Neva'dan.
Vasiyetnâme.
Buğra Aslan'la yardım ettiğim küçük çocuk Eren'in ve kardeşinin hayatları boyunca tüm eğitim masraflarını üstleniyor, mirasımın bir kısmını -babaannem Hafsa Karaer'in vicdanen rahat edeceği kadarını- kendisine bırakıyorum.
Eren'e düşen paydan sonrası eşit şekilde Kimsesiz Çocuklar Vakfı, Kardelenler Projesi, HAÇİKO gibi kurum ve projelere bağışlanıp yine aynı pay kadarı Elnara Hanım'ın önderliğinde bir müzik derneğine bağışlanmak üzere ayrılacaktır.
Öldüğümde naaşımın Bülbülderesi Mezarlığı'nda güneşi ve ayı güzel gören bir alana gömülmesini istiyorum, babamın yanına değil. Eğer bu gerçekleştirilemezse nereye gömüleceğimin bir önemi yok.
NOTA isimli bestemin tarafımdan Buğra Aslan'a miras kalmasını ve onun tarafınca, hiçbir koşul kabul edilmeksizin saklanmasını, onun ölümü dahilinde bir uçurumda yakılıp küllerinin rüzgâra bırakılmasını istiyorum. O besteyi başka parmaklar çalmamalı.
Kutunun içindeki her şeyin eğer kabul ederse üzerine yazdığım gibi Savaş Yiğit'e verilmesini, kabul etmezse içindeki mektubu almasını ve geri kalan hepsinin üç sokak ötedeki eski kitapçıya satması üzere armağan edilmesini istiyorum.
Yatağımın başındaki komodinin ilk çekmecesinde, iç çamaşırlarımın altında sakladığım tek günlüğümün HİÇ OKUNMADAN annem tarafından yakılarak yok edilmesini istiyorum.
Eğer iyi bakabileceğine inanıyorsa piyanom Buğra Aslan tarafından alınsın, iyi bakacağından bir an bile şüphe duyuyorsa onun hiç tereddütsüzce yeniden Elnara Hanım'ın güvenli ellerine bırakılmasını istiyorum.
Bu evin annem Yasemin Ökçün'e istediği şekilde değerlendirmesi üzerine miras bırakılmasını istiyorum.
24.05.2013
Neva Karaer.
https://youtu.be/JzZI28mf_HQ
31.05.2013
Merhaba,
Diyorum sana, tıpkı yere düştüğümde bana elini uzatırken söylediğin gibi. Çekingen bir gülümsemeyle, gözlerimi yere eğerek... Belki ben saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırım ve sen bilirsin, utanmışımdır. Utandığımda benimle uğraşmayı seviyorsun ama kızma ihtimalime karşı bunu hiç uzatmazdın, bu huyunu seviyorum biliyor musun? Her şeyi dozunda tutabiliyorsun, bir zamana kadar öyleydi.
Bir şeyler oluyor Buğra, Dünya dönmeye devam ettikçe değişiyor sanki insanlar ki ben insanların asla değişmeyeceğine inanırdım. Fikirlerim değişti, şimdi zamanla başka bir kimliğe bürünmekten yorulmadıkları müddetçe insanların kendileri olmayacaklarını düşünüyorum. Bazı teorilerim var, bu sıralar biraz fazla felsefeye merak sardım. Belki yaşarsam felsefe okuyabilirim, belki ve yaşarsam.
Bu cümle çok aciz varlıklar olduğumuzu anımsatıyor bana, yaşarsam (eğer) zaten bir ihtimalken bir de önüne belki ekleyiveriyorsun. Sana bağlı değil hiçbir şey, sen sadece bir noktasın; hatta nokta bile değilsin bu evrende. Bunun şu an bir mektup olmaması gibi, mektuplar böyle olmaz değil mi?
Zihnim çok karmaşık ama bir o kadar da dolu, parmak uçlarım karıncalı karıncalı. Şimdi gülümse, sana çok klişe bir cümle söyleyeceğim:
Bu mektubu okuyorsan eğer ben çoktan ölmüşüm demektir.
Ben ölüyorum Buğra, ciğerlerimde yaramaz bir şeyler varmış ve arkadaşları da o yaramazları bırakamamış, komşu edinmişler kendilerine. Mesela midem, boğazımda da olduklarını hissediyorum. Kötü alışkanlıkların içinde bu yaramazlar, sürekli ürüyorlar. Bu sorun değil ama, daha bir başka ölüyorum ben. Senin sevdiğin gözlerim aynı bakmıyor. Hani derler ya feri sönmüş diye, sanırım sönüyor gözlerimin feri. Aynadaki aksim sanki ben değil, neden bir insan kendine düşmanı gibi bakar ki? Bilmiyorum gerçekten, bilmek beni korkutuyor diye bilmeyi de istemiyorum.
Sana çok kez anlatmayı denedim ben aslında, dudaklarım aralandıkça boş havadan başka hiçbir şey çıkmadı oradan. "Buğra ben ölüyorum," diyemedim gözlerine bakarken. Çok basit gibi, sadece üç kelime ama üç kelime değil sadece. Hayatımda, seni tanıdıktan sonra çok kez sordum kendime senin teninin nasıl bu kadar sıcak olabildiği sorusunu fakat, sanırım artık kendime soruyorum "Nasıl bu kadar üşüyebiliyorsun Neva?" diye.
Sen olsan, şimdi takılırdın bana "Ben sarılayım diye..." Sen sarıl diye hep üşüyebilirim.
Bana ilham verdin, çok kez ama en çok Çoban Yıldızı'nda. Kalbini sarabildim mi insan? (Buradaki inceyi anlayacağını umuyorum.)
Hayatıma çok fazla keşke katmamaya çalıştım, keşkeler de insani öldürüyor çünkü. Yine de birçok keşke biriktirmişim ardımda. Sana daha çok sarılabilmeyi isterdim, saçlarında kaybetmeyi parmaklarımı. Bu çok güzel bir his, sanki o an bambaska bir dünyanın aralanan kapısından içeri sızıp kayboluyorum, saçlarının her bir teli bambaşka bir alem.
Bir dövme yaptırdım, sol göğsümde. Belki görürsün ya da belki hiç göremeyeceksin ama sana söylemeyeceğim ne dövmesi olduğunu. Çünkü keşke senin yanında yaptırabilseydim dövmemi, diyorum ama iyi ki yanımda Savaş vardı. Ne ironi ama!
Aklıma bir klişe daha geldi, şimdi güldüm. Hayır hayır, seninle flört etmiyorum kesinlikle ama gülüyorum. Sıkı dur, söylüyorum! Bir elime ayı ve diğer elime güneşi almış gibiyim. Üzgünüm sevgilim, sen güneş değilsin. Hadi itiraf et, her zaman karanlık bir tarafın vardı. Gizemli olmayı seviyorsun. O öğ dedirten kötü adamlar gibi değil de, gizlemek istediklerin var. Bu yüzden sen aysın. Karanlıkta parladığının farkında mısın?
Ve evet, Savaş da güneş oluyor bu durumda.
Sen sessizce gidiyorsun, giderken görünen yaralar bırakmıyorsun ama ben kan revan içinde kalıyorum. Savaş daha başka, daha gürültülü gidiyor o, biraz kanatarak. Ne alaka, diyeceksin, biz seninle ayrılırken hep kavga etmiyor muyuz kızım! Nasıl sessizce gitmek bu? Öyle işte, sen sessiz gidiyorsun, senin sonran koca bir hissizlik çukuru. Savaş gidince sadece bir acı var, senin bırakmadığın ama içten içe kendimi deşerek açtığım yaraları sarıyor o. Gitmeden hemen önce o sargıları kaldırdı; onun elinde kanlı bez parçaları kaldı, benim tenimde kapanmamış yaraları saran irinler. Belki de ben, tam da bu yüzden ölüyorum. Savaş gitti diye değil, umutlarımı bağladığım herkes bir şekilde gidiyor diye.
Her neyse, yine de ölüyorum. Bunu sanırım çokça kez yazacağım, hazmedemiyorum daha.
Buğra, Buğra, Buğra... Aklıma güzel anılar geliyor artık. Arsız bir kız (KADIN!) gibi görünmek istemem, beni ilk öptüğün geceyi düşünüyorum. Ben sadece dövmeni öpmek istemiştim ama, sanırım işler öyle yürümüyormuş. Teşekkür ederim ilk öpücüğüm fakat üzgünüm, dudaklarım sadece senin izini taşımıyor artık. Gördüğünü biliyorum, oradaydın sen de. Varlığını hissetmiştim. Bu hastalıklı ama güzel bir his, benim bir parçam senmişsin gibi. Ben de senin için öyle miyim sevgilim? Dövmeden ibaret değil, kalbinde bir parçan mıyım? Sanırım bunu senden duyamayacağım hiçbir zaman.
Artık ne yazacağımı bilmiyorum, sona yaklaşıyorum. Bu satırda saat gece üç otuz. Bunu neden yazıyla yazdığımı bilmiyorum ama sen de keyfimin kahyası değilsin zaten. Bir de TDK var, tüm saygımı ve bendeki saygınlığını yitiren kurum; o yüzden böyle minik edepsizlikler yapıyorum. Bir de yukarıda cümleye çünkü ile başladım, ağza kürek vurdurtacak bir hata ama... Urumurumda mı?
Saçmalığı kesip toparlayacağım... Bana zaman ver.
Geri geldim sevgilim, artık saat 03.30 değil. Aslında güzel bir saatmiş ama artık değil, 03.59. Dörde bir var, ölüm gibi. Ah, ölüm... Buğra, mezarımın başında bir gül yakar mısın? Gül beyaz olsun ama, dikenleri temizlenmemiş olsun. Külleri savrulurken izle ve gülümse, o benim ruhum olacak. Küller dört bir yana savrulunca her rüzgâr estiğinde ben sana sarılmış, seni öpmüş, seni sevmiş ve seninle sevişmiş olacağım. Sadace gülümse, saçlarını parmaklarıma dolayacağım.
Bir de, piyanom. Sondan ikinci ve beşinci beyaz tuşla bir tane siyah tuş istiyorum senden. Mezarıma getirip toprağa sakla onları. Müzik yapamam, piyano çalamam artık ama, kanıma işlemiş işte bir kez; vaz da geçemem.
Burada bitiriyorum, bitiyorum sevgilim. Sadece bil, seni sanırım çok sevdim. Babama duyduğum hayranlık öldü, sevgisi parça parça kaldı içimde ve hiç birleşmeyecek ama senin sevgin hiç kırılmadı. Sanırım, ben en çok seni sevdim.
Kendine, sana bakacağım kadar iyi bak.
Sen sakın unutma beni, yaşamak istiyorum. Beni yaşat istiyorum. Dudaklarının ucunda, parmak izlerinde, boynunun sol tarafında ve kendi solunda, belki bir parça zihninde, en çok da içinde. Lütfen, unutma beni.
Seni hep seven,
Hiç kavuşmadığın Sevgilin.
--
Neva'nın vasiyetini ve Buğra'ya yazdığı mektubu bırakıyorum buraya.
Siz, unutmayın.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top