediği gerçeğini es geçip banyodan çıktı.
Ağır, ritimsiz adımlarla odasına geldiğinde ışıkları açtı, üzerini değiştirmesi gerekiyordu. Yorgundu ancak bu gün boyu çalıştığı için değildi, ruhu yorgundu. Hastalığı bedeniyle birlikte ruhunu da çürütüyordu sanki.
25 yaşında, yaşadıklarına rağmen dimdik durmaya çalışan ve yüzünden gülümsemesini hiç eksik etmeyen genç bir kadındı. Ancak bunu yansıtmamaya çalışsa da artık gülümsemek bile zor geliyordu. Hastalığı ilerledikçe, yürümek bile kendisine zulüm olmuştu. Bedenindeki yaralar hareketlerini kısıtlıyordu. Eşi her an üzerine titrese de onu endişelendirmemek için iyi rolü yapıyordu. Bunu ne kadar devam ettirebileceğini bilmiyordu...
Üstünü hızlıca değiştirdi ve ışıkları kapatıp yatağına uzandı. Bu gün yalnız yatması gerekiyordu, eşinin yokluğunu yastığına sarılarak gidermeye çalıştı. Sızlayan kemikleri için yapabileceği bir şey yoktu, genç kadının yorgun bedeni kısa süre içinde uykuya daldı.
***
''Emin misin?'' dedi pürüzlü bir ses.
Her yer karanlıktı, gözleri üzerine siyah bir örtü örtülmüş gibiydi. Kulaklarında, çok uzaklardanmış gibi gelen sesler vardı. Kalın ve buğulu seslerin ne dediğini anlamak zordu.
''İstiyor musun? İstiyor musun?'' dedi ses, defalarca aynı şeyi tekrarladı.
''Eminim.'' dedi bir başka ses. Öylesine kararlıydı ki korktu.
'Hayır...' diye düşündü. Ne olduğunu bilmiyordu ancak sesin sahibinin yanlış bir şey yaptığını biliyordu. İstememesini diledi nedensizce.
''Öyleyse git...'' ses yankı yaptı.
'Hayır, gitme...' diye düşündü yeniden. Konuşamıyordu, göremiyordu, hareket dahi edemiyordu. Ancak gitmemesi gerektiğini biliyordu. Hareket edip seslere doğru ilerlemek istedi ancak bunu yapamadı.
Bu defa çok yakından gelen, net bir ses duydu. ''Uyanma vakti...''
Doğu, nefes nefese gözlerini açtığında bir süre nerede olduğunu anlayamadı. Öylece sağına soluna bakındı; Etraf karanlıktı, oda sessizdi. Hızlı nefes alış verişleri kulağında yankı yaparken, alnından akan terleri hızlıca sildi. Kabus mu görmüştü? Emin değildi. Kendini toparlaması biraz zaman aldı. Kalbi, uzun bir koşudan dönmüş gibi hızlı atıyordu ve nedenini bilmediği şekilde tedirgindi. Avuç içleri karıncalanıyordu, sanki yapması gereken önemli bir şey varmış ancak unutmuş gibiydi.
Hızla ayağa kalktı ve ışıkları açmak için kapının yanındaki düğmeye bastı. Ancak odanın ışığı yanmadı. Önce kaşlarını çattı ardından da tedirgin oldu. Elektrikler kesilmiş olamazdı, faturayı ödeyeli 1 hafta oluyordu. Derin bir nefes aldı ve odanın perdelerini araladı. Böylelikle sokak lambasının ışığı odayı loş bir hale getirmişti.
Doğu, ellerindeki karıncalanmanın geçmesi için birbirine sürttü ve saate baktı.
02.00
Gecenin bir yarısıydı, uyuması gerekiyordu ancak uyuyabileceğinden emin değildi. Tehlikede gibi hissediyordu. Düşünceleri beyni içinde bir sağa bir sola kaçarken, öncelikle ışıkları kontrol etmesi gerektiğini düşündü. Odadan olabildiğince sessizce çıktı, koridorda sola döndü ve salondan içeriye baktı. İçerisi soğuktu, rüzgar Doğu'nun tişörtünün altından tenine çarpıyordu. Gözlerini kısıp karanlıkta etrafına bakındı.
Sağ tarafta, evin arka tarafına bakan pencerenin açık olduğunu gördü. Kalbi bir an için tekledi. Pencerelerin daha önce kapalı olduğuna emindi ancak şimdi, pencereden içeriye giren rüzgar perdeleri havalandırıyordu. Bir adım geriledi ve etrafına bakındı.
Evde gerçekten yalnız mıydı?
Bir adım daha geriledi ve karanlık koridorda önce sağına, sonra soluna baktı. Hiçbir şey görmüyordu, kalbi göğsünü zorluyordu, nefes alış verişi hızlanmıştı. Avuç içleri terlemişti.
Sessiz adımlarla mutfağa doğru ilerledi ve ellerini saçlarına daldırdı. Telaşlı bir şekilde öylece etrafına bakınırken, tezgahtaki bıçakların yanında durdu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, içinden bir ses kendisini koruması gerektiğini söylüyordu. Bıçaklardan en küçüğünü eline aldı ve ince parmakları ile sarmaladı. Eğer evde yalnız değilse ve bıçağı kullanması gerekirse... Devamını düşünmedi, birini yaraladığını hayal dahi edemiyordu.
Bir süre bekledi, içeriden ses gelip gelmediğini anlamaya çalıştı. Sırtı tezgaha yaslı, elinde sıkıca tuttuğu bıçak ile öylece dururken odasından bir ses duyuldu. Ancak öyle kısık bir sesti ki, Doğu gerçek olup olmadığını anlayamadı. Korkuyla yere çöktü saçlarını geriye doğru tarayıp mantıklı bir şeyler düşünmeye çalıştı.
Bedeni artık titriyordu. Kendine sürekli olarak sakin olması gerektiğini söyledi.
Doğu korkak birisiydi, içinde kalan tek cesaret kalıntısı, hastalığına rağmen yaşama tutunmaya çalışmaktı.
Ve adım sesleri duydu. Koridordan geliyordu, önceki sesin aksine daha kararlı gibiydi. Ritmik sesler kısa süre içinde durdu. Doğu korkuyla tezgahın arkasından kapıya baktı. Açık kapıdan karanlık koridor dışında bir şey göremiyordu. Nefes seslerinin duyulmaması için boşta kalan elini dudaklarına kapadı.
Tekrar adım sesleri duyduğunda, korkuyla gözlerini sımsıkı yumdu ve bekledi. Sesler öyle yakındı ki, yanı başında dikilen birisi olduğundan korktu. Bedeni kaskatı kesilmiş öylece beklerken korktuğu şey gerçekleşti.
Güçlü bir el, saçından kavradığı gibi Doğu'yu ayağa kaldırdı ve karşı duvara fırlattı. Doğu'nun zarif bedeni, aldığı darbe ile serçe duvara çarptı, acıyla inledi. Korkudan ve şaşkınlıktan gözlerini dahi açamamıştı. Aynı el, Doğu'nun boğazını sıkıca kavradı ve bedenini havaya kaldırdı.
Doğu, kesilen nefesiyle birlikte hızla gözlerini açtı ve karşısındaki kişiye baktı. Karşısında uzun boylu, tamamen siyah giyinmiş, yüzünde yalnızca gözlerini açıkta bırakacak bir maske olan iri yarı bir adam vardı. Gözlerini ancak seçebilmişti. Gözleri öyle kararlıydı ki, Doğu çaresizce çırpınmaya başladı. Bir eli hızla boğazını sıkan elin üzerine kapandı, iteklemeye çalıştı. Ancak gücü yeterli değildi, karşısındaki adam onu boğuyordu.
Nefesi daraldı, dudakları nefes alabilmek adına aralandı. Boğazındaki acı, oksijen eksikliğinin gerisinde kalmıştı. Saniyeler birbirini kovalarken gözlerinin önü ağır ağır kararmaya başladı.
Ölecekti...
Karşısındaki adam kendisini öldürecekti...
Kalbi zorlanmaya başladı, nabzı yavaş yavaş hissedilmemeye başlandı.
Doğu korkuyla elindeki bıçağı ileri doğru savurdu. Eli sert bir şeye çarptıktan sonra karşısındaki adam kaskatı kesildi. Boğazındaki el aynı anda ağırca gevşedi. Doğu, derin bir nefes almayı başardı ve öksürmeye başladı. Kalbi saniyeler içinde eski haline dönüp adrenalin damarlarında harekete geçtiğinde, elinin hala daha bıçağın üzerinde olduğunu fark etti. Adamın kocaman açılmış gözleri ile bıçağa baktığını görünce yaptığı şeyin ancak farkına varabildi.
Adamı bıçaklamıştı. Bıçak, adamın karnının sağ alt bölgesine girmişti. Doğu korkuyla bıçağı bıraktı ve arkasına bile bakmadan hızla koşmaya başladı. Dudaklarından korku dolu nefesler firar ediyordu, öksürdü. Evin dış kapısına geldiğinde tüm gücüyle kapı koluna asıldı ancak kapı kilitliydi. Sağ tarafındaki masanın üzerini eliyle yokladı ancak anahtar koyduğu yerde değildi.
Hızla arkasına döndü ve evi taradı, gözüne açık pencere iliştiğinde beklemeden oraya koştu. Sızlayan bacakları, kendisine hiç yardımcı olmuyordu.
Adrenalin damarlarında kol geziyordu, kalbi deli gibi çarpıyordu. Bu sağlığı açısından çok riskliydi, kalbini bir an önce sakinleştirmeliydi, mantıklı düşünmesi gerekiyordu.
Ölmek istemiyordu.
Pencerenin yanına gelir gelmez aşağıya baktı, bir apartmanın 3. Katındaydı. Buradan atlarsa, hassas bedeninde derin yaralar bırakırdı ancak başka şansı yoktu.
Ayağının birini henüz pencereden sarkıtmıştı ki, kolundan tutulup geri içeriye çekilmesi bir oldu. Umutsuzca çığlık atmaya çalıştı ancak adam, ellerini dudaklarına kapayarak çığlığını engelledi. Çaresizce çırpındı, genç kadın. Ancak narin bedeninin bu güçlü adam karşısında pekte bir şansı yoktu. Adam, kadını kolları arasına alarak yatak odasına doğru sürükledi.
Deli gibi çırpındı Doğu, ayaklarını yere vuruyor, dirsekleriyle adamın karnına vurmaya çalışıyordu. Sağ kolu adamın az önce oluşmuş yarasına çarpınca adam acıyla inledi ve Doğu'yu odanın içerisine doğru itekledi.
Doğu öne doğru tökezledi, adam acıyla elini yarasına götürürken Doğu yatak başlığından destek alarak doğruldu. Bedenini ileriye doğru attığında, yatağın diğer tarafında bulunan masaya ulaşabilmişti. Ancak çok geçmeden adam hızla Doğu'nun saçlarından kavradı ve çekiştirdi. Doğu can havliyle eline ilk geçen nesneyi kavradı, adamın kuvvetli çekişiyle birlikte döndü. Refleksle elindeki nesneyi savurdu, küçük çerçeve adamın suratına çarptığı gibi parçalar halinde etrafa saçıldı. Adamın başı sola doğru düştü,acı dolu inlemeleri dudaklarından firar etti.
Doğu saçlarını adamın elleri arasından kurtarıp geriye doğru adımladı telaşla. Arkasındaki pencereden sızan ışıklarla birlikte karşısındaki adamın iri bedenini seçebilmişti. Hızla inip kalkan göğsü ile geri geri adımlarken adam başını kaldırdı, maskesine yapışan cam parçalarını silkelediği gibi gözlerini Doğu'nun titrek bedenine çevirdi. Üzerine doğru yürüdü, Doğu telaşla geri kaçtı,arkasındaki cama çarptığındaysa hızla dönüp pencereyi açmaya çalıştı.
Ancak titreyen ellerinin kendisine hiçbir yararı yoktu. Adam, koyu renkli ceketinin altından çıkardığı kalın ipi elleri arasında sabitledi, gerdi. Hızla Doğu'nun başından geçirip sıkıştırdı ve Doğu anında nefessiz kaldı. Kadın ellerini boynundaki sıkı ipe doladı, çözmek ve nefes alabilmek için çırpındı. Kolları çaresizce etrafında sallanırken adam ipi sıklaştırdı.
Genç kadının yüzü kıpkırmızı kesildi, gözleri adeta yerinden çıkacaktı. Görüşü bulanıklaşıp kararırken, geri geri adımlar atarak adamın sert göğsüne çarptı.Adam kadının solgun tenine yaklaştırdı dudaklarını. Maskenin ardından çıkan buğulu sesi ile mırıldandı.
''Yaşamayı hak ettiğini mi sanıyorsun?''
Doğu inledi. Adam devam etti, ''Etmiyorsun!''
Doğu'nun gözlerinden bir bir yaş düştü o anda. Yanakları acıyla ıslanırken,inlemeleri duyduğu son sesler olacaktı. Nabzı düşmeye başladığında, hareketleri de dinginleşmeye başlamıştı. Gözlerinin önü tamamen karardı.
Bilinci kaybolmadan önce ise son düşündüğü şey, neden ölmeyi hak ettiği oldu.Bunca yıllık savaşının neden boşa olduğu, emeklerinin sonucunun neden bir hiç olduğunu düşündü...
''Yaşamayı hak etmiyorsun...''
Ve Doğu'nun bilinci tamamen kapandı.
Odadaki hareketlilik dindi.
Doğu, öldü...
Bir güneş battı...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top